BIY AD

22 Mart 2010 Pazartesi

21 Mart'tan Notlar

Günün hayvan performansları:
Gecenin merak edilen maçında Atlanta Hawks, Spurs’ü uzatmada geçerek San Antonio’nun ikinci önemli sınavında da başarısız olmasına neden oldu. Joe Johnson maçın ortalarında şut ritmini kaybetse de takımına iyi liderlik ederek 20 sayısının yanında 13 asist yaptı. Ancak Jamal Crawford’ın benchten verdiği alıştığımız katkısı ve Marvin Williams’ın ekstra oyunu dışında maçı asıl kazandıran adam Duncan karşısında hiç geri adım atmayan Al Horford’dı. 22 sayı 9 hücum ribaunduyla (ki toplamda da 18 ribaundu var) Spurs pota altını tam anlamıyla dağıttı. Aldığı ribaundlardan çoğunda da ya kendi bitirdi ya da topu iyi takip ederek pozisyonu takımına kazandırdı. Ayrıca Duncan’ın üzerinden vurduğu güzel de bir smacı var. Duncan kariyeri boyunca nadir de olsa böyle sahnelerde rol aldı ama burada en çok çektiği şey yavaşlayan bacakları olsa gerek.

Lakers bana hala çok güven vermese de üst üste 6. galibiyetlerini aldı. Skorun 92-99 olması kimseyi aldatmasın çünkü bir ara maç 25 sayılara çıkmış. Phil Jackson, fark yavaş yavaş kapansa da Kobe’yi oyuna sokmamış, karşılaşma son çeyrek hariç tek taraflı geçmiş. Gasol’ün 28 sayı 12 ribaundu bulunuyor. Ayrıca Kobe de ikinci çeyrekte 20 sayı atıp maçı 24 sayıyla bitirmiş. Washington'a karşı maçı ikinci çeyrekten bitirmeyenler kendilerini kötü hissediyor.

Sürpriz şekilde baştan sona çekişmeli geçen Knicks maçında, Aaron Brook bitime iki dakika kala, üst üste zor pozisyonlarda 7 sayı bularak maçın kahramanı olmuş. Maçı 16 sayıyla bitirdiği düşünülünce 10’da 3 isabetle bitirip kötü bir performans sergilemiş diye anılacağına 13’te 6 ile maçı kazandırmış. Kevin Martin 16’da 9’la 28 sayı atıp maçın skorer ismi olurken 7 top kaybıyla da aynı unvanı elde etmiş. 13 dakika süre alan Jeffries de maçın sonlarına doğru bir hücum faul çaldırıp iki de blok yaparak savunmada öne çıkmış.

Sacramento'ya geldiğinden beri çift haneli sayılarla oynuyordu Landry hep, bu maçta da 14’te 11 isabetle 24 ile Kings formasıyla attığı en yüksek sayıya ulaşmış, utanmasa kaçırmayacakmış hiç. Tabii bu paragrafı yazmamın asıl sebebi, Landry’nin performansında da büyük katkısı bulunan Beno Udrih. Kendisi Kevin Martin yokken doğal olarak çok daha iyi oynasa da son zamanlarda inişli çıkışlı performanslar sergiliyordu. Bu sefer karşısında oynamak istemeyen Baron Davis’i bulup üzerine Landry’nin formda oluşu da eklenince rüya gibi bir maç geçirmiş. 17’de 8’le 20 sayısı ve kariyer rekoru olan 17 asisti varmış Udrih’in, skor yakın gözükse de karşılaşmayı güle oynaya kazanmışlar. Bu arada Evans nerede diye soran varsa bir önceki maçta ribaund alan Ersan’dan yüzüne yediği, oyunu terk etmesine neden olan bir darbe yüzünden bu maçta da forma giyemediğini hatırlatalım.

Granger genelde yaptığı gibi bolca şut çekmiş ve 21’de 11’inde isabet bularak 32 dakikada 32 sayıya ulaşmış. İşin ilginci 8 üçlük denemesinden sadece 2’sinde isabet bulabilmiş. Ancak etkileyici olan bunları diğer tarafta Durant’i savunurken yapmış olması. Murphy yüksek bir yüzdeyle 22 sayı 13 ribaund, Hibbert da 20 sayı 8 ribaund eklemiş ve %50’yle şut atan Indiana Thunder’ı mağlup etmeyi başarmış.

Boşa kürek çekenler:
Manu maçta kısa süreli dönemlerde bocalasa da tam 38 sayıyla tamamladı karşılaşmayı. Atlanta savunmasını delerek potaya gitti bol bol ve 10 serbest atış kullandı. Ayrıca maçın ilk yarısında 4 üçlük isabeti vardı ama ardından uzatmanın sonunda attığı umutsuzluk üçlüğü haricinde çizginin gerisinden daha fazla isabet bulamayınca 11’de 5’te kaldı. Bazı bölümlerde topu fazla elinde tuttuğunu da söylemeliyim. Bencilliğinden değil ama bu maçta Duncan hariç diğer oyuncular fazla katkı sağlayamadığı için takım onun eline bakmak zorunda kaldı. Zaten Spurs’ün eskisi gibi olmayışının sebeplerinden biri de diğer oyunculara “parça” diyemememiz. Eskiden işler hücumda ve savunmada gayet güzel işlerlerken ve sıkıştıkları dönemlerde Duncan-Manu-Parker gibi isimlere daha fazla bakarlarken şimdilerde neredeyse çoğu maçın büyük bölümünü sıkıştıkları dönemler olarak geçirince böyle büyük maçları kazanmak daha da zorlaşıyor.
Duncan demişken, hücumda 29 sayılık çok etkileyici bir performansı ve de 13 ribaundu var ama o da savunmada ayakta kalan tek uzun olunca bir yere kadar kapayabildi orayı. Zira Atlanta’nın 21 hücum ribaundu ve 54 boyalı alan sayısı var. Zaten maçı kazanmalarının en büyük nedeni de boyalı alandaki bariz üstünlükleriydi.

David Lee 4 günlük arayı iyi değerlendirip dinlenmenin meyvesini 27 sayı 20 ribaund 6 asistle vermiş. Son günlerin öne çıkan ismi çaylak Toney Douglas’ın da 19’da 10 şut isabetiyle 26 sayısı var.

Takımı baltalayanlar:
Kötü şut attığı maçta 7’de 7 serbest atışla skora katkı vermesinin hakkını yememeli ama 16’da 4 ile şut atarak maçı açık ara kaybetmelerinin en büyük sebebi olmuş Durantula. 3 asistine karşı 5 top kaybı var. Onun iyi oynayamadığı maçlarda Thunder’ın ne kadar zorlandığını görüyoruz. Bu artık geçen sene takımın onsuz da aynı olduğunu iddia edenlerin bile kabullendiği bir şey. Hal bu olunca, Durant durdurulması ne kadar zor bir oyuncu olsa da takımın gençliği de eklenince playofflarda durumun onlar için çok daha zorlaşacağını tahmin etmek zor değil. Tabii ligi buralarda bitirmeleri bile çok büyük bir alkışı hak ediyor orası ayrı konu.
Ayrıca Durant’ten bahsetmişken maçta sayısı olmayan Westbrook’un da sadece 4 şut atıp 16 dakika sahada kaldığını da belirteyim. İki sezondur ilk sayı atamadığı maç bu patlayıcı guard'ın. O kadar kötülermiş yani.

Günün X-faktörü:
8’de 4’le sadece 10 sayısı var Dudley’nin ancak bunların hepsi son çeyrekte geldi ve belki de hepsi maçı kazandıran sayılardı. Phoenix’in maçı kazanmak için yapması gereken en temel şey, evlerinde tempoyu yüksek tutup Portland’ın onlara ayak uyduramamasını sağlamaktı. Tabii teoride basit gözükse de maç içinde tam tersi oldu. Başlarda Suns oyuncuları erken gelip maçı hızlı oynasa da özellikle ikinci çeyrekten şutları girmemeye başlayınca maç birden Portland lehine işlemeye başladı. Hatta pek çok hücumu 8 saniye sürmeyen Phoenix’in iki kere 8 cezasına yakalanmasına neden oldular.
Phoenix’i sadece yavaşlatmakla kalmadılar, savunmada da çok çok iyi işler yaptılar. Rakam olarak Camby’nin 5 bloğu dışında öne çıkan savunma istatistiği yok gibi ama ben bir tane bile Nash-Amare pick&roll’ü gördüğümü hatırlamıyorum. Üçüncü çeyrekte bir ara Andre Miller’ın 9 asistine karşın Suns’ın 10 asisti vardı ki Nba’in en çok asist yapan takımlarından birinden bahsediyoruz. Nash’in de Amare’nin de en iyi günleri değildi belki ama maçta %39’la şut attıysalar bunun en büyük sebebi Portland defansıydı. Tabii Trail Blazers savunmada başardıklarının onda birini hücumda yapamadı, Roy başta olmak üzere kimse iyi skor üretemedi. Andre Miller son çeyreğe kadar ayakta kalan tek isimdi ama o da 22 sayı 9 asistle bitirdiği 3. çeyrekten sonra hiç katkı sağlayamadı. Son çeyrekte ise Suns alan savunmasına geçti ve Portland oyuncuları şutlarının çoğunda isabet bulamayınca maç bir anda Suns lehine döndü. Kapıyı Dudley attığı 10 sayıyla açtı, Amare de ilk çeyrekteki etkili oyununa dönünce Phoenix maçı 87-93 kazandı.

2 FARKLI FIKIR:

EsKenes dedi ki...

Guzel yazı ellerinize sağlık. Suns'ın %39 ile 2lik, %30 ile 3lük attığı bir maçı, hele ki Blazers gibi kalbur üstü bir takıma karşı kazanması şaşırtıcı. Zaman içinde Lebron ve Aldridge vurmuştu, son olarak da Horford vurdu Duncan'ın üzerinden. Ligin genç oyuncularının, yaşlanmış efsanelere karşı başarılı olmasını bünye kabul edemiyor bazen :). Sevgiler.

Adsız dedi ki...

Livingston'un Gasol'den çok güzel kaçırıp vurduğu smacı da unutmamak lazım , çok ters de düşmüş sakatlanabilirmiş.