BIY AD

24 Ağustos 2010 Salı

Kwame Bobcats'te (Heat Fırsatı Kaçırdı)

Evet biliyorum Kwame Brown'ı başka takım alınca "Heat fırsatı kaçırdı" demek biraz abes oluyor ama maalesef benim düşüncem bu yönde. Hani Kwame'nin muhteşem yetenekleriyle falan alakası yok tabii ki bu tespitimin. Hatta Ağustos ayının büyük çoğunluğunda tatil yapacağıma dair bir karar almadan önce bir Heat yazısı yazmaya başlamıştım "Geri Kalanlar Yeterli mi?" başlığıyla, yanına da "Kwame'yi Al Riley" yazmıştım. Niye? Çünkü Kwame en azından 2.11'lik boyu ve fiziğiyle gerçek bir pivot. Heat'in kadrosunda başka gerçek pivot yok. Tabii Big Z ile Magloire'ı saymazsak, ki saymamak Heat için doğru yoldur. Sadece bu ikiliye güvenip şampiyonluk için yola çıkmak riskli bana göre. Öte yandan Joel Anthony tamam blok kovalıyor, başarılı da oluyor, savaşçılığını beğeniyorum ama Bynum, Shaq, Howard gibi oyuncuların yanında çocuk gibi kalıyor. Kwame ise ne kadar Michael Jordan tarafından 1 numarada seçildiği için, işin hücum yönü ele alındığında yaklaşık 10 yıldır alay konusu olsa da, savunmada ortalama bir seviye tutturabilmiştir benim gözümde. Hatta bazı maçlarda şaşırtıcı bir şekilde gayet iyi savunma yaptığına şahit olmuşumdur. Kısacası ne kadar NBA'de dalga konusu olsa da, cüsseli rakip pivotların arkasında durabilecek bir isim Kwame. En en kötü ihtimalle boyalı alanda kullanılabilecek 6 faul hakkı daha verir taıma. Heat o yüzden kaçırdı diyorum kendisini.

Bobcats açısından ise pek de önemli bir transfer değil. Ellerinde Dampier, Diop ve Mohammed vardı zaten. Özellikle Dampier ile Diop tamamen defansif pivotlar (Nazr Mohammed de öyle sayılır). O yüzden Kwame'nin gelişi çok birşey ifade etmiyor, Jordan belki de zamanında 1 numara seçmesini haklı çıkarmak adına almıştır Kwame'yi, kim bilir. Zaten bu yazıyı girmemdeki amaç tamamen Heat'in eksiğine dikkat çekmekti.

23 Ağustos 2010 Pazartesi

Amerika > Avrupa ??

Dün Litvanya, bugünse İspanya karşısında şöyle bir ölçüp biçtik ABD Milli Takımı’nı. Peşinen iki maçın da pek iyi geçmediğini söyleyebilirim. Bir gece önceki Litvanya maçının son çeyreğine kadar, bugünkü maçın ise genelinde çok zorlandılar. İki maçı da kazanmış olmaları onları yanıltacaksa -ki Krzyzewski’nin oyuncularının bu hataya düşürmeyeceğini düşünüyorum- bu takım, tarihin en yıldızsız turnuvalarından biri olacak 2010 Dünya Şampiyonası’nda çok zorlanır. Peki ne yapar da bu takım bu hatalarından kurtulur? Öncelikle sorunlara değinip, ardından da birkaç cümleyle nacizhane çözüm önerilerimi sunayım.

1-Öncelikle oyuncuların genelinde inanılmaz bir rahatlık ve aşırı özgüven var. Bu da gereksiz şut tercihleri, saçma sapan çemberden seken smaçlar vb. sıkıntılara neden oluyor. “Avrupa Basketbolu”, Amerika’nın atletizme dayalı basketbolundan çok farklı. Bu tabirin artık iyiden iyiye klişeleştiğini biliyorum; ancak olayın cevabı burada bana kalırsa. Sete set hücumlarda, gerek doğru diziliş ve gerekse doğru adam dağılımı Amerika’nın aklını başından alır ki tarihin en zayıf Litvanya’sının bile oyun disiplininden kopmadıkça oyuna nasıl ağırlığını koydu gördük iki gece önce. Bu nedenle ABD’li oyuncuların “nasıl olsa yeneriz” zihniyetinden kurtulup, sadece kendi oyunlarıyla ilgilenmeliler.

2-Alan savunmasıyla hiç alakası olmayan, daha bu sistemde pozisyon almayı bile bilmeyen oyuncuların olduğu bir takım 2010 takımı; ama Krzyzewski’nin bu konudaki inadını bir türlü anlayamıyorum. Bugün İspanya karşısında son topa karşı uygulanan ve Durant’in bloğuyla sonuçlanan alan savunması taklidi kimseyi yanıltmasın. Son toptaki hata kesinlikle İspanyolların şaşkınlığından ibaretti. Alan savunmasının artık demode olduğunu ve rakiplerin (özellikle Avrupalıların) buna tedbirlerini iyi aldığını düşünürsek ABD’nin çareyi alan savunmasında aramasına gerek yok. Savunma temelinde yaptıkları en mantıklı hareket topa baskı uygulamaları. Neden? Bir kere inanılmaz derecede atlet bir takım, her topa el sokabilecek derecede çabuk ve rakiplerini bunaltacak derecede fizikliler. Kısacası topa baskı yaparsın, bir de pas arası yaptın mı? Bas smacı. Oh! Misss.

3-Bir de şu hatalı yürüme olayı var. NBA’de çalınmayan, top eldeyken atılan ilk adım burada hakemlerin gözüne direk batıyor. Özellikle Durant ve Rose’un bu konu ile ilgili büyük sorunları var ki Rose’un en önemli özelliğidir ilk adımdaki çabukluğu. Bu iki adam da takımın lideri olarak görülüyorlar üstelik. Hazırlık maçlarında hakemlere bu adımlar sorun gibi gözükmemiş olabilir(birkaç düdük atlandı zaten); ancak şampiyona başlayınca FIBA’nın bu konu ile ilgili hakemleri uyaracağını düşünüyorum.

4- Takımın Avrupa basketboluna uygun birkaç oyuncusu var. Direk Kevin Love, Stephen Curry aklıma geliyor mesela. Turnuvaya neredeyse uzunsuz gelen takım için Love bulunmaz nimet, hazırlık maçları boyunca da (serbest atışlar da dahil) kötü şu atan bir takım için Curry çok önemli; ama 12 kişiye düşecek kadroda sanki ikisinden birisi gidecekmiş gibi gözüküyor. Ben de Can gibi inatla Westbrook’un kesilmesini düşünüyorum. Her ne olursa olsun Love ve Curry’nin takımda kalması gerekiyor, ben bu kadar söyleyeyim. (Bu arada dün Westbrook oyuna girdiğinde enerji verdi ve skora iyi katkıda bulundu, şutlarına olan güveni de artmış durumda ama yine de bu kadar üst seviye guard varken takımda Westbrook'un kesilmesi doğru karar olacak bana göre. Ek olarak şunu da yazayım; Rondo ve Granger'ın İspanya'ya karşı oynamamaları, elenme ihtimallerinin bulunduğu anlamına gelmiyor. Koç K'nın kafasında zaten 10 kişi belli, son 2 için düşündüğü oyunculara son bir kez bakmak için Granger ve Rondo'ya dakika vermediğini açıkladı. / Can)

Sonuç olarak bu hatalar veya umursamazlıklar düzeltilmedikçe sert savunma yapan, baskı altında topu yarı sahaya getirebilecek çok oyuncusu bulunan ve inatla sete set oynayan bir takım, bu Amerika’yı geçebilir. Aklıma İspanya (bugün ABD basketboluna uydukları halde son topla yenildiler, bir daha bu hataya düşmeyeceklerini düşünüyorum), Sırbistan ve Yunanistan geliyor direk; ama bekleyelim görelim.

22 Ağustos 2010 Pazar

Bir Kötü Haber Daha: Nene Yok

Son bir haftayı tamamen tatil ilan ettim kendime blog'daki sessizlikten anlayacağınız üzere. Dedim ki post atmama trendini bu kötü haberle kırayım. Evet hiç belli etmesem de(!) kötümser bir yapım vardır. Neyse efendim Nene ile Splitter, Brezilya milli takımının yaptığı antrenmanlara katılmamışlardı başlarda. Sonradan dahil olmuşlardı. Ancak bir süre takımla çalıştıktan sonra, Cuma günü Fransa maçın çıkan Nene, 12 dakika sonunda bacağındaki acılara dayanamayarak kenara gelmiş. Baldırında çekme varmış yanılmıyorsam. 5-10 gün kadar dinlenmesi gerekiyormuş sakatlıktan kurtulmak için. Teknik yönetim de bunun üzerine Nene'nin yerine Le Mans'ın pivotu Batista çağırmış.

Özellikle NBA yıldızları resmen ağız birliği etmişçesine gelmemeyi tercih ettiler Türkiye'ye. Tabii ki böyle birşey yok ama yine de can sıkıcı. Saymaya başlasam, akşama ancak girerim bu post'u o yüzden hiç liste falan olayına dalmıyorum. Avrupa Basketbol Şampiyonası'ndan sonra Dünya Şampiyonası düzenliyoruz ama kimse gelmiyor...

Brezilya'yı, Pau Gasol'suz İspanya ve yıldızsız Amerika'nın yanında gizli favori olarak gösteriyordum. Nene'nin gelmemesi büyük kayıp. Yine oldukça iyi bir kadroları var, bence turnuvanın güçlü takımlarından biri durumundalar. Fakat artık şampiyonluğa yürümelerini veya yaklaşmalarını beklediğimi söyleyemeyeceğim maalesef. Nene de sempati duyduğum, beğendiğim bir oyuncuydu, o yüzden ekstra üzüldüm.