BIY AD

29 Ağustos 2009 Cumartesi

Celtics'in Yeni Transferi

Çaktırmayın, 2 Dünya Rekoru ve 8 ay önce çekilmiş bu resim. Ben yeni rastladım internette. Kendisi basketbolu çok seviyormuş, arkadaşlarıyla mümkün olduğunca sık oynamaya çalışıyormuş.
Bolt, birkaç smaç denemesinde de bulunmuş. İki başarısız denemeden sonra düz bir smaç basabilmiş. Ama biraz çalışsa, o bacaklarla yapamayacağı smaç yoktur herhalde.





Beni Takas Edin

Kendisine sorulan "Bu sene Warriors playoff yapabilecek mi?" sorusuna duraksayıp "Iııı şey, ben bu sezon bir Warrior olmayacağım galiba." diye yanıt vermiş. Bir süredir belliymiş bu kararı ve Warriors'la da konuşmuş zaten. Artık şampiyonluk istiyormuş, o yüzden Mavs, Spurs, Cavs veya Knicks'e gitmek varmış kafasında. Hadi ilk üçünü anladık da, peki ya Knicks? Tamam oldu S-Jax'ciğim, madem şampiyonluk istiyorsun yollasınlar seni oraya hemen.

Warriors'ın S-Jax karşılığında isteyeceği şey muhtemelen biten kontratlar olacaktır. Cavs'in de elinde İlgauskas gibi bir koz var. Ama bu hem onların uzun rotasyonlarını iyice daraltır hem de takımlarındaki şutör guard ve kısa forvet rotasyonu bir hayli dolu: West-Moon-Parker-LeBron. Dakika yok yani. Spurs de biten kontratlarını Bucks'a verip karşılığında Jefferson'ı aldı.

Sen 3 senelik 28 milyon doları kopar Warriors'dan, hemen ertesi sezon gitmek istediğini söyle. Tabii biliyor 2010'da serbest kalıp şampiyonluğa oynayan bir takıma gitmek istediğinde, ona asla böyle bir para ödenmeyecekti. Hem 35 yaşına kadar garanti para, hem de üstüne şampiyonluk şansı için böyle bir yönteme başvurmuş sanki Jackson.

Aslında hakikaten ceza olarak şu adamı Knicks'e yollasınlar da, görsün dünyanın kaç bucak olduğunu.

Courtney Lee Kızgın

Hala şaşkın ve kızgınmış Magic kendisini Nets'e takas ettiği için. Magic'in geçmişte takımdan gönderdiği Ben Wallace, T-Mac, Mike Miller ve Maggette gibi oyuncularınkine benzer bir kariyer yaşamak istediğini belirtmiş. İleride onları pişman etmek için çok çalışacağını söylemiş. Artık amacı bu olacakmış tamamen.

Hırs ve ateş iyi, güzel şeylerdir, oyuncuların kariyerleri boyunca sahip olmaları gereken özelliklerdir. Ama çıkıp 3 günde 1 aynı konuda açıklama yapmayı da gerektirmez. Hele NBA'deki takas edilen oyuncu sayısını düşününce. Her takımdan gönderilen oyuncu bu tür açıklamalar yapsaydı ohooooo...

Lee'nin bakış açısı yanlış. Nets bu takası Lee olmadan yapmazdı. Tıpkı Wolves'un Jefferson olmasaydı Garnett'i göndermeyeceği gibi. Yani kendisine değer veren, Harris ile beraber üstlerine kadro kurmayı hedefleyen bir takım var... Magic'in de karşılığında aldığı adam Carter yani. Açıklamaları gören de ortalama üstü bir rol adamıyla takas edildiğini sanacak Lee'nin. Tabii ki gözünü kırpmadan gönderecek Otis Smith Lee'yi, sözkonusu Carter iken. Lee ne bekliyordu ki?

Önemli olan hamlenin şu anda doğru olması. İleride Carter basketbolu bıraktığında, Lee All-Star'a seçiliyorken Magic taraftarlarının "ah keşke Lee'yi takas etmeseydik" diyeceklerini sanmıyorum. Nitekim Magic'in elinde böyle bir kadro varken, şu anda şampiyonluk şanslarını arttırmaları kadar doğal birşey yok. İki üç sene boyunca Lee'nin gelişimini beklemek gibi bir lüksleri yok şu anda.

28 Ağustos 2009 Cuma

EPWC: Türkiye 67 - Almanya 74

Hasta olduğum için yazacak halim yoktu hiç, ancak şimdi biraz iyi hissetmeye başladım kendimi, karalayayım birşeyler:

Maç başlamadan önce bir arkadaşım geyiğine "Almanya favori" demişti. Ben de ona "Yok artık, yenilirsek izlemem Eurobasket'i" diye cevap vermiştim. Gerçekten de yok artık... Evet Nowitzki'siz Almanya'dan bahsediyoruz, yanlışlık olmasın. Onlara da yenildik. Maçı anlatmama gerek var mı? Neler olup bittiğinin önemi var mı?

Yine de yazmam lazım. İlk periyoddan itibaren pota altı savunmamız rezalet ötesiydi. Nowitzki'siz Almanya'dan ilk 10 dakikada yediğimiz 24 sayı bunun kanıtıydı. Sadece ilk periyoda özel değil maç geneli için: Çabuk 4 numaraları tutamıyoruz, adamını geçen guard'lara yardıma gelemiyoruz. Üstüne üstlük Oğuz ve Semih'ten uzun forvet yaratmaya çalışıyoruz. Ne yaptığımızı çözebilen varsa lütfen yorum yazarak anlatsın. İkinci çeyreğe girilirken Jagla'nın 10 veya 12 sayısı vardı: 24-24.
İkinci çeyrekte ise Almanya'nın faul hakkı 1.5-2 dakika içinde dolunca "Hah şimdi 5-10 sayı öne fırlarız." dedim. Ama bendeki nasıl bir pembe gözlükse, unuttum tabi Milli takımın ne kadar kötü hücum ettiğini. Top birinin elindeyken diğer 4 kişinin hareket etmesi gerektiğini bilmediğimizi hesaba katmadım. Topu eline alanın savunmacısının üzerinden şut attığı bir sistemimiz var. Sanki Tanjevic bunu yapmaları için ısrarla çalıştırmış gibi oyunculara. Bu çeyrekte özellikle Semih'in hem savunmada hem hücumda yaptığı acemilikler beni benden aldı diyebilirim. Ersan'ın 4 numaraya kaydığı bölümlerde ise en azından hücumda opsiyonlarımız açılıyor, daha farklı bir takım hüviyetini bürünüyoruz. Ama ilk yarının en çarpıcı olayını şöyle aktarayım: Boyalı alandan zannedersem sadece 2 sayı bulduk koca 20 dakika içinde, şaka gibi gerçekten, değil mi?

İkinci yarının başında ise yine Jagla faktörü devreye girdi. Barış'a hiç görev vermeyen, Kaya'yı sadece inat yüzünden takıma almayan Tanjevic'in "Kerem, Kerem" diye ağlamaya hakkı yok. Elinde opsiyonları var ama kullanmıyor, takıma bile almıyor. Buna rağmen kısa bir süreliğine de olsa savunma dozajımızı arttırıp hızlı hücumlarla öne geçmeyi başardık periyodun sonlarına doğru. Ömer Onan'ın isabetli üçlükleri de tabii ki bu atağımızda son derece önemliydi. Ama yine son saniyede üçlük yeme hastalığımız baş gösterdi ve son çeyreğe 1 sayı farkla mağlup girdik: 55-56

Dördüncü çeyreğin başında da hızlı hücum ederek bulduğumuz sayıların ardından 62-58 öne geçtik. Ancak skordan da anlayacağınız gibi, geri kalan 8 dakikada bulduğumuz toplam sayı ise 5... Size maçın son 10 dakikadaki üçlük isabet oranımızı vereyim: 1/11. Son 30 saniyedeki 3 taneyi saymasak 1/8. Maç boyunca da 6/25 isabet oranı tutturduk. Tabii pozisyon hazırlamak yerine, atışların çoğu zorlama olunca %27'lik oran da son derece normal. Bir de bunun üstüne Hırvatistan maçındaki savunma zaaflarımızı aynen sürdürünce yenilgimiz kaçınılmaz oldu. Nowitzki'siz bir Almanya'dan 74 sayı yedik. Aslında bu kadar kasmayıp, sadece şu cümleyi yazsam bile yeterli olurdu belki de...
Maç içinde pota altına indirdiğimiz toplarda da uzunlarımız bir türlü sayıya gidemedi. En az 2-3 kere kendimi şunu düşünürken buldum: "Hep uzunlarımız çok iyi diye bahsediyoruz ama aslında biraz abartıyoruz." Gerçekten de öyle sanırım. Özellikle Semih'e yıllardır ısınamadım. İlginçtir Fatih Solak'ı oldukça beğendim dün. Ömer Aşık ile beraber pota altında rakipleri durdurmak için ellerinden geleni yaptılar. Ama ne Semih ne Oğuz'dan beklenilen performansı alamıyoruz, onlar 4 numarada kullanılmaya devam ettikçe de alamayacağız gibi duruyor. Ersan'ın oynayacağı 30 dakikanın çok büyük bir kısmını uzun forvet mevkisinde geçirmesi gerektiğini bakalım Tanjevic ne zaman görecek. Yazının içinde hiç Hidayet'e değinmedim, takımın zorlandığı anlarda daha çok sahneye çıkmasını bekliyordum. Sorumluluk almaktan kaçmadı ama daha da ağırlığını koymalıydı bana kalırsa.

Maç sonunda Ömer Onan "Bu tokat madalya getirebilir" demiş. Bence de güzel oldu bu tokat, Eurobasket'teki takımların eksikleri de göz önüne alındığında "Niye olmasın?" diyorum ama şu oyna(ma)dığımız hücum setlerine ve savunmaya baktığımda ümidim tükeniyor. İnşallah bu tokat oyuncuları kendilerine getirmiştir...

Not: Ayrıca Kerem Tunçeri de sakatlanmış ve durumu röntgenlerden sonra belli olacakmış. Umarım yetişir turnuvaya da Ender'e 30 dakika vermek zorunda kalmayız...

Not 2: Murat Murathanoğlu'nun NTV'ye dönmesine sevindim. Yani kesin döndü mü bilmiyorum ama döndüyse güzel haber. Tabii dün yine hakemlere takması hoşuma gitmedi ama olsun maçı onun ağzından dinlemek ayrı bir keyif.

Shaq vs Walsh-May

Evet, şimdi de Olimpiyat altın madalyası sahibi plaj voleybolcuları Kerri Walsh ve Misty May ile kapışmış Shaq. Shaq maça başlamadan çok iddialı konuşmuş: "Yenilirsem 3 kilometre boyunca sahilde pembe mayoyla dolaşırım" demiş. Muhtemelen boyuna posuna güvendi çok. Ama Shaq'ı kurtarmaya bir başka Olimpiyat altın madalyası sahibi Todd Rogers da yetmemiş. Hatta maçın ortasında Shaq, rakibi psikolojik olarak etkilemek için oyuncu değişikliğine gitmiş ve Rogers yerine Walsh'ın kocası Casey Jennings'i oyuna dahil etmiş. Tabii ki bu da işe yaramamış. Daha fazla detay için:



Yok ben sadece Shaq'ın pembe mayolu halini görmek istiyorum diyenlere:



Bu da pembe mayolu videonun linki.

Unutmuşutm bu programın yeni bölümü hakkında yazı girmeyi, Ali Okancı'nın blog'unda görünce hatırladım. Ona da teşekkür edeyim buradan.

27 Ağustos 2009 Perşembe

Ricky Davis'ten Bomba

Ricky Davis, 2002-2003 sezonunda Utah Jazz karşısında triple double yapmak için 1 ribaundu eksik olduğundan dolayı topu alıp kendi potasına gidip bilerek turnike kaçırıyor ve ribaundunu alıyor... Tabii ki iptal edilmiş bu şut istatistiği ve ribaundu Davis'in.
Bob Sura'nın rakip potada yaptığı ve iptal edilen triple double'ını hatırlıyorum ama bunu hiç görmemişim bile veya - mümkün olmasa da - unutmuşum. Muhteşem gerçekten. NBA'deki istatistiğine en düşkün adamların başında gelen Ricky Davis'ten kendisine yakışacak cinsten bir hareket. Tebrik ediyorum.

Bu tür hareketlere mahal vermedikleri için bu vesileyle bir kez daha tebrik ediyorum NBA yönetimini.

Blake Griffin Niye Çok İyi Olacak?

Aşağıdaki videoyu izleyince anlayacaksınız.



Gerçekten sağlam çalışıyor yeni sezona Griffin. Basında genel davranış ve karakterini övmeyen yok. Bob Hill'in de beğenisini kazanmış olacak, onun sözleri herşeyi açıklıyor: "O en iyi olmak istiyor ve buna ulaşmak için fedakarlıktan kaçınmıyor."
Ayrıca Bob Hill ile olan antremandaki fundamental çalışmasına bakarak top hakimiyetinin oldukça iyi olduğunu görebilirsiniz. Griffin'in topu sektirmesi ile etraftaki diğer oyuncuların arasında fark olduğuna inanıyorum - özellikle Hilton Armstrong.

Sahilde yaptıkları antrenmanda kazanacağı güç ve dayanıklılık kendisini rahatlıkla 82 maçlık maratona fazlasıyla hazırlayacaktır. Umarım bu yazının üstüne bir şanssızlık yaşamaz. Nitekim benim bu tür lanetlerim vardır =)
Sahildeki antrenmanı yaptıran Matrisciano ile ilgili birkaç not:

- Sadece basketbolcuları değil her türlü sporcuyu çalıştırıyormuş hatta başka çalıştırıcılar da geliyormuş Matrisciano'ya. Bu da yetmezmiş gibi çok kısa sürede kilo vermek istyen bayanları da programına dahil ediyormuş.
- Hiçbir şekilde maskesini ve gözlüğünü çıkartmıyor, verdiği röportajı yüzünü kapattırarak veriyor.
- Evinde bir televizyon ve yatak hariç hiç bir ekstra harcaması olmamış. Hergün aynı sağlıklı şeyleri yiyormuş ve bu dieti çalıştırdığı kişilere de sıkı sıkı uygulatıyormuş.
- Kendisiyle çalışan Arenas 1 haftanın sonunda pes edip "Bana göre değil" diyerek antrenmanları bırakmış.

Kısacası Griffin bir deliyle çalışıyor desek yeridir. Ama yaptığı işi iyi bilen bir deli. Bunu Griffin ve diğer oyuncuların ağzından alıntıladım...

Clippers yıllar boyunca takımının lideri olabilecek bir oyuncu buldu. Bu şansı çok iyi kullanmalılar.

Youtube'a başka yöntemlerle girmek isteyenler için link de verelim tam olsun.

Haberin linki için de buraya tıklayınız.

Örnek Adam - O Konuşunca Herkes Dinler

Başlığımızdaki "O" Tim Duncan. 07-08 sezonunda Spurs-Suns playoff'larda eşleşmişlerdi ve ilk karşılaştıkları ilk gece, bize NBA tarihinin en güzel maçlarından birini yaşatmışlardı. Bu maçın sonlarında bir sahne dikkatimi çekmişti. Harıl harıl internette aradığım resimleri zor da olsa bulmuştum. Daha önce yazmış olduğum bu ufak olayı sizlerle paylaşmak istedim:

İki kere uzayan maçın, 2. uzatma devresinin sonu, Spurs 3 sayı önde, Suns mola almış, oyuncular Popovich'in konuşmasını beklerken Duncan skorborda bakıyor... Aklına birşey geliyor, arkadaşlarına "Toplanın birşey söyleyeceğim" diyor. O anda bütün Spurs takımı Duncan'ın etrafında toplanıyor ve pür dikkat onu dinliyor, buna o maçın kadrosunda olmayanlar, 6 faul alarak oyun dışı kalan Parker ve yardımcı koçlar/istatistikçiler de dahil.

Bu 10 saniyelik görüntüdeki ana tema açık ve net: Bu takımın lideri Duncan ve ona çok büyük saygı duyuluyor. Tabii ki bu saygıyı kazanmak kolay değil, burada Duncan'ın bütün NBA ve hatta dünya tarafından kabul edilen müthiş karakteri önemli rol oynuyor. Ayrıca bu 10 saniye, Spurs'ün nasıl bir takım olduğunu da gösteriyor. Aslında bir anlamda derslik fotoğraflar bunlar:

Arjantin - Rubio Bağlantısı

Rubio Arjantin Basketbol Ligi'nde oynamaya karar vermiş. Tabii ki sallıyorum.

Arjantin'in geçmişte yaşadığı hiper enflasyonla Rubio arasında kurdum bağlantıyı, bir çoğunuza alakasız gelecektir ama paylaşayım. Bir aralar Arjantinli bir vatandaş işe giderken bir dükkanda gördüğü ayakkabı fiyatı - atıyorum - 1000 peso idiyse, ayakkabıyı işten çıkışta almaya karar veren vatandaş, akşama eve dönerken bir bakıyordu ayakkabının fiyatı 5000 peso olmuş.

Rubio haberleri de buna benziyor. İşten çıkmadan önce baktım, Rubio'nun Barcelona ile imzaladığı haberleri vardı. İçimden "İyi eve gidince yazarım sonunda çözüldü" demiştim. 2-3 saat sonra eve bir geldim. "Haber yalanlandı, henüz imza falan atılmadı sadece görüşmeler var." diye güncelleme yapılmış.

Bir an Arjantinli bir vatandaş gibi hissettim kendimi. Bu yaz en az 4 kere böyle değişti Rubio'nun kaderi hakkında yapılan haberler. Umarım bir sonraki haber son olur.

26 Ağustos 2009 Çarşamba

EPWC: Türkiye 77 - Hırvatistan 82

Dışarıdaydım, son 14 dakikayı izleyebildim sadece. O yüzden dolu dolu bir yazı yazamayacağım. Hatta oldukça kısa tutacağım.

Defansımızı hiç beğendiğimi söyleyemeyeceğim. Hırvatistan, içeriden, dışarıdan, pick & roll'dan, birebir oyunlardan kısacası basketbolda aklınıza gelebilecek hemen her türlü hücumdan sayı buldu. Hele maçın en kritik pozisyonunda yaptığımız savunma evlere şenlikti. Popovic'in boyalı alana girip 3'lüğün dışındaki Kus'a çıkardığı pozisyonda, Hırvat guard'ın 3-4 metre etrafında bizden kimse yoktu. Kus'un şutu çemberin ön yüzüne çarpıp yükselip şansa çemberin içine düştü ama o kadar boş bıraktık ki, rahatlıkla "bu basketi yemeyi hakettik" diyebiliyorum. Eh ondan sonra da zaten maç bitti.

Maçta hoşuma giden tek yön ise Ömer Aşık'ın savunmasıydı. Ersan neredeyse kayboldu bütün 4. çeyrek boyunca. Hidayet ise hazırladığı ve attığı pozisyonlarla rakibe direnen isimdi. Bu arada Kerem'in bileğindeki sorun geçmiş gibiydi bu sevindirici bir haber. Çünkü Milli takımımızı Ender Arslan'ın yönettiğini izledikçe basketboldan soğudumu hissediyorum...

Güzel bir antrenman maçı oldu bence. Turnuva öncesi yenilip eksiklerimizin farkına varmak da bir şans sayılır belki de. Tabii farkına vardıysak...

Atlanta Hawks - Ön İncelemesi

Yine en baştan söyleyeyim, bu takımların ön incelemeleri uzun yazılar olacak. Üşenmeyip okursanız memnun olurum.

İlk bakışta tahmin: Playoff yaparlar.

İlk 5:
Bibby
Johnson
Marvin Williams
Josh Smith
Al Horford

6. adam: Jamal Crawford
Diğer rol alacak yedekler: Zaza, Joe Smith, Maurice Evans

Hawks takımının en büyük avantajı son yıllardaki iskeletini koruması oldu. Sözleşmeleri biten Mike Bibby ve Marvin Williams'ı takımda tuttular. Bibby'nin talipleri vardı ancak Marvin Williams'ın kapısını çalan olmamıştı. Hawks'un 2 yıldır birarada olan 7 oyuncusu var. Bibby 1.5, Evans da 1 yıllık ama onlara kıyak geçtim.

Kısacası birbirini çok iyi tanıyan oyunculardan oluşuyor Hawks. Herkes birbirinin ne yapabileceğini veya yapamayacağını çok iyi biliyor. Hepsi koşmaktan hoşlanıyor. Marvin-Smith-Horford 3'lüsünün gençlik ateşleriyle, enerjileri sahada devamlı yüksek oluyor.

Bir de kadroya isim isim bakalım:

Serbest kalan oyun kurucuları Bibby'i takımda kalmaya ikna ettiler. Arkadaşlarına hazırlayacağı pozisyonlarla, kendisine yaratacağı şutlarla ve tabii ki Joe Johnson'a gelecek ikili sıkıştırmalardan sonra bulacağı üçlüklerle Bibby bu takımın çok önemli bir parçası. Ayrıca bir başka katkısı da topu Joe Johnson'la paylaşması ve onun sorumluluğunu azaltması. Smith ve Horford ile pas alışverişi açısından da mükemmele yakın uyum sağladıklarını söylemeliyim. Bibby konusunda, Hawks açısından tek sorun görüyorum. Rakip çok iyi savunma yapan bir ekipse, Bibby'nin şutları girmemeye başlıyor ve bir türlü istenilen düzeye çıkamıyor. İki sene önce Celtics'e, bu sene ise Cavaliers'a karşı Hawks taraftarlarını büyük hayalkırıklığına uğrattı. Bu sene karşısında yine 3 büyüklerden (Celtics, Magic, Cavs) birini bulduğunda ne yapacak acaba?

Geldik 4 yıldır bu takımı taşıyan isim, Joe Johnson'a. İkili ve üçlü sıkıştırmalara maruz kalan o. Defansın bu kadar kendisine yoğunlaşmasına rağmen bir şekilde sıyrılıp sayıları bulan ve NBA’in sayılı skorerlerinden biri haline bürünen o. Takımın liderliğini yapan, arkadaşlarına pozisyon hazırlayan o. Takım halinde hazırlanan pozisyonlarda boş üçlükleri değerlendiren o -Bibby'i de es geçmeyelim. Josh Smith ile beraber en iyi savunma yapan o. Zaten başka ne kaldı ki? Boşuna demedim bu takımı 4 senedir taşıyor diye. Yukarıda yazdığım 3 genç silahşör geliştikçe, Johson'ın omuzlarından yükü biraz almalarını bekleyebiliriz. Ama birkça senedir olmayan gelişmenin bu sezon yaşanmasını beklemek ne derece doğrudur bilmiyorum. Sıra geldi genç üçlümüze.

Önce içlerinde potansiyeli en yüksek olana değinelim: Josh Smith. Bugüne kadar hep hücumdaki yanlış seçimleri ile eleştirilen adam... Basketbol için gerekli olan mental yapıya sahip olmadığını, bunu geliştirmesi halinde ise NBA'e damgasını vuracağını düşünenlerin sayısı bir hayli fazla. Bana kalırsa, geçtiğimiz sene bu yönde ilerlediğine dair ufak sinyaller verdi. Sezon başında ayak bileğini ciddi bir şekilde burktu ve geri kalan maçlarda o bildiğimiz sevdiğimiz atletik oyununu sergileyemedi. Kendisini bir türlü toparlayamadı. Buna rağmen hücumda orta mesafe şutlarını çok geliştirerek kariyeri boyunca ilk defa isabet oranını %49'un üzerine çıkardı. Ama bunun yanında serbest atışlarının Shaq seviyesine inmesine maalesef bir açıklama getiremiyorum. Bu sezon eski atletikliğine ulaşıp, şut isabetlerini %46'nın üzerinde tutabilirse Hawks ve kendisi için çok önemli bir gelişme olacaktır.

Hawks taraftarlarının çok sevdiği ve NBA'in saygı duyulan pivotlarından biri olacağına inandığım Horford'da sıra. Genç pivot özellikle defansta yaptığı katkılarla Hawks takımına çok şey katıyor. Sadece adam adama savunmada değil, savunma rotasyonunda da zamanında getirdiği yardımlarla rakipleri zor durumda bırakıyor. Ayrıca kalıplı olduğu için işin defans tarafında, boyalı alanda varlığını hissetiriyor, Amerikalılar'ın deyimiyle "presence" yani. Hücumda ise yavaş yavaş geliştirdiği orta mesafe şutu ve henüz ikinci senesinde gösterdiği bazı post hareketleri ile hala gelecek vaat ediyor. Ben kendisini gerçekten çok beğeniyorum.
Sıra geldi bana göre en zayıf halkaya. Marvin Williams bu takımın çok şeyler bekleyerek draft ettiği bir isim olduğu için belki de ona önyargıyla yaklaşıyorum. Bilmeyenleriniz veya hatırlamayanlarınız için Hawks’un, Marvin için hangi iki oyun kurucuyu es geçtiğini söyleyeyim: Chris Paul ve Deron Williams. Gözleriniz faltaşı gibi açıldı değil mi? Bence açılmalı. O yıldan beri bir türlü istedikleri oyun kurucuyu bulamadılar. Taa ki 1.5 sene önce Bibby’e kavuşana kadar. Marvin için zamanında çoğu otorite potansiyelinin çok yüksek olduğunu belirtmek amacıyla, “Limiti gökyüzü” şeklinde tabirler kullandılar. Ancak Marvin bu kadar yetenekli olsaydı bunu 4 sene içinde gösterirdi diye düşünüyorum. Ama en azından geçtiğimiz yaz çalıştığı orta mesafe ve dış şutları işe yaradı ve dışarıda boş bırakılmaya gelmeyen bir tehdit oldu. Yani aslında sayı ortalaması düşmüş olsa da Marvin Williams geçtiğimiz sene kendisini ilk 3 seneye oranla geliştirdi. Onu geri çeken şey yaşadığı sakatlıklar oldu. Bu sezon Crawford'ın gelmesiyle sayı ortalaması yine 12'lerde kalabilir ama bu onun gelişmediği anlamına gelmemeli. Ona hep beraber izleyip karar vereceğiz.

Hawks’un bench’inde sıra. Ronald Murray onlar için bir kayıp. Peki geçtiğimiz sezon kenardan gelerek takıma oldukça sağlam bir sayı katkısında bulunan Murray'in yokluğunu Hawks hisseder mi? Tabii ki hayır. Çünkü artık ellerinde Warriors'dan adeta Law-Claxton karşılığında (ç)aldıkları Crawford var. Konu sadece "şut" ve "skor üretmek" olunca, NBA'de Crawford'ın üstünde değerlendirilecek sınırlı sayıda oyuncu var. Ne yapıp edip kenardan gelip 15 sayı bulacaktır. Bunu kariyeri boyunca olduğu gibi bir sürü zor şut deneyip %40 isabetle yapması tabii ki Hawks'un istediği şey değil. Ama alırlarken Crawford'ın böyle bir adam olduğunu biliyorlardı. Bakalım Crawford bu sayılarını daha çok takım oyunu içine yayabilecek mi? Joe Johnson kenardayken şutör guard olarak kullanılacak olan Crawford, Bibby'nin yerine girdiğinde ise bir skorer oyun kurucu gibi görev de yapabilir. Warriors'da Nelson sağolsun, bu konuda tecrübesi var. Ama bence mantıklı olan bu dönemlerde Joe Johnson'a oyun kurucu görevi verip, Crawford'ı doğal pozisyonu olan şutör guard'a yerleştirmek olacaktır.

Zaza NBA'e gittiğinden beri yaptığı şeylere devam edecek. Yani rakip uzunlarla fiziğinin elverdiği ölçüde kapışıp, onları rahatsız edecek. Pis işleri yapacak, onları hatalı yürümeye zorlayacak, toplarını çalacak, gerekirse kavga edecek. Maurice Evans'ı da savunmada rakibin en skorer oyuncusunu durdurmaya çalışırken ve boş üçlükleri değerlendirirken göreceğiz. Joe Smith'i ise soy-adaşından kalan dakikalarda kendisine hazırlanan orta mesafe şutları değerlendirirken ve tecrübesiyle Hawks'un gençlerine örnek olurken izleyeceğiz. Ancak Marvin Williams'ın da zaman zaman uzun forvet mevkisine çekildiğini düşünürsek, ufukta Joe Smith'e pek fazla dakika gözükmüyor. Hawks'ın bu sene draft ettiği oyun kurucu Teague'in de ne kadar görev alacağını kestiremiyorum maalesef çünkü kendisini hiç izlemedim. Ama sıradışı bir performans göstermedikçe, maç başına 10 dakikayı geçmeyeceğini söyleyebilirim.Takımın oyun stiline değinelim biraz da. En başta, kadroya her ne kadar Crawford gibi bir skorer katıldıysa da, Bibby gibi bir oyuncuya sahip olsalar da, bu takım hala JoJo’nun takımı. Yorgunluktan düşüp bayılmadıkça, hücumda her top onun eline değecektir ve değmesi lazımdır. Ayrıca uzun forveti Josh Smith olan bir takımın hızlı hücumlarda etkili olacağını söylememe bile gerek yok zannedersem. Kendisi hem bloklarıyla hızlı hücumu başlatabiliyor, hem de hücuma rakip uzunlardan çok daha çabuk koşabiliyor. Bibby iyice rol oyuncusu rolüne bürünecekken, Crawford deli dolu oyunu ve skorerliği ile Smith ve Horford'ın saha içindeki enerjilerine katkı verecektir. Savunmada ise içerde Horford'un savaşçılığı ile rakipleri püskürtselerde, Smith’in uzun forvet mevkisinde biraz kısa kaldığını söylememiz lazım. Normal sezonda bu bir avantaj iken, playoff'larda dezavantaja dönüşüyor. Ama zaten doğuda "3 Büyükler" varken, Hawks'ın uzun forveti diil Josh Smith, Gasol bile olsa pek şansları yok. O yüzden önemi de olmadığını düşünüyorum. Ama Hawks, normal sezonda playofflara rahatlıkla kalacaktır.

Bütün incelemeleri yazdığımda inşallah bir de toplu sıralama tahmini vereceğim. Şimdi diğer takımlara detaylı bir şekilde bakmadan Hawks'ın kaçıncı olacağına dair bir tahmin pek mantıklı olmaz.

Akıl Dolu


Kobe'nin bu hareketi 5 kere yaptığına şahit oldum. Öyle All-Star'da yapmaya benzemez. Maç içinde bunu akıl etmek gerçekten olağanüstü bir basketbol zekası gerektiriyor. Üstelik sadece normal bir maç da değil, playoff... Kobe'nin niye ve nasıl Kobe olduğunu gösteren yüzlerce pozisyondan sadece biri.

25 Ağustos 2009 Salı

Tavsiye - Nature's Great Events

Belgesel seven arkadaşlar direk bu yazıyı okumadan Nature's Great Events/Nature's Most Amazing Events isimli BBC belgeselini bir yerden edinip izlesinler. Geçtiğimiz hafta boyunca hergün bu muhteşem serinin 6 bölümünden birini izledim. Hepsi birbirinden güzel ve hayran kalınacak sanat eserleri.

The Great Melt: Kutuplardaki erimenin kutup ayılarına olan etkisi ve sıcak dönemde yaşadıkları zorluklar üstüne.

The Great Salmon Run: Milyonlarca somon balığının Pasifik Okyanusu'ndan Kuzey Amerika'ya, dünyaya geldikleri yerde üremek için yaptıkları binlerce kilometrelik, nehirlerin tersine gimtelerini gerektiren geri dönüş yolculuğu. Boz ayılar ve başka etobur hayvanların kışı geçirebilmek için somonlara olan ihtiyacı konu alınıyor.

The Great Migration: Kuraklık döneminde su ve yeşillik bulmak için Serengeti'den göç eden milyonlarca antilop ile zebraların olmadığı dönemde, aslanların yaşadığı zor şartlar. Küçüklüğümüzden itibaren ormanların kralı olarak tanıdığımız aslanların acınası hallerini görünce gerçekten inanılmaz şaşırdım.

The Great Tide: Her kış Güney Afrika'nın doğusunda vukuu bulan milyarlarca sardalyanın okyanusun sıcak ve soğuk su akıntısının oynadığı bir oyunla, binlerce yunus ve onları takip eden kuş, deniz aslanı, fok, yunus, köpekbalığı ve balinaya yem olması.

The Great Flood: Kuraklığın başlamasıyla filler, geyikler, bufalolar ve hipopotamların binlerce kilometrelik göçünü konu alıyor. Göç ettikleri bölge ise yağan yağmurlarla oluşan sel ile kuraklıktan su bataklığına dönen 10.000 kilometre karelik bir alan olan Okavango. Yani gözünüzde canlansın diye söylüyorum: Bursa kadar bir alan.

The Great Feast: Alaska'nın sularında çok uzun süren kışın ardından denizin yeniden canlanması konu alınıyor. Planktonlar ile başlayan besin zinciri, sırf bunun için onbinlerce kilometre yol kateden kambur balinaların da karınlarını doyurmasıyla son buluyor.

Ayrıca her bölümün sonunda da bütün bu sahneleri nasıl zorlukların üstesinden gelerek çektiklerini anlatmışlar. Özellikle boz ayıyla aynı göle girip 3 metre yakından onu çekmeleri ve balina tarafından yutulmaktan kılpayı kurtulan su altı kameramanı beni çok etkiledi. Bunun gibi birçok şey var.

Kesinlikle izlenmesi gereken, dünyamızdaki muhteşem olayları öğreneceğiniz 6 bölümlük, mükemmel bir belgesel.

Efes Pilsen World Cup 8 Programı

26 Ağustos Çarşamba
18:30 Letonya – Büyük Britanya (NTVSpor)
21:00 Türkiye - Hırvatistan (NTV)

27 Ağustos Perşembe
18:30 Makedonya – Letonya (NTVSpor)
21:00 Türkiye – Almanya (NTV)

28 Ağustos Cuma
18:30 Büyük Britanya – Makedonya (NTVSpor)
21:00 Hırvatistan – Almanya (NTVSpor)

Bizim maçlarımızın 9'da oynanması güzel tabii ki. İzleyebileceğiz. Hadi bakalım şu son hazırlığı da iyi geçirelim de, tutalım Polonya'nın yolunu.

24 Ağustos 2009 Pazartesi

Beasley'den Sonunda Bir Doğru

Michael Beasley, psikolojik bozukluklarından ve "olası" bir madde kullanımından arınmak için Houston'da bir rehabilitasyon kliğine yazılmış ve tedavi görmeye başlamış. Eski NBA oyuncusu John Lucas onunla ilgilenecekmiş. Lucas geçmişte sorunlu oyuncuların kendilerini toplamasında yardımcı olmuş, başarılı bir isimmiş. Haberi okumadan önce bilmiyordum açıkçası.

Beasley'nin yanlışından erken dönmesi sevindirici. Oldukça sevindim bir genç oyuncunun kafasının dikine gitmektense böyle bir yolu seçmesine. İkinci yılına girecek genç forvet 2009-2010 sezonunda üstüste üç maçta 40-50 ve 60 sayı atsaydı bile, 3 gün içinde hakkında 3 post girmezdim herhalde. Ama gelişmeler böyle gerektirdi. Hayırlısı olsun Beasley için.

Beasley'den Çaylak Hatası - 2

Beasley'nin ot ve dövme olayına yer vermiştim. Gelen tepkiler üzerine:
"Bütün dünya bana karşı"
"Yaşama isteğim kalmadı. Bitti"
"Nefret ediyorum"

Tarzında yazılar yazdıktan sonra Twitter account'unu silmiş. Sen git ot içtiğini kanıtlarcasına resim koy, ondan sonra bütün dünya sana karşıymış... Bravo.

Beasley, draft edilirken düşünülen/inanılan potansiyeline bu sene yaklaşamazsa Wade'in 2010'da takımda kalma kararı kötü yönde etkilenebilir, hele bu marihuana olayı ile...

Alley-oop Dediğin...



İşte böyle olur. Dört sene önce, NBA TV'deki günün özetlerini izlerken ağzım açık kalmıştı. Muhteşem gerçekten.

Maçın sonu olduğu için aslında Celtics'in topu boş boş sektirip süreyi eritmesi gerekiyordu. NBA'deki yazılı olmayan centilmenlik anlaşması bunu gerektiriyor... Ama iyi ki devam etmiş Tony Allen ile Gerald Green. Böyle bir smaçtan mahrum kalmamış olduk.

Her atletik olup, beklenilen yere gelemeyen oyuncuya söylenilen klişeyi ben de dile getireyim: Şu Green'in biraz basketbol iq'su biraz daha yüksek olsaydı keşke...

Artest Sinirli

Daha önce, Rockets takımı yöneticilerinin Artest'ten memnun olmadıkları için onu takımda tutma girişiminde bulunmadıklarını yazmıştım. Twitter'dan son yaptığı açıklamaya göre Artest buna çok sinirlenmiş. Onun ağzından dinleyelim:

"Bana pislik yaptılar. Gelecek sezon Houston'a gideceğimiz günü iple çekiyorum. Hiç şut falan atmayacağım, sadece defans yapacağım. Tuttuğum oyuncuya parkeyi zindan edeceğim."

Yahu ne gerek var bu tür şeyler söylemeye değil mi? Ama ben karar aldım, Twitter dünyasına girip Shaq, Artest gibi adamların sayfasına takipçi olarak yazılacağım. Deli ve eğlenceli adamlar. Kafaları birşeye sıkıldı mı hemen saçma sapan açıklamalarla bunu dışa vuruyorlar. Bize de bunun geyiğini veya gerekirse eleştirisini yapmak kalıyor.

23 Ağustos 2009 Pazar

Uzun Atlamada Bronz Kazandık

Karin Melis Mey 6.80 metrelik derecesiyle Berlin Dünya Atletizm Şampiyona'sında bronz madalya kazandı. Güney Afrika asıllı atlet, Güney Afrika Atletizm Federasyonu ile yaşadığı problemler sonrası, geçen sene Fenerbahçe'nin çabaları sayesinde Türkiye'ye gelmiş ve ardından da Türk vatandaşlığı almış.

Bu arada ilk bakışta yabancı olduğunu bile anlamazdım herhalde. Türk gibi gerçekten de.

Helal olsun Karin Melis Mey.

Bolt ve madalya kazanmamız gibi sıradışı olaylara yer vermeden edemiyorum. Burayı okuyan çoğu kişinin ilgisini çekmiyordur ama 3-5 kişi bile bu haberi buradan öğrendiyse, ne mutlu bana.

Edit: Teşekkürler Ömer, gümüş yazmışım ya Bronz yerine. Uyarsanıza arkadaşlar =)

Özgür Bıyık - Turiaf - Ameliyat


Salsabasket'te okudum, Oyak Renault oyuncusu Özgür Bıyık bir kalp rahatsızlığı nedeniyle basketbolu bırakmak zorunda kalmış. Aortu olması gereken halinin, 2 kat genişliğine ulaşmış. Bu hayati tehlike teşkil eden bir hastalıktır. Nereden mi biliyorum? NBA'den, yani Ronny Turiaf'tan.

Haberi okuduğum anda aklıma bu çılgın adam geldi aklıma. Kendisi 2005 draft'ında Lakers tarafından seçilmişti. Ardından yapılan sağlık kontrollerinde Özgür Bıyık'ın kalbindeki problemin aynısı onda da teşhis edilmişti. Lakers'ın ücretini karşıladığı açık kalp ameliyatından sonra parkelere dönmesi için 6-12 ay arası süre biçilmişti. Turiaf biçilen bu sürenin en başında Lakers'a geri döndü. İlk sezonunda pek süre almasa da ilerleyen yıllarda gösterdi ki bu kadar ciddi bir ameliyattan sonra bile profesyone basketbol oynamak mümkün. Hatta bunu göstermekle kalmadı 4 yıllığına 17 milyon dolarlık bir kontrat imzaladı.

Özgür Bıyık henüz genç sayılır. O da bu ameliyattan sonra parkelere dönmek isterse eminim fiziksel bir engelle karşılaşmayacaktır. Bakalım inşallah Özgür'ün ameliyatı son derece başarılı geçer de, yaklaşık 1 yıl sonra basketbola dönme şansını yakalar.

Geçmiş olsun.

Dirsek Pası

Üç gün önce Jason Williams'ın Magic'e transfer olduğunu yazmıştım. Erbo, post'a girdiği yorumda kendi blog'undaki Jason Williams yazısına link vermişti. Oradaki videoda en iy i10 hareketi vardı. Ama basketle sonuçlanmadığı için ünlü dirsek pası yoktu. Ben de bu vesileyle o pozisyonu paylaşmaya karar verdim. Buyrun basketbol tarihindeki en yaratıcı paslardan biri:



İzleyemiyorsanız link budur.