BIY AD

31 Temmuz 2010 Cumartesi

Cleveland Hala Tepkili Ama Bu Sefer Haklı

Çarşamba akşamı LeBron'un 6 numaralı Miami Heat formasını giyip New York Yankees - Cleveland Indians maçın giden bir taraftarın, stad dışına çıkarıldığını okumuştum ama videosuna bakmak aklıma gelmemişti. Meğersem hemen düşmüş nete (tabii ki, ne düşmüyor ki internete artık bu zamanda?). Aşağıya koyuyorum.

Öncelikle şunu söyleyeyim, ister geri kafalı deyin, ister adamın hakkı istediğini giyer deyin: Bir beyzbol maçına NBA takımının formasını giyip gidersen, hem de maç New York ile Cleveland arasında oynanırken, her türlü tepkiyi çekersin ve bana göre de hakedersin. Bunun adı kışkırtmaktır. Clevelandlılar'ın LeBron konusunda ne kadar hassas olduklarını bilmemek mümkün değil, hele LeBron'un Miami formasını alacak kadar basketbolla ilgiliyseniz. Yani bu formayı giyerek Cleveland maçına giden adamın amacı baştan belli bence. Bütün stadın maçı bırakıp adama "asshole" demesi de son derece normal. Tabii ki Heat taraftarının staddan çıkarılması da bence doğru karar. Sonuçta binlerce kişinin huzurunu bozup, kaos ortamı yaratması bile başlı başına bir neden. Dikkat çekmek, televizyona, gazeteye falan çıkmak için yapılmış bir hareket olduğunu düşünüyorum. Kimisi "Adamın yaptığı şey maç izlemek, ne giydiğinden kime ne?" diyebilir ama bu argümana kesinlikle katılmam. Burada bir futbol maçında benzer birşey olduğunu düşünün, neler gelirdi o formayı giyen adamın başına? Tahmin etmesi pek zor değil...


Link


Link


Link

Heat'in Kadrosundan Memnun Olmayan 30 Miamili

Miami Heat, bilet satışı / pazarlaması departmanında bulunan 30 kişinin işine son verdiğini açıklamış. Nedeni açık herhalde: Heat'in biletleri çoktan tükendi ve 5-6000 küsur kişi de yedek sırada bekliyor. Önümüdeki 3 sene boyunca hiçbir şey yapmalarına gerek yok, en üst kattaki en uzak koltuğun fiyatını 1000 dolar yapmadıkça American Airline Arena her maç full dolacak. Hatta bu dediğim abuk fiyata bile dolarsa şaşırmam o derece (yok artık). Hoş ne kadar bütün biletleri satarlarsa satsınlar, hava atışında salonda boşluklar olacağına eminim. Miami'deki taraftarlar rahatlarına fazlasıyla düşkünler ve pek sallamıyorlar maçın 1 veya 2 çeyreği kaçsa bile. Bakalım üç büyük yıldız sayesinde huylu huyundan vazgeçecek mi?

Yazık valla üzüldüm 30 çalışana. Takımlarının müthiş transfer başarısı işlerine mal oldu. En azından Heat bu çalışanlarına iş bulunması için bir firmayı görevlendirmiş.

30 Temmuz 2010 Cuma

Nets’e Züğürt Tesellisi

2010 yazında takıma yıldız katabilmek adına cap boşaltan ve bu uğurda rotasyonda hayli görev alan iki oyuncusunu yok pahasına elden çıkaran Nets, elde koca bir sıfırla yıldız kapma yarışından çıkınca pervasızca piyasaya saldırmıştı. Bu saldırıdan nasiplerine düşen oyunculardan biri de Jordan Farmar’dı. Ve 3 yıllık 12 milyon dolar karşılığında Nets kadrosuna katıldı Farmar.

Zamanında Lakers taraftarına az saç baş yoldurmamıştı. Los Angeles’ta geçirdiği 4 sene içerisinde bir türlü istenen kıvama gelememiş, beklenen gelişmeyi gösterememişti kendisi. Esasında benim de çok tuttuğum bir oyuncu değil. Önümüzdeki yıldan itibaren Nets’te Devin Harris’in yedeği olarak süre bulacak. Ya, aslında fena bir oyuncu olmadığını ama Lakers’ın tepeye oynayan bir takım olduğundan dolayı performansını gösterme şansı bulamadığını kanıtlayacak, ki bu ihtimal bana pek de yüksek gelmiyor. Ya da kendisi hakkındaki umutları boşa çıkarıp, Nets’te de geri planda kalan, taraftarlar tarafından çok istenmeyen bir oyuncu olacak.

Aslında Nets’in guard rotasyonuna bakınca kötü bir yapılanma içerisinde olduklarını da söylemek mümkün. Oyun kurucu görevini üstlenebilecek isimlerden gerek Devin Harris, gerek Terrance Williams, gerekse takıma yeni katılan Jordan Farmar bir oyun kurucuda olması gereken en önemli özelliklerden basketbol IQ’sü ve saha görüşü vasatın çok altında olan oyuncular. Ayrıca hiçbiri istikrarlı değil, yani bir gün çıkıp 20-25 atabilirler ama sonraki gün çift hanelere çıkabileceklerine bile güvenemezsiniz. Bir de takımı oynatabilecek, arkadaşlarına pozisyon hazırlayabilecek, onlara değer katabilecek bir oyun stili yok hiçbirinde. Uzun lafın kısası, ne Nets’in guard rotasyonuna ne de Farmar’a verilen kontrata olumlu bakıyorum.

Biraz Daha Sağduyu (!)

Bu da yeni moda oldu. Dan Gilbert’ın açıklamaları hafızalardan yeni yeni silinmeye başlamışken bir bomba da Colangelo’dan geldi. Toronto genel menajeri Bryan Colangelo yaptığı açıklamada doktorların Bosh’ın sakatlıktan sonra oynayıp oynayamayacağı tercihini kendisine bıraktığını ve Bosh’ın tercihini oynamamaktan yana kullandığını açıklamış. Dahası, takım playoffa girmeye çalışırken Bosh’ın aklının transferde olduğunu iddia etmiş ve son olarak da etrafına çeşitli parçalar koydukları halde başarıya ulaşamadıklarını ve onun etrafında oluşturulan takımın hiçbir zaman iyi bir izlenim vermediğini belirtmiş. Bu açıklamaların ardından Bosh da yanıt olarak; Sahada her zaman elinden gelenin en iyisini yapmaya çalıştığını, tüm ruhunu ortaya koyduğunu ve Toronto’yu halen evi olarak gördüğünü söylemiş.

Öncelikle, Chris Bosh’ın açıklamalarını biraz abartılı bulmamla beraber, bana çok saf ve iyi niyetlice geldiğini söyleyeyim. Saha içindeki iyi niyetinden de hiçbir zaman şüphe etmemiştim. Elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyordu ve tüm ruhunu takımı için ortaya koyuyordu, evet. Ama bu durumun her maçta veya kariyerinin her döneminde bu şekilde olduğunu söylemek biraz zor açıkçası.

Colangelo’nun açıklamaları ise Bosh’ınkinin aksine planlanıp hesaplanıp hazırlanmış gibi. Açıklamasında kurduğu her bir cümlenin tek tek ne kadar saçma olduğunu ispat etmek için birçok delil sunabiliriz ama benim değinmek istediğim bu değil. Yaptığı tam bir köylü kurnazlığı ve sinir bozucu olan da bu. Esas hazmedemediğim konu yöneticilerin takımla bağını koparan yıldızlara karşı bu kadar acımasız bir şekilde tavır alması. Gilbert için de aynısı geçerliydi. İnsanları aptal yerine koymaya çalışıyorlar yaptıkları açıklamalarla. Akılları sıra giden oyunculara sallayıp, taraftarın gönlünü kazanarak kendi kabahatlerini, sezon içerisindeki yanlış hamlelerini örtbas etme çabası içindeler. Tabi, taraftarlar da bu yıldızların kendilerini yüz üstü bıraktıkları düşüncesiyle hazır kızgınken bu açıklamaları kolaylıkla kabul edebilecek durumdalar. Ama biraz da insaf olmalı, yöneticilerin kendi çıkarları doğrultusunda taraftarların önüne oyuncuları yem gibi atmasından başka bir şey değil bu. Şu açıklamalardan sonra, Raptors organizasyonu için Bosh gibi bir oyuncunun çok fazla olduğunu ve Heat’e giderek oldukça doğru bir karar verdiğini düşünüyorum. Bu şekilde idarecilerin olduğu bir takıma müstahak…

Cool Hand Luke

Orlando’daki Summer League’in ardından Luke Harangody hakkında bir şeyler yazmak istiyordum, nihayet fırsat bulabildim birkaç satır karalamaya. Notre Dame’da oynarken iki-üç maçını göz ucuyla izlemiştim ama açıkçası çok da etkilenmemiştim kendisinden. Draft değerlendirmelerini yaparken de vakit bulamamamdan veya ona sıra gelmemesinden değil de daha çok kendisini yazılması gerekenler arasında görmediğimden dolayı kaleme almamıştım. Nitekim GM’ler de böyle düşünmüş olacak ki Celtics tarafından 2. tur 52. sıradan seçilebildi anca. Fakat o da tıpkı filmdeki Luke gibi esasında şanssız başlayan, ancak kendi şansı yaratan biriydi.

Notre Dame, daha çok Amerikan Futbolu’nda ün yapmış, basketbol kültürü pek olmayan bir okul. Bu sebepledir ki lisede parlayan genç yetenekler genellikle Kentucky, Duke, Kansas, UNC gibi takımlardan yana tercihini kullanırken, onlardan arta kalanlarla yetinir Notre Dame da tıpkı diğer programlar gibi. Luke Harangody de bu oyunculardan biriydi işte, pek gösterişli, göze hoş gelen bir oyun stili olmadığından dolayı kolej liginin baba takımları tarafından es geçilince o da Notre Dame’ın yolunu tuttu. Her ne kadar kendisi çok iyi oynayıp harika performanslar sunsa da takım arkadaşlarından gerekli desteği hiçbir zaman göremedi ve turnuvada 2. turdan öteye gidemediler. Zaten NFL’in gölgesinde kaldıklarından dolayı yerel halkın pek umurunda olmayan bu takım, bir de kolej turnuvasında başarının gelmemesi eklenince hepten göz ardı ediliyordu. Bunu, Big-East Konferansında kolej kariyerini 20 sayı-10 ribaund ile tamamlayan tek oyuncu olan Harangody de engelleyemiyordu…

Her ne kadar takımı iyi bir konferansta yer alsa da program olarak pek tutulmamalarıydı belki onun bu kadar alt sıralarda seçilmesinin sebebi. Belki Kentucky’de oynasaydı, Mike Brey yerine Calipari olsaydı koçu ve Calipari sunsaydı onu bu piyasaya durum çok daha farklı olabilirdi, Daniel Orton örneğinde gördüğümüz gibi. Ama gelin görün ki şanssız başlayanlardandı Harangody ve kendi şansını kendi yaratmalıydı. Eğer ligde kalıcı olmak istiyorsa lottery pickler gibi kendini kabullendirmek veya beklenen performansın altına düşmemek değil, aksine kendinden beklenenin çok üzerine çıkmak ve önce kendini ispat etmekti yapması gereken. Orlando Summer League’de de aynen bunu yaptı. 16 sayı-7 ribaunt ortalamalarıyla organizasyonun bu ayağında en çok dikkat çeken isim, bizim de gönlümüzün MVP’si oldu.

Ama her şey bitmiş değil, aksine yeni başlıyor. Ve Luke yine starting boxta kalmış gibi geriden başlıyor bu yarışa da. Sebebi basit, Celtics tarafından seçilmiş olması. Ne Cousins gibi takım liderinin bile Tyreke olduğu, önümüzdeki birkaç yıl içerisinde playoff yapmaları başarı sayılabilecek bir Sacramento’da kendisi, ne Aminu gibi başıboş bir Clippers’ta, ne de John Wall gibi düzensizlikler içinde biraz çabalasa dahi performansını herkesin takdir edebileceği kadar göz boyayabilecek ancak benim gözümde kriter kabul edilmesi sorgulanmaya son derece açık Washington’da. Hedefini bu sene de şampiyonluk olarak belirlemiş bir Celtics’te. Dahası Garnett’in, Jermaine’in, Davis’in, hatta muhtemelen Rasheed’in arkasında. Bu şartlar altında, kendini ispatlaması için ihtiyacı olan şansı bulması bile çok güç. Ancak bu zamana kadar üstesinden geldiği gibi bunu da başaracaktır kendisi, en azından ben bu şekilde olmasını canı gönülden diliyor ve filmden bir repliği biraz değiştirerek yazımı sonlandırıyorum.

Nobody can eat fifty eggs, but Luke..?

Clippers'dan Lakers'a Misilleme

Los Angeles Lakers 2 hafta önce Steve Blake'i kadrosuna kattıktan sonra Clippers eski oyuncusuna karşılık yanıt vermek için Marqus BLAKELY ile anlaştı. Haziran ayındaki 2010 Draft'ına giren ancak hiçbir takım tarafından seçilmeyen Blakely, yaz liginde Clippers için 7 sayı 5 ribaund ortalamalarıyla oynadı. Eh Clippers bu, Lakers Blake'i alırken, onlar da ancak Blakely'i alabiliyorlar ne yapsınlar?

Şaka bir yana, Blake-Blakely geyiğinden uzaklaşarak şunu söyleyeyim, Griffin'in dönüşüyle beraber hiç de fena bir takım olmadı Clippers. Yeniden playoff için yarışta olacaklar. Tabii güçlü Batı'da işleri zor ama en azından bu sefer ligin dibinde olmayacaklardır.

Eddie House da Miami’de

Vallahi işini biliyor bu adam, nerde şampiyonluğa oynayan takım var bitiyor anında orda. Önce Phoenix, sonra Boston, şimdi de Miami… Yaşı ilerledikçe gözünü açtı ve doğru zamanda doğru takımlarda yer aldı genellikle. 2 yıllık anlaşmışlar ve $2.8M alacak bu 2 yıl içerisinde Eddie House, yani veteran minimumuna denk geliyor ücret. Zaten başka bir takımda bundan fazlasını alamazdı muhtemelen, şimdi en azından yüzük sayısını arttırma şansı var. Hatta Boston’ın muhteşem üçlüsünden daha fazla yüzüğe sahip olma ihtimali çok yüksek, bu da işin trajik yanı.

Boston’la şampiyonluk yaşadığı sene playofflardaki en verimli dönemini geçirmişti ve şampiyonluğa da katkısı hiç az değildi. Asla bir oyun kurucu zekasına sahip değil ama kendisinden saf bir oyun kurucu olarak takımı yönetmesini de beklenmeyecektir muhtemelen, takım içinde yeteri kadar lider varken. Topu yarı sahaya kadar taşıdıktan sonra direkt şutör guard gibi oynuyor zaten.

Heat bu kadar göz önündeyken transferi Eddie House açısından çok bile değerlendirdik velakin sanmayın ki esas konuyu ıskaladık. Elbette mühim olan, merak uyandıran Heat’in Eddie House’a ne kazandıracağından ziyade Eddie House’ın Heat’e katacakları. Öncelikle Chalmers’ı yedekleyecek bir guarda mutlaka ihtiyaçları vardı ve House da bu doğrultuda gayet iyi bir transfer. Tecrübeli, savunmada fiziksel dezavantajları olsa da gayretli ve anlık skor potansiyeli çok yüksek bir isim Miami için. Yani benchten gelip 2 dakikada ardı ardına yolladığı üçlüklerle 10 sayı üretebilecek kapasitesi var, hele ki gaza gelmeye görsün. (Salıverin küçük enişteyi…) Hoş, buna ihtiyaç duyarlar mı takım olarak, çok da emin değilim açıkçası. Bir diğer katkısı da takım kimyasına mental açıdan olacaktır. Arkadaşlarına karşı hep pozitif olan ve onları gaza getirme konusunda ligin en iyilerinden biridir. Özellikle benchte çok iyi havlu sallar, çok makara yaparlar LeBron’la. Hem böylece LeBron da Mo Williams’ı aramamış olur. Şaka bir yana kağıt üzerinde şöyle bir bakınca inanılmaz bir hücum potansiyeline sahip oldular. Maç başına nasıl bir sayı ortalaması yakalarlar kestirmek çok güç. Rakipleri önümüzdeki sezon en azından savunmada çok zor anlar yaşayacak gibi.

29 Temmuz 2010 Perşembe

Howard Wizards'la Devam

Dallas'ta Josh Howard, sezon ortasında Butler - Haywood karşılığında Wizards'a gönderilen ana adamdı. Sık yaşadığı sakatlıklar nedeniyle kariyeri düşüşe geçen Howard, takas olduktan 10 gün sonra ön çapraz bağlarını koparmış ve sezonu kapamıştı. Yani düşüşe geçen kariyeri artık resmen dibe vurmuştu. Wizards da haliyle 10 milyon dolarlık takım opsiyonunu kullanmamıştı ve Josh Howard'ın serbest kalmasını sağlamıştı. Gelen habere göre 4 milyon dolar karşılığında Washington'da 1 yıl daha kalacakmış Howard.

Bu arada merak edenlere, Howard en geç Aralık sonu veya Ocak başı gibi dönecektir. Tabii dizini tam anlamıyla güçlendirmeden biraz risk alırsa sezon başında bile dönebilir ama bu bence çok aptalca olur, bakınız: Arenas. Ondan önce de Krstic örneğini hatırlıyorum, erken dönmeye çalıştıktan sonra dizindeki ağrılar sebebiyle sezonun geri kalanında doğru düzgün oynayamamış ve kontratının bitiminde Avrupa'ya dönmek zorunda kalmıştı.

Kısacası Howard açısından mükemmel bir anlaşma bu. Neden? 4 milyon dolardan fazla teklif edecek kimse yoktu kendisine orası kesin. Ayrıca 30 yaşında olduğunu hatırlatayım Howard'ın. Yani bu sezonun sonunda kontratı bitince 4-5 senelik bir anlaşma kovalayacak, kendisini toparladığını gösterirse senelik 8 milyon civarı kazanabilecek bir yetenek Howard. Ama Wizards'la 2-3 senelik bir anlaşma imzalasa mesela, 33 yaşında ne olursa olsun yüksek miktarda bir ücret alamayacaktı kimseden. Şu anda Howard'ın tek yapmaması gereken şey: Aptallık. Paranı da alacaksın zaten kulübünden, sezon başlarken 7 ay geçmiş olacak Howard'ın ameliyatının üzerinden. Dizi çok büyük ihtimalle yeterince güçlenmemiş olacak. Dönmesi yukarıda belirttiğim gibi bana göre çok büyük risk, hele Howard gibi kariyeri boyunca sakatlıklarla boğuşmuş bir oyuncu için...

Wizards açısından baktığımızda ise tam olarak niye yaptıklarını anlamadım. Tamam seyirciyi memnun etmek açısından biraz daha yetenekli oyuncular eklemeliler ama sadece 1 senelik anlaşma olması resmen Howard'a "Gel kendini göster, sonra istediğin takıma gidersin" demek gibi birşey. En azından ikinci yılda mesela takım opsiyonu falan olmasını beklerdim. Daha doğrusu böyle bir beklentim yoktu da, kendimi Wizards GM'i Grunfeld'in yerine koyunca böyle düşündüm. Hele bir de muhtemelen 1-2 ay kaçıracağı göz önüne alınınca, Howard'ı bu konuda ikna edebilirlerdi diye düşünüyorum. Yoksa 4 milyon dolara Howard'ı takımda tutmak yanlış bir karar değil.

Marquis de Uzattı

Transfer dönemi başladığından beri ısrarla vurguladığımız Celtics’in şampiyonluk yolundaki son kurşunu temalı yazıları doğrularcasına hamleler gelmeye devam ediyor. Marquis Daniels’ı da elinde tuttu Celitcs önümüzdeki sene sonuna kadar $2,5M karşılığında. Aslında ilk 5 başladığında ve koçun kendine güvendiğini hissettiğinde performansı hayli artan bir oyuncu kendisi. Özellikle Indiana’daki son senesinde hücum performansı artan temponun da etkisiyle zirveye çıkmıştı ancak tabi ki Celtics’te böyle bir durum söz konusu dahi olamaz. Gerek Dallas'ın en ihtişamlı döneminde gerekse geçtiğimiz sezon gördük ki playofflar Daniels'a göre değil. Doc Rivers da kendisine hiç güvenmiyor haklı olarak. Bu sebeple artık yaşlanan Celtics rotasyonunda daha çok normal sezonda süre bularak takımın ana parçalarının dinlenmesine yardımcı olacaktır kuvvetle muhtemel. Bu görevi layıkıyla yerine getirirse ne ala, getiremezse de çok sorun değil çünkü Daniels'tan beklenenler geçtiğimiz yıl itibariyle dibe vurmuş durumda.

Thomas Bu Sene de Chicago'da

Son yıllarda ligin gezginlerinden olan Kurt Thomas'ın yolu bu sene de Chicago'ya düştü.1 yıllık anlaşma karşılığında (kontratın süresi konusunda yanılıyor olabilirim) Kurt Thomas’ı renklerine kattı Chicago Bulls. Çok karamsar düşünürsek uzun rotasyonunu kalabalıklaştırması açısından belki sorgulanabilir ama şampiyonluğu hedefleyen bir takım için kesinlikle yapılması gereken bir hamleydi bu. Bulls kadrosunun genç ve tecrübesizliğini de hesaba katarsak durumun ehemmiyeti daha da artıyor. Bahsettiğim tarzda bir takımda kenardan gelerek önemli işler yapabilecek bir rol oyuncusu Kurt Thomas. Belki yıllanmış şarap deyemeyebiliriz kendisi için, zira 38 yaşında olmanın zihinsel getirileri uzun olmayla birleşince fiziksel handikaplardan pek de fazla olamıyor maalesef. Malum, ayaklarda yavaşlamalar, kondisyon zaafları, dizlerin artık gitmemesi... Ama mental açıdan ligin en iyi oyuncularından biri ve tecrübesini oyunun her dakikasına yansıtabiliyor. Savunmada rakip pivotlara karşı boy dezavantajını örtbas eden özelliği de tam olarak bu zaten. Özellikle son yıllarında oldukça güvenilir olan orta mesafe şutu haricinde hücum çeşitliliği pek kalmadı ancak işin savunma kısmında sertliğiyle, takıma katkısı daha fazla olacaktır. Ömer-Noah-Thomas üçlüsünden oluşan bir boyalı alan savunma rotasyonunu düşününce rakiplerin ürpermemesi elde değil. Hem Boozer da sayı yememek için bu kadar mücadele eden, yırtınan bir arkadaş topluluğunu gördünce belki biraz utanır da yola gelir. En kötü ihtimalle de, Boozer'ın açığını kapamış olurlar.

RIP Lorenzen Wright

Hawks'da iyi bir sezonun geçirdikten sonra, doğduğu şehir olan Memphis'e dönme şansını yakalayan Wright için geçtiğimiz Perşembe, Pazar'dan beri kayıp olduğuna dair bir rapor çıkmıştı. Bugün ise maalesef cesedine ulaşıldı Memphis'te. İlk bulgulara göre tabancayla intihar ettiği düşünülüyormuş, kurşunun giriş yeri ve açısı herhalde bunu gösteriyor. Ancak üç gün önce yani Pazartesi, Wright'ın telefonundan 911'e bir arama yapılmış ve konuşma yapılmadan ardından hemen kapanmış telefon. Bu nedenle işin içinde başka şeyler olabilir.

Her neyse, büyük oyuncu değildi, hatta çok yetenekli de değildi, bu nedenle pek popüler değildi, haliyle çok da fazla şey okuyamadım hakkında zamanında. Ama oyun alanında ne kadar savaşçı, dışarıda ne kadar yardım sever bir insan olduğunu biliyorum. Ayrıca oynadığı her takımda iyi bir takım arkadaşıydı ve etrafındakiler tarafından çok seviliyordu, insanlarla ve hatta hayvanlarla çok iyi ilişki kurabiliyordu. 10 küsur köpeği vardı ama asıl önemlisi, arkasında 6 çocuğunu bırakıp gitti. İntihar da ettiyse, vurulduysa da her şekilde yazık oldu daha bu yaşta... RIP

28 Temmuz 2010 Çarşamba

Amerika Kadrosu 15'e Düştü

Amerika Milli Takımı'nın 21 kişilik aday kadrosunu şu post'ta vermiştim. Ardından Lee sağ elindeki sakatlık, Amare sigorta sorunları, Robin Lopez de belindeki sakatlıktan korkması nedeniyle kadrodan çıkarılmışlardı. Bunların üzerine Tyreke Evans, Mayo, Gerald Wallace ve McGee elendi. Kadroda kalan ve 10-16 Ağustos arasında New York'taki kampa katılacak oyuncular şu şekilde:

Chauncey Billups (Denver Nuggets); Tyson Chandler (Dallas Mavericks); Stephen Curry (Golden State Warriors); Kevin Durant (Oklahoma City Thunder); Rudy Gay (Memphis Grizzlies); Eric Gordon (Los Angeles Clippers); Danny Granger (Indiana Pacers); Jeff Green (Oklahoma City Thunder); Andre Iguodala (Philadelphia 76ers); Brook Lopez (New Jersey Nets); Kevin Love (Minnesota Timberwolves); Lamar Odom (Los Angeles Lakers); Rajon Rondo (Boston Celtics); Derrick Rose (Chicago Bulls); ve Russell Westbrook (Oklahoma City Thunder).

Ben açıkçası Mayo'nun 12 kişilik kadroda yer almasını bekliyordum. Gordon'un yerine onun alınması daha mantıklı geliyordu. Curry de ne kadar Avrupa basketboluna en iyi uyan şutör guard olsa da, biraz ufak kalabileceğini düşünmüştüm. Tabii tecrübesizliği de önemli bir faktör olabilir. Warriors'da kritik topları harika kullansa da, buz gibi olduğunu kanıtlarcasına oynasa da, işin ucunda turnuvadan elenmek varken ne olacağını kestirmek kolay değil. Bu arada genç yeteneği beğenmediğim falan sanılmasın, elbette çok beğendiğim bir oyuncuydu ve sezonun en güzel sürprizlerinden biriydi Curry. Onun dışında McGee, Wallace ve Evans'ın elenmelerini bekliyorudm. Zaten Evans ufak da bir sakatlık yaşamıştı.

Sakatlık demişken, Lopez kampa gelmeden mono adlı hastalığa yakalanmış. Bu yüzden kötü bir performans gösterse de ellerinde gerçek pivot olmaması nedeniyle ona bir şans daha vermek istemişler. Bilmeyenler için mono adlı hastalıkta yaklaşık bir aylık bir süre boyunca kendinizi aşırı yorgun hissedersiniz. Bakalım 2 hafta içinde toparlanabilecek mi Lopez. Ona ihtiyaçları da var.

Koç K ve Colangelo'nun açıklamalarına göre kafalarında 8-9 oyuncunun yeri kesinken 3-4 kontenjan için bir çekişme olacakmış. Tabii ki kimlerin kesin, kimlerin muallakta olduğuna değinmediler. Normalde New York sonrası 12 kişilik kadro belli olacakmış ancak New York'tan ayrılıp Avrupa'ya gelirken 15 kişi gelme ihtimalleri de varmış, karar vermekte zorlanırlarsa. İspanya ve Yunanistan'da oynayacakları hazırlık maçlarından sonra 12'ye düşürebilirlermiş kadroyu. Avrupa'ya boşu boşuna uçup geri dönecek 3 oyuncunun da pek olay çıkaracaklarını düşünmüyorlarmış çünkü şu anda takımdaki hava, antrenmanlardaki hava falan şahaneymiş.

Bunun dışında uzun oyuncuları olmadığı için sıkıntı çektiklerini ama Chandler'dan çok memnun olduklarını açıkladılar, 12'ye kesin kalacakmış gibi bir hava aldım. Love'ın da üçlük çizgisinin dışına çıkıp savunmayı açabilmesi ve ribaundlara olan katkısı menun etmiş teknik kadroyu. Ayrıca bu uzun problemi nedeniyle Gay ve Durant'in de uzun forvet oynayacaklarını söylediler. Rondo'nun iyi şut attığını, Avrupa için yeterli olduğunu düşünüyorlarmış, orada biraz gülmüş oldum stand-up komedi dinliyormuşum gibi hissettim. Son olarak Iggy'e rakibin en önemli skor opsiyonunu kilitleme görevi vereceklermiş. Iggy'nin istediği zaman oldukça iyi savunma yaptığına çokça şahit olduk ama kilitlemeyi pek başardığını söyleyemeyeceğim. Belki Iverson'ın yanında ikinci adamken bunu yapıyordu ama 1 numaralı yıldız olduğundan beri çok nadiren görüyoruz. Bakalım merakla bekliyorum, hoş tabii burada savunacağı adamlarla NBA'dekiler bir olmayacak, daha çok zekasıyla oynayan guard'ları veya kısa forvetleri tutacak Iggy. Son olarak da Green hakkında bir soru yöneltiğinde "3-4 hatta 5 bille oynayabildiği için 15'e kaldı" deyip başka pozitif birşey söyleyemedi Koç K, hafiften geveledi. Elenecekmiş gibi geldi bana Green, öte yandan aynı pozisyonları oynayabilen Odom'un son 2 yıldır şampiyonluk yaşamış bir oyuncu olarak hiçbir kendini beğenmişlik falan göstermeden, ağabeylik yaptığını biliyoruz bütün kadroya. O çok büyük ihtimalle 12'ye kalacaktır.

Yine kafama göre 12'ye düşüreyim kafama göre:

Billups, Durant, Iggy, Gay, Brook Lopez, Chandler, Odom, Rondo, Rose, Curry, Love ve Gordon.

Clippers’a Bir Guard Daha

Clippers’tan devam edelim haberlere. 2 yıl $8.5M karşılığında Los Angeles’in yolunu tuttu Randy Foye. Fiyat/Performans açısından gayet güzel bir kontrat. Kağıt üzerinde görünen bu ama ortada acı bir gerçek var ki o da Clippers’ta oyun kurucu rotasyonunun şişmek bir yana patlamak üzere olduğu. İşin daha kötü tarafı ise tüm bu oyuncuların benzer özellikte olması. Davis-Gordon-Bledsoe hatta Willie Warren ve son olarak Foye… Hepsi dış şuta fazlasıyla meğilli, penetre kabiliyeti yüksek ve topla oynamayı seven isimler. Ancak Baron Davis’i bir kenara bırakırsak diğer oyuncuların 2 numarayı da oynayabilme özelliği koç için ufak da olsa bir avantaj yaratıyor. Del Negro’nun bu oyuncular arasında süre ve görev paylaşımını nasıl yapacağını izleyip göreceğiz. Ama Baron Davis’i tez zamanda elden çıkarmak en mantıklısı gibi görünüyor, tabi mevcut kontratı elverirse.

Kadrodaki diğer guardlara oranla savunması daha iyi sayılabilecek biri Foye. Ancak benzer şeyleri takımı yönetebilmesi konusunda söylemek çok zor. Bu sebeple 2 numara pozisyonunda oynaması çok daha akıllıca olacaktır. Son olarak Clippers’ın yapılan hamlelerle birlikte oldukça genç, yetenekli, hücum potansiyeli çok yüksek ama ne yapacağı kestirilemeyen bir takım olduğunu söylemek gerek. Oyuncu yapılanmasıyla belki de tüm ligde en dikkat çekici, en albenisi olan takımlardan biri oldular. Bakalım kağıt üzerinde görünen bu artılar sahaya yansıyabilecek mi…

Clippers'ın Yeni Koçu Del Negro

Not: Anlaşma çok önceden sağlanmıştı ama biz konu Clippers olunca yoğun gündemde arka plana atmıştık içgüdüsel olarak.
Sakatlık, kavga ve işinden olma kaygılarıyla dolu iki senelik Bulls serüveni bu yaz nihayet sona eren Del Negro, birkaç hafta önce Los Angeles Clippers’la anlaştı. Bahsettiklerimden daha kötüsünü nerede yaşar diye sorunca aklıma ilk gelen takımdır herhalde Clippers.

Kariyerinin 3. senesini de genç ve yetenekli oyuncularla geçirecek Del Negro. Ancak Bulls’takinin aksine kapasiteleri doğrultusunda hedefe kilitlenen, disiplinli oyunculardan ziyade saha dışı faktörlerle haşır neşir bir oyuncu grubu var elde. Takım liderinden başlayan bir rahatlık, boş vermişlik hakim ortama. Şu an Clippers’ta başarı için yapılması gereken ilk şeyin, oyuncuların oynamak için sahaya çıkmaları ve kafalarında başka bir şey olmaması gerektiği düşünüldüğünde Del Negro’nun takım için istenilen koç olmadığı sonucunu çıkarabiliriz. Kendisi her ne kadar takım içinde disiplini önemsese de çok baskın bir karakter değil. Sezonun kötü geçmesi halinde ya Dunleavy gibi olan biteni kabullenip, kenarda mazlum bir görüntüye bürünecek ya da sinirden kuduracak.

Tabii en kötü senaryoydu bu. Habere bir de iyi tarafından bakarsak; Belki Baron Davis’in kafasını basketbola döndüremeyecek Vinny (yer yüzünde öyle bir insanın olduğuna da inanmıyorum şahsen) ancak Davis’in yaratıcılığı hücum özürlü Del Negro’nun işini zaman zaman kolaylaştıracaktır. Bulls oyuncularındaki özveriyi kesinlikle beklemiyorum Clippers oyuncularından ama geçtiğimiz senelere oranla takım olarak daha iyi savunma yapacakları neredeyse kesin. Daha da önemlisi, hücumdaki seçenekleri arttığı için tek dayanakları savunma olmayacak Bulls’un aksine. Del Negro hücum politikasını uzak mesafeli çirkin ikilikler olarak sürdürmeye devam ederse söyleyecek sözüm yok tabii.

Sonuç olarak Del Negro’nun iyi koç veya Clippers için doğru tercih olduğunu düşünmüyorum. Yine de beklentim Blake Griffin’in sakatlıktan kurtulmasına Eric Gordon’ın gelişimi de eklenince geçtiğimiz seneye göre daha iyi takım olacakları yönünde.

Gomes Clippers ile Anlaştı

Hani ligin zayıf takımlarında göze batan oyuncular olur ya, o takımın kimyası dahilinde oldukça iyidir bu oyuncu, maç içerisinde takım arkadaşlarının da yetersizliğinden dolayı ön plana çıkar ve hatta zaman zaman müthiş performanslar çıkarır ama bilirsiniz ki hedefleri yüksek bir takıma gittiği takdirde muhtemelen bu etkiyi gösteremeyecektir, potansiyeline ulaşamadığı sürece. İşte öyle bir isim Ryan Gomes. Boston ve Minnesota’nın oldukça kötü dönemlerinde senelerce top koşturdu. Aslında yukarıda dediğim gibi belli bir seviyenin altına neredeyse hiç düşmedi oyun olarak. Ama bu seviyenin üzerine de nadiren çıkabildi. Şimdi bu takımlara çok benzer bir durumda olan Clippers’a transfer oldu ki Clippers’ın geçmişi de diğerleri kadar parlak olmadığından umutsuzluğa sevk ediyor insanı ister istemez.

Boston’da power forvet olarak bulduğu süreler Minnesota’daki (yetersiz, vasıfsız) uzun bolluğunda azaldı ve kendisini özellikle son senesinde daha çok kısa forvet pozisyonunda oynarken gördük. Muhtemelen bu şekilde devam edecektir Clippers’taki kariyeri de.

3 yıllık $12M karşılığında anlaştı taraflar. Her iki cepheden bakınca da güzel bir anlaşma gibi görünüyor. Clippers, çok da pahalıya kaçmadan kendine iyi bir görev adamı buldu, ki Gomes'ın savunma bakımından ligin en iyilerinden biri olduğunu ve takıma bu yönde büyük katkılar sağlayacağını düşünüyorum. Ryan Gomes ise en kötü ihtimalle Minnesota’dan kurtulmuş oldu. Esasında Gomes potansiyeli oynadığından çok daha yukarıda bir oyuncu. Draftte epey art sıralarda seçilmesine karşın oynadığı basketbolla umut vermişti ilk senesinden itibaren ancak beklenen patlamayı bir türlü yapamadı. Bu noktada kariyerinin hiçbir döneminde hak ettiği süreleri bulamadığını da hatırlatıp esas konuya değinmek istiyorum. Gomes, potansiyeline Clippers’ta ulaşabilecek mi? Bu sorunun cevabı maalesef ki Baron Davis’in elinde. Eğer o kendini basketbola verip, takımı adına bir şeyler yapmak isterse, performansı direkt Gomes’ınkini etkileyecektir. Hücumu daha çok orta mesafe ve dış şut üzerine dayandığından Baron Davis’in kendisine yaratabileceği pozisyonlar takımdaki diğer isimlere nazaran Gomes'ın oyununda daha belirleyici olacaktır. Hoş mevcut oyunu bile Clippers gibi bir takım için fazlasıyla yeterli. Ancak pozisyonunda forma savaşı vereceği isim Al-Farouq gibi hayli potansiyelli biri olacağından performansının artmasında yarar olacaktır.

Yao: Sakatlığım Tamamen Geçmezse Bırakabilirim

Üzücü ve korkutucu bir demeç gelmiş Yao'dan. Üzülmemek elde değil bu melek ruhlu dev adam için. Ayağındaki stres kırığının tamamen iyileşebilmesi için ameliyat olmayı tercih etmişti Yao, dinlenmek yerine. Koca 09-10 sezonunu Yao'suz geçirdik. O ameliyatın üzerinden 1 yılı aşkın bir süre geçti ancak anlaşılan o ki, Çinli yıldız pek iyimser değil sakatlıktan kurtulmak konusunda. Bu sezon ayağı tamamen iyileşmezse ciddi anlamda basketbolu bırakmayı düşündüğüne göre durum vahim herhalde. Sezon başlarken, Kasım ayında yaklaşık 1.5 yıl geçmiş olacak ameliyatının üzerinden ve bu fazlasıyla yeterli bir süre normalde. Tabii 2.26'lık bir adamda 'normal' kavramı değişebiliyor. İyi hissetse, ayağının durumundan memnun olsa böyle bir açıklama yapar mıydı acaba? Ayrıca 2012 Olimpiyatları için de pek olumlu konuşmamış, çünkü ayağı artık çok sayıda maç oynamasına engel olacakmış...

Yazık olur gerçekten Yao gibi bir basketbolcu ve insan basketbolu bırakmak zorunda kalırsa. Blog'un ilk açıldığı günlerde Yao'nun akatlığı, boyu ve oyunu hakkında birşeyler karalamıştım. Çünkü o sırada çıkan raporlara göre uzman görüşleri Yao'nun kariyerinin tehlikede olduğu yönündeydi. Dileğimiz bu görüşlern gerçeğe dönüşmemesi...

27 Temmuz 2010 Salı

Hell It's About Time!

Efendim az önce elime geçti Starcraft 2. Yaz sıcağıyla boğuşurken zaten biraz tatil moduna girmiştim, benden şu sıralar biraz daha az yazı görürseniz, bilin ki suçlusu Blizzard'dır. Zira boş zamanlarımda Starcraft 2'ye kilitleneceğim gibi duruyor. Daha başlamadan gönül rahatlığıyla herkese tavsiye ediyorum: Oynayın, oynatın bu oyunu. Dile kolay 12 senedir bekliyoruz. Hell it's about time...

Not: Kadir, Soner ve Yusuf'a güveniyorum burayı biraz güncel tutmaları konusunda. Gerçi Kadir de SC 2 ateşiyle yanıp tutuşuyordu ama bakalım.

Kleiza Yeniden NBA’de

Aslında taraflar arasında anlaşma çok önceden sağlanmıştı ancak imzalar atılmadığından dolayı kesinlik yoktu. Bu süreç içerisinde Kleiza’dan vazgeçilip Barnes’ın kadroya katılacağı yönünde dedikodular patlak vermiş, hatta Raptors organizasyonu bir ara salary capi falan unutup ikisini birden kadroya katmayı bile düşünmüştü. Ama Barnes’ın Los Angeles’in yolunu tutmasıyla birlikte eldeki tek alternatif olan Kleiza’nın da Toronto’ya katılması kesinleşmişti.

Ligde ve Avrupa’da başarı hedefleyen Olympiakos forması altında bir yıllık oldukça başarılı Yunanistan macerası ve Eurolig sayı krallığını ardında bırakarak Raptors formasıyla lige yeniden merhaba diyecek olan Kleiza’nın kazanacağı paraya bakıyorum direkt. Malum günümüz şartlarında öncelikli olarak o dikkat çekiyor. 4 yıllık $20M. Gayet makul, hatta aynı takımdan Calderon’un, Amir Johnson’ın kazanacağı paraları düşününce epey kelepir. Denver’da, özellikle son senesinde, kenardan gelerek hücumda iyi işler çıkarıyordu, Avrupa macerasında da görüldü ki skorerlik bakımından hakkında şüpheye düşeceğiniz bir isim değil artık kendisi. Ayrıca kısa forvet pozisyonunu çok rahatlıkla kotarır, hele ki Toronto gibi hedefi çok yüksekte olmayan bir takımda. DeRozan her ne kadar yaz liginde iyi bir grafik sergilese de Kleiza’yı ilk 5’e biraz daha yakın görüyorum. Ha, tahminimde yanılacağımı varsayarsak, kenardan gelip skor üretir, takıma enerji getirir en kötü ihtimalle. Yani her türlü katkı yapar Toronto’ya.

Ama onun veya Barbosa’nın veya Diaw’ın -isimler semboliktir- yapacağı katkılarla takım olarak nereye kadar tırmanabilirler diye düşününce pek de iyimser olamıyor insan. Kadroya bakıyorum bir tane öne çıkan, güvenebileceğiniz, yıldız olmasını geçtim onun bir iki seviye altında dahi görebileceğimiz bir oyuncu yok. Hepsi aynı kalibrede. Bu tarz kadro yapısına sahip takımlarda yardımlaşma, takım ruhu, hırs, istek, savunma olmadan belli bir seviyeyi geçmek imkansız ve Toronto’da bu saydıklarımdan hiçbiri yok. Kesin konuşmak için biraz erken ama pek de parlak günler beklemiyor gibi Raptors taraftarlarını bu sene de…

Karar Anı


Link

Üstünden 2 hafta geçmiş ben daha yeni gördüm. LeBron'la değil de, daha çok bu kararın 1 saatlik bir TV programına dönüştürülmesiyle dalga geçiliyor. Çok çok başarılı. Özellikle sonda sunucu Rudd zorlanıp, Carell'a dönüp "Eee en sevdiğin renk ne?" dediği an koptum.

Chris Paul ve Takas İsteği

Bilmeyenleriniz için üç gün "Chris Paul önce takasını istiyor" diye bir haber çıktı ama tek bir kaynak vardı sadece ve gerçek olup olmadığına dair şüphelerim vardı. Ancak sonraki 2 gün gösterdi ki Chris Paul Hornets'a gerçekten "Beni takas edin" demiş. Bu gece takımıyla acilen bir toplantı yapan Paul şimdi de Twitter'ından dansöz modunda açıklamalarda bulundu: "Toplantı çok iyi geçti koç Williams, başkan Weber ve genel menajer Demps ile konuştuğumuz iyi oldu. Ben kazanma isteğimi, hırsımı açıkladım, onlar da takımı o yöne doğru götürmek istediklerini belirttiler. Kariyerim boyunca Hornets formasını giydim ve umarım uzun yıllar boyunca da giymeye devam ederim."

En baştan şunu söyleyeyim, birkaç gündür tatil modunda takıldığımdan hep erteledim Paul yazısını ama kafamda belli bir şablon vardı. Paul bu sezon ortasını beklemeden niye böyle bir istekte bulunuyordu ki? Hornets'ın elinde Peja ve Songaila'nın toplam 20 milyon dolar değerindeki biten kontratları varken bu çıkış niyeydi? Üstelik çok eleştirilen takım sahibi Shinn'den de kurtuluyordu Hornets. Olaydan bir gün sonra Yahoo'nun baba duyumcusu ve yorumcusu Wojnarowski konuya daldı. Meğersem geçtiğimiz günlerde LeBron'un pazarlama şirketine dahil olan Paul'u, LeBron ve tayfası kafalamış ve gaza getirmişler. Hatta LeBron twitter'dan da "Aslan Chris, senin ve ailen için en iyisi neyse onu yap" diye yazmıştı takas isteği haberinden sonra. Ama şöyle bir sorun var, LeBron kendi istediğini yapmakta özgürdü bu yaz, adı üstünde serbest kalıyordu ama Paul'un daha 2 sene kontratı varken çıkıp böyle bir harekette bulunması son derece saçmaydı. Milyonlarca dolarlık, uzun vadeli sözleşmeleri imzalayıp paraları takır takır cebe indirirken güzel ama takım biraz kötü gitti mi hemen gemiyi terketme çabaları. Yakışmıyor, hele kontratında iki sene varken bir hayli garip kaçıyor. Elinde Hornets'ın elini zorlayacak bir koz yok, hani son sezonundur, takas etmezlerse bir hiç karşılığı takımdan ayrılacaksındır falan o zaman anlarım bir nebze ama Paul'un şu durumda ayrılmak için koyduğu tepki biraz erkendi. Hatta Wojnarowski yazısında bu hareketin Paul'un yarattığı ve herkes tarafından sevilen karakterini ve New Orleans şehri ile olan bağını zedeleyeceğinden bahsetmişti. Bu bir anlamda gerçekleşti. Bazı yabancılardan aldığım tepkiler "Ağlak, takımı kötü gittiğinde hemen su koyuverme ihtimali var, franchise oyuncusu olamaz" şeklindeydi.

Benim Paul'un son açıklamasından çıkardığım şey şu: Bütün pislikler, tozlar, halının altına süpürüldü. Temizlenmedi yani kısacası. Şu anki kadroyla playoff yapmaları hiç de kolay değil. Bu sezon da kötü gidişat sürerse ve Peja ile Songaila'nın kontratlarıyla takıma bir yıldız daha katılamazsa, Paul'un Hornets ile bağları koparmasına %100 olarak bakacağım.

Bu arada Paul için ismi geçen takımlardan elbette en çok Magic'e gitmesini isterim. Saçma bir güç olurlar Howard ile beraber. Tyson Chandler'ı sadece alley-oop ile 12 sayı ortalamaya çıkartan bir adam Howard ile ne yapar acaba? Ben size söyleyeyim, Howard rahatlıkla 26 sayı civarına çıkacaktır. Geri kalan şutörleri beslemek konusunda da 2008 playofflar'ına bakınız. Neyse zaten şu anda takas ihtimali de pek yüksek değilmiş gibi gözüküyor, çok da irdelemeye gerek yok. Hornets kötü gidince bu eski defterler illa ki açılacaktır yeniden.

26 Temmuz 2010 Pazartesi

Phil Jackson 1 Sene daha Lakers'da

Bu sene Lakers yönetiminin, daha doğrusu Kupchak’ın yaptığı mükemmel hamlelerin yanında unutuverdik Phil Jackson’ı. Daha doğrusu serbest oyuncu piyasasındaki gelişmeler elvermedi bu olayı araya katmamıza; ama hazır merakla beklediğimiz tüm kontratlar kapılmışken NBA tarihinin en başarılı koçunun kariyerini bir sene daha uzatarak, kontratının son senesinde de takımının başında olmasını yazmadan geçmek olmazdı haliyle.

Bir yandan “Phil Jackson kariyerini bir sene daha uzattı. Ne güzel.” derken, bir yandan da bir efsanenin önümüzdeki sezon bu sahneye veda edeceğinin hüznü sardı beni şimdiden. Üçgen hücumun mucidi Tex Winter’ın emanetinin dünyadaki tek temsilcisi (Ted Baldwin’i saymıyorum:D), 11 yüzük sahibi, 3-peat adamı, Zen üstadı Jackson’sız bir Lakers izlemek açıkçası hiç işime gelmiyor; ama en azından biz bu sene de bu göreve devam etmesinin sevincini yaşıyorum şimdilik.

2010’da serbest oyuncu piyasasıyla çılgına dönen Heat, ezeli rakip Celtics ve hatta birkaç hamleyle takviyeler yapan Magic’e karşı Lakers yönetiminin en önemli hamlesi oldu bence Jackson’ı elde tutmak. 2009 Finalleri’nden sonra ancak doktorunun onay vermesiyle 2010 sezonda takımının başında bulunan Jackson’ın bu şampiyonluktan sonra misyonun tamamladığı ve NBA kariyerine nokta koyacağı yönündeydi benim fikrim; fakat elinde bir “Üçleme” şansı daha varken takımını yalnız bırakmak istemedi büyük koç. Bu sene Lakers’ın şampiyonluk yarışına en iddialı takım olarak girdiği son sezon olacak belki de. Takım bu kadar iddialı hem de nokta atışı transferlerle kompleleştirilmişken Phil Jackson’ı da bu takımın başında görmek iyi oldu.

Ayrıca Lakers için Jackson’ın bu sezon bırakması durumunda yerine Byron Scott düşünülüyordu ki, onun da bu kadar önemli bir sezonda, hücum sisteminde yapacağı olası değişikliğin (yanılmıyorsam Shaw üçgen hücumu tercih ederken Scott çok da sıcak bakmıyor) ve teknik kapasitesinin şampiyonu kaldırmaya yeterli olmayacağı görüşündeydim. O da bildiğiniz gibi Cavaliers'a gitti. Tüm bunlara ek olarak bu hamlenin bir de şu yönden etkisi var: Yardımcı Koç Brian Shaw’ın adı geçmeye başladı artık kulislerde 2011 için. Bakarsınız bu sezon bile birkaç maçta onu da görebiliriz takımın başında. Yeni koçların lige katılması, bence teknik anlamda ligin kapasitesini de arttıracaktır.

Biraz da Jackson’ın kariyerine değinelim: NBA’de koç olarak görev yaptığı seneler boyunca hep büyük yıldızlarla çalıştı “Zen Üstadı”. Belki öyle oyuncularla çalışması onun en büyük şansıydı; fakat Jordan, Kobe, Shaq, Pippen ve ismini yazamadığım onlarca kaprisli yıldızla çalışmak da ayrı bir meziyet ayrı bir özveri ister. O nedenle onun kariyerini “Jordan olmasa, O da olmazdı.” gibi basit bir-iki cümleyle geçiştirenlere katılmıyorum. Elbette haklı oldukları noktalar var; ancak NBA tarihinde de 11 şampiyonluk yaşayan bir koç yok. Sadece şampiyonluk yüzükleri bile onun ne denli büyük bir efsane olduğunu gösteriyor.

Bu sezon alacağı bir yüzük, kariyerinin en anlamlı başarısı olacaktır bana kalırsa. Bu nedenle hem onu bir sene için daha ikna eden hem de güzel hamlelerle ona son senesinde komple bir takım veren Lakers yönetimini de kutluyorum. Böyle bir koça ancak böyle veda edilirdi.

Heat'in Yeni Transferleri

Jordan, Bird ve Magic'in hep bir ağızdan yaptıkları "Biz rakiplerimizin takımına gitmezdik, onları yenmeye çalışırdık" açıklamalarının ardından böyle birşey geleceği belliydi. Az önce rastladım bir yerde. Bu üçlü birlikte oynasa ne olurdu acaba? Gerçi Bird veya Magic yerine Hakeem olsa daha komple bir üçlü olurlardı sanki. Ama şu üçlüye laf etmeye de dilim varmıyor. Şimdikiler bile ayıpken, onlar 'küfür' gibi olurdu rakip takımlar için.

Dilini Tutsaydın Bari (!)

Yaklaşık bir senedir kimseden çekmedi şu takım David Kahn’dan çektiği kadar. Yaptığı yanlış, hatta saçma hamleler devam ededursun şimdi de Michael Beasley hakkındaki açıklamaları sebebiyle 50 bin dolar ceza yedi. ESPN’deki programda Beasley’in henüz olgunlaşmadığını belirterek Heat'te geçirdiği yıllarda çok marihuana içtiğini söylemiş. Be adam, o henüz olgunlaşmamış da senin yaptığın çok mu olgunca bir davranış, o zamanında çok marihuana kullanmış da sen ne kullandın ki kafan bu kadar güzel. Yaptığın saçma sapan onca transferden sonra nasıl bir pişkinliktir ki halen bu tarz açıklama yapma hakkını, yüzünü kendinde görüyorsun, insanları bu kadar kolay eleştirebiliyorsun. Ayrıca önümüzdeki sene, hakkında bu açıklamaları yaptığın bir adamdan nasıl bir randıman almayı umuyorsun. Ha ama doğru Beasley, Kahn'a "Bir daha marihuana içmeyeceğim" diye söz vermiş. Bu söze güveniyormuş Kahn. Evet zaten bu dünyada bağımlıların sözü hariç hiçbir şeye güvenmeyeceksin! Görünen o ki Minnesota bu adamın görevine son vermediği sürece daha çook adam seçer draftin üçüncü sırasından, beşinci sırasından.

25 Temmuz 2010 Pazar

Tony Allen Grizzlies’de

3 yıllık $10M karşılığında Memphis’in yolunu tuttu Tony Allen. Söz konusu Chris Wallace olunca biraz ön yargıyla yaklaşıyor insan ister istemez ama sakin kafayla düşününce Allen için verilen para çok da fazla değil, hali hazırda Rudy Gay’in maksimumu salary capi işgal ederken. Para fazla olmasına değil de gerekli bir transfer miydi bu tartışmaya açık işte. Draft seçimleriyle Xavier Henry ve Greivis Vasquez gibi, Tony Allen’ın pozisyonunu hücumda en az onun kadar kotarabilecek iki ismi takıma katmışken, dahası bu takımın halen Gasol-Randolph ikilisini yedekleyecek, çoğunluğun güvenine mazhar olmuş bir uzunu yokken -Randolph ne kadar güvenilir o da ayrı bir konu- bu hamle çok da gerekli değildi gibi geldi bana. Dediğim gibi kapatılması gereken gediğin öncelikle yedek uzun olması gerektiğini düşünüyordum.

Öte yandan geçtiğimiz playoff sezonunda kariyerinin en olgun, en yararlı dönemini geçirdiği tartışılmaz bir gerçek. Bu dönemdeki Allen’ı hatırlarsak; Kenardan gelerek işin daha çok savunma yönüne odaklı ancak mümkün oldukça skora da katkı yapmaya gayret eden, elini korkak alıştırmayan bir oyun stilini benimsemişti kendisi. Bu rolü kenardan gelip ortalama 10-15 dakika süre alarak hele ki Boston gibi bir takımda yapmak kolay olabilir. Çünkü final oynuyor olsanız dahi sizden beklenenler bellidir ve üzerinizdeki baskı bu beklentiye paraleldir. Beklentilerin ufak olmasının Tony Allen’ın performansını olumlu yönde etkilediği şahsi kanaatim. Önümüzdeki sezondan itibaren ise her ne kadar rotasyon geniş olsa da aldığı süreler muhtemelen artacaktır. Ve aynı doğrultuda beklentiler de… Bu durumun Allen’ın performansına ne şekilde yansıyacağı esas irdelenmesi gereken. Zirveye oynayan bir takımda rol oyuncusu olduktan sonra playoff amacı güden takıma transfer olan oyunculardaki genel gözlemim yeni takımlarında fazla başına buyruk oldukları yönünde. Bu açıdan karamsar bakıyorum önümüzdeki yıl göstereceği performansa.

Olaya Boston cephesinden bakarsak durum biraz daha can sıkıcı aslında. Önemli maçlarda ekstra katkı aldıkları, takımı benimsemiş bir oyuncuyu ve hatta en önemli dış alan savunmacılarını kaybettiler… Bu açıdan Boston’ın kaybını Memphis’in kazancıyla teraziye koyuyorum, Boston kefesi ağır basıyor.