BIY AD

5 Haziran 2010 Cumartesi

Kobe de Muhtemelen Türkiye'ye Gelmiyor - Kesin Lanetliyiz

Amerika Basketbol Milli Takımı direktörü Jerry Colangelo'nun yaptığı açıklamaya göre Kobe Bryant NBA Finalleri'nden sonra bu yaz dizinden ameliyat olabilirmiş. Daha kesin bir haber yok ancak Colangelo'nun kulağına giden söylentiler bu yöndeymiş. "Ameliyat olması kuvvetle muhtemel, Milli takım konusunda ona bel bağlamıyorum." demiş. Yaklaşık olarak Ocak ayından beri sağ dizindeki sakatlıkla oynamaya devam eden ve Thunder serisinde dizindeki şişliği indirmek için dizinden sıvı çekilen Kobe'nin en büyük hakkı dinlenmek. Ama bu yaz olmasa keşke... Belki NBA Finalleri'nde Celtics'e yine kaybederlerse, bir ihtimal hırsını 2010 Dünya Şampiyonası'ndan çıkarmak için gelir mi ki? Hiç sanmıyorum ama bir umut işte.

Gasol'ün gelmeyeceğini yazdığımda lanetli olduğumuza değinmiştim. Kobe'nin de gelmemesi, 2010 Dünya Şampiyonası tanıtım videosundaki 4 yabancı yıldızın da ülkemizde forma giymeyeceği anlamına geliyor...

Aslında haber dünden ama ilginç bir şekilde Colangelo'nun LeBron'un gelmese bile takımla beraber antrenmanlara katılmasını istediği yazılıp çizilmişti. Gazetede ise haberin son 3-4 satırında Kobe hakkındaki görüşleri varmış Colangelo'nun ve ilginç bir şekilde buna yer verilmemişti benim ziyaret ettiğim haber sitelerinde.

Sonuç olarak düzenleyeceğimiz turnvanın "yıldız eksikliği" yönünden Eurobasket 2009'la olan benzerliği moralimizi bozuyor...

Yenilenmiş Gasol


Link

Maçtan hemen sonra 5 maddede özet çıkardığımda, Lakers'ın dominant oyunundaki ana sebep olarak Gasol'ü göstermiştim. Ama tabii yine basketballbreakdowns tarafından hazırlanan şu video, daha iyi gösteriyor herşeyi. Bunun yanında savaştığı, vücudunu darbe almaktan kaçınmadığı birkaç pozisyonu da koysalar daha da güzel olurmuş. Sonuç olarak hücumda geri adım atmayan, savunmanın üstüne giden, rakibinin her daim üstüne giden Gasol bu oyununu sürdürürse Lakers beklenenden rahat bir şekilde kazanabilir finali. Perkins-Garnett-Rasheed üçlüsünün Gasol'ü sindirmek için ellerinden geleni yapmaları gerekiyor yarın gece, serinin en kritik maçında yani.

4 Haziran 2010 Cuma

Finalin İlk Maçından İlginç Notlar

Komedi köşesi sırayla: Chris Rock, David Spade, Kevin James ve Adam Sandler. Celtics'in yakalayacağı olası bir büyük seride, parkeye çıkıp şaklabanlıklar yaparak Celticsli oyuncuların konsantrasyonunu bozmaya yönelik planları varmış.

Ron Artest iki taraftara saha kenarı bilet hediye etmiş. Tanesi 9000 dolara patlamış. Sonra da "Geçen sene 5400'dü pek memnun değilim fiyatlardan, satmayı düşündüm" demiş. Bence harika bir jestte bulunuyor Artest bu şekilde. Tebrik ediyorum kendisini. Boston'un salonu hakkında da "Orası Boston Garden'dı değil mi? TD mi? Boston değil mi? Niye öyle demişler ki?" şeklinde çılgın açıklamalarından birini yapmış.

Shannon Brown "Galibiyetin tadı fena değil ama biftek ve patates gibi değil, tavuk gibi." demiş maçtan sonra. Artık ne yöne yorarsanız. Hafif bir aşağılama mı var ki acaba Celtics'e karşı?

İki İspanyol Nadal ile Gasol'ün birbirlerine mümkün olduğunca destek verdiklerini biliyoruz. Nadal Staples Center'a gitti mi hiç bilmiyorum ama Gasol'u birkaç kere Nadal'ın maçlarında gördüm diye hatırlıyorum. Her neyse, Gasol'e dün sormuşlar vatandaşı Nadal'ı televizyon başından destekleyip desteklemeyeceğini. Kobe pis pis sırıtmaya başlamış. Gasol "Bakalım erken kalkarsam belki birazını yakalayabilirim" demiş ama Kobe "Hayır Gasol dinlenecek" diye araya girmiş. Gasol de "Evet kesinlikle dinlenmem lazım artık istatistiklere bakarım sadece" demiş espri olarak. Saat sabah 7'den önce başlamayacaktı zaten maç Los Angeles saatine göre. Normalde NBA oyuncuları 11'den önce pek uyanmadıkları için 7 erken bir saat ama çok da zor olmasa gerek o saatte kalmak. Aynı kortta daha önce oynanan Berdych - Soderling 5. sete gittiği için şimdi 08:30 civarına denk gelecek maç Gasol için. Büyük ihtimalle Kobe'den gizli(!) izleyip desteğini verecektir vatandaşına...

Celtics - Lakers Finali 1. Maç (89-102)

Can dayanamamış benden önce maçın ana hatlarını vermiş.

Staples’taki “Defence, Defence!” tezahüratlarına, takımın böylesine cevap vereceğini hiç düşünmemiştim. Lakers’ı genellikle şöyle tanımlarım ben: Ortalama üstü gelir alan, kaliteli ve ofansif yönü zengin oyunculardan kurulu bir takım. Eee hani savunma? Yaparlar yapmasına da canları istemez çoğunlukla.

NBA tarihinin en tanındık final eşleşmesi. Bizdeki tabiri ile “ezeli rekabet” . Tam 11 kere karşı karşıya gelmiş bu iki takım finalde. 9’unda da Celtics’in üstünlüğü var. Bir tek Magic Johnson döneminde iki şampiyonluk kaçırılmış bu eşleşmeden. En son karşılaşma tarihleri: 2008 NBA Finalleri. Arada pek mesafe yok. Zaten iki takımında ilk beşleri hemen hemen aynı iki sene önceye göre. Sadece Boston biraz daha yaşlanmış. Lakers’da da yaşlanmanın etkileri var; ama onların kotada henüz bir müddet zamana yer var.

İki sene öncenin finalleri geliyor birden gözümün önüne. Serinin ilk maçı. Pierce’ın ağlayarak soyunma odasına gitmesi ve sonra gelip maçı çevirmesi, 4. maç Staples’ta 24 sayıdan gelerek serinin kaderini değiştirmeleri. Hatıralar henüz net. Zaten seri öncesindeki tahminlerin yarısından biraz fazlasında Celtics üstünlüğü gözüküyor. Lakers’ın bu ana kadar o savunmayla karşılaşmaması en büyük etken belki bu tahminlerin çoğunda. Celtics savunması da öyle savunma diye geçebileceğiniz savunmalardan değil. Canla başla, tam konsantrasyonla yapılan bir savunma. 2008’de Kobe’nin belki de playoff tarihinin en fena oyununu oynamasındaki en büyük sebep. Gasol’un Garnett ve Perkins arasında sinip gitmesinin en büyük nedeni.

Maç başlamadan önce tamamen böyleydi durumum. Hatta öyle bir heyecandı ki, bu eşleşme rüyalarıma giriyor, maç uzatmaya gidiyor, uzatmada Celtics (nasıl oluyorsa)38 sayı fark atıyordu. 2008’in rövanşı bu kadar derinden etkilemeyi başarmıştı beni daha ilk maç başlamadan.

Dün geceki maçın Lakers cephesine gelme nedenlerini sanıyorum ki Boston’a bakarak anlayabiliriz, daha doğrusu 2008’teki Boston’a. O zamanın finallerine eğer ki şöyle bir dönersem, aklıma direk Boston seyircisi ve inanılmaz derecede agresif Boston savunması geliyordu. Öncelikle dün gece Boston seyircisi, Boston’ın sezon içindeki felaket form grafiğinden ötürü bu sefer onları Lakers’a karşı yalnız bırakmış ve Lakers ev sahibi avantajını kazanmıştı. Savunma konusunda ise aradan geçen iki sene ve bu sene buraya gelene kadar verilen büyük mücadele Celticsli oyuncuları biraz yormuş gibi gözüktü. En azından 2008’de pota altını Lakers uzunlarına zindan eden Garnett ve Perkins, bu sefer Gasol’e karşı hiçbir şey yapamadılar. Hatta Gasol tek başına onların aldığı ribaundlarından toplamından çok hücum ribaundu aldı.Toplamda ribaundlarda Boston'ı 42-31 ezdiler zaten; ama daha da önemlisi Celtics savunmasının gardını düşüren hücum ribaundları oldu. Lakers maçın sonunda toplam 12 hücum ribaundu çekmişti  ve bunların devamında toplam 16 sayı bulmuşken, Celtics'te bu sayı sıfırdı.

Bir diğer nokta 2008 finallerinde Lakers’ın en kötü duruma düştüğü 3 numara pozisyonunda kontrolün Radmanovic’te olmasıydı. Zaten Radmanovic hakkında pek fazla konuşmaya gerek yok. Pierce’ın finallerin MVP’si olması ondaki sorunu açıklıyor herhalde. Şimdi ise Lakers’ta kısa forvet pozisyonunda NBA’in şu anki en belalı 3 numarası var: Ron Artest. Hatta öyle belalı ki, onun Pierce’ı savunmadaki inadı, şortunu indirmeye kadar gitmişti hatırlarsanız. Vaziyet böyle olunca 2008’in seyircisi ve savunma azmi tamamen Lakers’a geçmiş oldu dün gece. Daha maçın 27. saniyesinde Artest ve Pierce arasındaki durum o kadar ciddileşmişti ki bir horoz dövüşü bile gördük sahada. Sonucu iki oyuncunun da teknik faulle cezalandırılması olsa da ben o karar da Lakers'ın zihinsel yönden olumlu etkilendiğini söylemeliyim. Resmen o posizyon Artest'in Pierce'a: "Ayağını denk al, yoksa tekrar indiririm o şortu!" demesi gibi bir şey oldu.

Bir başka unsur da Shannon Brown ve Farmar’ın ikinci ve son çeyrekte oyuna yaptıkları katkıydı. Farmar’ın playofflarda bir nebze toparlandığını görmüştük; fakat Shannon Brown geçen seneki performansına göre bu sezon hiç güven vermiyordu. Dün bu iki oyuncudan kritik anlarda gelen 10 sayı Celtics yedeklerinin de pek iş yapmadığı günde en azından Celtics adına Rasheed’den gelen ekstra performansı dengeledi.

Kobe ve Gasol’e de ayrı parantez açmak lazım. Celtics ilk beşinin attığı toplam sayı 73, şut yüzdesi 45.3, aldıkları ribaund toplamı 22, aldıkları hücum ribaundu toplamı 7 ve 3 blokları var. Kobe+Gasol ise toplam 53 sayı, %50 şut isabeti, 21 ribaund, 9 hücum ribaundu ve 4 blokla oynadılar. İki oyuncu Celtics’e beşine yettiler zaten. Özellikle Gasol, 2008’in acı tecrübelerini hafızasından tamamen silmiş gözüktü ve tek başına Bynum’a ihtiyaş duymadan iki pota altını da domine etti. Serinin geri kalanında bu savunma aynen böyle devam ederse ve daha önemlisi Lakers, Celtics hücumuna karşı %49 ile hücum ederse, buraya kadar gelirken çok yorulmuş olan Celtics’in bu takıma diş geçirmesi çok zor olur. Phil Jackson’la beraber kariyerinin 111. playoff galibiyetini kazanarak bu alanda koç&oyuncu ikilisi namıyla zirveye yerleşen Kobe ve PJ bu seri bitene kadar 3 galibiyet daha kazanabilirler.

NOT: Lakers şu ana kadar Boston'a karşı 4 kez ilk maçı kazanmış; fakat buna rağmen sadece birinde mutlu sona ulaşabilmiş. Bakalım 5.nin sonunda ne olacak? Playofflar boyunca kaç kere yazdık bilmiyorum ama tabii Phil Jackson'ın 47 seride 1-0 öne geçip hepsinde turu geçen taraf olması trendini de unutmayalım.

5 Maddede Finallerin 1. Maçı

Pau GAZ-ol:
O böyle oynamaya devam ederse Lakers'ın seriyi kazanma ihtimali bir anda tavan yapar. Hücum ribaundlarında son derece aktifti (8), içerden, dışardan skor üretmesinin yanında aynı zamanda savunmada da uzun kollarıyla şutları tehdit ederek, içeri giren kısaları ve Garnett'i saf dışı bıraktı. 2008'deki Gasol'dan çok daha farklı, savaşan, mücadele eden gaz bir Gasol vardı. Onun yanında Bynum'ın da 30 dakikaya yakın oyunda kaldığını ve Suns serisine göre çok daha iyi göründüğünü ekleyeyim.

Hücum ribaundları:
Dikkat edin sadece ribaundlar demedim, özellikle hücum ribaundları. Defansta alınan ribaundlar tamamen rakibin ve sizin savunma/hücum düzeyine bakar. Önemli olan hücum ribaundlarıdır. Üçüncü çeyrek bittiğinde, maç kopmuştu ve o sırada Lakers'ın 10'a 4'lük üstünlüğü vardı hücum ribaundlarında. Lakers bu ribaundlardan 14 sayı üretmişti. Maçtaki farkın ana sebeplerinden biri ribaundlardı.

Celtics savunması:
Celtics takımı şampiyonluk istiyorsa, 3 çeyrekte 84 sayı yiyemez. Hele Kobe kendi standartlarında normal bir maç geçirmişken. Özellikle de dış oyuncuların penetrelerini kesmeleri gerekiyor. Tabii hücum ribaundları ve Gasol'e gösterilmesi gereken sertlikten de yukarıda bahsetmiştim. Biraz bağlantılı yani üç madde de birbirine. İlk çeyrekte fark 5'ti henüz ama o noktada belliydi bence Lakers'ın rüzgarına aldığı ve maçı kazanacağı.

Lakers savunması/Celtics hücumu:
Göz açtırmadılar Celtics'e resmen. Maça Fisher-Allen ve Kobe-Rondo eşleşmeleri ile başladılar. Ancak arada sırada değiştirdiler adamlarını. Rondo'yu özellikle 3-4 adım geriden savununca Rondo beklediğim gibi etkisiz kaldı. Ancak işin ilginci Fisher onu yakından savunduğunda bile beklenildiği gibi yanından vızır vızır geçemedi Rondo. Fisher'ın sertliği biraz yıldırdı onu belki de. Yine Lakers'ın hücum ribaundları yüzünden tetiklenemeyen hızlı hücumlar, Rondo'yu kısıtlayan etkenlerden biriydi.

Hakemler:
Bir taraf lehine çalmadılar ve sonuca direk etki etmediler belki ama son olarak da birinci dakikadan itibaren herşeye faul çalan hakemlere değinmek lazım. Final serisi oynanıyor bırakın biraz mücadele olsun oyun alanında yahu. Faul problemi dolayısıyla ilk çeyrekten Mbenga'lar, Morrison'lar, Scalabrine'ler girecekti neredeyse oyuna. Ray Allen bundan en çok nasibini alan oyuncuydu, bir dahaki maçta Fisher'a daha çok problem çıkarması gerekiyor. Aslında normalde bu bol faullu karşılaşma Celtics'in aleyhine olurdu ama dün çok pısırıktı yeşil yoncalar nedense. Meydan okuyan Celtics'i göremedik. O nedenle de kolay faullerin maça fazla etki ettiğini söyleyemeyeceğim. Zaten Rivers da "Bizi ezdiler" demiş açık açık.

3 Haziran Playoff Programı

04 Mayıs Cuma 04:00 (NTV) / Boston Celtics - Los Angeles Lakers
Yazmayı unutmuşum programı maçın 2. yarısında da olsak yazayım dedim.

NBA Finalleri: Celtics - Lakers Değerlendirmesi

Kaç gündür vakit ayırmaya çalışıyorum şu yazıya. Yok olmuyor, kafamı toparlayamıyorum. Yine son güne kaldık. NBA tarihinde finallerde yolları pek çok kere (11) kesişmiş olan bu iki takımdan Celtics'in burun farkıyla önde olduğunu düşünüyorum. Bunun nedeni, bugüne kadar finallerde Lakers'ı tam 9 kere yenmiş olmaları değil tabii ki, en büyük nedenim Celtics'in yaptığı harika savunma ve Lakers'ın bugüne kadar playofflar'da böyle bir duvara çarpmamış olması. Hemen kısa püf noktaları vereyim.

Rondo şu ana kadar - özellikle playofflar'da - Celtics'in 4 büyük yıldıza sahip bir takım gibi görünmesini sağladı. Ancak Rondo'nun gerçek anlamda büyük bir yıldıza dönüşüp dönüşmediğini bence bu seride göreceğiz. Fisher'ın tecrübesi, savunma bilgisi, sertliği Mo Williams ve Jameer Nelson'ın önünde olsa da, NBA'i takip eden herkes Rondo'nun karşısında duramayacağını biliyor. Zaman zaman Kobe de geçecektir başına Rondo'nun. Ama onun da perdelere takılma oranı Fisher'a göre daha yüksek olacaktır. Bana kalırsa en mantıklı çözüm iki sezon önceki gibi Lakers'ın Rondo'yu yine boş bırakması olacak. Boş bırakmak derken Kobe'nin 2 sezon önce yaptığı gibi bomboş bırakıp yardıma gitmekten bahsetmiyorum, çoğu takımın yaptığı gibi 3-4 adım geriden savunmalılar. Bu normalde Rondo'ya iki avantaj getiriyor. Birinci hızını alarak savunmacısının üzerine gidip turnike bırakabiliyor. Bunu belki Fisher'ın defans bilgisi biraz bozabilir. Ama Bynum %100 olsa Rondo'nun işi çok daha zor olacaktı. İkinci avantaj ise Rondo'nun oyun alanını çok daha rahat görüp, boşluklara kateden takım arkadaşlarına pas vermesi. Bu konuda da iyi pas arası yapabilen Artest - Kobe ile uzun kollu Gasol - Odom bu toplara el sokabilirler. Ben Rondo'nun şutunun hala son derece kötü ve istikrarsız olduğunu düşündüğüm için bu tarz bir risk alınarak Rondo'nun normalden biraz daha iyi savunulabileceğini düşünüyorum. Yok eğer direk Fisher yapışırsa Rondo'ya veya Rondo çıkıp çılgınlar gibi uzak mesafeli ikilikleri sokmaya başlarsa işte o zaman Lakers'ın işi çok ama çok zorlaşır. Ama her ne olursa olsun içeride korku salan bir Bynum'la karşılaşmazsa Rondo, Lakers'a bela olacaktır.

Son 10 maçtır Kobe'yi yavaşlatmayı geçtim üstündeki alevleri söndürebilen kimse olmadı. Ray Allen sezon içindeki karşılaşmalarında harika savunma yapmış olsa da, inanılmaz formda olan Kobe'yi yavaşlatma potansiyeline sahip değil. Öte yandan Lakers açısından defansta Fisher-Kobe ile Rondo-Allen'ın nasıl eşleşeceği çok ilginç bir ayrıntı olacak. Kobe, Allen'ı devamlı kovalayarak savunmada çok yorulabilir bu da hücumdaki performansının düşmesine neden olabilir. Öte yandan Fisher, Allen'ı tutarsa bu sefer çok akıllı bir oyuncu olan Allen boy avantajını kullanarak rahat sayılar üretebilir. Ben serinin çok büyük bir bölümünde Fisher'la savunacaklarını düşünüyorum Rondo'yu. Burada Lakers'ın seçimine göre Allen'ın getireceği ekstra skor, Celtics için önemli olabilir.

Ron Artest'in ayakları artık yavaşladığı için hızlı oyuncuları eskisi gibi savunamıyor ama Pierce da hız yerine fundamental'ını ve vücudunu kullandığı için Pierce ile mükemmel eşleşiyor. Pierce'ın oldukça zorlanmasını bekliyorum. Artest fiziğiyle eğer onun üzerinde bir LeBron etkisi yaratabilirse (bakınız Cavs serisinde Pierce'ın hali) bu ibreyi Lakers lehine çevirecektir. Zira, blog'da sene içinde defalarca yazdım Celtics'te Rondo her ne kadar ön plana çıksa da, takımın ana pozisyon hazırlayan, yaratıcı oyuncusu Pierce. O tıkandığı zaman Rondo'ya kalacak bütün sorumluluk. Ama ben Pierce'ın Cavs serisindeki kadar zorlanmasını beklemiyorum, çünkü en azından savunmada Artest onu fazla yormayacaktır. Savunmada ise Celtics açısından tek endişe verici taraf Artest'in Suns serisinin son maçında ceza atışlarında kendini aşmasıydı ama süper istikrarsız olduğu için çok can yakacağını düşünmüyorum. Sonuç olarak Pierce üstün basketbol zekası sayesinde bir şekilde yaratıcılığını konuşturacak ama Magic'e karşı olduğu gibi at koşturamayacak orası kesin (sağol Vince).

Uzunlar, Celtics'i seride avantajlı görmemdeki önemli nedenlerden biri. Lakers'da Bynum çok sıkıntılı. Tek ayak üstünde oynuyor. O sağlıklı olsa Lakers'ın şampiyonluk şansı kuşkusuz daha fazla olurdu ve anında favori konumuna geçerlerdi benim gözümde. Bynum'ın rahat hareket edebilmesi ve boyalı alanda durması Rondo ile Pierce'a önemli bir tehdit oluşturacaktı. Suns'a karşı çoğu maçta savunmada yetersiz kaldığını gördüm Bynum'ın, özellikle de perde kullanan kısaya yardıma geldiğinde... Onun dışında Lakers'ın geçtiği üç turda da bazı karşılaşmalarda Gasol'u unuttuğuna şahit olduk. Eğer yine ona top indirmeyi, onu beslemeyi unuturlarsa, kupayı da unutabilirler. Tabii Gasol'un, iki sezon önce olduğu gibi Perkins-Garnett'in müthiş hırsı ve kabadayılığı karşısında sinmesi durumunda işler daha da sarpa saracaktır Lakers'da. Ama Gasol bu sefer savaşmaya niyetli olduğunu açıkladı. Garnett de iki sezon önceye göre %70 civarında bile değil. Bu nedenle Lakers'a ufak da olsa bir umut ışığı doğuyor Gasol tarafından ama ben paragrafın başında dediğim gibi, burada Celtics'in sertlik ile yıldırabilir Gasol'u. Ayrıca Perkins'in de zaman zaman Gasol ile eşleşeceğini söyleyim, Garnett için söylediğim şeyler savunmada onun için de geçerli. Hücumda zaten boş smaçtan basmaktan bir işe yaradığını söylemek zor Perkins'in. Ek not olarak; Perkins alacağı bir teknik faul ile cezalı duruma düşecek ve bu tek bir maçın bile serinin kaderini etkileyebilir.

Bench'lere baktığımızda bir tarafta Odom - Farmar var, diğer tarafta 'say say bitmez' var. Bir Magic kadar zengin değil belki Celtics bench'i ama her derde deva adeta. Anında skor üretebilen Nate var (son Magic maçı gösterdi Nate'i takıma katma nedenlerini), savunmada Perkins'i neredeyse aratmama potansiyeline sahip olan ve rakip savunmaların açılmasını sağlayan Rasheed var, kenarda gelip enerji veren Tony Allen ile Glen Davis var, ilk birkaç maçta oynamayacak olsa da Kobe'nin karşısına koyabilecekleri Marquis Daniels var. Bynum'ın yokluğunda (15-20 dakika görev alması ile aynı şey), Odom'un Celtics uzunlarına karşı ne kadar iyi bir sınav vereceği Lakers'ın kaderine etki edecek. Ben Odom'un kritik maçlarda asla güvenilir bir el olduğuna inanmıyorum. Ayrıca beni şaşırtıp harika bir seri geçirse bile, Odom haricinde Lakers bench'inin ne kadar dar ve yetersiz olduğunu söylememe gerek yok herhalde.

Celtics'in uzunlar ile beraber en büyük avantajı savunması olacak. İnanılmaz doğru bir zamanda form tuttular. Hem de Garnett'in düşüşüne rağmen 2008 seviyesine geldiler. Gerçekten takdire şayan bir mücadele ortaya koyuyorlar işin savunma tarafında. İki sezon evvel Bynum yoktu, şimdi de var ile yok arasında ama en azından bu da birşey. Dediğim gibi onun dizi Suns serisine göre daha iyi olsa, Lakers bana göre favori olurdu. Lakers'ın en büyük avantajı tabii ki sapık gibi oynayan Kobe ve artık Radmanovic yerine Artest'e sahip olmaları. Ancak Celtics'in form durumu, sertliği ve bench'i, Lakers'ın saha avantajına rağmen onları yarım adım öne çıkarıyor: 4-3 Celtics.

3 Haziran 2010 Perşembe

NBA Finalleri - Sakatlık Raporu

Celtics Cephesi

Rondo:
Son 2 antrenmanı da tamamlamış. Salı günü %100 sağlığına kavuşup kavuşmadığı sorulduğunda "Şimdi %66.7'deyim maç günü %94.7'ye ulaşırım" demiş. "Zaten 82 maçlık sezonun ardından finale kadar gelen hiçbir oyuncu %100 değildir" diye de eklemiş. Kısacası bir sorun gözükmüyor Rondo'da.

Rasheed Wallace:
Belindeki sorun devam ediyor. Durumu Rondo'dan daha kötü ama o da dünkü antrenmanı tamamlamış. Yani ağrıları olsa da oynayacak ve Magic serisine oranla çok daha sağlıklı olduğunu söyleyebiliriz. Antrenmanlara çıkmayı geçtim, oturmakta bile sıkıntı çekiyordu bundan 1 hafta önce. Ama yine de Doc Rivers'ın onun hakkında endişeleri var tabii.

Marquis Daniels:
Gortat'nın göğsüne kafayı gömdükten sonra ufak çaplı bir sarsıntı geçirmişti. Herkes Davis için korkarken, Daniels'ın durumunun daha ağır olduğu anlaşıldı şimdi. Durumu hakkında güncel bir haber yok ama birkaç gün önce Doc Rivers, Daniels'ın en azından ilk 2-3 maçı kaçıracağını söylemişti.

Lakers Cephesi

Andrew Bynum:
Menisküs yırtığı olan dizinden 70 mililitre sıvı çekilmiş. Kobe'den çekilen miktar 30'du. Üstelik bu müdaheleden sonra da pek iyiye gitmemiş dizi. Hala aynı düzeydeymiş ağrıları. Suns'a karşı 15-20 dakika oynadı maç başına, Lakers ona fazla ihtiyaç duymadı. Ama Celtics'e karşı en az 25-30 aralığına çıkabilmesi lazım. Pek iyi bir haber değil bu Lakers için...

Vujacic:
Kobe tarafından vücudundaki her bir kemik kırıldığı için önümüzdeki sezonu bile komple kaçıracakmış.

Evet Steve Bize Aktaracakların Neler?

Nash CBS Sports için Güney Afrika'da düzenlenen Dünya Kupası'nı yerinde takip edip, hergün videolar hazırlayacak. Ayrıca facebook ve twitter gibi sosyal medya ağlarından taraftarla devamlı dirsek temasında olacak. Çocuk gibi mutlu olsa gerek Nash. Ayrıca Güney Afrika'nın, Nash'in doğduğu ülke olduğunu da hatırlatmamda fayda var.

Nash'in futbola olan sevgisini biliyoruz; aşırı boyutlarda. Yazın gidip futbol takımlarıyla antrenmanlara falan çıkıyor kafasına estiği zaman. Video, kısa film çekmek konusunda da bir o kadar tutkulu, tecrübeli ve başarılı. Zaten kendisi de "Basketbol dışındaki en büyük iki tutkum futbol ve video hazırlamak. Akılda kalıcı şeyler çekmek ve taraftarlara Dünya Kupası'nı farklı ve komik bir bakış açısıyla sunmak için sabırsızlanıyorum." demiş. Ayrıca Nash geçen seneden tecrübeli bu konuda, David Letterman için NBA Finalleri'nde bir maça görevli olarak gidip son derece eğlenceli ve komik bir video sunmuştu (aşağıda). Eğer Letterman'daki kadar başarılı olacaksa videolar; Steve Nash kadar, ben de iple çekiyorum bu videoların yayınlanacağı günü...


Link

2 Haziran 2010 Çarşamba

Grizzlies'in IQ Arayışı

Draft hazırlıkları sürerken, görüştükleri oyunculara oyun alanı ile ilgili sorular soruyorlamış. Örneğin çemberin altındaki yarım dairenin ne olduğunu... Daha da ileri gidip şu tarz konulara da giriyorlarmış: "3 sayı öndeyiz, 8 saniye var, top rakipte. Faul yapmalı mıyız? Yapmamalı mıyız? Yapmalıysak niye yapmalıyız?"

Tabii takımın yıldızı olarak görülen Rudy Gay'in basketbolun Einstein'ı(!) olduğunu ve yedek guard Marcus Williams'ın da yetersiz kaldığını düşündüğümüz zaman son derece yerinde bir karar gibi duruyor basketbol IQ'su arayışı. Ayrıca her ne kadar geçtiğimiz sezon herkesi şaşırtsa da Zach Randolph'un geçmişinin parlak olmadığını hatta resmen bir kara delik olduğunu unutmamalıyız.

Bu şartlar altında oyun zekası üst düzey bir oyuncu Grizzlies'in kesinlikle işine yarayacaktır. Ama tabii bir çaylağın saha çizgilerinin ne olduğunu bilmesi Grizzlies'e ne katar tartışılır. Neyse ki sadece gelecek çaylağa kalmış değiller bu konuda. Ellerinde basketbol zekası üst düzey olan Gasol ile Mayo var. Ah bir de Gasol'u 2 süt, 1 ekmek karşılığında takas eden Chris Wallace'a da biraz IQ transferi yapsalar, o zaman ilginç bir takım olabilirler. Ama ben Gay'e maksimum kontrat vermesini bekliyorum Chris Wallace'ın. Ona bu yakışır.

Serbest Atış Ritüelleri


Link

Son birkaç gündür o kadar yoğunum ki video bile paylaşamıyorum. Bari şunu araya sıkıştırayım.

NBA oyuncularına zamanında sormuşlar "En çok aklında kalan serbest atış ritüeli kimin?" diye. Bana göre en çok akılda kalan Malone ile Arenas'ınki. Malone öyle aşağı yukarı sallanırken söylediği şeyleri kimseyle paylaşmıyormuş ayrıca. Mesela Hornacek'in kendini okşaması ne kadar absürd olsa da, aklıma kazınmamış Malone'unki kadar. Stackhouse'ınki ise en garip bulduğum ritüel. İnsan potaya olan bakış açısını, derinliğini değiştirip anında serbest atış kullanır mı yahu? Ben yapsam %20'yle falan atarım herhalde. Üstelik Stackhouse çizgiye gittiğinde en güveneceğiniz isimlerden biridir NBA'deki. Gerçekten ilk gördüğümden beri son derece ilginç bulmuşumdur. O şekilde, nasıl o kadar isabetli attığına şaşırmışımdır.

Bu arada tabii videodakilere birazcık değindim sadece, her ilginç ritüele yer versem epey uzun bir yazı olurdu. Ama güzel fikir bir ara yapmak lazım. Onun dışında, ritüel olmasa da serbest atış denince akla gelen 1 numaralı isim tabii ki Chuck Hayes. Onu koymadan bu post gerçek bir post olmazdı. Bir türlü paylaşama fırsatı bulamamıştım. Bu vesileyle ona da yer verelim ancak dikkat edin içinizdeki basketbol aşkını kısmen de olsa öldürebilir:


Link

2010 Draft Değerlendirmeleri: Luke Babbitt (Nevada, SF/PF, 6-9)

Diğer değerlendirmeler: John Wall, Evan Turner, DeMarcus Cousins, Wesley Johnson, Derrick Favors, Al-Farouq Aminu, Xavier Henry, Hassan Whiteside, Damion James, Devin Ebanks, Greg Monroe.

Solaklardan devam edelim draft değerlendirmelerimize. Geldik 2010 draftinin Kınavç Tatlıtuğ’una. Hem oynadığı takım, hem de takımının bulunduğu konferans nedeniyle, lottery pick olması beklenen diğer oyuncuların bir adım gerisinde başladı diyebiliriz Luke Babbitt için. Armon Johnson ile birlikte takımın diğer Nba prospectiydi. Yazının devamında çok kısa Armon Johnson’a da değineceğim, ama önce Babbitt. Takım arkadaşlarının etkisiz performansı sonucu Babbitt, tek başına takımını konferans turnuvasında yarıfinale kadar taşıyabildi. NIT’te ise kendisinden beklenmeyecek kadar kötü bir performans sergiledi ve takımının 2. maçta elenmesine engel olamadı. Ancak tüm bunlara rağmen Western Athletic Konferansı’nın en değerli oyuncusu seçildi.

Kolej liginde 2. senesini tamamladı ve bu seneki draftin bence en iyi şutörü. Müthiş bir bileği ve skor potansiyeli var. Mesafe tanımaksızın şut atabildiği için, nba üçlüğüne alışması zaman almayacaktır. Penetre üzerinden, birebir savunmada, geri çekilerek, screen çıkışında her türlü şutu var adamın ve boyu da kısa olmadığından o şutların durdurulması çok zor. Ayrıca açık alan basketboluna çok yatkın ve bu sayede de saha görüşünü biraz olsun geliştirmiş, çünkü genel itibariyle çok iyi bir pasör olduğu söylenemez.

Genellikle uzun forvet pozisyonunda oynadı kolej liginde. Ancak Nba’de size ve boy olarak bu pozisyonu oynaması imkansız. Hücumda içerde itiş kakış arttıkça dışarıya doğru püskürüyor ve iyice şuta dayalı bir oyuna dönüyor. Ayakları çok hızlı değil.

Bu seneyi 22 sayı-9 ribaunt-2 asist ortalamalarıyla tamamlayıp %91 ft, %41 3pt. isabet oranıyla oynadı. Ben açık alan oyununa yatkınlığı, solak olması ve ten rengi nedeniyle kendisini Chuck Eidson’a benzetiyorum. Otoritelerin benzetmesi ise; Keith Van Horn.

Çok kısa Armon Johnson’ı da tanıtalım. Geçtiğimiz yıl senior sezonunu geçirdi ve ortalamaları 15 sayı-5 asist-3 ribaunt. PG ve SG pozisyonlarında oynayabiliyor. Süratiyle adam eksiltebiliyor ve penetre yeteneği var, ancak yaratıcılığı yok ve saha görüşü bir oyun kurucu için yeterli düzeyde değil. Hücumda genelde penetre ve orta mesafe şutlarla skora gidiyor. Özgüveninin olması ve takım içi liderliği fena yapmaması önemli artıları. Ancak dış şutu hiç güven vermiyor. Asist ortalamasının fena olmadığına bakmayın, kolej ligi için bile üst düzey bir oyun kurucu değildi. Bu nedenle, skorer özelliğini de dikkate alırsak kariyerinin devamında 2 numara pozisyonunda oynaması daha mantıklı olabilir.

Seçildiği takımın da etkisiyle ilk senesinde göze batabilir, ancak devamında çok da iyi yerlere gelebileceğini sanmıyorum. Çünkü potansiyeli çok yüksek değil ve şu an bardağın büyük bir kısmını doldurmuş gibi görünüyor. Antonio Daniels’a benzetiliyor.

LeBron: Cleveland Bir Adım Önde

1-2 saat kadar önce Larry King Live'a konuk olan LeBron James Clevelandlılar'ı memnun edecek bir yanıt vermiş Larry King'e:

Larry King - Rahatının yerinde olduğu, alışık olduğun yere az da olsa, daha yakın hissediyor musun kendini? Yani ufak da olsa bir avantajları var mı diğer takımlara göre?
LeBron - Kesinlikle
Larry King - Şu anda bulunduğun takım yani?
LeBron - Kesinlikle. Çünkü bu şehir ve taraftar tam 7 senedir bana çok şeyler kattı. Burada rahatım yerinde, çok fazla anım var. Ve haliyle onlar bir adım önde.

Ben hala gidip Clippers'ı şampiyon yapsın diyorum ama tabii olasılığı aşırı düşük bu senaryonun. Bazı otoriteler Cavs'den ekstra 1 sezon ve buna bağlı olarak yaklaşık 30 milyon dolar fazla alacak olmasının LeBron'un seçimini etkileyeceğini düşünüyor. Fakat bana göre o konuyu pek takmayacaktır LeBron. En azından bugüne kadar hep şampiyonluktan bahseden bir adam o kadar sponsor ve reklam geliri varken dert etmemeli. Zaten o ekstra bir seneyi ileride başka bir takımdan aldığında 30 değil de 24-25 alır atıyorum. Gerçek anlamda 30'luk bir fark yok yani.

1 Haziran 2010 Salı

Dwight da Gelmemek İçin Yan Çiziyor

2010 Dünya Basketbol Şampiyonası'nda pek çok yıldız oynamayıp dinlenmeyi tercih edecekler. Çok sayıda isim zaten resmi açıklama yaptı, bir kısım ise açık açık "Gelmiyorum" demektense "Ay şekerim bilmiyorum kararımı veremedim yaaani" modunda takılıyor. İşte onlardan biri de Dwight Howard. O da dün kararını daha vermediğine dair birşeyler söylemiş basına. Daha sezon yeni bittiği için gerçek anlamda dinlenip düşünme fırsatı bulamamış olabilir Dwight. Ama bana sanki o da milli takıma katılmamak için ortam hazırlıyormuş gibi geliyor. Umarım yanılırım.

Ah Jerry Colangelo... LeBron ilk "Gelmeyebilirim" dediğinde çıkıp "Dünya şampiyonasına gelmeyen olimpiyatları da unutsun" diye içi boş bir blöf yapmıştın. LeBron da bu blöfü görüp rest çektiğinde "Aman canım LeBron, Wade falan bizim herşeyimiz bu sene gelmezlerse de olimpiyatlar için kapımız onlara her zaman açık" demiştin. Şimdi pek çok yıldız gelmemeyi ciddi anlamda düşünüyor. Colangelo da zaten bunun farkında "Bazı oyuncularımız gelmeyebilirler bunun farkındayız ama hazırlıklıyız. " dedi iki gün önce. Hem Amerika'nın hem Türkiye'deki seyircinin iyiliği için mümkün olduğuncaz fazla yıldız gelir inşallah.

Gasol Türkiye'ye Gelmiyor - Lanetliyiz

Aslında bundan 1-2 ay kadar önce gelmeyeceğini kardeşi Marc'ın ağzından açıklamıştı Pau Gasol. Şimdi de resmen "Gelmiyorum" demiş. Neden olarak da bu sezon iki kere ciddi kas sakatlıkları yaşadığını ve bunun kariyerinde ilk defa gerçekleştiğini, dinlenme vaktinin geldiğini söylemiş. Önce sağ bacağından dolayı sezon başında 10 civarı maç kaçırmıştı ardından sezon ortasına doğru sol bacağındaki kas çekmesi dolayısıyla 5-6 maç kadar formasından uzak kalmıştı. Zaten Gasol önceden ortamı hazırlamıştı, gelmeyeceğini biliyorduk burada sorun yok. Ama bu haberle beraber lanetimiz dikkatimi çekti bir anda. Önce kullandığımız tanıtım videosunu hatırlatayım:


Link

Lanetliyiz çünkü 2010 Dünya Basketbol Şampiyonası tanıtım filmimizde oynattığımız Bogut ve Parker daha önce gelmeyeceklerini açıklamışlardı, şimdi de Gasol kervana katıldı. 6'da 3 ıska. Ersan ile Hedo ciddi bir sakatlık olmadıkça %100 yer alacaklar ama Kobe için dua edelim en azından gelsin diye. Yoksa tanıtım tam anlamıyla bir hayal kırıklığı olacak. Gel Kobe gel...

2010 Draft Değerlendirmeleri: Greg Monroe (Georgetown, PF/C, 6-11)

Diğer değerlendirmeler: John Wall, Evan Turner, DeMarcus Cousins, Wesley Johnson, Derrick Favors, Al-Farouq Aminu, Xavier Henry, Hassan Whiteside, Damion James, Devin Ebanks.

Bu çocuk henüz 20 yaşında ve ilerde nasıl bir oyuncu olacağını şimdiden kestirebilmek çok güç. Ama hani derler ya bazıları doğuştan şanslıdır diye, Monroe da onlardan biri. Öyle bir etiketi var ki şu an, oyununu hiç görmeyen biri bile sadece orijinine baktığında bu oyuncunun ilerde lige damga vurabileceğini iddia edebilir. Sebebini açıklayayım efendim: Ligde efsane olmuş uzunlar gibi (Malone’dan tutun Russell’a, Bob Pettit’ten tutun da Elvin Hayes’e, Robert Parish’e kadar) o da Louisiana’da doğdu ve bir başka uzun fabrikası olan G’town forması giydi. Geçtiğimiz sezon freshman olarak fena bir yıl geçirmese de esas patlamayı bu sezonun sonlarına doğru yaptı ve mock draftte 5. sırada görünüyor şimdilik.

Tek hanelerde sayı veya ribaunt ürettiği maç sayısı çok çok az, asist yapmadan ise yalnızca 1 maçı tamamladı, o da deplasmandaki Syracuse maçı. 12 asistlik Providence performansı var ki inanılır gibi değil bu istatistik bir uzun için. Bu istatistikleri, oyuncuyu henüz izlemeyenlerin kafalarında biraz olsun canlandırmaları için verdim. Ancak istatistiklere yansıyandan daha da iyi bir saha görüşü ve pas kabiliyeti var. Sırtı dönük oyun kadar yüzü dönük oyunu da iyi oynayabiliyor. Hatta çok kez tepede oyun kurduğunu veya buradan adamını geçip potaya gidebildiğine şahit oldum. Oyun zekası pozisyonuna göre çok üst düzey. Xavier Henry gibi Monroe da bir solak ve bunun da bir avantaj olduğunu söyleyebiliriz kendisi için. Kolej liginde birebirde geçemeyeceği adam yoktu. Ama önümüzdeki sezon için o kadar iyimser konuşmayacağım bu konuda, önce biraz izlemek lazım lige adaptasyonunu vs.

Eksileri: Çok top kaybı yapsa da bu seviyede mazur görüp daha önemli olumsuz yönlerine değinmek istiyorum. Fiziğini kullanmıyor pek ne savunmada boxout yaparken, ne de hücumda sayıya giderken. Hızlı ayaklarını da sadece hücumda kullanıyor. Ribaunt istatistiği çok iyi olsa da, asla müthiş bir ribauntçu değil. Mücadeleye fazla gelemiyor. Değişik bir uzun, pozisyonuna göre yapması gerekenleri tam olarak yapamamakla birlikte, değme guardlara taş çıkarır kabiliyetleri var. 16 sayı-9 ribaunt-3 asist ortalamalarıyla bitirdi sezonu. Brad Miller’a benzetiliyor özellikleri. Oyun zekası ve fiziği ona benzese de bileği onun kadar düzgün değil ancak Brad Miller’dan (haliyle) çok daha iyi bir atlet.

Kıvırcık Saçlarını Deli Gönlüme...

Bu sezon Orlando’daki bir çok değişiklik vardı; ama açıkçası Pietrus’un saçlarına bakıp da “Aaa! Ne büyük değişiklik.” diye hiç aklımdan geçirmemiştim. Kimin aklına gelirdi o uzun, kıvır kıvır saçların bedelinin 17.000 dolar olduğu.

Hemen panik yapmaya gerek yok. O 17.000 dolar Pietrus’un berberine saçını yapması için verdiği para değil. Ben bile o saçı bedavaya yaparım zaten. Aksine, saçlarına bir makas darbesi bile değmemiş bütün sezon boyunca. Nedeni üstte belirttiğim tutar işte. Howard, Nelson ve Lewis’le bir sezon boyunca saçlarını hiç kestirmeyeceğine dair iddiaya girmiş. Orlando için sezon da noktalanınca o para da haliyle Pietrus’a kalmış. 9 aylık berber masrafından kurtulduğu yetmemiş gibi, bir de 17.000 dolar kazanmış, iyi mi? Üstelik afro saçı ne kadar sevdiğini hatırlamış saçını uzatınca.

Manu'nun Dünya Şampiyonası'na Gelmeme Nedenleri


Manu'nun ikiz bebeklerden en azından birinin fotoğrafını internette paylaşmasını bekliyordum, sonunda koydu fotoğrafları: Üstteki Nicola, alttaki Dante. Manu'nun gözlerinin altındaki torbalar geceleri yaşadığı tatlı zorlukları anlatıyor. Aşağıdaki fotoğraflar da bir süredir dolanıyor internette ve gerçekten harikalar. Nicola ile Manu'nun elini bir kıyaslayın. Bir zamanlar Manu'nun da eli o kadarcıktı...

Allah analı babalı büyütsün.


31 Mayıs 2010 Pazartesi

NBA Finals - There Can Only Be One

İlk maçı Perşembe gecesi saat 04:00'da başlayacak olan ve Lakers'ın saha avantajına sahip olduğu Finaller'de kim şampiyon olur? Yan tarafta da anketten oylayabilirsiniz.

Vujacic'in Salaklığı ve Kobe'nin Tepkisi


Link


Link

Evet buyrun maç yazısında değindiğim Vujacic'in salaklığı. Deplasmanda 15 sayı öndeyken, seyirci bile umudunu yavaş yavaş kaybetmeye başlamışken, bedava 2 sayı ve bir de extra hücum hediye etti Suns'a. Neymiş Vujacic'in dediğine göre ailesini içeren kötü birşeyler söylemiş Dragic. Dragic küfretmiş olsa bile, ona ve Suns'a böyle bir fırsat vermek salaklıktır başka birşey değil. Kaldı ki Dragic kendi sahasına doğru hareketlenirken, Vujacic sanki ona dönüp birşeyler söylüyor ve Dragic de bunun üzerine dönüp ona yaklaşıyor gibi geldi bana. Aralarındaki sorun tam olarak nedir bilmiyorum. Ancak geçtiğimiz sezon düzenlenen 2009 Avrupa Basketbol Şampiyonası'nda Vujacic kendisine göre ufak, Slovenya milli takımı doktorlarına göre ciddi bir diz sakatlığı nedeniyle kadrodan çıkartılmıştı. Oyun kurucu pozisyonu için çekiştiği Goran Dragic ise Avrupa Şampiyonası'na katılmıştı. Ama bu çok da geçerli bir sebep gibi gözükmüyor aralarındaki gerginlik için.

Kısacası Vujacic'in, Dragic'e dirsek attığı noktada Suns ve taraftarlar uyandı, farkı 3'e kadar indirmeyi başardılar. Ama Kobe devreye girdi. Bu tür salaklıklar cezasız kalınca üzülüyorum gerçekten. Zaten Kobe'nin de maç sonundaki tepkisi eşsizdi:


Link

Onu öldürecektim diyor ardından "Peki maç bitti şimdi ne yapacaksın?" diye sorulunca "Hala onu öldüreceğim" diye yanıtlıyor Kobe. Hatta olay bununla da sınırlı kalmadı Kobe'nin tepkisi, devamı aşağıda:


Link

1.40 civarına gelirseniz videonun, basın toplantısında "Maçtan sonra Sasha'yı öldüreceğini söylemiştin, hala aynı şekilde mi hissediyorsun onun hakkında?" diye sorulunca cevabı şu şekilde oluyor: "Hala yaşıyor." Ve farkettiyseniz komik ve esprili bir cevap vermesine, basın mensuplarının gülmesine rağmen tek gülmeyen ve ciddi tavrını sürdüren kişi Kobe. Siz hesap edin artık ne kadar sinirlenmiş Sasha'ya. Ben sabah bu basın toplantısının ardından Vujacic adına korkmuştum kesin ağzını burnunu falan kırdı Kobe diye =P Şaka bir yana soyunma odasında sağlam tepki toplamıştır Vujacic herhalde, hatta Boston serisinde maç başına alacağı muhtemel 5 dakikayı da kaybetmiş olabilir.

30 Mayıs 2010 Pazar

Kobe İçin Ne Dediler?


Link

İşte Kobe'nin bu performansı sonrasında (özellikle maç sonu), basın toplantısında Alvin Gentry ile Steve Nash, övgüler yağdırdılar. Sabah izlerken bir kez daha çok büyük saygı duydum Nash ile Gentry'e. Çıkıp bahane bulmak yerine rakibi yücelterek bir kez daha gösterdiler ne kadar büyük olduklarını. Videoları da düşmüş onları da koyuyorum.

Alvin Gentry:

- Kobe için ne diyebilirsiniz ki? Hayati önem taşıyan, stresli bir maç oynuyorsunuz ama onun yaptıklarına gülmekten başka yapacak birşeyiniz kalmıyor.

- Parkedeki Kobe miydi yoksa Michael Jordan mı? Aradaki farkı göremedim ben.

- Kobe hakkında hep "en iyi" diye düşünüyordum, bu seride de fikrimi değiştirecek birşey olmadı. Tam tersi daha da inandım. Şu anda dünyadaki en iyi basketbolcu, hem de ikinciyle arasındaki fark hiç de az değil... Gelmiş geçmiş en iyi olup olmadığı konusuna girmeyeceğim çünkü ileride birgün Bobcats'te çalışmam gerekebilir...

Basın toplantısı için tık.

Steve Nash:

- Kobe'nin maçın sonunda attığı şutlar "şutör" şutları değildi, bir skorerin atacağı türden şutlardı. NBA'deki en iyi basketbolcunun şutlarıydı.

Basın toplantısı için tık

Lakers - Suns Serisi 6. Maç (111-103)

“Muhtemelen Kobe’nin MVP ödülü sayısı kariyerinin sonuna kadar değişmeyecek. Çünkü 82 maçlık zorlu maratonu kapsayan bu ödül LeBron,Durant, Howard, Chris Paul ve Rondo gibi genç oyuncuların ödülü. Sanıyorum Kobe’nin 31 yaşındaki bünyesi bu ödülü bir kez daha kaldırmasına izin vermeyecek; ama tek bir şey söyleyebilirim ki Kobe kırık parmaklarına ve ağrıyan bileklerine rağmen son dakikalardaki soğukkanlılığı ve mükemmel oyunuyla savaşın en kızıştığı yer olan playofflar için yaratılmış.”

Kobe hakkında başka bir söze ihtiyaç var mı bilmiyorum; ama spor yazarı Chris Mannix’in bu sözü benim gerçekten çok hoşuma gitti. Yaşına ve elde edebileceği hiçbir şey kalmamasına rağmen nasıl böyle bir hırsla oynayabiliyor aklım almıyor doğrusu. İkili sıkıştırma geliyor, asist yapıyor, maçın en kritik zamanı geliyor hiç olmayacak şutları sokuyor. Bird, Magic ve hatta Jordan dönemini kaçırmış biri olarak konuşuyorum: “Neyse ki Kobe’ye yetişebilmişim.”

Gerçekten çok çok zevkli bir konferans finali izledik bana kalırsa. Zaten top trafiğinin hızlı olduğu, hücuma dayalı sistemleri izlemeye doyamıyor insan. Suns’ın Lakers’a elenmesi modern basketbolun mağlubiyeti olarak algılanmamalı. Bu modern basketbolun günden güne daha çok oturmasından başka bir şey değildir. Geçen sene finallerde bu basketbolun tek temsilcisi olarak Orlando’yu görürken, bu sene Suns’ı da onlarla birlikte gördük. Bu nedenle Gentry ve öğrencilerini bir kez daha alkışlamak lazım. Bana sezonun başlangıcında bu takım konferans finali yapacak deselerdi; geçen sene playoff bile yapamamış takımın bu sene final yapma ihtimaline gülüp geçerdim; ama belki de 5. maçta o gecenin en formsuz ismi Artest, son saniyede ribaundu alamasa şu an belki de Suns-Celtics finalini bekliyorduk. Hiçbir şey olmasa bile bir sene içerisinde kat ettikleri bu büyük mesafeyle herkesin sempatisini kazandılar.

Nash’in soyunma odasındaki gözyaşlarını da gördükten sonra onun için burada veda etmenin ne kadar üzücü olduğunu bir kez daha anladım doğrusu. 118 playoff maçı yapmış bir süper yıldız için hiç playoff finali görememek çok hayal kırıcı bir durum. Dün geceki 21 sayı ve 9 asistlik çabası da sonuç vermedi; ancak son günlerin popüler deyimiyle “Gönüllerin şampiyonu Suns” diyebiliriz. Tabi Suns içinde bu sezon düşünülmesi gereken ayrı konular var. Belki de en önemlisi Amare’nin kontratının bitiyor olması. Amare’nin bu takımın en önemli parçalarından biri hatta en önemli parçası olduğu büyük bir gerçek; fakat öteki takımlarda ne kadar başarılı olabilir? İşte bu sorunun cevabında tereddütlerim var. Nash’ten ayrılması ona yarar mı yaramaz mı, bunu eğer takımdan ayrılırsa önümüzdeki günlerde görebiliriz. Şu an için %50 ihtimal vermiş ayrılmasına; ama bana sanki %50’nin üzerinde gibi geliyor bu oran.

Koç Gentry’nin de hakkını teslim etmek gerek. Takımına buralara gelmesinin imkansız olmadığını gösterdi; fakat bence katkılarının en büyüğü takımdaki herkesi kullanmasıydı. Geçen sene kardeşi ile sürekli kıyaslanan Robin Lopez’i ilk beşin vazgeçilmezi yaptı. Dudley, Frye, Amundson ve Dragic’in inanılmaz katkılarından bu sezon sürekli bahsettiysek bunun en önemli nedeni Gentry’nin bu oyunculara güvenmesinden başka bir şey değildir. Dün gece skor 4. çeyreğe girilirken skoru 91-74’ten çeviren oyuncu Dragic değil miydi? (Ya da Vujacic mi demeliyiz? Dragic'e attığı aptalca mini-dirsekle Suns'a üst üste 6 sayı atma şansı verdi, seyirciyi havaya soktu. / Can) Rotasyondaki oyuncularınızı kullandığınızda içiniz rahatsa bundan büyük bir koçluk olamaz zaten. Yanlış anlaşımasın bu Woodson gibi Crawford’ı kullanmak değil Alvin Gentry’nin yaptığı. Gentry kenardan gelecek her bir oyuncusunu Crawford olarak kullandı neredeyse.
(Ben de alan savunması işlemezken, özellikle Bynum'ın oyunda olmadığı dönemde inatla alanda ısrar etmesini eleştiriyorum bu noktada. İkinci ve üçüncü çeyrekte farkın bu kadar açık olmasının sebebi alan savunmasına Lakers'ın iyi ve yüzdeli hücum etmesiydi. Artest'i ısrarla bomboş bıraktılar devamlı. Bomboş derken baya 4-5 adım geriden savunuyorlardı şut atsın diye, Artest de 4/7 isabet buldu üçlüklerinde ve 25 sayı üretti. Maçı Kobe en kritik yerlerde getirdiyse de farkın açılmasını Artest sağladı diyebiliriz. / Can)

Gelelim gecenin esas oğlanına. Yazının daha ilk paragrafında bahsetmiştim ondan; ama bu seride yaptıkları da öyle bir paragrafta geçiştirilecek şeyler değil. Öncelikle bir istatistikle gireyim konuya: Deplasmanda, seriyi sonlandırma ihtimali olan maçların (bu geceki gibi) 8’inde Kobe 30 sayı barajını geçmiş. Bu alanda Majesteleri bile 5’te kalmışken Kobe’nin bu dereceyi elde etmesi ayrı bir olay. Oklahoma serisinin 6. maçından itibaren kimlik değiştirmiş biriyle karşı karşıyayız. Dün gece itibari ile sonlana seride Kobe’nin istatistiklerini vereyim: 33.7 sayı, 8.3 asist, 7.2 ribaund, %52 şut yüzdesi. Bu adamın parmağından, dizinden ve ayak bileğinden sakat olduğuna ve 32’ye merdiven dayadığına kim inanabilir? Hele dün gece Suns’ın son çeyrekte 16-4’lük seri yakalayıp maça ortak olmasının ardından Hill’e rağmen bir şutu var ki Gentry bile şapka çıkardı ona. Maç sonundaki basın toplantısında Celtics finali hakkındaki yorumlarını soran bir gazeteceyi de “Ne kadar olgunlaştığımızı göreceğiz.” demiş. Cevabı bile çok hoşuma gitti.

Ve Lakers’ın 6. maçtaki galibiyetinden sonra NBA tarihinin en tanındık final eşleşmelerinden biriyle tekrar karşı karşıya kaldık. Bugüne kadar finallerde 11 kez karşılaşan 2 belalı takım Lakers ve Celtics 12. randevu için kapışacaklar. Kobe 5. yüzüğün ve 2 senelik intikamın, Boston ise 18. şampiyonluğun peşinde olacak. Zevkli bir rövanş ve final olacağı kesin.

Nash'in Gözyaşları


Link

Lakers'a elendikleri maçtan sonra soyunma odasında Alvin Gentry tarafından teselli edilirken... Üzülmemek elde değil onun adına. Kaç kere yazdım bu blogda kendisine ve oyununa hasta olduğumu. Bütün NBA Finaleri'ne çıkmayı en çok hakeden isimlerden biri.

Ama maçın en kritik yerinde driblingini yanlış yerde kestiğini ve şut yerine çok kötü tercih edilmiş, fastbreak'i tetikleyecek bir pas verdiğini söylemem gerek. O pas gitti Kobe'ye açık alanda Frye'ı bire bir yakalama şansı doğurdu ve maç orada bitti.

LeBiiiiiiiiip

Ağzına "LeBron" adını alan yöneticiler tomarla para ödüyorlar NBA yönetimine ceza olarak. Resmen bağışta bulunuyorlar göz göre göre. 4-5 gün kadar önce Mark Cuban'a 100bin, Steve Kerr'e 10bin dolar ceza verildiği açıklandı. Mark Cuban'ınki kendi salaklığıydı, gidip bir röportajda "LeBron, Cavaliers'ın elini zorlar inşallah 'Beni sign & trade ile gönderin' diye, böylece onu alabiliriz." demişti. Yani haketti sonuna kadar. Hatta kural kitabında yazana göre 5 milyon dolara ve Mavs'in LeBron'u almasının yasaklanmasına kadar gidebiliyormuş ceza, o bakımdan ucuz kurtuldu diyebiliriz Cuban için.

Ancak Steve Kerr'ünki biraz garipti bana göre "LeBron'a yıllık 6 milyon dolar önereceğim. Bence kabul edecek, ya sizce?" diye şaka yapmıştı alt tarafı. Ardından da Cleveland'da kalmasının NBA için daha hayırlı olacağını söylemişti. İki gün önce de bu sefer Atlanta Hawks'un sahibi Michael Gearon 25bin dolarlık bir ceza yedi. O da "LeBron'u maksimum kontratla takıma katma şansım olsa ve bu bizi lüks vergisi sınırının üzerine çıkaracak da olsa gözümü kırpmadan yaparım" demişti.

NBA yönetimi 1 Temmuz'dan önce hiçbir takımın hiçbir oyuncunun kafasını karıştırmasına izin vermiyor. Bunun nedeni 1 Temmuz itibariyle serbest kalacak oyuncuların hala takımlarıyla kontratlarının olması. Başka takımın sözleşmeli oyuncusunu ayartmak, kafasını karıştırmak yasak. Futboldan da bu kurala aşinadır bir kısmınız. Ashley Cole olayı var direk akıllara gelen. Ama NBA yönetiminin yaptığı da resmen herkesi sansürlemek. Gıkı çıkanın kafasına vuruyor "otur yerine" diyor.

Öte yandan Wade'in "Bakalım LeBron ve Bosh'la buluşup konuşacağız neler yapacağımızı. LeBron elendiği için kafasını toparlaması lazım, hepimize uyan bir zaman toplanacağız. Hepimiz arkadaşıyız sonuçta." demesine herhangi bir ceza çıkmadı bugün yapılan açıklamaya göre NBA'den. Çünkü aşırıya kaçan olaylarda ceza yoluna gidiyorlarmış ve Wade'inki aşırıya kaçmamış. Böyle bir toplantıda birbirleri hakkında bilgi alırken aynı zamanda ikna etme çabaları da olacaktır kesinlikle. O nedenle Wade'in neden ceza almadığını anlamadım. Bundan daha açık bir ceza nedeni var mı acaba?

29 Mayıs Playoff Programı

30 Mayıs Pazar 03:30 (NTV) / Los Angeles Lakers - Phoenix Suns

Muhteşem geçen bir seri. Amare ile Frye'ın defanstaki büyük eksikliklerini alan savunması kapatıyor. Frye'ın son iki maçtaki formunu sürdürmesi gerekiyor. Lakers ise hala bir çözüm üretebilmiş gibi gözükmüyor ama savunmada Suns'ı yavaşlatıp kazandılar son maçı. Suns'ın evinde 110 civarına ulaşıp ulaşamayacağı belirleyici faktör olacak, son 3 maçtır bunu gördük.

Bir ufak detay: Suns soyunma odasında yarın yapılacak antrenmanın saati yazıyormuş. Hatta bununla kalmıyor. Lakers ile oynayacakları olası 7. maç Pazartesi günü ama Salı yapılacak antrenmanın saati bile yazılıymış soyunma odasında. İnanmışlar...