BIY AD

22 Ağustos 2009 Cumartesi

Iverson-Brown Yeniden

Bir kaynağa göre Iverson ile Bobcats anlaşmışlar. Resmi sözleşme haftaya imzalanacakmış. %100 gerçekleti diye bir kaide yok tabii ki ama yine de değerlendirelim.

Bobcats'in hem bilet hem forma satışlarını arttırması açısından iyi bir etkisi olacaktır Iverson'ın. Ayrıca takımın çok uzun süredir büyük bir eksiği vardı: Topu teslim edip "Bize skor üret" diyeceği bir oyuncu yoktu. Bu açıdan da yararlı bir transfer olacaktır. Playoff yarışında da alt sıralar için iddialı bir hale gelirler.

Iverson açısından bakarsak: Şu sıralar NBA'de Iverson'ın nazını çekecek koç ve genel menajer sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor. O yüzden Iverson'ın eline eski hocası Brown ile çalışmak kadar güzel bir fırsat geçemezdi herhalde. Ayrıca gideceği takımın bir skorere ihtiyacı olması da ona istediği kadar şut kullanma fırsatı verecek.

Yani bir bakıma mükemmel evlilik diyebiliriz. İki tarafın da çok memnun kalabileceği bir anlaşma. Tek eksi yönü geçtiğimiz sene yıldızı parlayan DJ Augustin'in dakikalarının azalacak olması. O da 1 seneliğine gülün dikeni. Ha, anlaşmanın süresi daha açıklanmadı. Eğer 2-3 yıllık ise o zaman büyük bir hatadır.

Eurobasket'e Son Bilet

Belçika, deplasmanda Portekiz'i 60-58 yenerek ek ön eleme grubunda birinciliği elde etti. Grubundan bir maç önce çıkmayı garantileyen Fransa ile eşleşmeye hak kazandılar. İlk maç 27 Ağustos'ta Belçika'da, ikinci maç ayın 30'unda Fransa'da yapılacak. Bu mücadeleler sonucunda 7 Eylül'de Polonya'da hangi takımın yer alacağı belirlenecek. Gülen tarafın Fransa olması eminim kimseyi şaşırtmayacaktır. Kazanan taraf resimde gördüğünüz gibi B grubuna dahil olup, Almanya, Rusya ve Letonya'nın rakibi olacak.

Beasley'den Çaylak Hatası

Kaan Kural ve Murat Kosova'nın sık sık kullandığı laf bu fotoğraf için cuk oturuyor gerçekten. Böyle bir hata olamaz. Beasley "artist" bir fotoğrafını Twitter'dan paylaşırken, fotoğrafın sağ alt tarafına dikkat. Evet, doğru gördünüz: Ot. Bu fotoğrafı Twitter'a koyarken Beasley'nin kafası hala bu ot sayesinde güzelmiş anlaşılan.

Üstelik de geçtiğimiz sezonun başında da Chalmers ile beraber marihuana içilen bir odada yakalanmışlardı. Ardından "Biz içmedik ama orada bulunmamamız lazımdı çok özür dileriz" diye açıklama yapmışlardı. Biz de yemiştik. Şimdi o olayın üstüne gelen fotoğrafa bakın...

Bu hareket Wade'in 2010'da takımdan ayrılması için tek başına yeterli bir neden değil elbette ama bardağı dolduran damlalardan biri olduğu kesin...

Nesin Sen? - 2

Nasıl olduysa atlamıştım 200 metre yarışını. Ardından rekoru okuduğum sırada da blog'a girecek vaktim yoktu. Unutmuşum gitmiş...

Bolt 100 metreden sonra 200 metrede de kendisine ait olan dünya rekorunu 0.11 saniye geliştirmeyi başardı: 19.19

Geçen sene hem 100 hem 200'de yarıştıktan sonra kendisine 400 metre koşup koşmayacağı sorulmuştu, o da bunu düşünmediğini söylemişti. Ancak kim bilir, ileride, şu anki kısa mesafe derecelerini geliştiremediği zaman belki 400'e de bulaşır. Orada da dünya rekoru kırarsa, sözün bittiği noktaya gelmiş oluruz. Tabii ki tamamen kendi üretimim olarak sallıyorum bunları ama eminim benim gibi bir çok kişi içten içe Bolt'un 400 metre koşmasını istiyordur.

İşte rekorun videosu:

21 Ağustos 2009 Cuma

Cuban'dan Garip İstek

Juan Jose Barea'nın birkaç gün içinde başlayacak olan FIBA Amerika turnuvasında yer almamasını istemiş. Nowitzki'den böyle bir istekte bulunmasını anlarım. Ama Kidd'in yedeği olan ve bu sezonki kalabalık Mavericks kadrosunda muhtemelen 15 dakikadan fazla süre bulamayacak olan Barea'nın milli takıma gitmesini engellemek bana kalırsa büyük saçmalık. Hele bir de şampiyona Barea'nın vatandaşı olduğu Porto Riko'da yapılıyorken.

Barea mayıs ayının sonlarına doğru omuzundan ameliyat olmuştu ve iyileşme süreci için 6-8 hafta arası olarak açıklanmıştı. Şu anda 3 aya yakın geçmesine rağmen Cuban'ın bu isteği gerçekten garip... Zaten Barea da karar sonrası yıkıldığını açıklamış.

Takımındaki bu genç adamın moralini ve şevkini sıfırladın Cuban, tebrikler.

Shaq vs Roethlisberger vs Nash

Bir süre önce Shaq'ın yeni yapmaya başlayacağı televizyon programını duyurmuştum. İlk bölümü 2 gün önce yayınlanmış. Shaq, Amerikan futbolu oyun kurucularından Ben Roethlisberger'le onun alanında kapışmış. Kazanan tarafın kim olduğunu söylememe gerek yok herhalde. Ama önemli olan kimin kazandığı değil, Shaq'ın izleyicilere verdiği eğlence dozu. Bir sitcom yerine bunu izlerseniz birşey kaybetmeyeceksinizdir. Gelecek programda da eski dünya şampiyonu Oscar De La Hoya ile boks yapacak.

Roethlisberger ile olan kapışması için buyrun:



Bu arada başlıkta ve resimde niye Nash'i kullandığımı merak edenlere: Başka sporculara karşı onların alanında mücadele etme fikri aslında Nash'inmiş. Shaq, Suns'a takas olduğunda Nash onunla bu fikrini paylaşmış. Ardından geçtiğimiz sezon bir gün Shaq, Suns otobüsünde "Shaq Vs" programını yapacağını açıklamış. Nash çok sinirlenmiş ve kendisine bir avukat tutmuş. Sessiz bir şekilde yürütülen çalışmalar sonucunda programın sonunda yapımcı olarak isminin geçmesi için anlaşılmış. Tabii, programdan belli bir miktar para da alacakmış. Şimdi kendisine sorulduğunda "Çok başarılı bir program, izlerken inanılmaz eğlendim, bir sonraki bölümü iple çekiyorum" demiş. Gerçek bir centilmen... Bu yüzden zaten kendisi NBA'deki yıldızlar arasında nefret edeni en az olan oyuncular arasında.

Ama Shaq'ın ayıp ettiğini ve etik anlayışının olmadığını bir kez daha görmüş olduk. Bu kadar sempatik ve sevilen bir adamın böyle şeyler yaparak adını lekemesinden dolayı gerçekten üzüntü duyuyorum.

Yoda Bile Yetmedi

Dışarıda rakı eşliğinde iki maçı izledikten sonra Hawks ön incelemesinin son 2 paragrafını tamamlayacak mecalim yok. Ama maçtaki bu ufak detay, maçı izlediğim arkadaş grubunun dikkatini çekti.

Fenerbahçe, Sion'a karşı deplasmanda 2-0 kazandı. Sion'un maçın 60. dakikasında oyuna aldığı Abdoul Kerim Yoda bile skoru lehlerine taşımaya yetmedi. Koskoca Yoda ya... Adamdan beklentim kesinlikle çok daha büyüktü.

20 Ağustos 2009 Perşembe

Şampiyon Magic !!!!

Dwight Howard'ın bir videosu ortaya çıktı. Bu yaz antrenmanda orta mesafe şutu ve serbest atış çalışırken çekilmiş görüntüler. Öyle bir yüzdeyle atıyor ki, şaşmamak elde değil. Bu adam daha 2 ay önce, şut konusunda tabiri caizse yeteneksizin önde gideniydi. Video eminim ki yaptığı çalışmanın içinden alınan iyi bir kesittir ama yine de saygı duymadım desem yalan olur. Helal olsun Howad'a.

Orta mesafeden tehdit yaratmak her uzun için büyük bir artıdır. Ama Howard için şu anda ne kadar önemsenecek bir konu tartışılır. Şutlarının yanında hatta onlardan çok daha fazla önem vererek - 2/3 senedir ısrarla söylediğim gibi - post hareketlerini çalışması gerek Howard'ın. Umarım artık bunun farkına varmıştır. Çünkü önümüzdeki sezon yine boyalı alanda ham bir Howard görürsem bizzat gidip "Şut çalıştın ama post hareketlerini çalışmadın mı?" diye soracağım kendisine.

Videoda izlediğimiz Howard, bu şutlarını geliştirdiğinin yarısı kadar boyalı alandaki arkası dönük oyununu geliştirirse, tek birşey diyorum: Korkun... Çünkü işte o zaman şampiyon Magic'tir.

Günün Eğlencesi - 18



Bir çok airball serbest atış gördüm ama böylesini görmedim. Normalde uzunların güçlerini ayarlayamayıp topu yetiştirememelerine alışığız ama çemberi yan tarafından bu kadar farkla kaçırmak da sadece Ben Wallace'a has bir özellik olsa gerek. LeBron da dayanamayıp kopmuş.

Magic'e Beyaz Çikolata

Yedek oyun kurucu olarak Anthony Johnson'ı yetersiz görüp Jason Williams transferini gerçekleştirmişler. Geçen sene emekli olduğunu açıklayan Williams, 1 senelik aranın ardından parkelere nasıl dönecek merak konusu. Bu dönemde kendisine ne kadar iyi baktığı çok önemli. Tabii ki dizlerinin ne durumda olduğu da... Ama son veriler iyi yönde değil. Birkaç gün önce Grizzlies ile çıktığı deneme antremanında sadece %30 ile şut atarak o kapının kendisi için kapanmasına sebep olmuştu. Tabii Magic için Williams şu anda formda olmasının bir önemi yok. Playoff'larda alacağı 15'er dakikalık dilimlere kadar isterse %10 ile şut atsın, yeter ki playoff'larda formunu bulsun...

Otis Smith ve Stan Van Gundy'nin bu sezon derinliği tercih ettiklerini Hidayet'ten biliyoruz. Nitekim yıldızımıza önerebilecekleri parayı Gortat ve Bass'e vererek bu tercihlerini belli etmişlerdi. Ama bu kadarı da fazla yahu. Nasıl bir kadro oldu Magic'te belli değil. Hemen bakalım:

Oyun kurucu: Nelson/J-Will/A. Carter
Şutör guard: V. Carter/Pietrus/Barnes/Redick
Kısa forvet: Pietrus/V. Carter/Barnes/
Uzun forvet: Lewis/Bass/Anderson
Pivot: Howard/Gortat

Hey maşallah.

19 Ağustos 2009 Çarşamba

Haywood'dan Özür

Hatırlarsanız Marbury'nin 24 saatini sevenleriyle paylaşacağını yazmıştım. Marbury neler yapmıştı neler...
Wizards'ın pivotu Brendan Haywood da meğerse Marbury hayranıymış! Haywood dün yaptığı açıklamalarda Marbury'nin bu videolarını izlediğini, ilk başlarda ilginç ve hoş olsa da dakikalar ilerledikçe işin suyunun çıktığını söylemiş.

Marbury'nin üstünü çıplak bir şekilde ağlaması, arkadaşının ona masaj yapması Haywood'a hafiften gay pornosunu çağrıştırmış... Demek Haywood'un bu tür şeyleri izlemişliği var. Tabii işin dalgasındayım.
Ayrıca Marbury'nin 'Barbie Girl' şarkısı eşliğinde dansetmesi de Haywood'u rahatsız etmiş. Dans gerçekten çok çılgın, videosunu aşağıya ekledim... Son olarak da NBA'de hiçbir genel menajerin Marbury'e dokunmayacağını söylemiş ki, bence son derece doğru bir tespit. Tabii Marbury'nin kullandığı maddelerden alan bir genel menajer varsa, herşey olabilir. O ayrı.

Buyrun olay video:



Marbury'nin bu hareketleriyle dalga geçen Haywood'a etraftan tepkiler gelmeye başlamış. Tepkilerin nedeni de homoseksüelliğe karşı olduğunun düşünülmesiymiş. O da bunun üstüne "İnsanlar tercihlerini yapmakta özgürler, ben yalnızca komik bir olayla ilgili yorum yapıp eğlenmeyi amaçlamıştım. Tim Hardaway gibi 'Ben eşcinsellerden nefret ediyorum' tarzında bir çıkış yapmak istememiştim" demiş.

Bana göre işin komik yanı, Marbury'le dalga geçtiği için değil, etraftan gelen tepkiler üzerine eşcinsellerden özür dilemesi. Gerçi artık kim takar Marbury'i, değil mi?

Majesteleri - 5



Youtube'da bir kullanıcıdan yorum: "Sadece Michael Jordan olduğu yerde durup top sektirerek ayakkabı satışlarını arttırabilir."

Doğru söze ne denir ki?

Pippen'dan Ne Farkım Var?

Artest geçmişte neredeyse hepimizin sevdiği Bulls'u, şu anki Lakers'a benzetmiş. Koçun yine Phil Jackson olduğuna, Kobe'nin Jordan'dan sonraki en iyi oyuncu olduğuna değinmiş. Ardından kenardan gelen Odom'u, Kukoc'a benzetmiş, üstüne Kerr'in öldürücü şutlarını Fisher'ınkiler ile kıyaslamış. Yetinmemiş, "Bir de Scottie Pippen gibi bir 3 numaramız var: Ben" demiş. Tabii zamanında Jordan hücumda elle tutulur bir uzun ile oynamadığı için, Artest konuşmasında Gasol ve Bynum'a yer verememiş. Ama Kerr ile Fisher ve Pippen ile kendisini bir tuttuğunu söylemesi gerçekten tam Artest vari bir açıklama olmuş. Hadi Odom'un verdiği katkıyı Kukoc'a yakın gördüm, sırf Artest'in kalbini kırmamak için...

Gerçi perşembenin gelişi, çarşambadan belliymiş. Bu açıklamalardan hemen önce şunu anlatmış: "Ben Beyaz Saray'a girdim. Barack Obama basketbol oynuyordu, arkasından yaklaştım ve tam turnikeyi bırakırken blokladım. Top orta sahaya kadar gitti ve 'Ben varken atamazsın' dedim. Ardından güvenlik görevlileri beni kovalamaya başladılar. Ama kaçtım, yakalayamadılar." Tabii ciddi anlatmıyor haliyle, insanları güldürmek için anlatıyor. Ama yine de böylesine bir hayalgücüne NBA'de Artest dışında kaç oyuncu sahiptir merak ediyorum.

18 Ağustos 2009 Salı

Brain Buddies

Bu facebook oyununu oynamaktan kendimi alıkoyamıyorum. Sapığa bağladım. İşteki boş kaldığım zaman diliminde hafif magazinsel olan NBA haberlerinden birine yer verecektim. Buna takıldığım için yazamadım. Kesinlikle oynamanızı tavsiye ediyorum ancak uyarmalıyım çok feci bağımlılık yapıyor. Oynayanlar skorlarını paylaşırlarsa hoş olacağını düşünüyorum.

Bu illetten kurtulabilirsem akşama inşallah Atlanta Hawks analizi gelecek.

Eurobasket'ten Haberler


- Bizim için kötü, grubumuzdaki ev sahibi Polonya için iyi bir haber: Gortat'nın sakatlığı ufakmış. Bir haftaya kadar maça çıkabilecek duruma gelmesi bekleniyor.

- Blazers, omuzunden problemi olan Batum'un Portland'a gelmesini istedi. Kontrollerini yaptıktan sonra sağlam olduğuna kanaat getirip Fransa Milli takımına geri gönderdiler. Bu sırada Batum'suz Fransa, Finlandiya'ya 77-74 yenildi. Ancak zaten gruptan çıkmayı garantilemişlerdi, o yüzden önemsiz bir maçtı. Mağlubiyetin de Batum'dan yoksun olmalarıyla bir alakası olduğunu sanmıyorum, nitekim bu maçı pek tınlamadıkları aşikar.

- Eurobasket 2009'a katılabilmek için, ikinci ön eleme grubundan çıkıp Fransa'nın rakibi olacak takım hala belli değil. Ancak bu konuda, Bosna Hersek'i 102-79 yenen Belçika çok büyük bir avantaj elde etti. Galibiyeti bulunmayan Portekiz'i, deplasmanda yendikleri takdirde grup birincisi olacaklar.

Günün Eğlencesi - 17

Nostalji yapalım: Michael Jordan vs Larry Bird

17 Ağustos 2009 Pazartesi

Gerçekten Yok Galiba Bu (A)damı (İ)steyen

İlk ve ikinci Iverson yazıma hitaben attım başlığı. Bir buçuk ay geçmiş neredeyse, Iverson hala takım arıyor. Bundan 2 sene önce olsa, serbest kaldığı ilk saatlerde oldukça yüklü bir miktar paraya, 3-4 senelik sözleşme imzalamıştı. Şimdi ise haline bakın. Hala inadını sürdürüyor "İlk 5 çıkacağım, bilmem kaç tane şut kullanacağım" diyerek. Buna karşılık para isteğini minimum kontrat ücretine kadar indirmiş. Ama işte yetmiyor, yıllık 800bin dolara -üstelik bunun 400binini NBA öderken- bile kimse bu adamı almak istemiyor. Maçta defans yapmayışı, antrenmanlara katılmayışı ile genç oyunculara kötü örnek olmasından korkuyorlar. Şampiyonluğa oynayan kulüpler ise bu adamı kadroya katarlarsa, takımın ahenginin bozulacağını düşünüyorlar. Çünkü yukarıda belirttiğim gibi bench'ten oyuna girip, takım oyununun bir parçası olmayı kesinlikle kabul etmiyor sorunlu yıldızımız.

Iverson'ın takım arayışı daha ne kadar sürecek bilmiyorum ama sezon başlayana kadar muhtemelen bir takım bulacaktır kendisine. Çünkü eninde sonunda bir genel menajer dayanamayacak. Salona seyirci çekmek için, medyada takımına daha çok yer ayrılması için Iverson'ı kadroya katacak. Peki koç ve takımdaki oyuncular için Iverson'la beraber olmak nasıl bir deneyim olacak? Hepiniz küçükken, kalabalık bir doğumgününde uzak bir kuzenden veya yakın olmayan bir arkadaşınızdan hoşunuza gitmeyen, dandik bir hediye almışsınızdır. Iverson da genel menajerin takıma böyle bir hediyesi olacak.

Keşke bu adam kafasını değiştirse, egosunu arkada plana atabilse de şampiyonluğa oynayan bir takımda izlesek, hem o takımdan hem Iverson'dan daha da zevk alsak. Ama neredeee...

Wade - Chicago İlişkisi

Aslında kalbinin Heat'te olduğunu, iyi bir kadro kurulursa Miami'de kalmak istediğini defalarca söyledi Wade. Ama geçtiğimiz hafta Chicago'dan 1.5 milyon dolar civarına 350m²'lik bir ev alınca medya bu fırsatı kaçırmamış ve Wade'in 2010 sezonunda Bulls forması giyeceğini yazmaya başlamışlardı. Size şimdi yeni aldığı evin oturma odasından bir fotoğraf gösteriyorum:
İsterseniz bir de Wade'in Miami'deki eski evine bakalım, aradaki 7 farkı bulun:




Sizce bu kadar büyük, havuzlu, kendi çocuk parkı olan ayrıca içinde asansörü bulunan bir evde yaşayan Wade, 350m²'lik mütevazi bir evde yaşar mı? Yoksa bu, doğma büyüme Chicago'lu olan Wade'in yıllık maaşının 10'da 1'iyle "Kenarda bulunsun" diye aldığı bir ev mi? Kararı siz verin...

Aynen Devam Et Mustafa Doğan

Biliyorum bu bir basketbol/NBA blog'u. Ama çoğu Türk erkeği gibi futbolla ilgili biriyim. Basketbol okumak için gelen ziyaretçilerden özür dileyerek, son zamanlarda dikkatimi çeken birşeye değinmek istiyorum: Mustafa Doğan.

Kendisini NTV'de ilk gördüğümde "Vay be önce Hakan Ünsal ve Sergen şimdi Mustafa Doğan, galiba kalite daha düşecek" demiştim. Fakat kendisini 3-4 program boyunca dinledikten sonra Mustafa'nın beni çok yanılttığını gördüm. Rıdvan'dan sonra NTV'nin en iyi transferi olmuş. Aklı başında ve mantıklı konuşuyor, futboldan anladığını belli ediyor, devamlı birilerine giydirme derdi yok, sadece karşı çıkmış olmak için karşı çıkmıyor ve en önemlisi konuşmayı biliyor, yani kendisini dinlettiriyor.

Helal olsun Mustafa Doğan'a, hiç beklemezdim. Umarım böyle devam eder. Avrupa futboluyla ilgili bilgi düzeyini bilmiyorum, onu da üst seviyeye çıkarırsa çok başarılı olacaktır.

16 Ağustos 2009 Pazar

Nesin Sen?

Az önce Berlin'de düzenlenen Dünya Atletizm Şampiyonası'nda Usain Bolt 9.58 ile 100 metrede bir kez daha dünya rekorunu kırdı. Bir önceki rekor 9.69 ile yine kendisine aitti. 100 metrede zamanı 0.11 saniye geliştirdi yani... Bolt'cuğum insan mısın? Çita mısın? Ferrari misin? Açıkla da bilelim artık. Utanmasan 9'un altına ineceksin...

Adam o kadar hızlı koşuyor ki, bir gün kendisini koşarken izliyor olacağız ve yarışın ortasında "bzzzzt" efektiyle yok olacak, boyut değiştirecek.

Bu adam emekli olduktan sonra şu an onu izleyen hiç kimse bir daha rekorun kırıldığına tanık olamayacak herhalde. Keşke Cüneyt Koryürek ve Kenan Onuk hayatta olsalardı da bu tarihi olaya şahitlik etselerdi.

Bu da yarışın videosu:

GameOn'da 3'te 3: Türkiye 66 - Polonya 58

Gortat'dan yoksun bir Polonya ile karşılaştık. Dün İsrail'e yenildikleri maçta sakatlanmış ve oyunu terketmiş. Kontrolden geçmek için Varşova'ya gitmiş. Eurobasket 2009'a yetişmesi de şüpheliymiş. Eğer oynayamazsa bizim için büyük avantaj.

Maç iki tarafın da etkili savunması ile başladı. Ancak hücumda hem Logan'ın skor üretimi hem de onun penetreleri sonrası dışarıdaki uzunlar Lampe ve Wojcik'in boş şutlarıyla ritim bulan taraf Polonya oldu. Bizim hücumdaki performansımızı ise şöyle anlatayım: İkisi Semih'in biri Ender'in olmak üzere 3 şutumuz çembere bile değmedi. Onların ise uzunlarıyla dışardan buldukları şutlar bize problem yaratmaya devam etti. İlk çeyreği 22-12 geride kapadık.

İkinci çeyrekte Lampe dış şutlarının yanında yüzü dönük oyunda bizim uzunlarımıza karşı üstünlük kurdu. Bir çok pozisyonda ayak çabukluğunu kullanıp potaya kadar gidip takımının sayı yükünü üstlendi. Öte yandan Milli takımımızın dış şutlarına "kötü" bile diyemeyeceğim. Rezalet bile hafif kalabilir. O kadar kötüydük üçlük atışlarımızda. Bu çeyreğin yarısından itibaren savunmadaki sertlik dozajımız arttı. Çeyreğin ikinci 5 dakikalık bölümünde yanılmıyorsam rakibimize sadece 7 sayı attırdık. Hatta 34-29 ile farkı 5 sayıya kadar düşürsek de Lampe son hücumdaki üçlüğüyle farkı 8'e çıkardı: 37-29.
İkinci devrenın başındaki skor üretimi, maçın ilk dakikalarındaki gibi son derece kısırdı. Oğuz'un bir pozisyonda yaptığı hatalı yürümeden sonra, birşey dikkatimi çekti. Oğuz kesinlikle 1'e 1'de son derece yetenekli ve rakip uzunlara karşı rahatlıkla sayı bulabilecek bir opsiyonumuz. Ancak kendisine yardım geldiğinde heyecanlanıyor ve bu onun hatalı yürüme yapmasına sebep oluyor. İki maçta zannedersem buna 5 kere şahit olduk. Neyse maça dönelim. Bu çeyrekte Logan yeniden devreye girdi aynı zamanda Szubarga da hem şutları hem arkadaşlarına yarattıkları pozisyonlarla etkiliydi. Ayrıca bize karşı dönem dönem alan savunması denediler. Bizim buna yanıtımız ise boyalı alanı sağlam savunacak Ömer'in yanına 4 adet şutör koymakla oldu: Hedo, Ersan, Bekir ve Engin. Gerçi Engin'in şutları sorgulanabilir ama o da Logan ve Szubarga'ya yaptığı savunma ile katkı yaptı.

Bu 5'linin etkisini Ersan ortaya koydu. 4 numaraya çekilince bir anda parladı. Zannedersem maçtaki ilk üçlüğümüzü onunla bulduk. Hazırlık maçı olduğu için çok detaylı not almıyordum o yüzden emin değilim. O üçlükle farkı 4'e kadar indirdik. Ersan'ın devam eden etkili oyunuyla son çeyrekte 15 veya 17 sayı bulmuş olsa gerek. Hidayet de Ömer ve Ersan'a yaptığı asistlerle kritik anlarda takımın güvenilen ismi olduğunu kanıtladı. Son çeyrekte ürettiği 4-5 sayıyla da galibiyetimizde önemli rol oynadı. Onların yenilgisindeki baş sorumlular ise iş ciddiye binince ve karşısında çabuk ve blokçu bir savunma bulunca ortadan kaybolan Lampe ve Logan idi. Logan son çeyrekte 8 metreden attığı üçlük dışında hiçbir şey yapamadı.

Bugün ilk 3 çeyrekte kötü oynayıp dış şut sokamamamıza rağmen, 2-3 ve 4. çeyreklerdeki savunmamızla ayakta kaldık. Özellikle son çeyrekte Polonya'nın sadece 7 sayı atmasına izin vermemiz harikaydı. Yanlız bizim savunmamızın yanında, işler sıkışınca onların ellerinin kollarının birbirine dolanmasının katkısı oldu. Kısacası ümit veren bir maçtı bizim açımızdan. İlk üç çeyreği geride götürdükten sonra güzel bir geri dönüş yaptık. Ersan'ın da özellikle Avrupa'da 4 numarada ne kadar etkili olduğuna bir kez daha şahit olduk. Hele Polonya gibi 4 numaradan dış şut bulabilen ekiplere karşı onu uzun forvet mevkisine çekmemiz şart olacak.

Joe Smith Artık Bir Şahin

Birkaç gündür Hawks'ın, Josh Smith'i yedekleyecek bir uzun forvet arayışında olduğu yazılıyordu. Bir yıllığına minimum miktardaki veteran oyuncu sözleşmesini imzalamış. Geçtiğimiz sene Marvin Williams'ı bol bol rakip uzunlarla kapışırken görmüştük -ki Josh Smith de gerçek bir uzun değil- bu sene o işi en azından 15 dakikalığına gerçek bir uzun forvet olan Joe Smith yapacak. İlerleyen yaşına rağmen hatırı sayılır miktar bir süre alıp gerek ona hazırlanan orta mesafeli şutlarla, gerek boyalı alandan 1'e 1 yarattığı pozisyonlarla az da olsa skor üretecektir. Son 5 yıldaki 7. takımına hoşgeldin Smith, zamanının 1 numaralı draft seçimi ve en büyük hayalkırıklılarından biri...

Böylece Hawks sezona tamamen hazır hale geldi. Çok büyük ihtimalle başka hamle yapmayacaklardır.

Bu da bana bahane oldu. Atlanta alfabetik sıralamada ilk geliyor. Alakası şu: NBA takımlarının ön incelemelerine başlayacağım bu hafta. 30 takım için birden. İlk sırada Atlanta Hawks var.

Leon Powe Arada Kaynamış

Hafta içinde başka haberlere yer verirken onu yazmayı unutmuşum. Cavaliers'dan doğru bir hamle geldi. Powe kısa boyuna rağmen çabuk ayakları, atletikliği ve sıradışı post hareketleri ile boyalı alandan sayı bulmakta zorlanmayan bir isim. Savunmada da yukarıda saydığım özelliklerinin yanında inanılmaz uzun kollarıyla, boyunun getirdiği dezavantajı, mümkün olduğunca ortadan kaldırıyor.

Geçtiğimiz playoff'larda ön çapraz bağları kopan Powe sezonu kapamış ve ameliyat olmuştu. Bu, aynı dizinden geçirdiği 2. ciddi ameliyatıydı, nitekim NBA'e adım atmadan önce de iki dizi için de bıçak altına yatmıştı. Celtics geçtiğimiz ay kendisini sınırlı serbest yapmak yerine, tamamen serbest bıraktı. O da gitti Cavaliers ile anlaştı. İşin ilginç yanı ise Celtics'in, Powe'a verecekleri parayla Shelden Williams'ı takıma katmasıydı. Rotasyonlarında zaten 4 tane sağlam uzunları varken Powe'un yokluğuna şubat ayına kadar katlanmaları neye mal olacaktı ki? Powe'a kısaca "Kusura bakma profesyoneliz, şampiyonluğa oynuyoruz ve sen sakatsın, yapacak birşeymiz yok" demişler. Bu kadar yürekten oynayan bir oyuncuya ayıp etmişler...
Powe ile ilgili ilginç bir detay var: AAU'dan LeBron'un takım arkadaşıymış. AAU nedir? Lise öğrencisi olan en iyi basketbolcuların birbirlerine karşı oynama şansını elde ettikleri bir lig. Genellikle okullar tatilken, yazın yapılıyor. Powe, Celtics onu tutmadığı için hafif buruk olsa da, kankası LeBron ile de şampiyonluk yarışına girmekten mutluymuş. Kim bilir belki de Celtics ile eşleşirlerse zaten hırslı ve istekli bir oyuncu olan Powe'u kendinden geçerken görebiliriz.