BIY AD

14 Ağustos 2010 Cumartesi

Sean May de New Jersey’de

Nets’in transfer haberlerinden hızlı hızlı devam edelim değerlendirmeye, yoksa bitecek gibi değil. Malum, bütün takımı yenilediler aşağı yukarı. Sean May de takıma yeni katılan parçalardan biriydi, 1 yıllık minimum kontratla. Bir nevi deneme amacı taşıyor diyebiliriz bu anlaşma için. Peşinen fikrimi söyleyeyim, bu fiyata alınabilecek iyi bir oyuncu May. Eğer Troy Murphy’yi takıma katmasalardı daha da umutla bakmak mümkündü bu anlaşmaya ama şu an yedek 4 numara olarak dahi süreleri epey kısalacak gibi, çünkü önünde kendisinin yapabileceği her şeyi yapabilen, çok daha atletik ve genç bir Favors olacak.

May’in kariyerine sakatlıkların gölge düşürdüğü bir gerçek. Belki bir Amare değildi ama bu seviyede bir kontratı hak edecek kadar kötü bir kumaşı da yoktu. Lige kolej şampiyonu takımın en önemli skor opsiyonu unvanıyla giriş yapmış ve ilk iki senesinde sakatlıklar elverdikçe fena performanslar sunmamıştı. Ancak dizinin bir türlü istenen seviyeye gelmemesi ve kilo problemleri May’in dönüş sürecini ve performansını olumsuz yönde etkiledi. Tüm bunlara bir de Larry Brown’ın kendisine yeteri kadar şans vermemesi eklenince iyice gözden düşmeye başladı. Ama hazır bir şekilde dönmek için antrenmanlarda çok çalıştığı ve 135 kilodan 118 kiloya düştüğü için Kings tarafından 100 bin dolarla ödüllendirildiği söylendi medyada.

Sırtı dönük oyunu iyi bilmesi, ofansif ribaundlardaki etkinliği ve ayaklarının cüssesinden beklenmeyecek kadar hızlı olması en önemli artıları, unutmadan bir de pota altında epey yer kaplaması... Yukarıda da dediğim gibi bu özellikleri fazlasıyla yapabilecek yetenekte oyuncular var Nets pota altında ama nedense bir şans verilmesi gerektiğini düşünüyordum bu tombula ben. Belki de kolejden takım arkadaşlarının aldığı kontratlardan sonra biraz duygusal baktım olaya. Bu şansını da iyi kullanamazsa artık gelir Avrupa’da oynar, nasılsa stili uygun, mevcut kontratından daha aşağısını da almaz, mis gibi…

Thorn Emekliliği Sevmedi

New Jersey Nets'ten Temmuz ayı içinde "Artık yaşlandım gelecek nesillere bırakıyorum işleri, emekli olacağım" diye ayrılan Rod Thorn, 76'ers ile anlaştı. Stefanski'nin üzerinde bir göreve yani 76'ers'ın başkanlığına getirildi Thorn. Bir zamanlar Nets'de aynı bu şekilde çalışmışlardı Stefanski ile. Thorn için baya kısa süren bir emeklilik oldu anlayacağınız. Thorn, Nets'den ayrılmasında Prokhorov ve onun adamlarıyla arasındaki fikir ayrılıklarının etkisi olmadığını açıkladı. Aslında oldukça iyi anlaşmasına rağmen, Nets kulübünde miadını doldurduğuna inandığı için bırakmış Thorn yani. Tabii bundan 15 gün önce kazın ayağı öyle değildi. Neyse, vardır aralarında bir husumet, Thorn, Prokhorov kendisine uzun süreli bir anlaşma teklif etmediği ve güvenmediği için rahatsızlık duymuş bazı kişilere göre.

Kısacası, Nets'i NBA'in en kötü kulüplerinden biriyken alan ve iki kere final oynamalarını sağlayan Thorn şimdi 76'ers'ı başarıya götürmek için iş başında. Ellerinde Holiday, Young, Speights, Turner, Hawes ve Williams gibi genç, yetenekli oyuncular var. Tabii çoğunun problemli oldukları da bir gerçek. Kimi çok sakatlanıyor, kimi kafa olarak oyunda değil, kimi şutör guard kafasında olmasına rağmen oyun kurucu bedenine sahip. Ama yetenekli oldukları da bir gerçek. O nedenle Brand transferinden umduğunu bulamayan Philadelphia şehri, geleceğe daha da bir ümitle bakabilir artık bence. Birkaç sene sonra doğunun zirvesine oynayan bir Philly görürseniz şaşırmayın.

13 Ağustos 2010 Cuma

Nets’ten Morrow’a 3 Senelik $12M

Öncelikle belirtmek isterim ki biraz yoğunluk, biraz sıcaklar, biraz da ligin başlamasına daha çok vakit olduğundan dolayı gerçekleşen bazı transferlere değinmedik. Ama hepsini bir kenara not ediyoruz ve tek tek değerlendireceğiz (Josh Powell'ı bile). İzin kağıdımı yoklama defterinin arasına sıkıştırdıktan sonra geçeyim başlığı ilgilendiren yazıya. Müthiş bir şut mekanizması, yumuşak bir bilek ve seçilmeyen bir oyuncu için inanılması güç bir skor potansiyeli… Zayıf saha görüşü ve işin savunma kısmına pek önem vermemesi en göze batan zaafları. Ama o özellikleri de iyi olsa Barcelona’da oynardı zaten. Anthony Morrow’dan bahsediyorum, Don Nelson’ın takımına katarak geleceğini maddi açıdan kurtardığı undrafted gençlerin en gözdesinden... Belki kendini yine gösterirdi ama Don Nelson’ın sisteminde yapabileceği her şeyi çok daha kısa bir zaman diliminde yapma fırsatı buldu, aldığı sürelerden mevcut kontratına kadar…

Dış şut yüzdesi çoğu oyuncunun fg yüzdesinden daha yüksek. Bulunduğu takım elbette bu yüzdeye fazlaca zemin hazırlıyor ama bu adam Georgia Tech formasıyla da benzer ortalamalar yakalamıştı yanlış hatırlamıyorsam. Skor konusunda maçtan maça değişen istikrarsızlığının sebebi de anlaşılacağı üzere şutunun güvenilir olmamasıyla değil, Warriors sistemiyle alakalı. Sonuçta takımda her oyuncunun 20 atma kapasitesi olduğundan bir gün Morrow çıkıp atıyordu, bir gün Watson, bir gün Tolliver…

Nets organizasyonunun bu sene yaptığı transferlerden en mantıklısı gibi görünüyor Morrow. Açıkçası transfer sezonundan önce yaklaşık 4-5 milyon dolarlık bir kontratı hak ettiğini düşünebilirdim kendisinin. Ama bu seneki piyasa koşullarını ve Petro’ya verilen parayı görünce ne yalan söyleyeyim kontratını biraz ucuz buldum. Petro’ya oynadığı basketbola göre bir servet sayılacak büyüklükte bir kontrat sunan Nets’in Morrow’u bu paraya bağlaması takdire şayan.

Bu transferde de Nets’in diğer hamleleri kadar olmasa da soru işaretleri var velakin soru işaretlerinin temelinde Golden State ön yargısı yatıyor. Mesela açık alan basketboluna yatkın bir oyuncu olduğunu biliyoruz Marrow’un ama Nets’in ağır temposunda etkili olabilecek mi veya Devin Haris bir guard olarak kendisine ne kadar uygun şut pozisyon hazırlayabilecek? Bunlar bireysel anlamda Morrow’un yaşayabileceği temel sıkıntılar ama takım olarak bakıyorum da Nets’e, istediği serbest oyuncuları kadroya katamasalar da, geçtiğimiz sezon skor üretme konusunda çok fazla alternatifi olmayan bu takımın Murphy, Marrow, James derken hücumda baya baya güçlendiklerini söylemek mümkün. İş, savunmaya ve bu gençlerin ne kadar gayretli, arzulu olacaklarına bakıyor. En azından doğuda playoff oynamanın kendilerine bir hayalden çok daha yakın olduğunu söylemek mümkün.

12 Ağustos 2010 Perşembe

4'lü Takas Değerlendirmesi (Hornets - Collison)

Önce kocaman takasımızın özetini vereyim temiz bir şekilde:

Trevor Ariza (Rockets) ---> Hornets
Darren Collison, James Posey (Hornets) ---> Pacers
Troy Murphy (Pacers) ---> Nets
Courtney Lee (Nets) ---> Rockets


Direk kafadan başlayalım. Ariza'nın rol oyuncusundan, skorerliğe olan geçişi çok kişinin ağzını açık bıraksa da, bazılarını hiç etkilememişti. Nedeni de şut yüzdesiydi. Ender Arslan'ı koysanız NBA'deki bir takıma ve "1 numaralı skor opsiyonu sensin, istediğin kadar kaçır" deseniz, o bile %39'dan daha yüksek bir isabet yüzdesiyle kapar sezonu. Abarttım mı? Elbette. Ama Ariza'nın Kevin Martin geldikten sonra şut yüzdesini arttırdığını, aslında All-Star'a kadar %37 civarında takıldığını aktarayım... Kısacası Chris Paul'u Hornets'da kalmaya ikna edecek bir yetenek olmadığı açık. Buna ek olarak kendisi, giden Posey ile aynı parayı alacak Hornets'dan, hemi de kontratı 2 yıl daha uzun Posey'e göre. Ha, Hornets'ın kazandığı şey ne? Bitmiş, tükenmiş, o kontratı Heat ve Celtics ile şampiyon olurken bile ne kadar hakettiği tartışılacak bir ismi verdiler. Onun yerine gayet atletik, rolünü bilmesi halinde son derece faydalı olacak bir oyuncu aldılar. Yani hani Ariza'ya da bu kontratın biraz fazla olduğunu söylemiştim geçen yaz yanlış hatırlamıyorsam. Ama Hornets, performansıyla aldığı parayı hiç haketmeyen Posey'i gönderip yerine Ariza'yı aldığı için karda diyebiliriz. Buna rağmen Posey'nin yanında çok daha önemli birini gönderdi Hornets: Darren Collison.

Önce ayrıldığı Hornets açısından yaklaşayım. Paul ayrılırsa takımı gönül rahatlığıyla teslim edecekleri bir oyuncuydu Collison. Onun gönderilmesi Paul'un kesinlikle takımda kalmasını bekledikleri anlamına geliyor. Ama Collison karşılığında Ariza'dan çok daha iyi bir parça alabilirlerdi bana göre. Geçen sene Paul sakatken herkesin dikkatini çeken bir performans sergilemişti çünkü Collison. Çaylak oyuncu istatistik baz alındığında, Paul'un çaylak yılından daha bile iyi bir sezon çıkarıyordu. İşin ilginç yanı, Collison kenarda Paul'u seyrettiği süreçte çok şeyler öğrenmişti ve neredeyse Paul ile aynı oyun stiline sahipti. Böyle gelecek vaat eden bir oyun kurucuyu kaybetmeleri pek olumlu bir not değil Hornets için. Paul bu sezonki gidişattan memnun kalmazsa ve seneye "Ya beni takas edersiniz ya da sene sonunda bedavaya giderim" derse ne olacak? Ellerinde ne Collison, ne Paul kalacak. Bilmiyorum kaç kişi Ariza için bu riskin alınmasının iyi olacağını düşünüyordur?

Pacers yeniden yapılanma sürecini resmen başlatmış gözüküyor Collison'ın transferiyle. Yanında Posey de geldi ama gülü seven dikenine katlanırmış. Tinsley ve Ford problemler yaşayan ve beklediği katkıyı alamayan Pacers sonunda çözümü bulmuş gibi gözüküyor. Geleceğe umutla bakmalarını sağlayacak bir oyun kurucuyu kattılar kadrolarına. Son derece başarılı bir hamle. Sadece bu sezonluk uzun forvet pozisyonunda sıkıntı yaşayacaklarmış gibi gözüküyor. Ellerinde sadece Hansbrough ile McRoberts var. Aslında McRoberts geçtiğimiz sonuna doğru dakika aldığı zaman, potansiyelini biraz gözler önüne sermişti. Bu açıdan Murphy'nin gitmesi de onun kendisini göstermesi için bir fırsat olacaktır. Zaten dediğim gibi yeniden yapılanıyorlar, Murphy gitse ne olur? Sanki kalsa playoff yapacaklardı...

Murphy demişken, Nets'e de değinelim. Murphy'nin biten 11 milyon dolarlık kontratını aldılar. Bu kontrat, Nets'in geleceğe yönelik planlarında daha esnek olmalarına imkan sağlıyor. İsterlerse Murphy'i Şubat civarında bir genç oyuncu ve biten bir kontrat karşılığı yollayabilirler veya önemli bir yıldız alabilirler. Hiç olmadı Murphy'i yıllık 6-7 milyon civarına kadrolarında tutup, geri kalan salary cap ile serbest oyuncuların peşinde koşarlar. Gördüğünüz gibi çok sayıda opsiyonları var. Ama tabii bu yaz Outlaw, Farmar, Petro gibi oyunculara hakettiklerinden biraz fazla paralar veren Nets yönetiminin ne kadar başarılı olacağını merak ediyorum. Bu arada ben potansiyeli yüksek olan çaylakların direk 30 civarı dakikalar almalarından yanayım. O yüzden Murphy'i Favors'ın önüne koymaları benim pek hoşuma gitmedi. Ama bu işin bir doğrusu yok, birçok kişi de çaylakların kenardan gelip lige alışmalarının daha iyi olduğunu savunuyor. Son olarak, (oldukça beğensem de) Morrow harici gerçek bir şutör guard'larının kalmadığını ekleyelim bu takasla. Umut bağlanan Courtney Lee bu kadar kolay elden çıkarılmalı mıydı? Tartışılabilecek bir konu.

Geldik Ariza'yı gönderip Lee'yi alan Rockets'a. Hem ekonomik, hem gençleştirme çalışması, hem de kadrolarındaki şişkinliği azaltmaları açısından güzel bir takas oldu onlar için. Lee, Ariza'dan çok daha az masraf yaratacak Rockets'a. Ayrıca Budinger ile Battier varken, Ariza biraz ekstra kaçıyordu. Budinger'ın gösterdiği şaşırtıcı çıkış, Ariza'nın gözden çıkarılmasına neden oldu. Potansiyeli çok kişi tarafından yüksek bulunan Lee de, Kevin Martin'in arkasında çok iyi bir yedek görevi görecektir. Kadroda başka şutör guard yok çünkü. Morey yine güzel bir takas yaptı bence.

T-Mac Pistons'da

Bu aralar tatil modundayım, farketmişinizdir zaten. Blog başladığından beri ilk kez 2 gün üst üste bir yazı girmedim. Madem öyle, şu dün gece çıkan haberi paylaşayım dedim, daha doğrusu haberi paylaşmak değil tabii ki amaç, konu hakkındaki fikrimi yazmak. Pek çoğunuz okumuştur bu haberi zaten.

Birçok kişi vardı T-Mac'in nereye gideceğini merak eden. Pistons ile yaptığı anlaşma 1 yıllık ve 1.3 milyon dolar değerinde. Şimdi ilk bakışta ne anlıyoruz? T-Mac antrenmana çıktığı takımların hiçbirinden teklif almadığına göre, hala eski T-Mac ile alakası yok. Durduğu yerden şut atan, saha görüşü sayesinde arkadaşlarını besleyen bir oyuncuya dönüşmüştü Knicks'de. Biraz hırsı, biraz da (afedersiniz) kendi salaklığı nedeniyle dönüp hemen 30'lu dakikalar almayı başlamıştı. Hatta birkaç maç 20'li sayılara çıkınca bazı kişiler "T-Mac geri mi dönüyor?" demişti ama tabii izleyenler için durum böyle değildi. Atletik kabiliyetleri aşırı derecede kısıtlanmış bir T-Mac gördük parkede hep. Zar zor smaç basacak kadar zıplıyordu adeta. Zaten ağır dakikalar alarak basketbola dönüş yapması, dizlerinin yeniden ağrımasına ve kalan maçların çoğunda etkisiz eleman olmasına neden olmuştu.

İşte bu yaz antrenmana çıktığı Bulls, Cavs ve Clippers gibi takımların T-Mac'e 1 milyon dolar vermemelerinin sebebi de bu olsa gerek. Demek ki sadece paslı olduğundan değil, ameliyat olduğu dizi sebebiyle atletikliğini tamamen kaybetmiş T-Mac. Bu ameliyatın ardından pek çok oyuncunun ne kadar zor toparlandığına şahit olduk. Daha doğrusu toparlanamadığına. Ha iyi örnekler var mı? Elbette var: Kidd, Amare ve döndükten sonra diz kapağını kırsa da Oden oldukça iyi döndüler. İçlerinden en inanılmazını Kidd başardı. Yıllardır insanların "Artık dizleri bu sene patlayacak" deyişlerine rağmen 50 yaşına geldi, hala üst düzey basketbol oynuyor. Neyse konudan saptım yine, dediğim o ki, bunca şampiyonluğa oynayan, onu geçtim playoff için yarışan takım varken gide gide Pistons'a gitti T-Mac. Ben de çok isterdim patlama yapmasını, 20 sayı civarı ortalama yakalamasını ama o günler çok geride kaldı.

Bu yorumu tamamen geçtiğimiz sezon izlediğim Knicks maçlarına dayanarak yapıyorum. Nitekim NBA takımlarının antrenmanlarını izlemek gibi bir şansım yok. Ama T-Mac'i deneyen takımlardan Bulls'un, onun yerine Bogans'ı tercih etmesi bile önemli bir gösterge. Zaten birkaç yerde okuduğum kadarıyla antrenmanlarda neredeyse kimseyi tatmin edememiş T-Mac. Dumars ne gördü acaba kendisinde? İlk yıllarında herkesin takdirini toplayan Dumars, son 4 senede Pistons'ın deyim yerindeyse içine etmişti. T-Mac konusunda bari diğer takımların yöneticilerini sollayarak, doğru kararı vermiş olsun. Doğru karar derken, genç Daye ve Jerebko'nun oynadıkları pozisyonda T-Mac'e çok dakika vermek ne kadar mantıklı tartışılır. Prince'i saymıyorum bile yani (takas olması da muhtemel).

9 Ağustos 2010 Pazartesi

Al Horford Artık PF

Atlanta’nın yeni koçu Larry Drew genç yıldız Horford ile konuşup, kendisinin bundan böyle uzun forvet pozisyonunda da oynayabileceği yönünde karar almış. Esasında bu pozisyona çok da yabancı değil Horford. Zira Florida Üniversitesi’ndeyken Noah’ın yanında benzer bir görev üstlenmişti ancak Hawks’ta pivot pozisyonuna yerleşmiş ve kısa kariyeri boyunca hayli de başarılı olmuştu pivot olarak. Ama önümüzdeki sezondan itibaren yeniden 4 numara olarak izleyeceğiz kendisini…

Öncelikle Horford’ın bu pozisyona geçmesi, hızlı ayaklarına boy avantajını da ekleyince ligin en etkili uzun forvet savunmacılarından biri yapacaktır kendisini. Hücumda da kalıbıyla matchuplarına sıkıntı yaratacağı aşikar. Sözün özü diğer etkenleri bir kenara bırakıp sadece Horford’a biçilen yeni rolü değerlendirecek olursak oldukça mantıklı gibi görünüyor kağıt üzerinde.

Ancak bu durumun bir de yan etkileri olacak ve esas kafa kurcalayan kısım da o zaten. Bu kararla birlikte Marvin Williams’ın benche çekileceğini düşünürsek, kararın aynı zamanda Josh Smith’in de bir pozisyon kayması ve Zaza’nın ilk beş başlamasına gebe olması kuvvetle muhtemel. Bu varsayımlar üzerinden savunmada hayli sert ve ürkütücü olan Hawks’ın hücum gücünün de bir o kadar zayıflayacağını söylemek mümkün. Çünkü Zaza’nın hücum etkinliği zaten malum, buna bir de Josh Smith’in 3 numarada oynatılma riski eklenecek. Smith’in oyun zekasını düşündüğümüzde kısa forvet olarak çok daha fazla dış şuta yöneleceğini ve bunun da başlı başına bir facia olduğu açık. Kaldı ki geçtiğimiz sezon playofflarda hücumda ne kadar çaresiz kaldıklarını gördükten sonra Hawks’ın ofansif veriminin düşme ihtimali bile çok korkutucu.

Drew’in düşüncesinin sahaya yansıması aynı zamanda ligin en istikrarlı beşlerinden birinin de bozulması anlamına geliyor. Bibby’nin takıma katılmasından sonra sakatlıklar haricinde çok fazla değişmemişti bu beş isim. Fakat kadronun bir türlü potansiyeline ulaşamaması takımı harekete geçirmiş ve hamle yapmayı zorunlu kılmıştı. Bu hamlelerden ilki koç değişikliğiyle gerçekleşmişti, ikincisi de bu düşünce diye nitelendirebiliriz. Ancak Atlanta eğer gerçek anlamda kademe atlamak istiyorsa öncelikle Bibby’nin gönderilmesi gerektiği şahsi düşüncem. Hawks’ın yeni çehresini önümüzdeki sezondan itibaren izleyip göreceğiz….

Ben de bu konuda yazacaktım ki, Soner önce davranmış. Öncelikle Horford'ın uzun forvete kayması durumunda, pivot kim olacak? Asıl soru bu. Zaza? Powell? İkisi de bir playoff takımında 25-30 dakika alacak seviyede değiller. Zaza pis işleri yapmasıyla 15-20 dakika civarını hakediyor ama zaten ufak tefek kalıyor pivot pozisyonunda. Hadi bunu geçtim, Josh Smith kısa forvete mi geçecek? Bildiğimiz, sevdiğimiz, şut özürlü Josh Smith'ten bahsediyoruz. Kısa forvet? Yani neresinden tutsanız elde kalıyor Horford'ın uzun forvete kayma planı. Cousins'i falan almış olsalar draft'ta hadi neyse ama ellerinde buna uygun bir kadro yok bence. Geçen sene atıyorum 4-5 dakika uzun forvet oynadıysa maç başına Horford, bu sene olsun maksimum 7-8 dakika oynayacaktır bence. / Can

8 Ağustos 2010 Pazar

Pargo Golden State'te

Geçtiğimiz sene dönüp dolaşıp kürkçü dükkanına gelmişti Pargo ama önceki sezonun formsuzluğu devam etmiş ve kendinden bekleneni bir türlü verememişti Chicago’da. Biraz da bunun etkisiyle piyasası daralmış olacak ki Golden State’ten yalnızca minimum kontrat alabildi 2 yıllık. Tabi kontratın bu kadar düşük olmasında ligin en underrated oyuncularından biri olması da etkili olmuştur muhakkak. Öyle ki; NBA’de bulamadığı süreleri Olympiakos’ta da bulamamıştı vakti zamanında.

Aslında tamamen paranın cazibesiyle yapılmış bir Avrupa seyahati diyebiliriz Pargo’nunkine, zira ne kafa olarak hazırdı buralarda oynamaya ne de oyun stili uygundu. Ayrıca takımda kalıcı olma konusunda istikrarsızlığı öyle bir raddedeydi ki Avrupa macerasına bile bir yıl içerisinde iki takım sığdırabilmeyi başarmıştı kendisi. Şimdi ise görünen o ki, parayı değil saadeti seçiyor.

8 senelik profesyonel basketbol kariyeri boyunca yalnızca 18 kere ilk beş çıkabilmiş bir oyuncu için hücumu fazlaca istikrarlı. Skor potansiyeli, cüretkarlığıyla birleşince kendisi için en uygun takımlardan birine gittiğini söylemek mümkün. Golden State’te forma giyecek olmasından dolayı savunma yönünden de herhangi bir sıkıntı olmayacaktır. Açıkçası çok ümitliyim bu transferden.

Fransa’dan İki Fire

Dünya Şampiyonası hazırlıklarını sürdüren Fransa’ya üst üste iki üzücü haber geldi. Fransa milli takım antrenörü Vincent Collet’nin, Noah’ın kadroda yer almayacağını açıklamasının ardından Beaubois da dünkü idmanda sol ayağını kırdı. Genç yıldızın parkelere dönme süresinin 3 ayı bulacağı söyleniyor.

Her ne kadar yaz liginde istikrarsız maçlar çıkarsa da, Tony Parker’ın yokluğunda deliciliğiyle hücuma epey katkı yapacak gibi görünüyordu Beaubois, yazık olmuş. Takımda skorerlik açığını kapatabilecek yeteri kadar oyuncu mevcut, De Colo, Pietrus, Batum gibi (Ben buraya pek katılmıyorum, Parker ve Beaubois'sız Fransa hücumda atletik yapısına rağmen bir hayli sorun yaşayacak diye düşünüyorum /Can). Ama hepsi oyun stili daha çok şuta dayalı olan penetre kabiliyetleri sınırlı, takım arkadaşlarını oyunun içine dahil etme ve anlık skor potansiyeliyle takımı ateşleme açısından Beaubois’ın gerisinde kalan isimler. Noah daha da büyük bir eksik gibi görünüyor Fransa için. O pozisyondaki Ali Traore’nin geçtiğimiz yıl üst düzey maçlarda oldukça formda görünmesi teselli olacaktır şimdilik. Ama ortada bir gerçek var ki; O da bireysel olarak turnuvanın en iyi takımlarından biri olan Fransa’nın bu eksiklerle hedefini biraz daha makul seviyelere düşüreceği.