BIY AD

12 Haziran 2010 Cumartesi

Emir Preldzic Milli Takım'da

Daha resmi açıklama yapılmamış olsa da, düşmüş hemen medyaya. 1-2 pozisyonlarının yanında 3 de oynayabilecek bir yabancının devşirilmesi gündemdeydi. Üç yetmedi, dört pozisyonu birden oynayabilen Emir Preldzic alındı Milli Takım'a.

Aslında takımda Hidayet'ten başka gerçek bir üç numara olmadığını düşündüğümüzde, mantıklı bir seçim. Ersan'dan başka üçlük atabilen bir 4 numaramız da yoktu (Cevher %90 elenecek sonuçta), bu eksiği de kapıyor. Bunun yanında kısıtlı sürelerle de olsa oyun kurucu pozisyonunu da idare edebiliyor. Kısacası joker kendisi. Ayrıca opsiyonlarımızın en kısıtlı olduğu iki pozisyonu yedekleyebilmesi en büyük artısı. Son olarak da kendisini 3 sezon önce Tanjevic'in buraya getirdiğini biliyoruz. Yapı olarak da bana hep mülayim ve alçakgönüllü gibi gelmiştir, Anıl da öyle diyor zaten. Yani mantıklı bir karar bana sorarsanız Emir'in takıma dahil edilmesi. Ama tabii Slovenya'ya ne kadar para ödenecek acaba orasını bilmiyorum, bir de bu para ödenmişken Preldzic kimin yerine girecek acaba kadroya?

Amerika'nın En Büyük Yıldızı

LeBron, Kobe, Wade, Dwight Howard ve Carmelo gibi isimlerin yan çizdiği ve büyük ihtimalle gelmeyecekleri 2010 Dünya Basketbol Şampiyonası'nda Amerika'nın en büyük yıldızı Durant olacak herhalde. Çok severim kendisini. Zaten sevilmeyecek gibi değil ki, alçakgönüllü, sempatik, nerelerden yıldız statüsüne geldiğini çok iyi bilen bir isim Durant. Geçirmiş formasını poz vermiş ve "Milli takımda oynayacağım için çok heyecanlıyım" demiş. Ah şu üstteki listedekiler de bunu deseler 1 senecik daha, sonra istedikleri kadar dinlensinler...

11 Haziran 2010 Cuma

Koca Bebek Uno Uno ve Sevinçleri


Link

Edit: Koca bebek yerine blog'da 10. kere falan Kobe Bebek yazdığımı farkettim. O kadar çok Kobe yazıyorum ki, "Ko" diye başlayınca bir kelime refleksif olarak "be" diye bitiyor.

Glen Davis'e ne kadar gıcık olduğumu tekrar tekrar söylememe gerek yok. İğrenç bir adam kendisi benim gözümde ama hakkını teslim etmek lazım bu sabah Celtics'e maçı kazandıran isim oydu. Kendisine taktığı "Uno Uno" lakabını kullanmamın sebebi de bu sabaha karşı gösterdiği performans. Tabii yaptığı şu sevinçlerle ve gerçek bir bebek gibi salya akıtmasıyla daha da soğuttu kendinden beni. Yahu yavaş arkadaşım ya, gören de kupayı aldın sanacak. Tamam hırslı oyuncu herkes sever ama bir yere kadar yahu =) Salyalar saçarak bağırmak Celtics taraftarları dışında pek kimseye sempatik gelmemiştir herhalde. Ama çok komikti yine. Bu final serisinde pek çok akılda kalıcı olay yaşadık. Bu arada Nate Robinson'ın Davis'in sırtına atladığını görebilirsiniz video'da. Konuyla ilgili Glen Davis "Sırtıma mı atladın hissetmedim" derken, Nate Robinson da "Shrek ve Eşşek gibiydik" diyor.

Davis'in salyalı sevincini paylaşmışken, Magic'e karşı yaptığı 'Dilleme' hareketini paylaşmadan olmazdı. Ancak o maçta Magic galip gelmişti yanılmıyorsam, güzelim(!) sevinci boşa gitmişti Glen Davis'in.


Link

Yol Geçen Hanı

Çok büyük saygı duyuyorum oturup video editleyenlere. Benim öyle bir şansım olmadığı için ancak bu resmi gösterebiliyorum. Son çeyrekte hiç oynamayan Bynum'dan yoksun olan Lakers pota altının yol geçen hanına döndüğünü bundan iyi sadece üst üste pozisyonları sıralarsam gösterebilirim herhalde. Son çeyreğe önde giren Lakers'ın 36 sayı yiyerek kaybetti bu sabaha karşı maçı. Savunmacısını geçen hiçbir Celticsli'yi korkutacak, şutunu veya kararını değiştirmesine neden olacak bir tehdit unsuru yoktu Lakers pota altında. Bunu gören Celtics içeriyi adeta yol geçen hanına çevirdi. Bunun yanında Celtics'in aldığı 16 hücum ribaundu da cabası. Hatırlarsanız serinin ilk maçında Celtics %90 oranında rakibine hücum ribaundu verdiği için yenilmişti, şimdi durum tersine döndü.

Bynum'ın dizi beklediğim gibi sorun çıkarmaya başladı ve onsuz Lakers'ın işi gerçekten çok zor. Çünkü Odom'un genellikle bu tür ortamlarda 40 dakika verip rahatlıkla güvenilecek bir isim olmadığını biliyoruz. Ayrıca Bynum yerine Odom'un girmesi hücumda Lakers'ı biraz etkilese de, asıl olarak savunmanın alarm vermesine neden oluyor. İçeriye girenlere "Hop arkadaşım nereye?" diyecek bir bodyguard eksikliği hissediliyor. Zaten bunları Finalleri değerlendirirken yazmıştım ama şimdi Bynum'ın dizinden dolayı olanları aktarmak lazım.

Bakalım Bynum bugün bir doktora görünecekmiş ama Pazar günü oynayacağını açıklamış. Oynasa da ne kadar yararlı olur acaba? Göreceğiz. En kritik maç Pazar. O güne kadar Bynum biraz toparlayıp, ilk iki maçtaki gibi oynayabilirse Lakers avantajlı duruma geçer, yoksa Celtics direksiyona geçmiş gibi gözüküyor.

İptal mi Ettiniz? Al Sana !!


Link

Dün gece Pierce kendisine yapılan faule rağmen turnikeyi buldu. Ancak hakemlerin basketi vermemesi üzerine sinirlenen Pierce Eddie Rush'a sağ kroşeyi çaktı. Pierce'ın önümüzdeki 1 yıl boyunca maçlardan men cezası alması bekleniyor.

Şaka maka gerçekten süper komik bir pozisyon, sağlam çakıyor Pierce. Eddie Rush da "Ulan basketi de vermedik, adam boşuna sevindi, güme gittik" diye hayıflanıp, okkalı küfürler etmiştir Pierce'a. Tabii ki bu yumruk Paul Pierce'a teknik faul olarak geri dönmedi ama NBA tarihine geçecek bir pozisyon olduğu kesin. Yıllar boyunca izleyeceğiz. Bir başka tarihe geçecek konu da, teknik faul vermeye meyilli bir hakem olan, hatta olmadık pozisyonlarda teknik faul yaratan Rush'ın bu pozisyona teknik faul çalmamak zorunda kalmasıdır. İroninin böylesi. Sen kariyerin boyunca abuk subuk teknik fauller çal, bir oyuncu gelsin sana yumruk atsın ama ona teknik faul çalama. Yılların acısı çıktı pozisyonda =)

Celtics - Lakers Finali 4. Maç (96-89)

2-3-2’de ev sahibinin asıl avantaj sağlayacağı husus evdeki maçlarını kazanıp, 3 maçlık deplasmandan en az 1 maç çalmaktır. Final formatının ev sahibine yarattığı avantaj bundan ibaret, tabi kullanmasını bilene. Üç maç ard arda kazanmak zor; ama evde bir maç bile verirsen, rakip takım ya seride 3-2’yi bulup topu sana atar ya da seri bitirir. Lakers için işte bu kadar önemliydi ikinci maç. Hemen şöyle bir senaryo yazayım: TD Garden’daki 5. maçı Boston kazandı(en normal sonuç). Seri de haliyle 3-2 oldu. Peki Staples Center’da durum böyleyken, NBA’in bu playofflarda deplasman dinlemeyen tek takımından iki maç almak, evinde peşpeşe 3 maç kazanmak kadar zor değil mi? Zormuş, gördük ilk iki maçta.

Bu seri bittiğinde eğer Boston şampiyon olursa finallerin MVP’si kim olur; hiçbir fikrim yok. Her maçta başka bir etken öne çıkar mı? İlk önce formülü “Pierce’ın takıma katılması lazım” diye çıkardık; ikinci maçta Ray Allen çıktı. Daha sonra maçın kilit rolünü ona yükledik; ama bu sabah ki maçta da Davis önderliğindeki Celtics yedekleri vardı karşımızda. Bir dahaki maçı da Garnett çekip koparsın, tam olsun bari. Şu iki maçta başımıza gelmedik olay kalmadı. Birinde Fisher çıktı; son çeyrekte kimseye top vermedi. Bu sabahta Glen Davis maçın adamı oldu. İnanılmaz şeyler oluyor; ama bunları ezeli rekabetin mucizeleri olarak adlandırıyorum.

Boston yedeklerinden biraz bahsetmek lazım; çünkü kuşkusuz maçın yıldızları onlardı. Özellikle Glen Davis, Nate Robinson ikilisi Lakers yedeklerinin hiç iş yapmadığı günde Lakers ilk beşindeki bazı oyunculardan bile daha çok iş yaptılar. Yalnız şunu da söylemeden geçemeyeceğim. Şans faktörü maç boyunca Celtics’in yanındaydı. Hücum ribaundlarında Celtics’in 16-8 üstünlüğü olsa da 5-6 hücum ribaundu direk Celticslilerin kucaklarına düştü; ama çok normal bir sonuç. Basketbol şansı elbette olacaktır, ben “Daha çok isteyen aldı.” deyip geçeyim. Glen Davis de 16 hücum ribaundunun 4’ünün altına imzasını attı ve yanlış hatırlamıyorsam 4 ribaunduda sayıyla bitirdi. Gerçekten inanılmaz oynadı; ancak ben saha içinde attığı basketlerden sonra kendinden geçmesini pek sevmiyorum. O zaman Nate Robinson’dan pek farkı kalmıyor. Attın aldın sayıyı, şöyle ufaktan haykır geç, iki saat bağırılır mı ya? Neyse, toplam 18 sayısı vardı Davis’in ve daha da önemlisi bunların 9’u son çeyrekte, üstelik maçın kırılma noktalarında da geldi. Zaten Doc Rivers son çeyreğin son 5 dakikasına kadar Ray Allen dışında yedeklerle devam etmeyi tercih etti mücadeleye. Nitekim Davis ve Robinson koçlarının yüzünü kara çıkarmadı. Yalnız Nate Robinson ve Rasheed ne zaman akıllanacak onu hiç bilemiyorum işte? Son çeyrekte takımca kusursuza yakın bir savunma azmi ve şu yüzdesi varken neden aptalca teknik faullerle rakip takımın eline koz verirsiniz ki? İlk yarı %43’le oynayan takım son çeyrekte %63’le oynarken sizin gidip sağa sola sataşmanıza, hakemlere dayılanmanıza kimin ihtiyacı var ki? Yatıp kalkıp dua etsinler Kobe ve Fisher teknik faulleri sokamadıkları için. Ayrıca unutmadan Rasheed de Perkins’in durumuna düştü bu son teknik faulüyle. Eğer bir teknik faul daha alırsa toplam 7 teknik faulünden ötürü otomatikman bir maç ceza alacak. Gerçi maçın son bölümünde çokça sıkıntı çektiği sırtından ötürü sakatlanıp çıktı; belki öteki maça da oynamayabilir.

Lakers için de aklıma birkaç soru işareti takıldı. Onları da sorup kendimce açıklamasını yapayım. Görüşlerime katılmayan arkadaşlar varsa yorumlarda kendi görüşlerini aktarsınlar. Öncelikle ikinci çeyreğin sonunda peş peşe 3 üçlük yollamış, ellerini yanan bir Kobe varken ve aynı durum üçüncü çeyrek içinde geçerli iken son çeyrekte niye tüm takım anlaşmış gibi Kobe’ye topu vermez? Bunun PJ’in direktifi olup olmadığını bilmiyorum; ama Odom’ın basit bir crossover üzerine attığı şutlar, Kobe’nin hücumlarından daha mantıklı gibi gelmedi bana. Bir ara Kobe 5/6 üçlükle oynuyordu, o derece oyunun içindeyken top eline gelmediğinde soğudu gerçekten. Odom’a sataştım, ondan devam edeyim. Bu seride herkes bir şekilde elinden geleni yapmaya çalışıyor. Hatta Morrison bile elinden gelse takım elbiseyle sahaya dalacak; ama hala bu ruha bürünmemiş tek bir kişi varsa o da Odom’dur. Savunma azminin “S” si kalmamış sanki. Glen Davis yanından geçiyor, bir el bile kaldırmıyor. Aynı şekilde Ray Allen’ın ters turnikesini çok rahat bir şekilde bloklayabilecekken o arkasından koşmadı bile. Hücum konusunda da bir fark yaratamadı henüz. Davis ve Rasheed her maçta Odom’dan daha fazla katkı verdi şu ana kadar. O ise erken faul problemine girerek, Bynum’ın daha çok zorlanmasına neden olmasıyla benim aklımda kaldı şimdilik. Bynum bu maç ikinci yarı hiç oynamadı. Oysaki Davis’in pota altında sertlik üzerine kurulu hücumuna çok rahat kafa tutabilirdi Bynum. Davis’in de ligin en çok blok yiyen oyuncusunu olduğunu düşünürsek Bynum-Gasol ikilisi Gasol-Odom’dan çok daha fazla iş yapardı o son çeyrekte.Bu iş böyle gitmez. Odom’ın kendine gelmesi gerekiyor; aksi takdirde Lakers yedeklerinin Boston yedekleriyle boy ölçüşmesi imkansız bir hal alıyor.

Maçı izlememiş biri istatistiklere baktığında Kobe’nin 33 sayı, 6 ribaundluk performansına yaptığı 7 top kaybından ötürü kötü diyebilir; ancak ben Kobe’nin finaller boyunca bu kadar öne çıktığını görmemiştim. Tüm takımı sırtladı taşıdı. Yoksa skor açısından gayet kıt geçen maçta 33 sayı atmak hiç kolay değil. Belki son çeyrekte biraz daha onun üzerinden oynasalar Kobe 40’ı bile bulabilirdi. O nedenle yaptığı son top kaybı hariç (Rondo’nun kapıp, turnike bıraktığı maçı bitiren top kaybı)hiçbir top kaybına laf edemem. Lakers’da laf edilecek en son kişi Kobe’ydi bu sabah.

Geldik artık serinin en kritik maçına. Pazar gecesi 5. maçla sBoston’a veda edecek iki takım da ve seri Los Angeles’a taşınacak; ancak bu maçı kazananın şampiyonluk yolunda çok büyük bir adım atacağı düşüncesindeyim. İçimden bu maçı kazananın şampiyonluğu alacağı geçiyor. Ama bekleyip göreceğiz bu sefer başrolde kimin olacağını. Ben arada sorduğum soruyu tekrar sorayım Boston şampiyon olsa MVP ödülünü kime verirdiniz?

Her Maç Farklı Bir Hikaye

Bir maç Pau Gasol ortaya çıkar, bir maç Ray Allen, daha sonra Ray Allen tamamen ortadan kaybolur ve Fisher maçı kazandırır. Şimdi ise Glen Davis bench'ten gelerek 18 sayı üretir. O kadar gaza gelir ki Koca Bebek, lakabının hakkını verir ve salyası akmaya başlar.

Finaller'de her maç farklı bir oyuncu yıldız oldu veya önceki maçın yıldızı söndü. Monoton, senaryosu belli olan bir final serisi izlemediğimiz kesin. Bu arada Nate Robinson'ın da hakkını teslim edeyim.

10 Haziran Playoff (NBA Finalleri) Programı

11 Haziran Cuma 04:00 (NTV) / Los Angeles Lakers - Boston Celtics

Paul Pierce 3. maçtan sonra "Artest'in diğer savunmacılardan farklı yaptığı birşey yok" demiş. Belki farklı birşey yapmıyor, hani mesela sadece sağını kapamıyor Pierce'ın ama neredeyse herşeyi NBA'deki her türlü savunmacıdan daha iyi yapıyor diyebilirim herhalde. Celtics'in kazanması şart, 3-1 olursa zaten hiç ihtimal kalmaz şampiyon olmaları için. Kazanmaları için de Pierce ile Allen'ın bildiğimiz Pierce ve Allen gibi oynamaları gerekiyor. Özellikle de Allen'ın. Ben ondan bugün 15-20 sayı arasında bir skor üretimi bekliyorum. Ayrıca Bynum dün "Merak etmeyin oynayacağım" demişti ancak dünden bu yana dizi kötüye gitmiş ve antrenmanda sıkıntı çekmiş. Oynayıp oynamayacağı belli değilmiş. Onun yokluğunda Lakers'ın kazanma şansı bir hayli azalır.

10 Haziran 2010 Perşembe

Konyalı Portlandlılar'a Niye Ulaşılamıyor?

Hemen baştan söyleyeyim: http://konyaliportlandlilar.blogspot.com adresinden ulaşabilirsiniz blog'a. Çevrenizde blog'a girmeye çalışıp bunu başaramayanlar varsa bunu söyleyin iletin kendilerine.

3-4 gündür siteye ulaşmakta problem çekiyor oldukça büyük bir kesim. Mesela ben bugüne kadar iş yerinden girebiliyordum siteye ancak bugün giremiyorum. Pek çoğunuzun haberi vardır, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu youtube'dan sonra google servislerini de yasakladı. Aldığım www.konyaliportlandlilar.com adresini google'ın sahip olduğu bir firmadan aldım. Kısacası problem Google hizmetlerinin yasaklanmasıyla alakalı diye düşünüyordum. Bu nedenle normal domain'i iptal edip sadece blogspot adresiyle deneyeyim dedim. Şu ana kadar problem yaşayan kişilerden 5-6'sına sordum, hepsi girebiliyor. Kendim de girebiliyorum.

Eylül civarında blogspot adreslerine girilmekte problem yaşanıyor diye .com'a geçmiştim. Şimdi de tam tersini yapmak durumunda kaldım ana en azından ulaşılıyor siteye. Sorun çözülene kadar böyle kalacak, sorun çözülünce de zaten blogspot'u .com'a ben otomatik olarak yönlendireceğim.

Nash Yola Çıktı


Link

Daha bu kadar durgun ve sığ suda dengede duramazken açık denizde ne yapacak acaba? Korkuyorum Steve adına. Sakallar da hafif bir Cast Away - Robinson havası katmış. Yakışmış.

9 Haziran 2010 Çarşamba

Kobe vs Bucher


Link

Bill Simmons, Kobe'nin ESPN muhabiri Bucher'le olan röportajından sonra Bucher'in saçına tatak sürdüğünü yakalamış. Bucher sadece Kobe'nin kafasını haşince okşadığını görmüş ondan öncesini görmemiş. Şimdi bu videoyu izleyince "intikamı alınacak bunun" demiş. Herhangi bir yorum yapmayacağım zaten alt tarafı burnunu kaşımış da olabilir. Sadece olay ve Bucher'in surat ifadesi komik diye paylaştım.

2010 Dünya Şampiyonası Aday Kadromuz

Hidayet Türkoğlu - Toronto Raptors
Ersan Ilyasova - Milwaukee Bucks
Oğuz Savaş, Semih Erden, Ömer Onan, Ömer Aşık - Fenerbahçe Ülker
Ender Arslan, Kerem Gönlüm, Kerem Tunçeri, Sinan Güler - Efes Pilsen
Engin Atsür, Cevher Özer - Beşiktaş Cola Turka
Fatih Solak - Galatasaray C.C.
Cenk Akyol - Air Avellino
Evren Büker - Medical Park Trabzonspor


Ayrıca bunlara ek olarak 1-2 oyuncu Ümit milli takım'dan alınabilirmiş. Hatta oyun kurucu - şutör guard pozisyonlarını oynayan yabancılara da bakıldığı, bu konuda çalışmaların sürdüğü açıklanmış. Yaklaşık olarak Eurobasket 2009'daki kadromuz diyebiliriz. İzlememiş olsam da Avrupa'da fena bir sezon geçirmeyen Cenk Akyol'un alınmasını bekliyordum. Onun dışında Fatih Solak seçilmiş ancak büyük ihtimalle yine elenecektir daha sonra. Zaten elenmek derken. Bakıyorum da, 2 tane uzun pozisyonu için 7 oyuncu alınmışken, 3 kısa için 8 seçeneğimiz var. Herhalde en fazla bir kısa elenir kadro 12'ye düşerken, o bile olmayabilir.

Kadroda en dikkat çekici isim 1 senedir maça çıkmayan Kerem Gönlüm. Onun yerine Enes'i görmek isterdim açıkçası ama bunun gerçekçi bir istek olmadığının farkındaydım. O yüzden bir hayalkırıklığı olmadı. Ancak bir tehlike var bizi bekleyen. Bu kadar uzunun içinde Tanjevic, Ersan'ı yine 3 numaraya çekerse yandık ki ne yandık. Buradan Orhun Ene'ye ve Nihat İziç'e sesleniyorum (çok okuyorlardır ya blog'u), böyle birşey olmasına umarım izin vermezler. Ersan'ın 4 numarada 3-4 senedir neler yaptığı ortadayken onu sadece el üzeri üçlük atan bir 3 numaraya çevirmeyin... Onun dışında Ersan'ın oyunda olmadığı bölümlerde Kerem'in 4 numarada oynamasına bir itirazım yok. Nitekim uzunlardan hiçbiri dışarıya savunacak ayak çabukluğuna sahip değil.

Buzzzzzzz Gibi

Maç yazısı için tık'layınız.

Fisher'ı övdük ama şu boş zaman diliminde ikinci maçta Finaller tarihinin en iyi üçlük performansını sunan Ray Allen'a da değinmem gerekiyor. Bu sabaha karşı resmen ve adeta buz kesti Ray Allen. 8'de 0 üçlük, 13'te 0 toplam şut isabetiyle oynadı. Hele önceki maçtaki performansıyla kıyasladığımızda, komik ve inanılmazdı. Bu Ray Allen'ın kariyerinde 10 şutun üzerinde deneyip isabet bulamadığı ilk maç oldu. Düşünün artık ne kadar kötü bir günündeydi. Bir şut daha kaçırsa NBA Finalleri tarihine geçecekti 2 maç üst üste. 14'te 0 olsa en çok şut denemesinde bulunup isabet sağlayamanlar listesine (Chip Raiser ve Dennis Johnson'ın yanına) girecekti. Hatta Garnett'in hücum faulü olmasaydı şu anda Ray Allen'ın tarihi rekorundan sonra kötü anlamdaki tarihi rekorunu konuşuyor olacaktık. Nitekim bomboş turnikeyi kaçırmıştı Allen ancak Garnett'in hücum faulü (veya Gasol'ün süper atlayışı) sağolsun Ray Allen paçayı yırttı.

Belki Fisher onu ikinci maça oranla çok daha iyi kovaladı ve birçok şutta rahatsız etti. Ancak Allen 13 şutunun yaklaşık olarak yarısında boştu ve rahat atışlar buldu ama bunları da değerlendiremedi. Maçtan sonra Doc Rivers ilk çeyrekte Allen'ın uyluğuna aldığı darbeden dolayı etkilenmiş olabileceğini söylemiş. Allen'a kötü şut performansı sorulduğunda ise hiç bu konuya girmemiş bile, sadece "Artest'ten yediğin diz etkiledi mi?" diye sorulduğunda "Canım acıdı" demiş. Onu bahane göstermek yerine Lakers savunmasını övmüş. Bana da sanki rahat hareket edemiyor ve özellikle de şutlarında yeterince zıplayamıyormuş gibi geldi. İşin ilginç yanı Doc Rivers maça tutunup tutunamayacaklarını belirleyecek olan en kritik hücumda o ana kadar 12'de 0'la oynayan Ray Allen'ı kullandı. Ondan sonra da Fisher noktayı koydu zaten.

Ray Allen öyle bir oyuncu ki, 4. maçta çıkıp 15'de 11 ile oynayabilir. Eli inanılmaz düzgün ve baskı altında neredeyse hiç ezilmiyor. Her şuta maçın başında attığı ilk şutmuş gibi bakıyor. Zaten o yüzden bugüne kadar hiç 10'un üzerinde şut atıp 0'da kaldığı olmamıştı 14 yıllık kariyerinde. Şunu görmüş olduk ki, serinin x-faktörü Ray Allen olacak. O eğer Lakers'ın kendisini Fisher'la savunmasını cezalandırırsa Celtics önemli bir avantaj elde ediyor. Sonraki maçta en çok dikkat edilecek eşleşme bu olacak herhalde.

Lakers - Celtics Finali 3. Maç (91-84)

Birinci maçın analizi: Kobe, Gasol ve diğerleri
İkinci maçın analizi: Ray Allen, Rondo ve diğerleri
Üçüncü maçın analizi: İçine Kobe girmiş Fisher ve diğerleri

Öncelikle Kaan Kural’a bu müthiş tespiti lugatımıza kattığı için teşekkür etmek istiyorum. Tek cümleyle hatta tek benzetmeyle maçı anlat deseler; bundan daha iyi anlatılmazdı herhalde. Öyle bir maç ki son çeyreğin ilk 10 dakikası Kobe’nin eline top değmemişken, Fisher’ın ard arda 4 basketi var; resmen çıldırmış yani. Hatta bir örnek, birebirde belki de NBA’in en etkisiz oyun kurucusu Fisher; bu sabah o kadar övdüğümüz Boston savunmasını ardına takıp öyle bir turnike bıraktı ki, hem maçı kopardı hem de Pierce’a gereken cevabı verdi.

2-3-2’nin ev sahibi avantajına sahip takıma çok büyük avantaj sağladığını neredeyse her yazıda belirtmiştik. Özellikle avantajı yitiren takımın 3 maçı peş peşe kazanması inanılmaz derecede zor iken, Boston Staples’tan ikinci maçı çalarak çarkları kendi lehine döndürmeyi başarmıştı; fakat maç o şekilde sonlandıktan sonra bile akıllarda soru işareti vardı. Öncelikle Lakers uzunları Celtics pota altında istedikleri gibi at koştururken, Pierce’ın o kadar kararlı konuşması haliyle olmadı. Bu tür konuşmalar elbet birini ateşler. Belki Pierce bu açıklamanın kendi takımını gaza getireceğini düşündü; ancak Garnett dışında hiçbir Celticsli bu açıklamnın hakkını vermedi. Aksine Fisher’ın son dakikalarda elinin titrememesinin tek sorumlusu da olabilir Pierce.

Biraz da ikinci maçın kahramanı Allen’dan bahsetmesek olmaz herhalde. Geçen maç kırdığı “NBA Finalleri tarihinde bir maçta en çok üçlük isabeti bulan oyuncu” rekorunun ardından, dün gece de “NBA Finalleri tarihinin bir maçta en çok şutta hiç isabet bulamayan adamı” olarak tarihe geçecekti. Aslında maçın sonunda Garnett’e hücum faul çalındığında Allen çoktan şutunu yollamış ve yine isabet bulamamıştı. İrlandalı şansı korudu onu, o şutla tarihe geçmekten kurtuldu. Tam 13 şutun en basitinden en zoruna hiç birinde isabet bulamadı. Şut sayısı 14 olsa Chip Raiser ve Dennis Johnson’ın yanında tarihin kara kitabına geçecekti. Allen’ın mucize ikinci maçından sonra Rivers’a bu travmayı yaşatması çok ironik bir durum oldu. Bir maçta 8 üçlük atmaktan ziyade her maç 4 üçlük atsa çok daha makbule geçerdi herhalde.

Lakers’ın maçın başından itibaren rüzgarı kendi lehine aldığını söylemek gerek. 12-5 mağlubiyetle başladıkları maça bu noktadan sonra özellikle Kobe’nin çabalarıyla hem ofansif hem de defansif anlamda mükemmel bir oyun ortaya koydular. İkinci yarıda 32-8 lik serinin akabinde 17 sayılık fark yakaladılar. Zamanında Staples’ta 24 sayıdan gelmiş Boston, bu seferde geriden geldi; fakat o noktada Pierce’ın sinirlendirdiği Fisher ipleri eline aldı. Gerisini zaten yukarıda belirttim.

Bu maçın sonucuna göre seri artık Los Angeles’a geri gidiyor. Garnett bu maçta 25 sayı, 6 ribaund ve 3 asistle Minnesota günlerini bize hatırlatmış olsa da eğer takımın geri kalanı bu tempoda ilerlerse işleri çok zorlaşır. Öncelikle Perkins, Howard’a gösterdiği sertliğin yüzde birini Bynum’a gösteremiyor. Her ne kadar fiziksel olarak dezavantajı olsa da Howard’a diş geçiren biri elbet Bynum’ı etkisizleştirebilir. Ray Allen hakkında düşündüğümü zaten söyledim. Ne bir maçta 8 atsın, ne de 0. Her maç ritimli bir şekilde atması gerekiyor. Pierce, hala Artest’in savunmasına bir çözüm üretebilmiş değil. Bunları sadece bu maçın üzerine söylemiyorum. Üç maç boyunca hep aynı şeylerle karşılaşıyoruz. Şu ana kadar görülen o ki, sadece savunmayla işler yürüyecek gibi durmuyor; çünkü Lakers da şaşırtıcı bir şekilde aynı savunma azmiyle mücadele ediyor. Bu nedenle ipi, sıkı savunmaya karşı daha yüzdeli hücum eden göğüsleyecek. Şu ana kadar gördüğüm Lakers’ın bir adım önde olduğu yönünde. “Beat LA!” tezahüratları altın morlu oyuncuları pek etkilemiş gibi gözükmedi. Şu an iki takımda belki de NBA’de seyirci faktöründen en az etkilenen takımlar. Tekrar söylüyorum: “Sürpriz oyuncuların üzerine kurulu taktiklerden ziyade, takımların kendi savunma ve hücum prensiplerine göre oynamaları gerekiyor. Lakers için top ne kadar boyalı alana inerse o kadar avantajlı bir durum çıkar ortaya. Kobe’nin 29 şut atmasıyla bu işin halledilmesi çok güç. Boston için ise düğüm Rondo’nun Perkins’i oyuna sokması ve Pierce’ın Artest’ten kurtulmasıyla çözülebilir ancak.” Sanıyorum ki 4. Maç bize bunlar hakkında daha net fikirler verecek.

Kızdırmayın Fisher'ı

Gece Fisher'ın, Pierce'a verdiği cevabı paylaşmıştım. Onunla yetinmeyip The Garden'da da tokat gibi bir cevap verdi Fisher, hem de en sert şekilde. Son çeyrekte Boston, öne geçecek gibi olduğu her anda sahneye çıktı ve yarattığı şutlarla Lakers'ı galibiyete taşıdı. 7 dakikada 11 sayı üretti. Son olarak da 8 Celticsli'nin üzerinden bulduğu turnike de zaten maça noktayı koydu.


Link

8 Haziran Playoff (NBA Finalleri) Programı

9 Haziran Çarşamba 04:00 (NTV) / Los Angeles Lakers - Boston Celtics

İkinci maç hakkındaki görüşlerimi yazamamıştım burada kısa bir şekilde değineyim.

Öncelikle ribaundlara çok konsantre olmuştu Celtics, bunu devam ettirmeliler. İlk maçta verdikleri hücum ribaundları nedeniyle hiç hızlı hücuma çıkamamışlardı, transition'da bile fazla birşey üretememişlerdi. İkinci maçta ribaundları toplayınca, Rondo ile hızlı bir şekilde hücum alanına geçtiler pek çok defa ve bu da onların zaman zaman tıkanan hücumu için ilaç oldu. Yine aynı şekilde ribaundlara konsantre olup, box-out etmeleri lazım rakiplerini. Parkedeki neredeyse her oyuncu biriyle boğuşurken, Rondo bu sayede havuza düşen topları bir bir almıştı ikinci maçta ve bunları hızlıca hücum alanına taşımıştı. Ray Allen'ın son maçtaki gibi sapıtması gerekmiyor ama Fisher'ı cezalandırmalı, en az 15 sayı civarına çıkmalı.

Onun dışında ilk maçta boyalı alanı işin hücum yönünde domine eden Lakers, ikinci maçta resmen adım atamadı içeri. Belki de atmadı desek daha doğru olur. İlk yarıda çok sayıda faule maruz kalan Lakers oyuncularının ikinci yarıda özellikle içeri çok daha az girdiğini gözlemledim. Gasol'ün dış şutları girdikçe "Aman canım ne pota altına gidip itiş kakışın içine giricem" demesinin de payı vardı bunda. Biraz da Lakers unuttu uzunlarını beslemeyi tabii. İlk maçtakine yakın bir performans lazım hücumda Gasol'den. Savunmada zaten müthiş işler çıkardılar Bynum ile beraber. Bynum demişken beklenilenden çok daha iyi durumda olduğunu gösteriyor herkese. Kısacası Lakers kazanacaksa, uzunlarının boyalı alanda üreteceği sayılar en önemli faktör olacaktır.

Fisher'ın Pierce'a Cevabı: ............


Link

Paul Pierce, 2. maçın sonunda Celtics galibiyeti garantilemişken, Perkins'e yapılan bir faul sonrası "Los Angeles'a geri gelmeyeceğiz" demişti. Yani Boston'daki 3 maçı kazanarak kupaya ulaşacaklarını ima etmişti. Fisher'a bu konu hakkındaki düşünceleri, cevabı sorulmuş. Videodan izleyin görün Fisher'ın müthiş cevabını. Aslında bu tarz hafif kendini beğenmiş, artist tavırlar pek hoşuma gitmez ama Pierce'ın lafının üstüne çok güzel oturmuş Fisher'ın cevabı. Çok beğendim. Bakarsınız son derece düşük bir ihtimal de olsa Lakers 3 maçı da kazanırmış, Celtics'in de Los Angeles'a gitmesine gerek kalmazmış. İşte o cevabı hayatı boyunca unutamaz Pierce herhalde =)

8 Haziran 2010 Salı

Bırakın Çocuklar Oynasın

Hakemlere diyorum tabii ki. NBA Finalleri'nin iki maçında, takım başına ortalama 28 faul çıkıyor her maçta. Zaten istatistiklere bakmayanlar da bunun farkında. Şahsen iki maçtır deliriyorum televizyonun karşısında. Öyle pozisyonlara faul çalınıyor ki, sanki 5 yaşında çocuğun eline vermişiniz düdüğü "düt düt düt" diye aklına geldikçe çalıyor. Faul varsa çalın diyorlar onu kardeşim. "Aman sertlik olmasın ortam gerilmesin vücut vücüda değdi mi faul çalalım" mantığıyla yaklaşırsanız, bundan ne oyuncular ne de seyirciler keyif almaz. Hatta ortaya konan komedyadan nefret ederler. Oyunun aktığını göremiyoruz ki nasıl zevk alalım zaten? Uzunlar içeride pozisyon almaya çalışırken bile abuk subuk fauller görüyoruz. Hakemler farkında mı bilmiyorum ama NBA Finalleri oynanıyor. Hayır bir de bizi düşünün be kardeşim. Sabahın 3'ünde izliyorum, ne kadar erken biterse o kadar iyi 2 yerine 2.5 saat uyuyup işe gideceğim. Ama yok, beyefendiler öttürdükçe zevke geliyorlar, zevk aldıkça düdüğü öttürüyorlar maçın süresini uzatıyorlar.

Oturdum faul ve serbest atış rakamlarını çıkarttım. Seyircilerle oyuncuların şikatlerini ne kadar haklı olduğunu gözler önüne sunuyor bence.

Normal sezonda bütün ligin faul ortalaması: 21
Normal sezonda iki takımın kendi yaptığı ve rakibe yaptırdığı faullerin ortalaması: 21
Playofflar'da bütün ligin faul ortalaması: 23
Playofflar'da iki takımın kendi yaptığı ve rakibe yaptırdığı faullerin ortalaması:
24

2010 NBA Finalleri'ndeki ortalama: 28

Normal sezonda bütün ligin serbest atış ortalaması: 25
Normal sezonda iki takımın kendi attığı ve rakibe verdiği serbest atış ortalaması: 24
Playofflar'da bütün ligin serbest atış ortalaması: 27
Normal sezonda iki takımın kendi attığı ve rakibe verdiği serbest atış ortalaması:
28

2010 NBA Finalleri'ndeki ortalama: 34


Kısacası karşılaştırılan istatistiğe bağlı olarak faullerin ve serbest atışların %17 ile %42 arasında fazla. Hatta iki sezon önceki finalden de ortalama faul ve serbest atış rakamlarını vereyim sırayla: 25 ve 30.

Şu ana kadar sadece ikinci maçın son çeyreğinde az faul çalındı diye kaldı benim aklımda. Çünkü en zevk aldığım dakikalar onlardı. Tabii bu maçın yakın geçmesiyle de alakalı olabilir istatistikleri kontrol etmedim hangi çeyrekte ne kadar faul çalındı diye. Umarım bu geceden itibaren hakemlerin düdüklerini yutarlar da zevk alırız izlediğimiz karşılaşmadan (abarttım tabii, sadece olmayan faulleri uydurmasınlar ve sertliklere göğüs göğüse çarpışmalara faul çalmasınlar yeter).

Gidiyorum - Gitmiyorum - Gidiyorum - Gitmiyorum

Amare birkaç gün önce twitter'dan taraftarlara "Ee gideyim mi yoksa Suns'da mı kalayım? Ne diyorsunuz?" diye sordu. Aynı konuda Bosh'un yaptığı şeyi de yazmıştım blog'da. Bosh direk "Nereye gideyim?" demişti ve Toronto'yu artık hiç düşünmediğini belli etmişti.

Ben anlamıyorum cidden oyuncuların bu olayı çocuk oyuncağına dönüştürmelerini. En basitinden ayıptır bu yaptıkları. Sen senelerdir o takımda oyna, ekmeğini ye. Sonra geleceğinle ilgili tamamen kendin vereceğin karar için taraftarlara fikir danış. Sanki onların dedikleri şeyler %0.0001 oranında bile olsa etkileyecek de seni... Sadece artistlik, haberlere çıkmak, gündeme gelmek amaç bence. Veya kendi çaplarında eğlenmek, taraftarlarıyla kaynaşmak istiyorlar ancak 1001 tane değişik konuda taraftarlarıyla iletişim kurabilecekken milyon dolarların döndüğü, kulüplerin işin içinde olduğu, 5 yıllık geleceklerinin belirleneceği konuları seçmeleri pek de masum görünmüyor gözüme.

Artest'ten Hücum Resitali

Dün sabaha karşı 10'da 1 saha içi ve 8'de 3 serbest atış isabetiyle oynayan Ron Artest maç sonunda açıklama yapmış "Ben hücum performansımdan memnunum" diye. Sezon başında da 3-4 maçta %25'le falan şut atarken benzer bir şekilde "Harika oynuyorum" demişti. Hani Artest delisin tamam anlıyoruz da, NBA Finalleri'ndesin yahu... Az biraz ciddiyet bekliyor insan. Dış şut yüzdesi zaten istikrarsız olan Artest'in, hücumda rahat bir şekilde sayı üretebilmesi için post-up yapması gerekiyor ancak Pierce da bir kısa forvete göre kuvvetli ve cüsseli olduğu için bunu yapması kolay değil. Tabii Gasol ile Bynum'ın boyalı alanı tıkamaları da ayrı bir konu. Kısacası Artest'in devamlı olarak sürdürebildiği ortalama bir performansı yok. Bu da Lakers'ı biraz zorluyor. Hatta öyle ki, taraftarlara saç baş yoldururken, televizyon başındaki NBA severlere de süper eğlenceli dakikalar yaşatabiliyor. Aynı dünkü maçta olduğu gibi. İnanılmazdı gerçekten. Hafiften Ender Arslan'ı anımsattı bana boş boş yaptığı dribling ve birşey olmayınca kaldırıp attığı şut ile:


Link

2. Maçın Kader Anı - Super Slow Motion


Link

Fark 3, Rondo çoğu NBA oyuncusunun yaptığı hatayı yapmıyor. Fisher'ın yanından bütün gücüyle zıplamak yerine ellerini uzatarak koşuyor ve çok hafif zıplıyor. Bu sayede Fisher fake sonrası yeniden şuta kalkarken, Rondo da arkası dönük bile olsa zıplamaya hazır oluyor. Rondo bloğu koyuyor, top Celtics'e geçiyor. Daha sonra Celtics 3 hücum yapıyor üst üste ve bu sayede fark 5'e çıkıyor. Yani tam olarak maçın kader anı değil ama sayılır.

Her neyse, süper slow motion olunca pek çok detay görebiliyoruz. Artest'in Fisher'a "Gönder şutu" demesi, Fisher'ın bloğu yeyince "Bari faul alayım" diye kollarını yana açması, Pierce'ın tip pasının güzelliği (gerçi maç içinde de takdir etmiştim) ve en komiği Pierce'ın Artest'e yanlışlıkla attığı dirsek ve tokat. Artest'in yüzündeki sarsıntıya dikkat.

Son olarak da, arkadaki müzikle ayrı bir güzel oluyor pozisyon...

7 Haziran 2010 Pazartesi

Şut Atma Sanatı


Link

Hala bilmeyenler varsa, Ray Allen bu sabah Lakers'a karşı 8 tane üçlük atarak NBA Finalleri rekorunu kırdı. Üstteki videoda çabuk çabuk, 1 dakika içinde bu sabah Ray Allen'ın Lakers'ı nasıl demoralize ettiğine bakabilirsiniz. Ancak asıl güzellik, şut atma sanatını gösteren video aşağıdaki. Allen'ın attığı üçlüklerin büyük çoğunluğuna super slow motion'da bakma şansını elde ediyoruz. Doğru ve her basketbol okulunda öğretilmesi gereken şut stilini bütün detaylarıyla inceleyebilirsiniz.


Link

Molamı Verin Yoksa Çocuğumu Keserim


Link

Doc Rivers, Rondo'nun tecrübesizliğini, kendi tecrübesiyle örtüyor ve molayı kapıyor. Güldüğüm kadar da takdir ettim Rivers'ı. Artık adamım Rivers'dır NBA'de. Bir an ellerini öne doğru uzatıp, dengeyi de hafif kaybedince "Aha gol sevinci atlayışı yapacak" dedim. Muhteşem bir sahneydi. Az buz gülmedim. 1.5 dakika kala fark 5 iken topu Lakers'a teslim etmek belki de Celtics'in ölüm fermanı olabilirdi. Ama sadece parkedeki oyuncuların tecrübelerinin önemli olmadığını, bunun yanında koçun oyunun ne kadar içinde olduğunun önemini de gördük. Koç Rivers bu kritik anda tecrübesini konuşturdu ve takımını ipten aldı.

Öte yandan olaydan hemen sonra "Ya aynı şey Lakers'ın başına gelseydi" dedim içimden. Kalçası sakat olan ve yerinden kalkmakta zorlanan Jackson'ın 8 saniye dolmadan molayı alma ihtimali pek yüksek olmazdı herhalde.

Celtics - Lakers Final Serisi 2. Maç (103-94)

Seri belli olduğundan beri konuşulanlardan konulardan biri Allen-Rondo ve Kobe-PG eşleşmelerinin nasıl olacağıydı. İki şekilde de Kobe’nin diğer serilerden daha fazla savunma yapmak zorunda olacağı kesindi, Phil Jackson da Rondo’yu uzaktan savunmasını Ray Allen’ın peşinden koştururken perdelere takılmasına yeğledi. Serinin 2. maçının ilk yarısı işte bunun yaratacağı riskin ne olduğunu abartılı şekilde gösterdi bize aslında. Kobe’nin faul problemi yüzünden hep aynı eşleşme ikililerini göremedik ama Ray Allen’ı kovalayanlar Farmar, Fisher ve Brown olunca değişen pek bir şey olmadı. Üçü de savunma bilgisizliğidir, yavaş ayaklardır derken ilk yarıda Ray Allen’a 8 tane boş üçlük pozisyonu yarattı. Hatta niyeti faul yaptırmak olsa birkaçında serbest atış çizgisine bile gidebilirdi. Tabii gerek kalmadı, ilk yarıdaki 7 tanesi kaçırmadan olmak üzere 11’de 8’le üçlük attı kendisi. Bileğinin, şut stilinin güzelliğinden bahsetmeyeceğim bu saatten sonra. Galibiyete çok katkısı olmadı gibi lafları da bırakmak, oturup saygı duymak icap eder bu performans karşısında. Pierce, Garnett ve Rondo’nun skor üretme konusunda döküldüğü bir dönemde atmış bu arkadaş, takımın 32 sayısına imza atmış malum.

Ray Allen’a saygımızı duyduk, şimdi maçı asıl kazandıran isim var sırada: Rondo. Can aşağıda belirtmiş, ben bir daha yazıyorum istatistiklerini: 19 sayı 12 ribaund 10 asist. 10 asistinin çoğu Ray Allen sayesinde geldi diyenler olacaktır, o şutlar girmeyebilirdi tabii ki ama pası doğru yerde vermek de önemli. Bir-iki asisti de pota altından kaçırılan şutlarla tam anlamıyla yenildi takım arkadaşları tarafından. Maçın ilk üç çeyreğinde de aslında sayı atmak dışında kötü değildi ama asıl maçı koparan katkıları son çeyrekte geldi. Fisher üçlüğü kullanırken arkadan topu adeta çalması savunmada ilk aklıma gelen pozisyon. Boş kaldığı uzak mesafeli şutu tereddüt etmeden göndermesi de maçın Celtics'e gelmesini sağladı. Son çeyrekte oyuna girdikten sonra attığı sayılara da Can zaten değinmişti. Bunların dışında üçüncü çeyrekte Kobe'den topu çalıp, onun 4. faulünü yapmasına neden oldu ve Kobe 6 dakika boyunca kenarda oturdu. Büyük üçlünün sezon içinde çoğu kez söylediği gibi, Rajon Rondo tam anlamıyla takımını taşıdı son çeyrekte. İlk maçın sonrasında eleştirileri toplamıştı üzerine buraları kaldıramayacak diye. Bir final maçında triple double yapan sayılı isimlerin arasına girerek cevabını verdi sanırım. Ama bana kalırsa seri boyunca iyi performanslar sergileyeceği hala garanti değil. Celtics’in şampiyonluğu da hala onun oyunundan geçiyor.

Gelelim Lakers’ın iyilerine. Pota altındaki Celtics üstünlüğünün iki senede nasıl yön değiştirdiğini ilk maçtaki gibi bu gece de gördük. Pau Gasol sayılarının çoğunu müthiş yüzdeli attığı şutlarından buldu bulmasına ama zaten onun için önemli olan konu maçın içinde kalması. Oynadığı 42 dakika süre boyunca geri adım attığını görmedim ben. Bynum da aynı şekilde, tek dizle de olsa (bundan şüphe ediyorum artık gerçi) varını yoğunu ortaya koydu. Gasol 13’te 11, Bynum 12’de 9 faul atarak sahada Shelden Williams’ı görmemizi sağlamakla kalmayıp Kobe’nin oynayamadığı, Ray Allen’ın delicesine şut soktuğu bölümde de Lakers’ın maçın içinde olmasını sağladılar. Gasol’ün 6, Bynum’un 7 ribaundu var, burada fazla söze gerek yok sanırım. İlla bir eksiklerini sayacaksak, savunma ribaundlarına biraz daha konsantre olabilirlerdi. 13 hücum ribaundu verdiler, bazıları bloktan sonra oyuncunun eline düştüğü için yapacakları şey yoktu ama bu sayı yine azalabilirdi. Ortaya düşen toplara azimle atmayan Rondo ve Glen Davis’in de payı büyük burada. Kobe’ye gelirsek… Faul problemi yüzünden istediği süreyi alamadı, buna aşağıda bahsedeceğim. Aldığı 34 dakika 5 faulüne oranla belki çok bile görünebilir ama onun gibi bir oyuncunun ritmini bulmasını engelledi bir kere, her şey bir kenara. İyi şut atmamasına rağmen çok kötü olduğu söylenemez; takım beş dakikadır Celtics savunmasına kilitlenmişken uzaklardan maçın kopmasını geciktiren bir üçlük attı mesela. Ama yine de Gasol ve Bynum ne kadar iyi olsa da Kobe’nin oturmak zorunda kalması takımı zora soktu. Kobe ve Bynum’un 21, Gasol’ün 25 sayısı var unutmadan.

İyilerden bahsettik hep, maçı resmen baltalayanları da kısaca yazmak lazım. Artest savunmada Pierce’ı zorlayıp 11’de 2’de bırakmış olabilir tamam, ama bu saçma sapan tercihler sonucunda 10’da 1 şut atıp, 3 top kaybı yapıp 6 faulle oyundan atılmasını kesinlikle affettirmez. Lakers’ta ona eklenen bir de Odom var, üç şutundan birini soktu maçta. Tek başarısı bir dakikaya 3 faulü sığdırması oldu. Odom böyle olup diğer yedekler de klasik performanslarını sergileyince Lakers’ta bench diye bir şey kalmıyor tabii. Celtics’te de bu ikisini dengeleyen Garnett ve Pierce vardı neyse ki. Garnett faul problemi yüzünden sadece 24 dakika sahada oynadığı, hakkı yenilmemesi gereken 6 da asisti var ama yetersizdi yine de bana kalırsa. En göze çarpanı ise Shelden Williams'ın Lakers adına sergilediği müthiş performans. Doc Rivers ilk yarının bitmesine beş dakika kala gir oyna hadi dedi, Williams 2 top kaybı 2 faul yaptı, yetmedi bir de blok yedi. Üstelik yaptığı ilk top kaybı Kobe'nin üçlüğü olarak dönerken, ikincisinde de Kobe zor olan ve muhtemelen süre nedeniyle sayılmayacak üçlüğü kaçırdı. Ağır baltaladı yani Shelden Williams.

Ve hakemler… Bir tarafa oynadıklarını iddia etmiyorum ama bir final maçı ancak bu kadar berbat edilir. Resmen kötülerdi yani. Celtics uzunlarına çalınan saçma sapan faulleri Kobe’ye çalınan saçma sapan faullerle dengelediler. İlk maçtaki kadar olmasa da ufak tefek temaslara düdük çıkardılar direkt. Performanslarının zirve noktası ise (kendi teorimi de kattım içine) Ray Allen’ın 5 faullü Kobe üstüne gittiği pozisyonda o ana kadar 5 kere çaldığı faulü çalmayıp, hemen ardından Garnett’ten çıkan topu Celtics’e vermeleri. Telafi değildir de nedir bu? Böyle aciz olunmaz… Fikirlerimin uyuşmadığı okurlar olabilir ama o pozisyonda düşündüğüm tam olarak buydu. Artık Gasol de yumuşaklık problemini aştığına göre şu düdükleri biraz kıssanız da maç izlesek diyorum?

Neyse, hakemleri bir kenara bırakırsak çekişmesiyle, rekoruyla eğlenceli bir final maçıydı. Garden’a avantajlı giden Celtics ama Lakers’ın oradaki üç maçı da vereceğini sanmıyorum. Artest Pierce’ı çok iyi savunuyor ama durduramayacağı bir an gelecektir. Yine de serinin kilit oyuncusu Rondo. Bakalım Boston’daki maçlarda yüzü gülen kim olacak?

Bir Keskin Nişancı, Bir Orkestra Şefi

İlk maçta faul problemine giren keskin nişancı Ray Allen, Michael Jordan ile Scottie Pippen'ın ilk yarı ve maç toplamında bulunan üçlük isabeti rekorlarını kırdı, 11'de 8 üçlük (7'si ilk yarıda) ile 32 sayı (ilk yarıda 27) üretti. Özellikle ilk iki çeyrekte her şut kaçırdığında şampiyonluk gelmiş gibi sevinmeye başlamıştı Lakers seyircisi, o derece sapık bir performanstı. Orkestra şefi Rondo ise takımını maç boyunca iyi yönetti, tempoyu ayarladı. Ama asıl olay 4. çeyrekte oyuna girdiğinde takımı 2 sayı gerideydi, son 5 dakikada Celtics 7 sayı öne geçip maçı koparırken bu dönemde, Rondo'nun 8, takımın geri kalanının 4 sayısı vardı. Fisher'a yaptığı harika blok ve o hücumun sonunda attığı uzak mesafeli ikilik de oldukça kritikti. Ayrıca maçı da 19 sayı, 12 ribaund, 10 asist ile triple double yaparak tamamladı: Celtics 103 - Lakers 94.

6 Haziran Playoff (NBA Finalleri) Programı

7 Haziran Pazartesi 03:00 (NTV) / Boston Celtics - Los Angeles Lakers

İlk maçta olanları kısaca özetlemiştim ve ikinci maçta yapılması gerekenlere de değinmiştim. Bugün Celtics çıkıp Lakers'ı sindirmeli, playofflar'da yakaladıkları o havayı ilk maçta kaybetmiş gibi gözüküyorlardı yeniden inançlı çıkmalılar oyun alanına. Özellikle KG, Gasol'ün "Garnett eskisi gibi değil" açıklamalarından çok fena gaz almış olabilir. Gasol her ne kadar "Ben öyle demek istemedim, benim ve onun 2008'den beri nereden nereye geldiğimizden bahsediyordum" dese de, Garnett hırs yapmıştır eminim ki. Tabii Gasol'ün dediği şeyde haklılık payı var, Garnett artık bir değil, birkaç adım ağır eskisine oranla. Bu haliyle gaz olsa bile serinin kaderini ne kadar etkileyebilir bilmiyorum. Ama şunu söylemekte yarar var, playofflar'da bütün sezona oranla çok daha iyi gözüktü orası kesin.

Onun dışında, 2-3-2 için her zaman ev sahibi avantajına sahip takım için "Bulunmaz nimet" denir. Çünkü 3 maçı üst üste evinde oynayacak olan dezavantajlı takım, buradan 3-0 çok nadiren dönebilir (bakınız 2004 Pistons Lakers'a karşı ve 2006 Heat Mavs'e karşı). Yakın güçteki takımlar karşılaştığı için 3 maçtan en azından birinde ince ayarları iyi çeken Lakers, Celtics'i yenecektir The Garden'da. Seri 2-0 giderse Boston'a, Lakers'ın işi büyük ihtimalle bitirdiğini söyleyebiliriz. O yüzden bu gece serinin en kritik maçı belki de.

Ayrıca Marquis Daniels da dönüyor bu gece. Kobe'nin savunmasına kullanılabilir. Ha tabii 2005'in Bruce Bowen'ı gelse bile Kobe'nin üzerindeki alevleri söndüremez herhalde şu anda ama olsun. Celtics'in herkesten gelecek ufak katkılara ihtiyacı var.

6 Haziran 2010 Pazar

Danny Ferry ve LeBron'un Üzerine Takım Kurmak

3 günlük haber ama artık kendime tatil veriyorum. Playofflar'da hem maç seyredip, hem işe gidip, hem de blog yazmak pek kolay değil. Zaten amaç haber vermek değil, yorumlamak, o nedenle geç olmasının çok önemi yok. Neyse konumuza dönelim genel menajer Danny Ferry, Cleveland Cavaliers'la olan kontratının bitimine 1 ay kala takımdan ayrıldı.

Aslında kontratını uzatmak için görüşmeler yapılmıştı ancak söylenilenlere göre takımın sahibi Dan Gilbert, ipleri tamamen Ferry'e teslim etmek istemiyormuş ve Ferry de bu şartlar sağlanmayınca devam etmeme kararı almış. Olayda LeBron'un parmağı yokmuş. Zaten bana göre takımda kalıp kalmayacağı belli olmayan bir oyuncunun takımın geleceği ile ilgili verilecek kararlarda hiç söz sahibi olmaması lazım. Aslında bazı Cavaliers yazarlarına göre de LeBron "Takımın başındakiler değişmeden kalmam" dediği için Dan Gilbert Brown ile Ferry'i yollamış. Bu iddialar doğruysa; takımda kalmama ihtimali olan bir süper yıldız uğruna, kulübe 5 yıldır emek veren kişilerin gönderilmesi ne kadar doğru bir karar tartışılır tabii. Bu arada genel menajer koltuğuna Ferry'nin 5 yıllık görevi süresince asistanlığını yapan Chris Grant oturmuş.

Bana kalırsa Danny Ferry son 2 sezona kadar LeBron'un etrafında takım kurmak konusunda çok ama çok kötü bir sınav verdi. Görevdeki ilk iki sezonu sırasında LeBron henüz ufacıkken, onun yanına bir yıldız koymak yerine Larry Hughes'a sarıldı. Halbuki Hughes'un istatistikleri Jordan'ın hızlı tempolu sisteminde balon gibi şişiyordu. Ferry, bunun yanında Ilgauskas'a da yeni kontrat vermişti 5 yıllık 50-55 milyon dolar civarı. Larry Hughes iyi bir ikinci opsiyon olmayı geçtim, şampiyonluğa oynayan bir takımda ortalama bir üçüncü opsiyon olabilirdi. Nitekim playofflar'da Hughes'un baskı altında feci bir şekilde ezilmesiyle ve şutunun rezalet bir seviyede olduğunu bir kez daha göstermesiyle beraber Ferry'nin yaptığı hata görüldü. Daha sonra Chicago'da yaşlandığının sinyallerini vermeye başlayan Wallace'ın 3 senelik kontratını aldı, takımı şampiyonluğa taşısın diye... Gerçi o takasta aynı anda takıma West'i ve kontratı sonraki sezon bitecek olan Szczerbiak'ı da ekledi. Yani aslında kötü bir takas değildi. Ancak geçen sezon Szczerbiak'ın biten 12 milyon dolarlık kontratını takas etmeyerek büyük bir hataya daha imza attı Ferry. Neyse ki iki sezon önce Mo Williams (playofflar'da aslandan kediye dönüşse de), Shaq ve Antawn Jamison'ı neredeyse bedavaya aldı ve gerçek anlamda şampiyonluğa oynayabilecek bir takım kurdu. Ancak baktığımızda bunlar ilk 3 sezonda yaptığı hatalar sonucu, LeBron'a çabaladığını göstermek için yapmak zorunda kaldığı hamlelerdi.

Öte yandan LeBron'un 2007'de Finaller'e (Detroit'i tek başına elemişti) ve 2009'da Doğu Finali'ne taşıdığı takımlara bakarsanız Ferry'nin ne kadar başarısız olduğunu anlayacaksınız elinde NBA'deki en büyük, en kıymetli mücevher varken:

2007: Snow - Hughes - Pavlovic - Gooden - Varejao - Gibson - Ilgauskas
2009: Mo Williams - West - Varejao - Ilgauskas - Joe Smith - Szczerbiak - Ben Wallace

Evet 2009'daki takım aslında fena değil ve 65'in üzerinde galibiyet almıştı ve çoğu otoriteye göre (Barkley hariç!) sürpriz bir şekilde Magic'e elenmişti. Sürpriz olmasının sebebi Cavs'in yaptığı harika savunmaydı ama kadro kalitesine baktığımızda çok da üst düzey olduklarını söylememiz ne kadar doğru olur bilmiyorum. Sonuç olarak şu bir gerçek söz konusu LeBron bile olsa, o da yanında ikinci bir yıldız olmadan belli bir yere kadar takımını taşıyabiliyor, hatta diğerlerini sürüye sürüye yanında getiriyor...

Ferry kulüpten ayrılırken "5 sezondur playofflar'a kalıyoruz, 1 kere Finaller'e çıktık, 2 sezon üst üste 60 galibiyet üzerinde aldık" demiş. Ayıptır yahu. Dün gece vefat eden efsanevi UCLA koçu John Wooden'ın bir sözüyle Ferry'e son göndermemi yapayım:

"Kendinizi asla yaptıklarınızla ölçmeyin. Eldeki yetenekle ne yapmanız gerekiyordu asıl ölçek odur. Onu kullanın."

Ferry, elinde NBA'in en iyi iki oyuncusundan biri varken ne yaptın? Ona takımı şampiyonluğa taşıması için yeterince yardımcı olabildin mi? Soru bu.

Bulls'un Yeni Koçu Tom Thibodeau (Ufak Çaplı Analiz)

İki sezondur takımın başında olan ancak yönetimle bir türlü geçinemeyen Vinny Del Negro, sezon bittikten sonra kovulmuştu. Yaklaşık 1.5 aydır koç arayışlarını sürdüren Bulls, sonunda Tim Thibodeau'yla anlaştı. NBA Finalleri sırasında ne Bulls ne Celtics'in onaylaması yasak ancak pek çok kaynaktan aynı ses çıkıyor.

Bu seçimin farklı konularda değerlendirilmesi gerekiyor. Öncelikle NBA'deki inanılmaz geniş ve güçlü çevresi nedeniyle çok büyük etkiye sahip kişilerden biri olan William Wesley ile başlayalım. Kendisi LeBron'un menajeri. Bulls yönetimi de LeBron'u ikna edebilmek için menajeri Williams Wesley olan koç Tom Thibodeau'ya teklif götürmüş olabilir. Gerçi raporlara göre Thibodeau'nun, Rose'a mükemmel bir şekilde uyan penetre et - dışarı çıkar stratejisini uygulayacağı söyleniyor ve Bulls'u ikna eden faktörlerden biri de buymuş. Bu stratejinin başarılı olması için ve dış oyunculara çok baskı olmaması için öncelikle skor tehdidi yaratacak bir uzun lazım. Tabii şut atacaksanız, takımınızda iyi şutörler de olmalı. Bulls'da ne iyi şutör var (Hinrich hariç) ne de boyalı alandan skor üretecek bir uzun... Yazın sağlam bir çalışma temposu bekliyor Reinsdorf'u, Forman ve Paxson'ı.

Thibodeau'nun ligdeki son 6-7 yılda yaptıklarını biliniyor zaten. NBA'deki en büyük savunma uzmanlarından biri hatta muhtemelen birincisi. Jeff Van Gundy'nin yanında Rockets'a gidince, ligin en iyi savunma yapan takımlarından birini oluşturmuşlardı. Garnett ve Allen ile Celtics'e geldiği sene ise açık ara ligin en iyi savunma yapan takımı haline gelmelerini sağlamıştı Thibodeau. Yani kısacası gideceği takımın mükemmele yakın savunma yapacağı neredeyse garanti. Bulls'un elindeki Noah, Deng, Gibson ve Hinrich'ten oluşan çekirdeğe baktığımızda defansif açıdan harika bir potansiyel var. Buna fiziksel ve atletik özelliklerine göre iyi savunmacı olmayan ama sistem içinde kendini geliştirebilecek Rose'u da ekleyebiliriz. Bütün bunların ışığında gelecek sezon Thibodeau ile beraber Bulls'un ligin en iyi savunma yapan 3-5 takımından biri olacağını söyleyebiliriz. Ancak Thibodeau ile ilgili benim kafamda tek bir soru işareti var.

Bugüne kadarki başardıklarıyla ligdeki asistan koçlar içinde, head coach olmayı en çok hakeden isimdi Thibodeau. Ancak 25 yıldır ikinci adam olmuş bir koç, birinci adamlığa terfi ettiğinde bu değişimi nasıl geçirecek? Söylenilenlere göre bu sezon sonunda %90 takımın başından ayrılacak olan Rivers'ın yerine düşünmüyormuş zaten Celtics yönetimi Thibodeau'yu. Gelecek yeni koça yine asitan olacaktı yani Celtics'te kalsa. Head coach olmak asistan koçluğa benzemez. Oyuncuların aldıkları dakikalarla, egolarıyla, saha dışındaki sorunlarıyla herşeyiyle ilgilenen 1 numaralı adam olmakla bir defans sistemi oturtmak arasında dağlar kadar fark var. Bunların yanında Thibodeau'nun oldukça sert, bağırıp çağırarak dediklerini yaptıran bir yapısı olduğunu okumuştum bir yerde 1-2 ay önce. Noah, Rose, Gibson gibi gençler böyle bir koçla nasıl geçinirler, sinerler mi, karakterleri bunu kaldırabilir mi? Bilmiyorum. Sert koçlar genellikle orta dereceli bir risk oluştururlar genç kadrolar için. Ancak en azından Deng ve Hinrich gibi isimler Scott Skiles'la çalıştıkları için buna alışkınlar. Yeni bir Scott Skiles geliyor belki de Bulls'a. Hatta bir ihtimal yanında LeBron'u da getiriyor, en azından Reinsdorf'un inancına göre böyle. Kadroya eklenecek bir süper yıldızla beraber Bulls özlediği başarıları yakalar umarım.