BIY AD

22 Mayıs 2010 Cumartesi

Doug Collins Philly'de

Geçmişte Jordan'ın antrenörü olan, ardından Wizards'da Jordan'ın yine takımının başına getirdiği Doug Collins, Philly'nin yeni koçu oldu. Kendisi zamanında Philly tarafından draft edilmişti ve kariyerini bu takımda geçirmişti. Geride bıraktığımız sezonu rezalet bir şekilde geçiren 76'ers, sezonun bitişiyle beraber Eddie Jordan'ın görevine son vermişti. Şimdi eski öğrencilerine döndüler. 4 senelik bir anlaşma yapılmış.

Tabii ki Bulls'un başında olduğu dönemleri (1986-89) bilmem mümkün değil ama kendisinin defansa önem verdiğini ve takımını yüksek tempoda oynatmadığını biliyorum. Bu açıdan, elindeki atlet oyuncularla (Iggy, Young, Speights) hızlı tempo oynamaması dezavantajına olacaktır. Eddie Jordan nasıl ısrarla Princeton hücumunu oynatmaya çalıştıysa, Doug Collins de düşük tempoda oynatacak gibi gözüküyor 76'ers'ı. Elton Brand mucizevi bir şekilde 3 sezon öncesine dönmezse bu konuda Philly sıkıntı çekebilir.

Collins'in ayrıca disiplinli bir koç olduğunu söyleyebilirim. Genç, tecrübesiz oyunculara karşı sert tavırları var. Genellikle gençlere güvenmeyi terci hetmiyor. Zamanında Jordan'la pek çok kerelere kapışan Collins'in aslında bu sert tavırlarının, ezilmeyen (yıldız potansiyeli olan) gençlerin geliştirdiğini söyleyebiliriz. Jordan'ı oyun kurucu oynatmışlığı varmış zamanında ve Jordan bundan rahatsızlık duyduğu için tartışmışlar Collins ile. Ancak daha sonra Jordan'ın yaptığı "Herşey benim üstümde, özellikle maçın sonlarında herşeyi ben yapıyorum, diğer oyuncuların da ön plana çıkması lazım" açıklamasına baktığmızda Collins'in bu sorunu önceden gördüğünü anlıyoruz. Araştıracak vaktim yok ancak o dönemde Jordan'ın 10 civarı asist tutturduğunu ve Bulls'un da iyiye gittiğini okumuştum yanlış hatırlamıyorsam. Daha sonra Collins'in kovulmasının altında Jordan'ın parmağı olduğuna dair söylentileri, Majesteleri ve genel menajer Jerry Krause reddetmişti. Doğruluğu tartışılır ama Jordan'ın Collins'e saygı duyduğunu 2001'de gördük: Wizards'ın ve kendisinin başına Doug Collins'i getirdi. Kısacası yine 76'ers'a ne kadar uyacağı tartışılabilecek bir isim Collins. Louis Williams, Young, Holiday, Speights ve (büyük ihtimalle) Turner, Collins'in baskısı altında ne kadar ezilecekler? Bu da Collins'in başarısını belirleyen unsurlardan biri olacak.

Yani kısacası Collins'in başarısını biraz da kendi karakterinden ne kadar ödün vereceği belirleyecek gibi duruyor. Muhtemelen karakter olarak biraz benzediği Skiles'ın takımlarda yaptığı etkiyi 76'ers da göreceğiz. Gelecek sezon bir çıkışa geçeceklerdir. Gerçi 27 galibiyetten yukarı çıkmak pek zor olmasa gerek, önemli olan playofflar'a kalabilmek.

Collins'in koçluğundan çok yorumculuğunu gözlemlemiş biri olarak o konuya da değinemem şart. TNT'de kendisini dinlemek gerçekten büyük bir zevk. Belki Jeff Van Gundy - Mark Jackson kadar eğlenceli değil ama basketbol ve maç hakkında onlardan daha çok bilgi aktardığını ve maçın gidişatını daha iyi değerlendirdiğini düşünüyorum. Sık sık "X takım şunu yapacak ve öne geçecek, ardından Y takım ona karşılık olarak bunu yaparsa yine dengeyi sağlayabilir" şeklinde yaptığı yorumların doğru çıktığını gözlemleyebilirsiniz maçlarda...

2010 Draft Değerlendirmeleri: Xavier Henry (Kansas, SG, 6-6)

Diğer değerlendirmeler: John Wall, Evan Turner, DeMarcus Cousins, Wesley Johnson, Derrick Favors, Al-Farouq Aminu.

1991 doğumlu ve bu yıl çaylak sezonunu geçiren Xavier Henry, takımının konferans şampiyonluğunda Collins ve Aldrich ile birlikte başrol oynadı. Turnuvada N.Iowa karşısında bu senenin belki de en sürpriz yenilgisini alırlarken çok fazla sorumluluk almamasıyla eleştirildi, ama Collins gibi bir guardın takımında o kadar şut deneyebilmesi bile şanstı bence kendisi için. Draftin en önemli şutörü olarak görülen Henry, müthiş bir şut stili ve şut mekaniğine sahip, kendi pozisyonunu yaratabiliyor ve şuta çok hızlı kalkıyor. Solak olması da ayrıca avantajı, fakat sağ eli de hiç yok değil. %41 gibi harika bir yüzdeyle üçlük attı bu sene, ayrıca sezonu 13sayı- 4ribaund ortalamayla tamamladı. Collins-Aldrich-Taylor ve hatta Morris kardeşler gibi potansiyelli oyuncuların bulunduğu takımda bu ortalamalar fena değil.

Çok fazla dış şuta yönelmesi eksi özelliği olarak değerlendirilebilir. Kullandığı şutların yarısı üç sayı çizgisinin gerisinden, bu da oyununun gelişmesini engelliyor. Ayrıca saha görüşü çok sınırlı ve pasör özelliği hiç yok. Yani bildiğiniz saf skorer bir iki numara.

Otoriteler bu genci Jim Jackson’a benzetiyor, haklılar da oyun stili olarak çok benziyor. Fakat gerek şut stili, gerek solak olması sebebiyle bana M.Redd’i anımsatıyor.

21 Mayıs 2010 Cuma

Sessiz ve Derinden

Geçtiğimiz günlerde böbreklerinin iflas etmesi ve nadir rastlanan bir deri hastalığı nedeniyle hastaneye kaldırılan, Muresan ile beraber NBA tarihinin en uzun boylu oyuncusu (2.31) olan Manute Bol serinlerken... Geçmiş olsun dileyelim bu vesileyle kendisine, atlatır umarım en yakın zamanda hastalıklarını.

Modern Family - Kobe


Link

Daha yeni muhteşem Nike reklamını vermiştim, üstüne bir video daha koymuş oldum biliyorum. Fakat dediğim gibi yazmaya değer pek malzeme yok konferans finalleri döneminde.

Kobe'nin, bu seneki en iyi sitcom'larından biri olan Modern Family'de konuk oyuncu olacağı 2-3 ay önceden açıklanmıştı. Merakla bekliyordum dizinin sıkı bir takipçisi olarak. Buyrun Kobe'nin sahnesi ve basketbolcu olmaktan memnun olup olmadığı sorusuna cevabı! Eğer sitcom seviyorsanız kesinlikle bir şans vermelisiniz, muhteşem oyunculuklar ve güzel esprilerle dolu. İkinci videoda ise küçük oyuncular Kobe ile tanışmalarının heyecanını paylaşıyorlar. Özellikle en sağda oturan harika bir oyuncu...


Link

Write the Future - Nike Bu İşi Biliyor


Link

Nike'ın reklamcıları gerçekten muhteşem. Bir firmanın her bir reklamı bu kadar mı güzel olur ya? Yaratıcılık had safhada, özellikle Rooney'nin hikayesi harika. Futbol hakkında belki ama paylaşmasam olmazdı, zaten playofflar'da çok fazla malzeme de olmuyor yazacak. Hem ayrıca içinde Kobe de var =)

20 Mayıs 2010 Perşembe

Bala Bak Sen!

İlk maçtan sonra Odom'un 19-19'u için "şanslıydı" demişti Amare. Ancak bu sabaha karşı Odom yine şanslıydı. 17 sayı 11 ribaund ile maçın x-faktörü oldu. Bynum'ın yokluğunda, çabuk Suns oyuncularına karşı beklediğim gibi ilaç oldu resmen. Bir de süper yıldız Amare'ye bakıyoruz, balı geçtim en ufak bir çaba bile göremiyorum. İnsan bir savunma yapar, ribaund mücadelesinde box-out eder rakibini, savaşır. Dudley'in Kobe'yi durdurmak için kendini yediğini, Frye‘ ın o fiziğiyle Gasol karşısındaki çabasını, 38'lik Grant Hill’in yardım savunmasını gördükten sonra nasıl bu kadar duyarsız kalabiliyor anlamak mümkün değil. Şu iki maç boyunca tuttuğu adamların penetrelerine eskortluk ettiği pozisyonların sayısını ben saymaktan bıktım. Eşleştiği Odom'la kıyaslıyorum. Boyun mu kısa, ayakların mı yavaş, gücün mü yetmiyor. El insaf be adam bir tane de olumlu hareketin olsun savunmada.

Bakmayın Lakers serisinde 20.5 sayı ortalamasıyla oynadığına maçtan o kadar kopuk ki, oyunda olduğunu bile unutuyor insan bazen. Ara sıra mental açıdan oyuna dönüp, sadece hücumda toparlanması da yetmiyor haliyle takımına. Playofflar'da 6'ya kadar düşen ribaund ortalaması Lakers serisinde 4'e geriledi. Gerçekten komik rakamlar bunlar Amare için. Bilmiyorum ilerleyen maçlarda yükselecek mi performansı ama şu an için takımına nerdeyse hiçbir katkısı yok kendisinin, hatta zarar veriyor desem yeridir.

Bir de yaptığı açıklamalara bakıyorum. İnsan biraz utanır, biraz çekinir konuşurken. Ben takımımın yararına ne yaptım diye sorar millete atıp tutmadan önce...

Hatta olayın anlam ve önemini belirten bir sözle bitiriyorum yazıyı, bir Amerikalı NBA yorumcusu yazmış: "Adam Morrison dakika almak için kulis çalışmalarına başlamış. Amare ile 1'e 1 kalmakmış amacı. 30 sayı bile üretebilir..."

Not: Yazının ana fikri ve önemli bir bölümü Can'a aittir, ben tamamladım.

NTV Spor’dan İki Yeni Program

NTV Spor’dan basketbol severler için 2 yeni proje geliyor. İlk programın ismi pek de orjinal değil sanki: “Basketsever”. Programı Murat Kosova sunacak. Kaan Kural, İhsan Bayülken ve İbrahim Kutluay ise yorumcu olarak görev alacak. Program bünyesinde eski oyuncu var, eski koç var, basketbolun iki otoritesi var. Yani kadro oldukça iyi ve zengin. Her Perşembe 22:15'te canlı olarak yayınlanacak programın ilk bölümü bu akşam. Şimdilik Beko Basketbol Ligi, sonrasında ise Dünya Basketbol Şampiyonası konu alınacak. Programın en merakla beklediğim bölümü ise, “Dünya Yıldızı” isimli bölümü. Bu bölümde, her hafta bir basketbol yıldızı incelenip, onun bilinmeyen yönleri tanıtılacak.

İkinci programın ismi “Sahaya Çık”. Tanıtımında İbrahim Kutluay’ın deneyimlerini gençlerle ve çocuklarla paylaşacağı söyleniyor. Özellikle Seattle tecrübesini gençlere aktarmasını merakla bekleyeceğim. Şaka bir yana tabi ki basketbol tarihimizin en önemli oyuncularından, eminim önemli katkıları olacaktır gençlere. Öyle zannediyorum daha çok genç basketbol severlerin fiziksel ve zihinsel gelişimleri konu alınacak programda. O da her Cumartesi NTV Spor ekranlarında olacak.

Not: Fotoğrafı Anıl’dan aldım, helal etsin =)

2010 Draft Değerlendirmeleri: Al-Farouq Aminu (Wake Forest, SF/PF, 6-9)

Diğer değerlendirmeler: John Wall, Evan Turner, DeMarcus Cousins, Wesley Johnson, Derrick Favors.

İşte draftin en sempatik oyuncusu. Aminu yaşça ağabeyleri sayılabilecek Jodie Meeks ve Gani Lawal gibi Norcross High School mezunu. Geçtiğimiz yıl oldukça iyi bir rookie sezonu geçirdi, bu sezon ise çok büyük bir patlama yapamamakla birlikte oyununu az da olsa geliştirdiği söylenebilir. Her iki forvet pozisyonunda da oynayabiliyor ancak kolejde daha çok pf oynamasının da etkisiyle 15sayı- 10ribaund gibi oldukça iyi istatistikler yakaladı. Geçtiğimiz sene onu ilk izlediğimde oyun tarzını değil de maç içinde yaptıklarını Lebron’a benzetmiştim. Oyunu hem savunma hem hücum tarafında domine ediyordu ve takımın her şeyiydi. Boyuna göre fundamentali ve saha görüşü fena değil. Oyun zekası da vasatın üstünde sayılır. Çok enerjik biri ve bu enerjisini maçın geneline yansıtabiliyor. Özellikle açık alan basketbolunu çok seviyor. Ayrıca ayakları boyuna göre çok hızlı ve sırtı dönük oyundan ziyade yüzü dönük oyunu daha iyi oynuyor. Savunma yönünde pota altında genel olarak gayretiyle, dış savunması da ise hızlı ayakları sayesinde oldukça başarılı.

Eksilerine geçersek; Şutlarındaki istikrarsızlık hücumuna da sirayet etmiş durumda. Bir maçta 20+ atıp sonraki maç tek haneli skorlarda kalabiliyor, sayı atamadan tamamladığı maç dahi oldu sezon içinde. Hücum yelpazesi geniş olsa da bazen o kadar etkili olmayan dış şutuna fazlasıyla yöneliyor. Ayrıca bu sene %44 ile şut sokabildi. Bu ortalama lottery pick olması beklenen bir oyuncu için, hele ki bu oyuncu genelde uzun forvet pozisyonunda oynuyorsa oldukça düşük. Oyun stili Thaddeus Young’a benzetiliyor, bence de güzel bir benzetme ama bu eleman muhtemelen Young’dan çok daha iyi bir seviyeye gelecek.

J-Rich Yanlış Topun Peşinde

Lakers - Suns Serisi 2. Maç (124 - 112)

İlk maçın kopyası gibi geçti bu maç da. Suns adına her şey yolunda giderken Lakers'ın bir anda yakaladığı seriyle birkaç dakika içinde fark açıldı. Ancak Gentry'nin ikinci yarıda 4 kısaya dönmesi ve Dudley-Richardson- Hill üçlüsünün devreye girmesiyle bu kez maça biraz daha tutunabildi Suns. Fakat kritik anlarda daha iyi oynayan, daha az hata yapan ev sahibi Lakers maçı 124-112 kazanarak seride durumu 2-0'a getirdi.

Karşılaşma öncesi herkes gibi benim de aklımdaki soru şuydu: Lakers, ilk maçı %60 civarında şut atarak aldı, peki bu performansı serinin devamına da yansıtabilirler mi? En azından ikinci maçta da başardılar bunu.

İki maçtır 120'lerde dolaşıyor Lakers. Bunun iki temel sebebi var. İlki Lakers'in hücum potansiyeli ve organize hücumları, ikincisi de Suns'ın iyi savunma yapamaması. Evet, Suns iyi savunma yapamıyor, Suns'ın benchi de iyi savunma yapamıyor, gayretli savunma yapıyorlar, o da rakibi durdurmaya yetmiyor. Bu gerçeği tokat gibi çarpıyor Lakers iki maçtır suratlarına. Tamam, Lakers'a karşı pota altında ikili sıkıştırma yapılır ki zaten size dezavantajı nedeniyle yapılmalıdır da, ama dışarıda top elinde olan her Lakerslıya sanki maçın son dakikasıymış gibi ikili sıkıştırma mı getirilir. Bu savunma sonunda topun iyi dolaşması ve bulunan her boş şut Suns potasına sayı olarak döndü üçer üçer. İhtiyaç duyduğu her an zorlanmadan sayı buldu Lakers bu maçta da. Üzülerek söylüyorum ki Amare-Nash ikilisi takımın savunma yönünde en çok sırıtan oyuncuları. Ne savunma yapmayı biliyorlar, ne de bu konuda takım arkadaşları kadar gayretliler.

İki takımın hücumlarına dikkat ettiyseniz bariz bir fark göreceksiniz. Suns'ın hemen her hücumu zor pozisyonlarda el üstü şutlarla sonuçlanırken, Lakers genellikle çok daha kolay, çok daha boş şutlar buluyor. Bunun temel sebebi Lakers'ın pas kanallarını müthiş kapaması, buna karşılık her ne kadar gayretli olsa da Suns savunmasının bu konudaki yetersizliği.

Suns adına mağlubiyetin nedenlerinden biri de top kayıplarıydı. Yanlış hatırlamıyorsam ilk ve son çeyrekte 7'şer top kaybı yaptılar ve bu çeyreklerde rakiplerinden yediği toplam fark 24. Ayrıca eli çok sıcakken ve maç da kafa kafaya gelmişken Hill'i kenara alan Gentry'ye bu hamleyi hiç yakıştıramadım. Oyun içindeki hamlelerini genelde çok olumlu bulurum. Belki de Hill yorulduğundan dolayı böyle bir karar almıştır, ama bu değişikliğin ardından Suns'ın maçtan koptuğu da bir gerçek.

Boyalı alan sayılarında Lakers 52-44 üstün. İlk maça oranla bu istatistikteki farkı biraz kapatmış görünüyor Suns. Bu farkın kapanmasındaki etkenleri şöyle sıralayabiliriz: Nash ile oynanan ikili oyunların artması, Amare'nin bu ikili oyunlar sonunda ilk maçın aksine daha çok potaya gitmesi ve Suns'ın fastbreakten bulduğu sayılar. Yukarıda saydığım sebepler, Suns'ın ilk maça oranla daha doğru hücum yaptığının göstergesi. Fastbreak demişken hızlı hücum sayılarında rakibine 16-8 üstünlüğü var Phoenix'in, ama tabi ki galibiyet gelmedikten sonra bir işe yaramıyor bu istatistikler.

Bench katkısı da Lakers'ın maçı kazanmasındaki faktörlerden biriydi. Odom zaten ilk maçta da çok etkiliydi, ancak Shannon Brown ve özellikle kritik anlarda bulduğu dış şutlarla Farmar hücumda müthiş katkı yaptı. 36 sayı geldi bu üçlüden. Phil Jackson'ın rotasyonu bu maçta 8 kişiye düşürdüğü göz önüne alındığında bu performanslar oldukça önemliydi maçın kazanılması için.

Suns'da ise; Dudley haricinde hiçbir oyuncu devreye giremedi. Dudley, 5/5 üçlük isabetiyle 15 sayı buldu ama galibiyet için yeterli olmadı onun bu performansı. Geri kalan bench oyuncuları 17'de 3 ile oynadı hücumda. Özellikle Frye kafa olarak hiç hazır değil. Savunma yönündeki gayreti fena sayılmaz ama hücumda tek silahı olan dış şutları sokamıyor ve gerçekten de özgüvenini kaybetmiş gibi.

Bireysel performanslara bakacak olursak; Kobe ilk maçın aksine daha çok takım arkadaşlarını oynatmaya çalıştı bu maçta. 21 sayı-13 asistle oynayıp, kariyer playoff asist rekorunu kırdı. Gasol, Amare savunmasında çok da zorlanmadan 29 sayı buldu, 9 da ribaunt aldı. Artest'in de hücum katkısına değinmemek olmaz. İnanılmaz kötü bir şut yüzdesiyle geçiriyordu playoffları, ama bu maçta 6/9 saha içi ve 3 üçlük isabetiyle 18 sayı üretti.

Suns'da ise; Nash yine çok az şut denedi ve 4/8 saha içi isabetiyle maçı 11 sayı-15 asistle tamamladı. Hill-Richardson ikilisi özellikle ikinci yarıda, Suns'ın maça yeniden ortak olduğu bölümlerde oldukça iyi işler çıkardı. Hill'in 23, Richardson'ın 27 sayısı var. Amare 18 sayı attı ama kafa olarak maça hazır olmadığı belliydi. Biraz iyimser yaklaşmak istiyorum ben, sanırım annesi alkollü araç kullanırken yakalanıp tutuklanmış. Bu yüzden olumsuz etkilenmiştir belki performansı.

Hem hücumda hem de savunmada rakibinden daha potansiyelli olan Lakers ilk iki maçta bu farkı parkeye yansıttı ve çok rahat galibiyetler aldı. Deplasmandaki maçlarda Lakers'ın şut yüzdesi elbet biraz düşecektir, ama Suns için işin kötü tarafı, rakibin belli zaman dilimleri hariç henüz savunma performansını %100'e çıkarmaması. İzleyip göreceğiz serinin gidişatı neler getirecek.

19 Mayıs Playoff Programı

20 Mayıs Perşembe 04:00 (NTV Spor) / Phoenix Suns - Los Angeles Lakers

Amare ilk maçta Odom'un 19 sayısı hakkında "Çok şanslıydı" şeklinde bir açıklamada bulunmuştu, Gentry ise bu açıklamanın saçma sapan olduğunu söylemişti. Bugün de "Umarım bir sürü oyuncumuz 'şanslı' olur" demiş. Lakers aynı oyununu sergilerse, ihtiyaçları olacak şansa, orası kesin.

İlk maçta Lakers harikaydı tek kelimeyle. Boyalı alanda Gasol'ü sık sık topla buluşturmuş, dış şutlarda müthiş isabet bulmuş ve üstelik Kobe'den %100'e yakın bir performans almışlardı. Yetmiyormuş gibi Odom beklenilenden de üst düzey bir katkı yapmıştı. Herşey istedikleri gibiydi yani. Bugün Suns kazanacaksa Odom, Kobe, Gasol'den en azından birini etkisiz hale getirmeliler. Buna ek olarak Bynum da dizinin daha iyiye gittiğini söylemiş. Olur da sezon başındaki Bynum da geri dönerse o zaman Suns'a şimdiden geçmiş olsun diyebiliriz. Nitekim tek başına Gasol bile yeterince top indiği zaman Suns'ı dağıtabiliyor, iki uzuna karşı Suns çaresiz kalır. Ama tabii menisküs yırtığı olan bir oyuncunun dominant bir oyun ortaya koyması oldukça uzak bir ihtimal gibi gözüküyor bana.

19 Mayıs 2010 Çarşamba

Mental Çöküş - Açıklamalı


Link

Öğlen konu hakkında ufak birşeyler yazmıştım. Hastayım bu videoları hazırlayan elemanlara. Maçtan pozisyonları kesip biçip, resmen kafamdaki şeyleri pozisyonlar eşliğinde söylemiş. Keşke vaktim olsa da her maç için şuna benzer birşeyler hazırlayabilsem.

2010 Draft Değerlendirmeleri: Derrick Favors (Georgia Tech, PF, 6-9)

Diğer değerlendirmeler: John Wall, Evan Turner, DeMarcus Cousins, Wesley Johnson.


Geldik 2009 McDonalds All-American Game’in en değerli oyuncusuna. Şu an en iyisi olup olmadığı tartışılabilir, ama Derrick Favors bu draftin açık ara en potansiyelli uzunu. Bir kere size olarak çok geniş olmasa da fiziğini iyi kullanıyor, zaten bu sayede hücumda pota altını domine etti geçtiğimiz sezon boyunca. İlk adımı pozisyonuna göre çok hızlı olduğundan adamını geçip doğrudan potaya uzanabiliyor. Ayrıca orta mesafe şutu da vasatın üzerinde. Uzun kolları ve iyi timeingi var, bu da onu müthiş bir blokçu yapıyor. Ancak süper star seviyesine çıkabilmesi için, ki bunu yapabileceğine canı gönülden inanıyorum, şutunu biraz daha geliştirmeli ve biraz da kalınlaşmalı (bunun gerçekleşmesinin zor olacağını düşünmüyorum önümüzde Gallinari örneği varken). Atletizmine zaten diyecek yok, 2.08 boyunda ve bacak arası vurabiliyor, gerisini siz düşünün.

En büyük eksisi ise; Maç içinde bazen oyundan kopması ve hücumda çok fazla sorumluluk almaması, 3-5 şut denemesiyle bitirdiği çok maç var. Bu durumun oluşmasında, takımında saf bir oyun kurucu olmaması ve Lawal gibi hücum potansiyeli yüksek bir başka uzunun olması da etkiliydi elbette, ama ne olursa olsun biraz daha yırtıcı ve arzulu olmalı önümüzdeki senelerde. Bu seneki ortalamaları 12sayı- 8 ribaund- 2 blok. Benzetildiği isim Al Horford, ancak yüzü dönük oyunu da iyi oynayabildiği için ben Amare’ye daha çok benzetiyorum kendisini. Şutunu da biraz daha geliştirebilirse yeni bir Amare potansiyeli geliyor demektir lige, ki bunun hayali bile insanı heyecanlandırıyor.

Celtics - Magic Serisi 2. Maç (95 - 92)

Playofflarda, herhangi bir seriyi süpürdükten sonra dinlenme imkanı yakalayan takımlar eski form durumlarına neden geri dönemiyorlar? Yoksa bu yeni bir hastalık mı? İlk turda Charlotte'ı, ikinci turda da Hawks'ı süpürerek evine yollayan Magic bu sefer geçen sezon yarı finalde eledikleri Boston'a karşı 2–0 yenik duruma düşmesi ayrı bir olay; ama işin fena tarafı ev sahibi avantajının Orlando'da olması. Geçen sene aynı durumda Cleveland'ı görmüştük; bu sene de Orlando mutlu(!) sona yaklaşıyor. Normalde aradaki dinlenme payı oyuncuların form grafiklerini yükseltirdi; fakat özellikle son iki sezondur bunun gayesine ulaşmadığını görüyoruz. Geçen sene, Detroit ve Atlanta'yı süpürerek 8-0'la giden Cleveland'a finalde Orlando daha ilk maçta çarpmıştı. Hatta LeBron'un Hidayet'in savunmasına rağmen yolladığı mucize üçlük olmasa bu seneki gibi “2009 Doğu Konferans Finali” de misafir takımın 2-0 üstünlüğü ile başlayacaktı.

Öncelikle serinin bu hali almasında Boston'ın sezonda oynadığı oyunun aksine daha bir canlanmış ve istekli oynadığını görüyoruz. Daha yaşlı ve daha yavaş olarak nitelendirdiğimiz Celtics bu iki maddenin yanına “daha tecrübeli” ibaresini ekleyince dezavantajlarını her şeye rağmen avantaja dönüştürdüler. Bir kere Celtics savunmasına inanılmaz hayran kaldım. 50 galibiyetle bitirdikleri felaket sezonun sonlarına doğru Garnett: “Normal sezondan takım olarak çok sıkıldık. Şu playofflar başlasa da bir kendimize gelsek.” demişti. Lakers sendromu onlara da bulaştı diyip, gülüp geçmiştim; fakat adam haklıymış. Bana Celtics'den bir oyuncu söyleyin ki, normal sezondaki form grafiğini aşmamış olsun(Nate hariç, o zaten sadece fiziki manada takımda). İnanılmaz bir savunma azmi ile oynuyorlar. Hatta bu takım çok yavaş dememize rağmen transition hücumların sonunda buldukları sayılarda 17-11 üstünlük yakaladılar Magic'e karşı. Buradan tek bir şey çıkarırım ben: Demek ki basketbol yalnızca kasla değil, kafayla da oynanıyormuş.

Orlando'da geçen seneden çok mu şey eksildi? İlk beşin iki parçası Hidayet ve Courtney Lee yoklar sadece. Hatta onların yerine takıma dahil olan Vince-Barnes ikilisi çok daha etkili olabilir diye düşünüyordum. Nitekim sezon içinde, özellikle All-Star'dan sonra NBA'in en hazır takımıydılar; ama daha ilk eşleşmede demiştim “Carter playofflarda, kariyerinde çokça yaptığı gibi sinerse, işte o zaman Hidayet'i mumla ararlar” diye. Hidayet olsa sonuç değişir miydi? Pek sanmıyorum; ama en azından o hayalle avutuyorum kendimi. Hidayet'in soğukkanlılığı (özellikle maçın sonunda Vince Carter'ın kaçırdığı iki serbest atışa paralel söylüyorum.) takımın genelini çok olumlu etkiliyordu. Geçen sene Garnett olsa belki eleyemeyebilirlerdi Celtics'i; fakat oynadıkları oyunla içimizden birine antipatik gelen var mıydı? Bunu “Bu sene çok kötüler.” babında söylemiyorum tabi ki; ama ne yalan söyleyeyim geçen sene bana çok daha keyif vermişlerdi.

Celtics'de herkes sınıf atladı demiştim. Heralde Pierce'ın alttan dersleri vardı, onları da verip gelmiş Magic serisine. Sonunda o da çok formda olan takımına katıldı. Hatta bunu şöyle örnekleyeyim: Yarı finallerde 13.5 sayı ortalaması, %34.5 şut yüzdesi, %30.8 üç sayı yüzdesi, 4.7 ribaund ile oynarken, iki maçın sonunda 25 sayı ortalaması, %58.3 şut yüzdesi, %50 üç sayı yüzdesi ve 7 ribaundla oynuyor. Herhalde muhtemel bir final öncesi Pierce'ın bu performansı, Doc Rivers'ı alınan iki galibiyetten daha fazla sevindirmiştir. Bu güne kadar takıma liderlik tamamen Rondo'daydı ve kenarda bir yedek guard bulamadıklarından, hem dakikaları hem de bu dakikalar içinde aldığı sorumluluk artmıştı. Pierce'ın bildiğimiz form düzeyine ulaşması belki Rondo'nun dakikalarını azaltıp, dinlenmesini sağlamayacak; ama en azından bu dakikalarda üstlendiği sorumluluk bir nebze azaldı. Yani kısacası artık saha içinde de dinlenebilecek yıldız guard. Bir ekstra durum var ki, eğer iki oyuncu da ekstra katkı ile oynarsa (dün gece olduğu gibi) işte o zaman rakip takımın işi katbekat zorlaşır. Rondo ne zaman içeriyi karıştırıp, dışta Pierce'ı bulsa Boston hanesine hep sayı yazdırdı. İkilinin toplamda bulduğu 53 sayıda maç sonunda beni hiç şaşırtmadı haliyle.

Maçın sonuna ayrı bir yazı yazılır. Can da şurada değinmiş zaten; ama ben de bir iki cümle etmeden geçemeyeceğim. Maç sonrası Redick “Suçlu benim.” dedi; fakat suçlu Van Gundy olsa bile ne fark eder ki? Maçın sonuna gelmişsin, aklında ne var ki? 6-7 saniye sonra maç bitecek. Şöyle bir maçta yapılacak bir hata mı bu? Üstelik 3.5 saniyeyi yemesini geçtim topu yarı sahadan bile çıkartamadı. Nelson'ın şutuna benim bir bahanem yok. 3 saniye kala kendi yarı sahasından aldığın bir topu (elbette ki daha yararlı kullanabilirdi) kullanamadı diye eleştirirsem biraz ağır olur; ama maç içindeki performansını felaket o ayrı. Bir parantez de Vince Carter'a açalım. Şu maç kaybedilirken, maçın sonunda iki serbest atıştan da yararlanamayarak bana geçen sene 4. maçta Howard'ın kaçırdığı faulleri hatırlattı. Zaten Magic böyle son dakika saçmalamalarına da alışkın. 1995'te de 4'te 0 atan Nick Anderson vakası var takım tarihinde. Bir de zincire Vince'i ekledik. Kimbilir belki bu maçı alsalar, bu sene de finale giderlerdi; ama ben artık iyiden iyiye iki sene önceki Celtics- Lakers finalini tekrar izleyeceğimize inandırdım kendimi. Phoenix beni yanıltmazsa tabi.

Mental Çöküş


Link

İnternetimde problem var 2-3 saattir, bir türlü koyamıyordum yazıyı. Sonunda başardım. Magic Amway Arena'da 2'de 0 çekerek, The Garden'a gidiyor. Şu noktadan sonra mucize gerek herhalde kendilerine. Bu hale gelmelerinin nedeni mental olarak çökmeleri.

Carter birçokları tarafından "Baskı altında ezilir" tezini doğru çıkartmak için çabaladı adeta. En kritik yerde 2'de 0 faul attı. Bununla yetinmedi Magic, önce Redick topu tuttuğu anda mola almayarak hem 3.5 saniye yedi saatten hem de Magic topu rakip sahaya taşıma hakkını kaybetti. Akıl almaz bir sahneydi. İnanamadım gözlerime. Sonra da Nelson yaklaşık 2 saniye kala uzaklardan şuta kalktı maçı uzatmaya götürmek için. Bunu neredeyse her oyuncudan görüyoruz NBA'deki, saatin farkında olup 1 fazla dripling yapan veya pas veren oyuncu sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Topu Redick'e aktarsa bomboş bir üçlük bulabilirdi Magic. Ama bu kadar kısa süre kalmışken, son pozisyonu eleştirmek biraz haksızlık olur. Daha çok 0.5 ile 2 saniye arasındaki farkı bileni, doğrusunu yapanı alkışlamak gerek. Carter ve özellikle de Redick'in çöktükleri ve maçın o noktaya gelmesine sebep oldukları bir gerçek.

Rashard Lewis konferans finallerine gelmemiş kafa olarak onu görüyoruz. Takımın 3. en önemli skoreri, sezon içinde Celtics'e ortalama 19 sayı atan oyuncunuz iki maçta toplam 11 sayıda kalıyor. Bunda Lewis elbette sorumlu ama onun yanında Magic'in playofflar'da oynadığı seviyenin altında kalmasının ve Celtics savunmasının da payı var elbette. Magic'teki telaş nedeniyle topa dokunamadı bile dün. Bu sabaha karşı, ilk maça göre 8 asist fazla yapan Magic'te nedense top paylaşımından pek fazla eser yok (Türk NBA severler burada hep bir ağızdan "Hedo" diyoruz sanki). Bunda Celtics'in Howard'ı ısrarla bire bir tutmasının da payı var. Bu şekilde bir açık yakalayamayınca defansta, Carter ile Nelson'ın penetrelerine ve yaratıcılığına kalıyor boş şut bulmaları. Celtics defansı da ikili sıkıştırmaya gitmeyince boş şut imkanı vermiyor Magic'e. Bu da panik havası yaratıyor Orlando'da, hücum Howard'dan dönmediği zaman tıkanıp kalıyorlar. Dün gece Dwight Howard ile attığı tek şutta isabet bulan Gortat dışında %31 ile şut attı Magic. NBA'in en iyi şut atan ikinci takımından bahsediyoruz... Stan Van Gundy'nin de burada devreye girmesi ve takıma çözüm üretmesi lazım.

2010 Draft Sıralaması

Sezon içinde vefat eden Wizards'ın sahibi Abe Pollin'in eşi Irene Pollin. Kurada Abe Pollin'in 1978 Washington Bullets ile kazandığı şampiyonluk yüzüğünü şans getirmesi için takan (fotoğrafta görebilirsiniz) Irene Pollin'e talih kuşu kondu: 1. sırayı Wizards kazandı. Kuradan önce bunun olma ihtimali %10'du. Philly de ikinci sıraya çıktı %6 ihtimalle. Nets ise %46 ihtimalle ilk 2'de olacaktı ama 3.'lüğe düştü. Pacers yaklaşık %90 ihtimalle 10. sırayı elde edecekken, bu sıra için Pacers adı okunduğunda yıkılan Granger'ın verdiği tepki komikti. Aşağıda tam listeyi bulabilirsiniz.

Çoğunluk tarafından 1. sıradan gitmesine kesin gözüyle bakılan John Wall ile topu elinde tutan, maç başına 20 şut kullanan bir Arenas nasıl bir uyum içinde olabilir Wizards'da çok merak ediyorum. Belki de Wizards'ın asıl problemi olan şutör guard pozisyonu için Turner'ı seçmesi daha mantıklı olacak. Nick Young istikrarsız bir şekilde skor üretmekten başka bir katkı yapmıyor çünkü. Veya Arenas'ı takas etmeleri de işlerine yarayabilir ama o kontratla bunu başarmaları imkansız ve zaten "Birinci sırayı almamız Arenas'ı takımda tutma kararımızı değiştirmez" şeklinde bir açıklama yaptılar.

İşin ilginci ikinci sıradaki Philly'nin de elinde Jrue Holiday ve Louis Williams gibi iki oyun kurucu (aslında Williams oyun kurucu bedeninde bir şutör guard) varken ihtiyacı olan şey Iggy'i 3 numaraya kaydırmak. Bunun için Turner biçilmiş kaftan. Hatta belki takas bile edebilirler Iggy'i yeni bir yıldız buldukları için. Üçüncü Nets'in de en problemli pozisyonu uzun forvet gibi (Yi sağolsun) bu durumda Derrick Favors'a yönelmeleri beklenilebilir.

1 - Washington Wizards
2 - Philadelphia 76ers
3 - New Jersey Nets
4 - Minnesota Timberwolves
5 - Sacramento Kings
6 - Golden State Warriors
7 - Detroit Pistons
8 - Los Angeles Clippers
9 - Utah Jazz (from New York)
10 - Indiana Pacers
11 - New Orleans Hornets
12 - Memphis Grizzlies
13 - Toronto Raptors
14 - Houston Rockets
15 - Milwaukee Bucks (from Chicago)
16 - Minnesota Timberwolves (from Charlotte via Denver)
17 - Chicago Bulls (from Milwaukee)
18 - Miami Heat
19 - Boston Celtics
20 - San Antonio Spurs
21 - Oklahoma City Thunder
22 - Portland Trail Blazers
23 - Minnesota Timberwolves (from Utah via Philadelphia)
24 - Atlanta Hawks
25 - Memphis Grizzlies (from Denver)
26 - Oklahoma City Thunder (from Phoenix)
27 - New Jersey Nets (from Dallas)
28 - Memphis Grizzlies (from L.A. Lakers)
29 - Orlando Magic
30 - Washington Wizards (from Cleveland)

18 Mayıs Playoff Programı

19 Mayıs Çarşamba 03:00 (NBA TV) / NBA Draft Lottery
19 Mayıs Çarşamba 03:30 (NTV Spor) / Boston Celtics - Orlando Magic


Lottery hakkında ufak birşeyler yazmıştım.

Maç konusunda ise ya Dwight Howard düzgün oynayacak ya da Magic yine aşırı zorlandığı bir maçın ardından muhtemelen yenilecek. Takımın en iyi oyuncusunun 10'da 3 ile oynayıp, 7 top kaybı yapmaya hakkı yok doğu finalinde. Perkins ile Rasheed'in hakkını teslim etmem lazım ama Howard'ın da biraz daha mücadele edip doğru ve 1 hamlede sayıya gidebileceği yerde topla buluşması lazım. Bu konuda Hedo'yu da biraz arıyorlar diyebiliriz ama işte Carter da böyle durumlarda takımı taşısın diye var. İlk maçta Magic'in zorda olduğu dönemde devamlı çembere giderek çok ama çok umut verdi Carter seri için. Ayrıca Magic takım halinde çok kötü şut atmıştı, Dwight ile beraber bu konuda da bir adım atmaları gerekiyor. Bir başka kritik nokta da Barnes'ın ne kadar sağlıklı olduğu ve Allen'ı ne kadar yavaşlatabileceği. Allen'ın 20 civarı sayı bulması Magic'in işini çok zorlaştırır.

18 Mayıs 2010 Salı

2010 Draft'ının Sıralaması Belli Oluyor

Bu geceki Celtics - Magic maçından önce ufak bir heyecan yaşayacağız: 2010 Draft'ının kuraları çekiliyor saat 03:00'da ve NBA TV'den yayınlanacak. Bilmeyenlere kısaca anlatayım: Playofflar'a kalamayan 14 takımın, draft'taki ilk 14 seçimi hangi sırayla paylaşacakları belirleniyor. 1000 adet top belli bir oranla dağıtılıyor takımlara, sezon boyunca en az galibiyeti alan takıma en fazla top hakkı verilerek draft'ta üst sıralarda seçmesi için bir şans tanınıyor. NBA'in seneler boyu dengede kalmasını sağlayan en önemli unsurlardan biri bu. Ancak şans faktörünü de işin içinde tutarak heyecanı öldürmüyorlar. Örneğin playofflar'a kalan ve iddialı bir takım olan Jazz bu gece %8 ihtimalle NBA draft'ında ilk 3'te seçme hakkını elde edecek. Çünkü Knicks'in draft hakkına sahipler. Çok ama çok önemli bir şans eğer gerçekleşirse. Jazz taraftarının içinde az da olsa bir umut var. Bu gerçekleşmese bile 22. sıra yerine 9. sıradan bir oyuncu seçecekler. Bu da oldukça büyük bir avantaj, Isiah Thomas ile Robert Sarver sağolsun...

14. sıradan başlayarak yarım saat içinde açıklanacak tek tek sıralama. Bu arada ilginç bir şekilde kapalı kapılar ardında, her takımın bir temsilcisinin gözetiminde yapılıyor kura çekimi. Hatta bir arkadaşım Lakers Gasol'ü aldığında "Bu kadarı da olamaz, kesin draft'ta 1. sırayı onlara garanti ettiler" diye bir komplo teorisi üretmişti ancak tabii bu gerçekleşmemişti ve Grizzlies 5. olmuştu =)

Umarım Nets kazanır bütün sezon müthiş bir mücadele(!) sergileyerek 1 numara olmayı ve Turner ile Wall arasında seçim yapmayı hakettiler.

Lakers Bizi Kandırmış

Dün Lakers cephesinden "Kobe antrenmanlara çıkmadı ve dizinden sıvı çekildi" şeklinde ajanslara düşen haber meğerse tam anlamıyla doğru değilmiş. Meğersem 10-15 gün kadar dizinden sıvı çekilmiş Kobe'nin sadece. Sadece antrenmanlara çıkmıyormuş Jazz serisi bittiğinden beri o kadar. Tabii Kobe dün gece sapık bir şekilde (veya 'bildiğimiz Kobe gibi') 40 sayı atınca, Phil Jackson "İnsanları salak yerine koymayalım" diye açıklamış bu olayı. Tabii işin doğrusu, bu açıklamanın maçtan hemen önce yapıldığını biliyorum, maksat geyik olsun. Kim bilir belki de bilerek Kobe'nin sakat olduğu izlenimini vermiştir PJ.

Kısacası Kobe sağlıklı ve Suns'ı elemek için Lakers'ın önündeki en büyük engel olan sağ dizi hiçbir problem teşkil etmiyor. Suns için kötü bir haber.

O Bir Kuş, O Bir Uçak, Hayır O Shannon Brown

Sen git şunu yap ama smaç yarışmasında dünyanın en basit smaçlarını bas. Aferin... Fotoğrafta daha bile gerçek dışı duruyor ondan böyle paylaştım. Bir de aşağıda videoya bakınız. Bu arada playofflar'da ilk defa bir pozisyon paylaşıyorum yanılmıyorsam çünkü playofflar'da asıl olarak oynanan oyun ve mücadele ilgimi çekiyor. Son 1 ayda en iyi hareketleri neredeyse izlemedim bile hiç. Ama bu da abes yani...


Link

Howard'dan Önlem

Hawks serisindeki bir maçtan sonra Howard'ın yaşadığı homofobik olaydan bahsetmiştim. Bu da iki gün önceki Celtics maçının basın toplantısındaki hali. Kıyafetiyle ilgili bir iltifat almamak için elinden geleni ardına koymamış Howard sanki =)

Lakers - Suns Serisi İlk Maç (128 - 107)

Konferans yarıfinalinden rakiplerini süpürerek gelen ve uzun bir dinlenme sürecinden sonra ilk defa parkeye inen iki ekibin karşılaştığı, batı konferansı final serisinin ilk maçında kazanan 128-107 ‘lik skorla Lakers oldu.

Koca Spurs’e maç vermeyen Suns nasıl oldu da bu kadar fark yedi Lakres’tan. Bunun pek çok sebebi var elbette. Ama en önemli etken, Spurs hücumuyla Lakers hücumu arasındaki potansiyel farkıydı. Maçın kopmasını sağlayan da Lakers’ın hücum performansı oldu zaten, zira Suns atması gereken kadar sayıyı attı Lakers potasına. Hücumda kusursuz bir oyun nasıl oynanılır onu gösterdi Lakers bugün, hatta bu sayede savunma yapmaya gerek bile duymadılar. Maç boyunca yaptıkları yanlış şut tercihleri bir elin parmaklarını geçmedi belki de. %58 ile şut, %47 ile üçlük atıp, 12 hücum ribaundu çektiler ve yalnızca 9 top kaybı yaptılar.

Lakers’in hücum performansını biraz daha övüp, bireysel performanslara geçmek istiyorum, e takdir edersiniz ki bu seviyedeki maçlarda 120’li sayılara pek rastlanmıyor. Özellikle pota altında size avantajını çok iyi kullandılar Suns’a karşı ve boyalı alanda rakibine 56-36’lık üstünlük sağladılar. Maç erken kopmasa bu fark çok daha dramatik boyutlara gelebilirdi. Gerektiğinde uzunları iyi yerde topla buluşturdular, ayrıca pas trafiğini de fena sağlamadılar.

Parkede Kobe’den birkaç tane vardı sanki Lakers adına, ama gerçeğine değinecek olursak 35 dakikada 40 sayı - 5 ribaund - 5 asist ile tamamladı maçı. Önümüzdeki günlerde durum değişir mi bilmem ama en azından şimdilik dizindeki sakatlığın onu rahatsız etmediğini gösterdi. Gasol 10/13 saha içi isabetiyle 21 sayı attı ve Lakers’ın en skorer ikinci ismi oldu. Ama ev sahibi ekipte öne çıkan biri vardı ki, oyuna girer girmez takımına hücumda ve savunmada getirdiği enerjiyle farkın açılmasını sağladı. Bu bölümden sonra Suns’ın skor anlamında rakibine yaklaşamadığını düşünürsek, maçı koparan isim olduğunu da söyleyebiliriz bu oyuncunun. Bahsettiğim kişi Lamar Odom, Can’ın deyimiyle Lakers'ın Suns’a karşı ilacı. 7’si hücum olmak üzere 19 ribaunt ve 19 sayı ile tamamladı maçı kenardan gelerek.

Phoenix cephesinden maçı ele aldığımızda esas sorunun savunma kaynaklı olduğu net olarak görünüyor. Savunmada rakibini durduramayınca ne fastbreak sayısı bulabildiler, ne Lakers savunmasını dengesiz yakalayabildiler, yani bu çaresizlik hücuma da direkt yansıdı. Set hücumundaki en önemli silahları olan Nash&Amare ikili oyunlarında Amare sürekli geri püskürerek dış şut denedi, gerçi oldukça yüzdeli şut attı ama Suns’ın gerçek tercihinin bu olduğundan emin değilim.

Her ne kadar 107 sayı atmış olsalar da hücumda doğru stratejiyle oynadıklarını düşünmüyorum ben. Suns hücumdayken Lakers boyalı alanında 2 tane Sunslı gördüğümü hatırlamıyorum bile maç boyunca. İkinci çeyreğin başındaki küçük bir bölüm hariç içeri penetre edemediler, tabi bunda Lakers’ın iyi gömülmesinin de etkisi vardı, ama Suns bu konuda pek de agresif değildi zaten. Playofflarda inanılmaz bir üçlük yüzdesi tutturan takım 22’de 5 (%23) ile dış şut kullandı bu gece, bu noktada yine Lakers’ın savunma rotasyonunun hakkını vermeli. Önceki maçların aksine Suns, dış şutlarını genelde iyi top dolaştırarak değil de, içeri penetre edemediklerinden dolayı çaresiz kaldığından denedi. Amare’nin 23 sayısı ve Nash’in 13 asisti dışında istatistiksel olarak da kayda değer bir şey yok Suns adına.

Phoenix’in kağıt üzerinde Lakers’a karşı en önemli avantajlarından biri olarak görünen benchlere değinecek olursak; Dudley-Frye ikilisi Kobe ve Gasol savunmasında ellerinden geleni yaptılar, ama başarılı olamadılar. Hücumda ise 14’te üç sayı isabetiyle oynadı Suns yedekleri. Lakers adına ise, benchten gelen 44 sayılık katkı aldatıcı olabilir, çünkü genel itibariyle maç koptuktan sonra devreye girdi yedekler (Bu cümle Odom için geçerli değil tabi ki). Bu sebeple, en azından kafa kafaya giden bir maçtan sonra yorum yapmak daha mantıklı.

Batı Finali: Lakers - Suns Değerlendirmesi

İki birbirine zıt takımın eşleşmesinde tek bir kritik nokta var bana göre: Sağlık. 3-4 gündür Bynum'ın dizinin iyi durumda olmadığı yönünde haberler çıkıyor. Zaten kendisi de işin kötüye gittiğini ama oynamaya devam edeceğini söylemişti. Bu başlı başına kritik bir nokta çünkü Suns'ın boyalı alandaki yumuşak ikilisini (Frye-Amare) dağıtacak isimlere sahipti Lakers. Şimdi Bynum'ın durumu ne olacak belli değil. Lakers'ın problemleri bununla bitmiyor: Bugün çıkan haberlere göre Kobe'nin sorunlu sağ dizi yine şişmiş ve antrenmanlara katılamamış. Şişliği indirmek için sıvı çekilmiş dizinden. Playofflar öncesinde ve ilk turun büyük bölümünde dizinden neler çektiğini, Kobe gibi oynamadığını biliyoruz kendisinin. Yani onun sağlıklı olup olmadığı da Suns serisini belirleyecek faktörlerden biri olacak. Ancak şu şartlarda denge biraz Suns lehine bozulmuş gibi.

Uzunlardan girelim hemen. Ne de olsa en kritik eşleşmeler burada. Lakers eğer Suns'ı yenecekse Gasol ve Bynum'dan maç başına ortalama en az 35-40 sayı bulmalı. Özellikle Gasol'ü Amare'nin savunduğu her pozisyon Lakers'ın o madeni işlemesi gerekiyor. Lopez'e karşı da rahat sayı ürettiğini gördük sezon içinde o ayrı... Ancak Bynum'ın Jazz karşısında son 2 maçta çok sınırlı gözükmesi ve yaptığı açıklamalar nedeniyle Lakers en büyük avantajlarından birini yarı yarıya kaybedecek gibi gözüküyor: Cüsse. Üstelik Robin Lopez'in de döneceğini hatırlatayım. 1.5 aydır oynamasa da, playofflar için bir çaylak da olsa, Suns'ın savunma direnci açısından çok kritik. Bynum'ın kısıtlı dakikalar almak durumunda kalması halinde Odom'a dönecekler. Bu da Lakers'ın Suns ile beraber koşabilmesine imkan sağlayacak. Aslında Odom bir ilaç sayılır bu bakımdan Suns'a karşı. Dışarda Frye'ı, Gasol'den iyi savunacaktır bu da bir artı. Frye, Spurs'e karşı %50'nin üzerinde üçlük atarak x-faktörü olmuştu serinin onun form durumu ve ne kadar iyi savunulduğu önemli olacak. Odom, Lakers'ın NBA'deki en iyi üçlük savunan takım olmasındaki en önemli sebep belki de. Tabii yardım savunmasını ve rotasyonları es geçtiğim düşünülmesin. Fakat Odom, Amare ile eşleştiğinde boyalı alanda yetersiz kalabilir. Diğer türlü Amare, Gasol-Bynum ikilisi karşısında hücumda şutu girmedikçe çok zorlanacak gibi duruyor. Ayrıca Bynum'ın 20 civarı dakika alması demek, Lakers'ın zaten dar olan bench'ine daha çok başvurması demek. Bu konuda zaten Suns'ın ne kadar avantajlı olduğuna değinmeme bile gerek olduğunu sanmıyorum.

Gelelim olağan şüphelilere yani guard'lara. Fisher'ın Nash'i yavaşlatma ihtimali neredeyse imkansız. Yok adamın ayakları gitmiyor, perdelemeye takılınca savaşamıyor, ne yapsın? Kısacası savunma yapamıyor Fisher. Nash'in en büyük dezavantajı savunmada adamının yanından yürüyerek geçip gitmesine seyirci kalması ancak Fisher'ın bunları yapacak gücünün de kalmadığını biliyoruz. Fisher'ın tek olayı kritik şutlarda ön plana çıkması. Nash'in saha görüşüyle defansı nasıl çökerttiğine falan girmesem de olur herhalde. Suns'ı son 6 senedir izliyoruz hepimiz. Belki kısa aralıklarla Kobe'yi Nash'in üzerinde deneyebilir PJ ama dizi o durumdayken ne kadar mantıklı bir tercih olur tartışılır. Hill'i tutarak dinlenmesi en mantıklı şey olacaktır Kobe'nin...

Kobe demişken onu, yarı finalde Ginobili'yi oldukça iyi savunan Hill alacak. Sağlıklı bir Kobe, Hill'i darmadağın edebilirdi ancak şu anda soru işaretleri var. Diğer tarafta sezon içinde Lakers'a karşı %31 şut yüzdesiyle ortalama 9 sayı üretebilen J-Rich'in katkısı bir başka x-faktörü olabilir serinin. Şu anda inanılmaz formda ve playofflar'da %50'nin üzerinde üçlük isabeti buluyor. Karşısında genellikle Artest'i bulacak ancak Artest eski hızında değil ve rakibini kovalarken perdelere takılıyor. Deron'a karşı kısa süreli denendiğinde bunu gördük. Zaten sezon içinde J-Rich'in o kadar zorlanmasının sebebi Artest değildi, en azından aklıma hiç böyle birşey yazmamışım. J-Rich'in form düzeyini koruması Suns açısından çok önemli olacak. Onunla ilgili bir istatistik vermişlerdi bir maçta: 20 sayı civarını bulduğu zaman Suns'ın acaip bir kazanma/kaybetme oranı vardı.

Bench konusunda ise sadece isimleri vereyim: Amundson, Barbosa, Dragic, Dudley, Frye'a karşılık Brown, Farmar ve Odom. Dediğim gibi Bynum'ın dizi nedeniyle savunmada Lopez ile Amare'yi cezalandıramayıp, savunmada yavaşlığı nedeniyle bir Aşil'in topuğu halini alması durumunda Lakers'ın Odom opsiyonu mevcut. Bu Suns ile daha iyi eşleşmelerini sağlayacaksa da boyalı alan dominantlığından ve skor üretiminden kısılacağı anlamına geliyor. Ayrıca bench'i de iyice daraltacak. Yani kısacası Bynum ile Kobe'nin sakatlıklarının etkilerini oyun alanında görmeyeceksek Lakers avantajlı. Ben Kobe'nin sakatlık haberi öncesinde 4-3 Lakers'ın kazanacağını düşünüyordum. Ancak sakatlıklardan dolayı Kobe-Bynum beklenileni veremezse iş değişir. Olay çünkü sadece ligin en iyi üçlük atan ile en iyi üçlük savunan takımı arasındaki bir eşleşme değil. Suns savunmacıları üçlüğün gerisine çekerek boyalı alanın boşalmasını sağlıyor ve içerisi Amare-Nash'e kalıyor.

Lakers'ın yaşadığı sakatlıkları ve Lakers'ın formunu göz önüne alınca, J-Rich ile Frye'dan sadece 1'i aynı seviyede performans verse bile Suns kazanır diye düşünüyorum: 4-2. Sadece Kobe'nin sakat olması bu kadar değiştirir mi serinin gidişatını? Bana göre evet. Ama bu, sırf raporlara dayalı olarak konuşursak çıkan sonuç. Esas olarak Kobe'nin parkede yapabildiklerini gözlemlemek en sağlıklı cevabı verecektir. Kobe sağlıklıysa ve son 5 maçtakine yakın bir seviyede oynarsa, Lakers otomatikman favori konumuna geçer: 4-3.

Edit: Kobe'nin diz sakatlığı falan hikaye çıktı galiba =)

17 Mayıs 2010 Pazartesi

17 Mayıs Playoff Programı

18 Mayıs Salı (NTV Spor) 04:00 / Phoenix Suns - Los Angeles Lakers
Maç hakkında değerlendirme yazısı şu anda yazılmakta herhalde yaklaşık yarım saate biter diye düşünüyorum.

Nash Lakers'a Hazır


Link

Eye of the Tiger ile beraber gözü açılıyor Nash'in. Zaten Phil Jackson'ın hakemleri etki altına almayı hedefleyen: "Antrenmanda savunma çalışırken rakip takımda Nash gibi oynayacak birini bulmakta zorlandık çünkü topu kimse Nash'ten daha iyi taşıyamaz (steps'ten bahsediyor)" lafına müthiş bir vole vurmuştu: "Daha geçen hafta ligin en iyi koçu Gregg Popovich'in bu konuda bir itirazı olmadı" diyerek ve mental olarak da her türlü mücadeleye hazır olduğunu göstermişti:


Link

2010 Draft Değerlendirmeleri: Wesley Johnson (Syracuse, SF, 6-7)

Diğer değerlendirmeler: John Wall, Evan Turner, DeMarcus Cousins.

Öncelikle bu oyuncuyu çok sempatik bulduğumdan dolayı, yorumlarımın biraz taraflı olabileceğini baştan söyleyeyim. Üniversite yaşantısına 2006 yılında Iowa State ile başlayan ve burada son derece parlak bir çaylak sezonu geçirerek dikkatleri üzerine çeken Wes Johnson, ikinci senesinin sonunda Syracuse Orange’a transfer oldu, ancak transfer kuralları gereği bir seneyi redshirt olarak geçirmek zorunda kaldı.

Geçtiğimiz sene kolej liginde Evan Turner ile beraber beni en çok etkileyen oyuncuydu. Bu sezon junior yılını geçiren Johnson, drafte katılacak oyuncular arasında en yaşlılardan. Dikkat çekici özellikleri, bileğinin düzgün olması, blok ve top çalma önsezisinin kuvvetli olması ve müthiş bir sıçrama yeteneğine sahip olması. Önümüzdeki yıllarda smaç yarışmalarında görmemiz sürpriz olmaz. Kolejde atletik özelliklerini skor üretme konusunda fazlasıyla kullanma fırsatı buldu, bunu NBA’de de başarabilirse seyir zevki yüksek bir genç daha lige geliyor demektir. İlk adımı oldukça hızlı olsa da, hücumda sık kullandığı bir silahı değil. Topsuz alanda oyunun çok içinde (özellikle katlarıyla). Saha görüşü iyi olan bir guardın yanında skor gücünün normalden çok daha fazla artacağını düşünüyorum. Evan Turner ile birlikte lige en hazır oyuncu olduğunu da ekleyim. Ayrıca yaşının verdiği olgunluk ve tecrübe sayesinde, bir de doğru takıma seçilirse yılın çaylağı ödülü için adı geçen isimlerden biri olabilir. Tabi bunların şimdiden kestirilmesi çok zor, hatta imkansız ama ben yine de küçük bir tahmin yapayım istedim.

Birebirde adam eksiltme özelliğinin çok iyi olmaması ve buna bağlı olarak kendi şutunu yaratmakta zorlanması en büyük sıkıntısı, Allah muhafaza günün birinde yolu Mike Brown’ın takımına düşerse yandı ki ne yandı. Geçtiğimiz sezonu 16 sayı- 8 ribaund ortalamalarıyla tamamladı ve Big East'te yılın oyuncusu seçildi. Benzetildiği isim Shawn Marion, ama fiziği ve atletizmi Matrix’ten daha iyi. Sima olarak ise, bana fazlasıyla Arenas’ı anımsatıyor.

Carmelo ve Granger'a Konuk Olmak


MTV'nin ünlü programı MTV Cribs'de yıldızların nasıl evlere, arabalara, eşyalara sahip olduğunu görüyoruz. Yıllar önce Shaq'ınkini izlemiştim, bundan 10 yıl önce falan el scanner'ı falan vardı çalışma odasına girişte =) Ona link bulanlar paylaşırsa sevinirim, daha sonra koyarım blog'a.

Celtics - Magic Serisi İlk Maç (92 - 88)

Doğu finallerinde karşı karşıya gelen iki takım pek çok kişi gibi bana da geçen seneyi andırdı. Bir tarafta playofflarda kendinden beklenenin çok üstünde performans gösteren Celtics, diğer tarafta rakibine her alanda üstünlük kurup önüne geleni delik deşik eden Magic. Orlando’nun Hawks’a karşı yaptığı son maçın yazısında Orlando'nun hiç zorlanmadığı için geçen seneki Cleveland gibi afallama ihtimali olduğunu söylemiştim.

Yukarıda bahsettiğim benzetmenin üstüne gitmemin sebebi, ilk maçta Magic’in yenildiğini de göz önüne alırsak geçen seneyi andıran senaryonun aslında çok daha farklı olması. Bunun bir numaralı sebebi, Magic’in bu serileri dünyanın en iyi pivotunun önderliğinde değil; tam bir takım halinde geçmiş olması. Jameer Nelson’ın takımın sayı kralı olması bunu bir bakıma özetliyor zaten. Aynı takım oyununu Celtics’e karşı oynamak o kadar kolay değildir. Özellikle diğer turların aksine çok bariz pozisyon üstünlükleri olmadığını düşünürsek takımın zor anlarında düğümü çözecek, ipleri eline alacak biri şart. Sezon başında Hidayet’i kaybetmek uğruna sırf buralar için alınan isim olan Vince Carter’a ise daha önce konferans finali tatmadığı için sürekli şüpheyle yaklaşılıyordu. Kendisinin bu maça çok istekli başladığını görünce, bu görüntüsünün geçici olabileceğini düşünmüştüm, ama maç sonlarındaki yaptıklarıyla kazanma konusundaki hırsına ikna oldum. Bu istek, arzu bir kereye mahsus muymuş serinin ilerleyen maçlarında göreceğiz, ama Carter hakkımdaki benim düşüncem olumlu yönde.

Magic taraftarına teselli niteliği taşıyan bu girizgahtan sonra biraz da parkeye inelim. Celtics savunmada o kadar etkili başladı ki, hani o sonradan büyük farklara ulaşan maçların başında gördüğümüz, “her şey normal gidiyor” havasını bile yaşamadan skor üstünlüğünü elde ettiler. Önce ilk beş dakikada sadece 5 sayı atabilmek, sonrasında ise 10 dakika boyunca basket bulamamak, Magic’ten hiç beklenmeyecek bir hücum performansı. Boston’ın farkı ilk çeyrekte devasa boyuta getirememesinin tek sebebi basit hatalar ve Howard’ın savunmada tek başına devleşmesiydi. Tabii aynı Howard, hücumda Perkins’in de etkisiyle son derece zor anlar yaşadığı için savunmadaki isteğini de bir süre sonra kaybetti orası ayrı. Howard, maçtan önce Perkins’i kastederek “onu hızımla geçmeliyim” tarzında açıklamalarda bulunmuştu, ama Boston savunması içeriye iyi gömülerek buna pek izin vermedi. Fakat kenardan gelen Gortat, Celtics savunmasının dikkatini Howard kadar çekmemiş olacak ki, onun yapamadığı hareketli hücumu yapabildi ve pota altını oldukça iyi kullandı. Gortat’nın önderliğinde Magic oyun üstünlüğünü devralsa da, iki Allen ev sahibi takımın skor üstünlüğünü ele geçirmesine izin vermedi. İlk yarı boyunca belirli aralıklarla da olsa, gerçek Magic hücumundan kesitler izledik, fakat bu durum koskoca Orlando’nun 2 çeyrekte 32 sayıda kalmasının önüne geçemedi.

İkinci yarının başında Nelson kısa süreliğine coşup üst üste 8 sayı atınca fark 3’e kadar indi, ama Boston’ın cevabı gecikmedi ve bu bölümde 8 sayı atan Pierce önderliğinde (3 tanesi beleş serbest atışlardandı) fark neredeyse 20’ye kadar çıktı. Carter’ın kendine yarattığı pozisyonlar da olmasa son çeyreğe kadar daha da açılırdı bu fark, çünkü Orlando hücum ritmini tamamen kaybetmişti. Hatta Rasheed’e sinirlenip oyuna küsen Howard da tüm bunlara eklenince seyirci bile takımından umudu kesmiş gibi oldu bir ara. İşte Orlando’nun seriye yeniden tutunabileceğini düşünmemin gerçek sebebi olan 4. çeyreğe böyle girildi. 20 sayı geriye düşen Magic oyuncularının hiç biri bu son derece sert geçen maçtan ümidini kesmedi. Nelson ve Carter’ın insanüstü çabaları farkı 3’e kadar indirdi, ancak maçtan galip ayrılamaya yetmedi. Ama bu geri dönüş, katil içgüdülü oyuncusu bulunmayan bir ekip olarak takım oyunuyla da maça tutunabileceklerini gösterdiler. Celtics’in bu sezon 10 ve üzeri farktan 14 kere maç veren bir takım olduğunu düşünürsek, yine böyle seyreden bir maçtan galip ayrılan tarafın Orlando olma ihtimali de yok değil. Sonuçta düzgün hücum edip üçlükleri sokmaya başlayınca 10 sayılık farkı 4 hücumda eritiveriyorlardı, ama bu kez güçleri yetmedi.

Seri başlamadan önce daha iyi takım olmasına rağmen Magic’in tur atlayamayacağını düşünüyordum. Her ne kadar Celtic bu maçı kazansa da Celtics’in elenme ihtimali gözümde biraz daha arttı diyebilirim. Nedeni de şu: Tamam, çok iyi savunma yaptılar, hücumda yaptıkları basit hatalar nedeniyle farkı erken açamadılar, ama şunu da unutmamak lazım ki Magic her maçta bu kadar kötü hücum etmez. Bir daha 22’de 5 üçlük atıp sadece 10 asistte kalmazlar. Maç boyunca 18 top kaybettiklerini de unutmayalım.

Oyuncuları istatistik vererek kısaca değerlendirmek gerekirse:

Pierce 2/3 üçlük, 6/8 toplam isabet oranıyla 22 sayı 5 asist 9 ribaund yaptı. Bu istatistikler, onun galibiyetteki katkısını tam olarak yansıtmıyor gibi, takımın sıkıştığı anlarda oyunu rahatlatan oydu. Bu noktada Carter’ın da savunmada yeterli olmadığını söylemek gerekir.
Ray Allen 8/16’yla 25 sayı 7 ribaund 3 asist yaptı ve maçın skor lideri oldu. Matt Barnes sırtından yaşadığı sakatlığı yüzünden onu savunmakta zorlandı ve yine bu sebepten fazla da süre alamadı zaten. Bunun da etkisiyle sürekli içeri girerek eski günlerini anımsattı Allen. 4 blok yedi ama içeri girmekten korkmadı, önemli olan da buydu zaten.
Rasheed bu sefer gerçekten oynamaya geldiğini gösterdi. 9'da 3 şut isabet oranı kötü gibi görünüyor, ama attığı 13 sayının yanında 5 faulle kenara gelen Perkins'in yerini Howard'ı saf dışı bırakarak doldurdu. Ayrıca saçma sapan şutlar da kullanmadı kendisi. En azından normal sezonda setin ortasında üçlük salladığına çok kez tanık olunan birine göre fena değildi.

Howard 10’da 3’le oynadı, bazı maçlarda %80 şut yüzdesine ulaşan biri hakkında bunu söylemek yeterli olacaktır nasıl bir maç geçirdiğine dair. Perkins kendisini çok iyi savunuyor, ama ligin en iyi pivotuysan savunmacına bir şekilde üstünlük kuracaksın. Savunmada bir süre göz açtırmadı, 5 blok yaptı ama 7 de top kaybı var.
Carter 9/18 23 sayı, Nelson 8/18 20 sayı 4 hücum 5 savunma ribaundu ile maçı tamamladı. Carter başta olmak üzere bu ikili takımın geri dönebilmesinin bir numaralı nedeniydi. Nelson 2 asistte kalarak takım arkadaşlarını belki oyunun içine sokamadı, ancak takımının ihtiyaç duyduğu skor eksikliğini bir miktar giderdiğini söylemek mümkün.

Maçın kayıp ismi ise; 10’da 2’yle sadece 6 sayı atmakla kalmayıp sahanın her yerinde bocalayan Rashard Lewis’ti.

16 Mayıs Playoff Programı

16 Mayıs Pazar 22:30 (NTV banttan 17 Mayıs Pazartesi 01:00) / Boston Celtics - Orlando Magic

16 Mayıs 2010 Pazar

Doğu Finali: Celtics - Magic Değerlendirmesi

Magic'i önceki iki tura göre çok daha zorlu bir eşleşmenin beklediği açık. Celtics playofflar'a çok formsuz bir şekilde girse de ilk playoff maçının son çeyreğinde Heat'in tokadıyla kendine geldi. O zamandan beri farklı bir Celtics izliyoruz. Bunun ana nedeni 3 yıldızın performanslarını bir üst seviyeye çıkartmaları. Yoksa Rondo'yu zaten biliyoruz, takımını sürükleyen adam oldu bu playofflar'da. Celtics'in bütün bunlara rağmen 2008 sezonundaki savunma düzeyine ulaşamadığını ama yine de oldukça iyi savunma yaptıklarını söylemeliyim. Magic ise finale çıktığı geçen sezon dahil, belki de en iyi topunu oynuyor (futbol deyimi oldu sanki). İşte bu nedenle Magic'in çok az da olsa avantajlı görüyorum.

Öncelikle Magic'in başını en çok ağrıtacak konuya değinelim: Rondo. Nelson, Bobcats ve Hawks'a karşı Felton ve Bibby'le eşleşmişti. İkisini de denize dökmüştü Nelson ve 20.5 sayı ortalama tutturmuştu playofflar'da. Magic bu eşleşmelerin çok ekmeğini yemişti. Şimdi karşısında Cavs'e karşı üç yıldız henüz kendini bulmadan, takımını serinin içinde tutan Rondo olacak. Hücumda aynı rahatlıkta olamayacak Nelson. Ayrıca defansta Nelson'ın Rondo'yu durdurması neredeyse imkansıza yakın. Ancak arkasında yılın savunmacısı ve korkutucu etkiye sahip bir Dwight Howard varken, Rondo'nun Cavs'e karşı oynadığı oyunu ortaya koymasını beklemiyorum. Nitekim Cavs'e karşı, içerde Shaq varken bile penetre etmekte daha bir çekiniyordu Rondo. Yine de kendisi çabukluğu ve saha görüşüyle Magic savunmasının canını çok yakacaktır. Yani tabii ki Celtics bir adım önde oyun kurucuların çarpışmasında, hele Nelson'ın muhtemel istikrarsızlığını düşününce bu iyice ön plana çıkıyor. Ama yine de genel görüşün aksine Nelson'ı hiçe saymıyorum ben çünkü son 1 aylık dönemde inanılmaz formda kendisi. Rondo - Nelson arasındaki fark pek çok kişinin düşündüğünün aksine çok da büyük değil bence, yeterki son 1 aydaki gibi oynasın Nelson.

Şutör guard ve forvete baktığımızda ufak bir Celtics avantajı görüyoruz ama Stan Van Gundy ufak bir rötuşla olayı dengelemeye çalışacakmış. Barnes, Allen'ı savunarak başlarken, Carter Pierce'ı alacakmış. Bu Carter'ın perdelerle boğuşup Allen'ı delicesine kovalamaktan kurtarmış olacak ve mümkün olduğunca yıpranmayacak. En azından Stan Van Gundy böyle düşünüyor herhalde. Ayrıca Barnes bu işi Carter'dan çok daha iyi yapan bir savunmacı. Cüsse olarak Carter, Pierce'la başa çıkmakta sorun yaşamayacaktır, yine de Carter'ın eski savunma azminin - ve belki de kabiliyetlerinin - düştüğünü gördük sezon boyunca. Bu sebepten dolayı Pierce'ın azdığı dönemlerde bu eşleşmede değişiklik görebiliriz. Carter ile Pierce takımları için oyunu domine edip, kontrolü eline alabilecek isimler olacaklar ama Pierce'ın daha doğru kararlar verdiğini ve daha sert bir oyuncu olduğunu biliyoruz. Bu fark sayesinde ibre az da olsa Celtics'i gösteriyor ama çok yakınlar bence.
Edit: Barnes'ın sakatlığını unutmuşum, Ray Allen ilk maçta coştu. Barnes'ın onu yavaşlatacağını düşünüyordum. Hiç rahat hareket edemiyor Barnes. Bu da ibreyi Celtics'e kaydırdı.

Geldik serinin x-faktörü olabilecek isimlerine: Garnett ile Lewis. Celtics tarafından başlayalım. Öncelikle Garnett'in sezon başındaki sağlığına kavuştuğunu söylemeliyim. Hatta bu Cavs serisi öncesi onu kafamda o kadar küçültmüşüm, utanmasam ameliyat öncesindeki Garnett döndü diyeceğim. Playoff ateşi bu olsa gerek. Bu sezon ne kadar dış şutuna önem verdiğini defalarca kez yazmıştım blog'da ama playofflar'da öyle bir şut atıyor ki, orta mesafenin kralı Nowitzki bile kıskanıyordur herhalde. Ama tabii övgülerime rağmen ayaklarının eski hızına yakın bile olmadığını söylemeliyim. Hala tam anlamıyla rahat değil üçlük civarına savunurken. Üstelik Lewis de Jamison'a oranla daha çabuk olan ve karşısında savunmacısı varken bile kaldırıp şutu potaya gönderebilen bir oyuncu. Buna ek olarak Garnett'in boyalı alanda Jamison'a sağladığı üstünlük vardı Cavs'e karşı. Lewis'e karşı yine avantajlı olacak kendisi ama Lewis'in, Jamison kadar aciz kalmasını beklemiyorum. Yani burada ibre ortada duruyor. Bu pozisyon Magic'i, Celtics ve NBA'deki diğer takımlardan ayıran en büyük etmen. Buradaki savaşı kazanan takımın büyük avantaj yakalayacağına inanıyorum.

Tabii Magic'in ligdeki 29 takıma birden üstün olduğu pozisyonu da es geçmeyelim. Perkins her ne kadar Howard'ı iyi savunsa da ve sinirlendirebilse de Howard'ın yine Magic'in en büyük kozu olacağı aşikar. Ayrıca Howard'ın bu sezon Celtics'e karşı zorlandığı maçlarda Perkins faul problemi nedeniyle kenarda otururken, Howard'ı Rasheed savunmuştu. Yani Perkins de NBA'deki her uzun gibi Howard karşısında sık sık çaresiz kalıyor. Bütün bunların üstüne dün Perkins'in antrenmana çıkmadığını ve dizinde ağrıları olduğunu ekleyince ara daha da açılıyor. Kısacası Howard'ın bir üstünlük sağlayacağı neredeyse kesin. Onun ezici bir performans gösterip gösteremeyeceği serinin kaderini etkileyecek.

Geldik bench'lere. Magic yine sezon içinde pek çok kere yazdığım gibi NBA'in en derin ve komple bench'ine sahip. Stan Van Gundy'nin isteği doğrultusunda bir anda kısa, hızlı ve şutör takımdan, uzun güçlü ve ağır bir takıma dönüşebiliyorlar. Redick, Pietrus, Gortat ve Ryan Anderson bunun gerçekleşmesini sağlıyorlar. Daha bir de SVG'nin tercih etmediği Bass gibi bir emniyat sübabı var gerçek uzun forvet kontenjanında. Diğer tarafta Celtics'in Heat ve Cavs'i geçmesinde katkısı olan Tony Allen, Davis ve Rasheed'i es geçmeyelim. Ancak bu oyuncuların verdiği güven (özellikle Rasheed) ile Magic bench'inki arasında bana göre azımsanmayacak bir fark var. Bu da bench'lerde Magic'in avantajlı olduğunu gösteriyor. Seri için bir başka x-faktörü olacaktır bench katkıları. Şampiyonluğa giden her takımın aldığı bench katkısı önemli olmuştur başarısında...

Özetleyecek olursak: Kaan Kural'ın belirttiği gibi Celtics Cavs'e karşı iyice boyalı alanı kapamaya konsantre olmuşken şimdi tamamen üçlüğü savunmaya odaklanmak zorunda kalacak. Ciddi bir taktik ve strateji farkı göreceğiz defansif alanda. Bunun asıl nedeni olan Lewis-Garnett mücadelesi dediğim gibi serinin x-faktörü olacak gibi gözüküyor. Celtics'in savunmasının yanında Magic'i de unutmayalım. Magic kendisini her ne kadar 'atıcı' olarak gösterse de, ligin en iyi savunma yapan 3-5 takımından biri. Bu nedenle Pierce'ın yaratıcılığına ihtiyaç duyacaklar bence. Bunun dışında Celtics, Magic'in bugüne kadarki müthiş formunu ve Dwight'ın dominantlığını dengeleyecekse Rondo-Garnett ikilisinin Nelson-Lewis karşısında fark yaratmaları gerekiyor. Son olarak da Magic 3'lük üzerine kurulu sisteminde bile abartılı dış şut kullanıyor bana göre playofflar'da. Bu bir dezavantaj haline dönüşebilir, biraz daha dengeli kullanmak zorundalar şutlarını. Bütün yazdıklarımın ışığında saha avantajıyla birlikte 4-3 Magic'in kazanacağını düşünüyorum.

2010 Draft Değerlendirmeleri: DeMarcus Cousins (Kentucky, PF/C, 6-11)

Diğer değerlendirmeler: John Wall, Evan Turner.

Draft'in fena olmayan uzunlarından diyebiliriz Cousins için. Takım arkadaşı John Wall gibi o da lise yıllarında kendisinden epey söz ettirmeyi başarmıştı. Bir uzun için bile harika bir fiziği var ve pota altında çok yer kaplıyor. Gücü ve dayanıklılığı sayesinde çembere yakın yerlerde topla buluşabiliyor ve fiziğinin hakkını da veriyor açıkçası. Ayrıca sırtı dönük oyunu mükemmel oynuyor. Mücadeleden yılmayan ve itiş kakışı fazlasıyla seven bir karaktere sahip olması, onu müthiş bir ofansif ribauntçı yaparken, zaman zaman da 'salonda görmek istemediğimiz' türden olayların başrolünde bulunmasına sebep oldu.

En büyük eksisi sorunlu bir oyuncu olarak lanse edilmesi, kaldı ki saha içindeki hareketleri ve karıştığı olaylar da bu yaftayı doğrular nitelikte. Ayrıca pek atlet olduğu söylenemez, orta mesafe şutu olmadığı için de potadan uzaklaştıkça verimi düşüyor. Çabuk ayaklara sahip değil ve bu durum onun ikili oyun oynayabilmesini engelliyor. Yukarda da bahsettiğim gibi genellikle fiziksel avantajlarıyla kolej liginde rakiplerine üstünlük sağladı ve önümüzdeki senelerde rakiplerinin bu denli kısa ve çelimsiz olmayacağı düşündüğümde Cousins hakkındaki şüphelerim artıyor. Oyununa, özellikle hücum yönünde ekstra bir şeyler katamaması durumunda beklenen yerlere gelememesi muhtemel.

Dış görünüşüne bakınca pek inandırıcı gelmeyebilir ancak henüz 20 yaşında olan Cousins, uzunların geç olgunlaştığı düşüncesiyle birlikte şu an ham olduğu göz önüne alındığında ilk 5 sıradan seçilebilir. Üniversitedeki ilk ve muhtemelen tek senesinde oynadığı maçların yarısında double-double yapmayı başardı ve SEC’in en iyi çaylağı seçildi. Yalnızca 23 dakika ortalamayla yaptığı 15 sayı- 9 ribaundluk istatistik ise ayrıca alkışı hak etse de ben kendisinin iki tarafı keskin bıçak olduğunu düşünüyorum. Pota altındaki etkinliği, pivot oyununu müthiş oynayabilmesi ve hücum potansiyeli ile Al Jefferson'a benziyor. Otoritelerin benzetmesi ise; Derrick Coleman ve Eddy Curry (Allah korusun).

Dwight'cım Renk Seçimlerin Mükemmel


Link

İkinci Hawks maçı sonrası basın toplantısında bir muhabir "Üstündeki renkler sana çok yakışmış" tadında bir cümle sarfederek sorusuna başlamış, Dwight'ın tepkisi mükemmel. Maçlardaki hatalı hakem kararlarında bile gözlerini bu kadar açmıyordur herhalde. Harika... Dwight Howard'a hafif homofobik diyebiliriz yani, çok komiğime gitti =)