BIY AD

12 Eylül 2009 Cumartesi

Aynen Devam: Türkiye 63 - İspanya 60 (Maç Analizi)

Maça perdeler ve ikili oyunlarla başladık 5-6 tane üstüste. Bütün atışlarımızı çembere kadar inip turnike ve smaçlar ile bulduk. Bir tanesini Aşık kaçırdı o kadar. Rubio'yu Hidayet özellikle geriden savunuyordu, o da boş 3'lüğünde isabeti bulunca açıkçası korkmadım değil ancak maçın ilerleyen dakikalarında korkumun yersiz olduğunu göreceğimi bilmiyordum. Bana göre maçın başında Hidayete'i Fernandez savunurken, post up'ta kullanmalıydık ancak maçtan sonraki röportajlarda Hidayet'in dizinin ağrısının çok arttığını öğrendim. Maç içinde aldığım notlarda normalde Hedo'ya sorumluluk almadığı için ufak eleştiriler yapmıştım ancak bunlara yer vermemeye karar verdim sakatlığından sonra. Defansta ise İspanya'nın top dolaştırıp bulduğu boş şutlarda ve kendisi yarattığı pozisyonlarda Fernandez çok sıcaktı. Defanstaki en büyük eksikliğimiz ise rakibe bol bol hücum ribaundu vermemizdi. Ribaundlar hariç, Aşık'ı çok beğendim. Özellikle Gasol'e karşı yaptığı mükemmel savunmayla çok takdir ettim. Üstüne bir de üçlük çizgisinin gerisinden topu alıp penetre ederek Gasol'ü geçi smaçldığı pozisyon beni hem şaşırttı hem sevindirdi. Ersan ise ilk çeyrekte skor olarak katkı hiç yapamadı ama hücum ribaundlarında etkiliydi. Gerçi maç içinde baktığım sırada yazılmamıştı ama ben iki tane hücum ribaundunu çok net hatırlıyorum ilk çeyrekte. Çeyreğin sonuna doğru Fernandez yine ipleri eline aldı ve skor üretiminde İspanya'yı taşımaya başladı.
Genel olarak baktığımızda ise her pozisyonda potaya penetre etmemiz tek kelimeyle MÜKEMMELDİ. Böyle bir oyun izlemeyeli çok uzun zaman olmuştu. Nazar değmesin gerçekten bu kadar mı iyi oynanır... Özellikle Kerem Tunçeri'nin bu oyunumuzdaki etkisi çok çok büyüktü. Bir adam bu kadar mı iyi oynar. Helal olsun Kerem. Ender ise oyuna girdikten sonra pek ortalarda gözükmedi.

2. çeyreğin başında ise Kerem kenarda oturduğu için pek sayı üretemedik. Ender ilk 3 maçtaki oyunundan bir hayli uzak gözüktü. Aşık'ın yerine giren Oğuz'un da 5 dakikada 3 faul yapması moralimizi bozdu ancak kim tahmin edebilirdi bunun Semih'in şahlanmasına neden olacağını? Ender-Engin aynı anda oyunda olduğu dönemde İspanyol guardları çok rahat oynamaya başladılar, ayrıca bizim hücumda tek eline baktığımız isim olarak Ersan kaldı. Bunun üstüne deli gibi hücum ribaundu vermeye devam ettiğimiz için İspanya çeyreği genel olarak kendi kontrolünde götürdü. Anca yine de bu hücum ribaundlarına rağmen savunmamız çok sağlamdı ve pek sayı imkanı vermedik rakibimize.
Bu çeyrekte Ersan'ın ilk çeyrek nedeniyle güvenini biraz kaybettiğini düşünüyorum. Bomboş oldğu pozisyonlarda potayı pek düşünmedi. Ardından Ömer Onan ve Kerem aynı anda oyuna girdiler ve çok daha iyi organize olduk. Kerem, Semih'in elinde patlayan, çok kötü bir hücumu uzak mesafeli, el üstü bir 3'lük atarak değerlendirdi. Koca 10 dakikanın hepsini oynayan Fernandez'in 1 sayı bile üretmemesi nedeniyle İspanya bu çeyreği 12 sayı ile kapadı. Ersan ise çeyreğin sonunda bir üçlük buldu ve 36-34 önde girdik devreye. İspanya'da Navarro ise ilk yarıda potayı bile göremedi.

İkinci yarıya yine Kerem'in müthiş üçlüğüyle başladık. İspanya'da ise koç Scariolo pota altı savunmasından memnun olmasa gerek ki Gasol kardeşler ile başladı. Biz ise Oğuz-Aşık ikilisiyle girdik 3. çeyereğe. İlk yarının sonunda bulduğu üçlükle morali yerine gelen Ersan'la niye başlamadık gerçekten anlam veremedim. Navarro 5 sayı üstüste bularak başlayınca bir anda kendimizi 4 sayı geride bulduk. Scariolo'nun Gasol kardeşler formülu tutmuştu, potaya gitmeyi geçtim tamamen üçlüğe dayalı bir oyuna döndük. Bunda ilk yarı mükemmel oynayan Kerem'in de hata payı vardı. Takımı organize edemedi. Ardından Kerem-Ender, Ömer-Ersan ve Aşık-Semih değişikleriyle kendimizi bulduk. Özellikle Ersan bulduğu sayılarla bizim skorda tutunmamızı sağladı. Ayrıca savumada da getirdiği yardımlarla, şutlara el kaldırmasıyla, mükemmel bir iş çıkardı. Hidayet de savunmamıza 3 tane müthiş top çalarak katkıda bulundu. İspanya bu çeyrekte yine ancak 14 sayı bulabildi: 49-48

Son çeyreğe Semih'in mükemmel bloğuyla başladık. Son 10 dakikanın başlarında hücum ribaudnlarında etkili olan taraf bizdik. Özellikle Ersan mükemmel oynuyordu. Bugün sergilediğimiz oyun Semih'i de etkilemiş olacak ki, arada sırada yaptığı hatalara rağmen bugün kendisine geldiğini gördük. İspanya 53-50 öne geçtiğimizde alan savunmasına dönerek bizi durdurmayı düşündü. İlk hücumumuzda Engin'e bomboş hazırladığımız üçlükte isabet bulamadık. Zorlanmaya başladık bu savunmaya karşı, Ender'in uzaktan ve el üstünden kullandığı ve sokamadığı üçlük bunu kanıtlıyordu. 3 kısayla oynamamıza rağmen yeterince top dolaştıramıyorduk. Ardından oyune Sinan yerine Hedo girdi hücumumuz çok daha iyi şekillenmeye başladı. Ersan'ın onların yarı sahasında yaptığı saçma faul sonrası Gasol'ün bulduğu serbest atış ile uzun süre sonra ilk defa geri düştük: 55-56. Ersan hemen bunun arkasındaki pozisyonda hücum ribaundunu alıp tamamlayarak kendisini affettirdi. Benim saydığım en az 6-7 hücum ribaundu Ersan ama tipleyerek başkalarına kazandırdığı hücum ribaundlarını Eurobasket organizasyonu Ersan'a yazmamış maalesef skorbordda...
Hedo ile hücumumuz daha iyi şekilleniyor demiştim ya, pota altına mükemmel bir pas verdi Hedo'muz, Semih ise bunu arkası dönükken alley-oop'a dönüştürmeyi başardı. Çok güzel bir andı bizim için. Oyunun özellikle son 2 dakikasında Ender formda olmadığını bas bas bağırsa da, niye Kerem'i düşünmedi Tanjevic, gerçekten aklım almıyor. İşte ben tam böyle düşünürken, Ender savunmadaki boşluğu değerlendirerek kolay bir turnike buldu, sevindirdi bizi. Semih'in savunmada çaldığı topla maç bize dönmüştü ancak takımımızın yıldızları Ersan-Hedo ikilisinden affedilmez bir hata geldi. Hedo'nun içeri doğru penetre edip sıkışınca dışarı çıkardığı top Ersan'ın bir hayli üzerinden, bizim yarı sahamıza geçti. Ersan da geri koşup topa dokunmakta (böylece geri pas olmasını sağlamakta) gecikince, Navarro topu kaparak bomboş bir turnike attı ve skoru 61-60'a getirdi. Son 1 dakikada, sakat olmasına rağmen niye topu Hedo'ya vermediğimizi bilmiyorum. Ersan'ın zorlama üçlüğünün girmemesinin ardından Semih'in hücum ribaundunu alması çok kritikti. Ancak bunun ardından Ender Arslan önceki 3 maçtaki gibi oynadığını sanarak el üstü bir orta mesafe şutu denedi ve başarılı olamadı. Üstelik 29-30 saniye kala yerine, saati 20'ye kadar düşürmüştü. Yani son hücumu kullanma hakkı İspanya'daydı. Mola aldılar, bizde Aşık savunma yapması için oyuna girdi Engin'in yerine ve 2 uzun + Ersan'a döndük. Son 10 saniyede Ersan ile eşleşen Llull hızını kullanarak çembere kadar gitmek istedi ve tam ortadan turnikeye girdi. İşte burada Ersan-Aşık ikilisi sahneye çıktı, Ersan arkadan, Ömer ise cepheden Llull'ı öyle bir blokladılar ki, İspanyol oyuncu ne olduğunu şaşırdı ve maçı kazandık.

Mükemmel bir tecrübeydi. Maçın sonunu böyle oynayarak da kazanabileceğimizi göstermiş olduk. Ancak kaybetseydik Kerem yerine Ender'i tercih eden Tanjevic'e sıralayacağımız eleştiriler kaç paragraf oludu bilmiyorum. Ayrıca ilk çeyrekte Pau Gasol'e karşı mükemmel oynayan Aşık'ın da ilerleyen dakikalarda hemen hemen hiç süre alamadığını belirtmeliyim...

Yine de çok güzel bir galibiyetti, bu grupta 3. galibiyetimizi yazdık. Önümüzdeki 2 maçtan sadece 1'ini kazanırsak birinciliğe oturacağız ve öbür grubun sonuncusuyla eşleşeceğiz.

Dördüncü kere Teşekkürler Milli Takım.

Majestleri'yle 23 Dakika

Önceki verdiğim Michael Jordan'ın Hall of Fame konuşması kırpılmıştı, şimdi 3 ayrı video şeklinde tamamını koymuşlar, ben de paylaşayım dedim. Dinlediğim en güzel konuşmalardan biriydi. İlk kürsüye çıktığında onunla beraber benim bile gözlerim doldu. Uzun video izlemek konusunda sıkıntılarınız varsa, biraz kendinizi zorlayın. Kesinlikle değecektir.
Ayrıca birçok eski yıldızın son halini görmek de oldukça hoştu, özellikle Kukoc'un yaşlı halini görmek.


Link


Link


Link

Michael Jordan - Hall of Fame Konuşması



Link

Gelmiş Geçmiş En İyi

Milyonlara, çoğu NBA otoritesine ve tabii ki bana göre öyle... Michael Jordan'ı tarif etmek için başka birşey söylemeye gerek yok belki de. Söyleyeceksem de bir başka yazıya artık. Burada birkaç saat önce Hall of Fame'deki konuşmasına değineceğim kısa kısa notlarla:

- En önemlisi, hayatı ve kariyeri boyunca karşısına çıkan şeylerin içindeki kazanma ateşini körüklediğinden bahsetti. Bu ateşi de en başta ailesinden ve kardeşlerinden aldığını söyledi.

- Yıl 1994 Jordan ilk emeklilik zamanlarında, Bryon Russell ile karşılaşmışlar. Russell Jordan'a "Niye bıraktın ki? Hadi giyin de gel seni savunabilirim/durdurabilirim" tarzında birşey söylemiş. Yıl 1995, ilk Jazz-Bulls maçında, Jordan Russell'a: "Hadi bakalım sana beni savunmak için bir fırsat". Majesteleri, ardından gelen 2 senede de ona kendisini savunmak için birçok fırsat verdiğini belirterek iğnelemeye devam etti.

- Ünlü bir sözünü kendisi anlattı... Bir maçta Bulls 5-10 sayı gerideyken, Jordan 15-20 civarı sayı üstüste üretiyor ve maçı kazanıyorlar. Yardımcı koç Tex Winter Jordan'a: "Takım kelimesinde 'Ben'in B'si yok" diyor. Jordan'ın cevabı, "Ama 'galibiyet'te var"

- Jordan konuşmasını "50 yaşımda basketbola geri döneceğim" diye bitirdi ve bütün salon gülmeye başladı. Jordan: "Hayır gülmeyin. Asla 'asla' demeyin. Çünkü korku gibi sizi kısıtlayan şeyler, genellikle ilüzyondan ibarettir."

Ayrıca Stockton'ın konuşmasında "Beni çok uzaklardan desteklemek için gelenler oldu. Aslında düşünüyorum da Michael'ı görmek için gelmiş olabilirler. Ben bunu anlamıyorum, adam bir şut sokuyor yıldız oluyor" şeklinde Jordan'a değinmesi de hoş bir düşünceydi.

Genel olarak Stockton'ın konuşması eğlenceli iken, Sloan'unki biraz bayık ve gün gün hayatını anlatan bir konuşma oldu, Amiral ise tek tek herkese teşekkür etti diyebilirim.

Sadece birkaç tane aklımda kalan yeri paylaştım, 15 dakikalık bir konuşmaydı herhalde yaklaşık. Kaçıranlar internetten bulup izlesinler, kesinlikle tavsiye ediyorum.

11 Eylül 2009 Cuma

Majesteleri - Amiral - Stockton - Sloan

Bu 4'lü, birkaç saat sonra yapılacak töreninde Hall of Fame'e katılacaklar. Hepsi birbirinden müthiş isimler diyeceğim ama Majesteleri'ne haksızlık etmiş olacağım. Onun gibisini çok büyük ihtimalle göremeyeceğiz... Her Hall of Fame'e seçilen her çiçeği burnunda isim, daha önce bu onuru tatmış olan efsanelerden birinden, onu anons etmesini/sunmasını rica ediyor. Bu geceki seçimler şöyle:

Michael Jordan - David Thompson
David Robinson - Larry Brown/George Gervin
John Stockton - Isiah Thomas
Jerry Sloan - Charles Barkley

Jordan'ın Phil Jackson'ı veya North Carolina'da birlikte şampiyonluğa yürüdüğü koçu Dean Smith'i seçmemesi beni gerçekten şaşırttı. Majestleri'nin bu seçiminin ardından, geçmişte basketbol kamplarında gençlere "Ben sizin yaşınızdayken David Thompson'ı örnek alırdım" dediğinin altı çizildi medyada bolca.

2009 Hall of Fame seremonisi bu gece saat 01:30'da yapılacak. Digiturk'te saat 12'den sonra NBA TV'nin program akışı yok ancak yaklaşık yarım saat sonra yani 23:30'da, Hall of Fame 2008'in tekrarını verecekler. Haliyle onun hemen ardından da bu senekini canlı vereceklerini düşünüyorum. Bu tarihi anı izlemek isteyenler ekran başına...
Edit: Evet 00:30'da kırmızı halı ile 2009 Hall of Fame töreni başlayacakmış. Bilgi için teşekkürler Sheed.

Tweet'lemek ya da Tweet'lememek

İşte bütün mesele bu. 2 hafta kadar önce oyunculara Twitter ve benzeri sitelerden güncelleme yasağı getiren NFL'den sonra, NBA de bu yolu seçecek gibi duruyor. NFL'in uygulamaya koyduğu kurallara göre; oyunculara, koçlara ve basketboldan sorumlu yöneticilere maçtan 1.5 saat önceden, maç sonu basın toplantılarının bitimine kadar sosyal ortam ağlarını kullanmak yasak. Hakemlere zaten zamana bakmadan, tamamen yasak.

NBA başkanı Stern de Twitter'a karşı olmadığını ancak herşeyin bir yeri ve zamanı olduğunu belirtmiş. Bu düşünceye katılmamak mümkün değil. Düşünsenize, takım 20 sayı farkla yenilirken bench'te bir oyuncu almış cep telefonunu eline Tweet'liyor... Saçma olurdu gerçekten. Ayrıca aynı şekilde maç öncesinde verilebilecek haberler özellikle bahis dünyasını etkileyebileceği için, maçtan 1.5 saat önceki yasakları da son derece mantıklı buluyorum.

Yasak herhalde 2-3 haftaya kadar çıkacaktır.

Shaq Vs. Albert Pujols

Shaq, televizyon programının 3. bölümünde beyzbolun en iyi vurucularından biri olan Albert Pujols'a karşı yarışmış geçen hafta. Pujols en başlarda çok kasmasa da, sonda neler yapabileceğini göstermiş. Zaten sonuç pek önemli değil, olay aralardaki Shaq'ın geyikleri ve komiklikleri.



şu da linki.

10 Eylül 2009 Perşembe

Iverson Sonunda Takımını Buldu !

Eurobasket'in yoğun programı nedeniyle NBA'i boşladık biraz. Bobcats haberi vardı birkaç hafta önce çıkan, pek doğru değilmiş demekki... Ama sonunda Iverson'ı gerçekten isteyen bir takım ortaya çıktı: Grizzlies. Henüz resmileşmedi transfer ama hem Iverson Twitter sayfasından abuk subuk açıklamalarla bu anlaşmayı duyurdu, hem de Grizzlies takımı, basına Iverson ile söz kestiklerini açıkladı. Iverson'ın "abuk subuk" dediğim sözlerine de yer vereyim:

"Tanrı kariyerime devam edeceğim yer olarak Memphis'i seçti. Grizzlies takımındaki yetkililerle ve yeni koçum Hollins ile görüştük." Hemen birkaç dakika sonra da şunları yazmış: "Kazanmaya oynayan bir takım kurmak istediklerini hissedebiliyorum, bunu başarmalarında yardımcı olabileceğimi düşünüyorum. Onlara güven duyuyorum."
Sizlere göre abuk olmayabilir ama benim her zaman gıcığıma gitmiştir "Tanrı benim için Memphis'i seçti" tarzındaki sözler. Yahu sen seçiyorsun sen... Tanrı ne alaka? İstesen giderdin Bobcats'e veya oyuna kenardan dahil olmayı kabullenseydin şampiyonluğa oynayan bir takıma. Ama yok, doğru ya Tanrı seçti Memphis'i. Pardon.

Bu yazıların üstünden kısa bir süre geçmişken de Yahoo, Grizzlies ile Iverson'ın 1 yıllık olarak anlaştığını duyurdu.

Peki Grizzlies ne yapmaya çalışıyor? Bu konu hakkında geçmişte zaten bu ve şu şekilde 2 yazım vardı. Ama şimdi konuyu bir kez daha, bu sefer Iverson yönüyle ele almam gerekiyor. Hemen bir guard rotasyonuna bakalım: Conley-Iverson-Mayo. Her birine ortalama 32 dakika biçerek - Iverson'ın daha aza tamam demeyeceğini düşünüyorum haliyle - bakalım duruma. Yani Mayo çaylak yılına göre, maç başına 6 dakika daha mı az alacak? Üstüne Mike Conley Jr. geçen sezon All-Star sonrası aldığı 36 dakikadan 32'ye mi inecek? Bütün bunlar ne için? 1 yıllığına 'kiralanan' Iverson için... Ama tabii doğru, Grizzlies kazanmaya oynayan bir takım kuruyor ya, unutmuşum onu.

Dakikalardan ziyade, bir de işin şu yönü var: Grizzlies'e şimdi NBA tarihinin sahadayken takımının en çok top kullanan 2. oyuncusu olan (1-Michael Jordan) Allen Iverson geldi. Zaten bu sıralamada 15. sırada olup benim kara delik olarak nitelendirdiğim Zach Randolph'a da sahiplerdi... Size şöyle diyeyim, bu ikili aynı anda sahada iken, Grizzlies 60 top kullanacaksa bunların 36'sını unutsun geri kalan oyuncular... Grizzlies, Gay, Gasol, Conley, Mayo, Thabeet ve Arthur gibi oyuncuların böyle bir ortamda nasıl kendilerini geliştirmelerini bekliyor çok merak ediyorum.

Teknik açıdan baktığımızda Grizzlies'in guard rotasyonu hafif bir söylemle bile acınası haldeydi. En azından Iverson ile bu eksiklerini giderdiler. Ancak geleceği düşünen bir takım için Iverson belki de takıma katılabilecek en kötü isim. Bence Iverson'ın gitmesi gereken yer playoff'ları zorlayan, oturmuş bir takım olmalıydı... Grizzlies bu transferle özellikle Mayo ve Conley Jr başta olmak üzere, gençlerin önüne koca bir engel çıkarmış olabilir...

Marbury'den Bırakma Sinyali

Twitter'ına bu yönde mesajlar yazmış: "Bir daha söylüyorum: Basketbol sadece bir oyun. 14 yılda 250 milyon dolar. Yeterli, halimden memnunum. Tanrım bu lütfun için müteşekkirim. Teşekkürler NBA."

Eh artık zamanı gelmişti bırakmasının. İlgi manyağı bir adam, serbest olduğu bir yaz boyunca birkaç meraklı basketbolseverden başka kimseden telefon almazsa, olacağı buydu. NBA'de çeşitli kişiler tarafından, son yaptıklarından sonra Marbury'e kimsenin dokunmak bile istemeyeceği söyleniyordu. Demek ki doğruymuş. Tabii ki Antawn Jamison hariç...

Eurobasket 2009 - 2. Grup

3'te 3 yapıp 2 galibiyetimizi üst tura getirmemiz çok büyük önem taşıyordu. Böylece gruba daha maça bile çıkmadan lider olarak başladık. Şimdi bu grubun ve durumumuzun artı eksi yönlerini değerlendirelim. Öncelikle bu gruptan çıkamama gibi bir ihtimalimiz olduğuna inanmıyorum. Kısaca artı ve eksi olarak değerlendirelim.

Artılar:
1) Tek bir galibiyet almamız gruptan çıkmayı garantilememiz anlamına geliyor. Hatta bu tek galibiyet ile karşı grupta muhtemelen 1. sırayı alacak olan Yunanistan'dan kaçmamız bile çok yüksek ihtimal.
2) Şampiyonaya gelirken herkesin favorisi olan İspanya şu anda oldukça formsuz ve ilk maçı onlarla yapıyoruz. Biz ise çok iyi bir hava yakalamış durumdayız. Bundan daha iyi bir ortamda karşılaşmamız zor onlarla.
3) Fikstür olarak da çok şanslıyız. Nitekim grubun en azından isim olarak favorisi İspanya ile 1 galibiyet avantajlı halimiz ile oynayacağız. Yani bu maçı kaybetmemiz bizi herhangi bir şekilde kaosa sürükleyemez. En azından mantık olarak sürüklememeli.

Eksi:
1) Karşılaşacağımız rakipler gerçekten zorlular: Sırbistan, Slovenya, İspanya.

Hafif muallaktakiler:
1) Gruptaki iddialı rakiplerimiz, ev sahibi Polonya ile oynayacaklar. Ancak Polonya'nın dar rotasyonu yüzünden artık yavaş yavaş yorulmaya başladığını söylememiz gerek. Gruptaki son maçta İspanya'ya karşı baya yorulmuş olurlar. Ama Slovenya ve Sırbistan'ı zorlayabilirler.
2) Yukarıyı hedefleyen rakiplerimizin karşılaşacağı diğer takım olan Litvanya da çok kötü bir form grafiği çiziyor. Ama ısınmaları durumunda bu maddeyi artı tarafına yazabiliriz.

Yani kısacası biz bu gruptan çıkıp karşı taraftadaki en korkutucu ekip olan Yunanistan ile eşleşme şansımız bir hayli az gözüküyor. İkinci en korktuğumuz takım ise Hırvatistan ama onlarla eşleşip eşleşmeyeceğimizi şimdiden söylemek zor.

9 Eylül 2009 Çarşamba

Tam Gaz Gidiyoruz: Türkiye 87 - Polonya 69 (Maç Analizi)


Yetişemedim maçın ilk 9 dakikasına. Hatta ikinci çeyrekte de hiç not almadım. Ancak dikkatimi çeken ilk şey Polonya'nın Lampe'den yoksun oynamasıydı. Önce faul problemi vardır diye düşündüm ancak sonra ikinci çeyreğin ilk 5 dakikasında da oyuna girmeyince bir sakatlığı olduğu kanısına vardım. Devrenin sonuna kadar da oyuna girmedi. Meğerse 2 faulü olduğu için kenarda tutmuşlar. İkinci yarının başlangıcında Murat Murathanoğlu'nun "Lampe 'yine' Hedo'yu tutuyor" yorumuyla bir titredim. Polonya koçu Katzurin'den gerçekten çok ilginç bir tercih gelmiş. İkinci çeyrekten en çok aklımda kalan şey Ender'in oyuna dahil olduktan sonra yine mükemmel bir yüzdeyle skora katkı yapmasaydı. O kadar çok övdük ki kendisini, artık formasına bir nazar boncuğu taktırsa fena etmez. Aynen devam Ender. Tabii bir diğer nokta ise 30 saniye içinde yediğimiz iki üçlük idi. Bunlara izin vermesek devreye 17 farkla girecektik ancak skor 34-45 oldu.
İlk yarının sonunda hafif düzelme sinyali veren Semih'in, ikinci yarıya bir asist ve basket faul ile oldukça iyi başlaması sevindiriciydi. Ancak önceki 2 maçtaki haline geri dönmesi, çok uzun sürmedi. Ayrıca Semih'in asistinde Kerem'in 8 metreden attığı üçlük muhteşemdi. Sonra Ersan devreye girdi, önce birebir oynayarak 3'lük attı ardından Lampe'ye üçüncü faulünü yaptırdı. Buna karşılık Lampe hücumda bizim uzunlarımızı denize döktü desek yeridir. Boyalı alandan, orta mesafeden, dışarıdan, kısacası her şekilde sayı üretti. Pozisyon atlamadıysam, Polonya'nın farkı 6'ya indirdiği dönemde her atılan sayıda onun imzası vardı. Ya direk olarak attı, ya da asist yaptı. Bu dönemde tam 11 sayı Lampe'den geldi. Ardından Tanjevic'ten çok iyi bir hamle geldi, Oğuz'u oyuna alarak Lampe'nin faul problemini değerlendirme yoluna gitti. Hemen her pozisyonda onun üzerinden oynadık. Lampe belki 4. faulünü almadı ama Oğuz'un üzerinden oynadığımız pozisyonlarda sayıya gittik ve ayrıca Lampe'yi savunmada yormuş olduk. Ayrıca Oğuz ile aynı dakikalarda oyuna giren Ender, Aşık'a yaptığı asistler ve son gözyaşı damlası ile farkın yeniden 10'un üzerine çıkmasını sağladı. Farkın açılmasında, o ana kadar sahanın iki tarafında da son derece etkili oynayan Gortat'nın bileğini burkup oyundan çıkmasının da payı vardı. Bunu atlamamalıyız.
Son çeyrekte Aşık "Beni beslemenize gerek yok, kendim de üretebilirim" dercesine güzel bir sayı buldu pota altından. Tim Duncan vari bir 'up and under' sundu bizlere. Ardından savunmada yaptığı iki bloğu Hidayet mükemmel bir asistle ödüllendirdi ve Aşık böylece 22. sayısına ulaşmış oldu. Noktayı da Hidayet üstüste attığı 2 NBA üçlüğüyle koydu, 6 dakika kala fark 19'a çıktı: 76-57. Bu sırada Polonya'nın ne yaptığını soracak olursanız, "maç gidiyor" heyecanı ile abuk subuk hücumlarda bulunuyorlardı. Nitekim Hedo'nun son üçlüğüyle de maç gitti. Polonyalılar'ın bu heyecanını hazırlık turnuvasında onlarla oynadığımız maçta bir kez daha şahit olmuştuk, demek ki seyircileri de bu konuda onları sağ sağlim kafayla oynamalarına yardımcı olamadı. Kim bilir belki de tam tersi daha çok heyecanlanmıştır oyuncular...

Kısacası helal olsun Milli Takım, üçüncü kere teşekkür ediyoruz sizlere.

Ender, sana da nazar değmesin inşallah...

Eurobasket 2. Günün Ardından ve 3. Gün

A grubu:
İsrail 79 - Makedonya 82
Yunanistan 76 - Hırvatistan 68

Yunanistan yine müthş savunmasıyla Hırvatlar'ı 68 sayıda tutarak kazanmış. Böylece 2. tura 2 galibiyet taşımayı garantilediler. Bugün kendilerini pek sıkmayacaklardır. Bourousis'in oldukça formda olduğunu söylemeliyiz...
Makedonya ise Antic ve Massey'in etkili oyunlarıyla İsrail'i saf dışı bırakmış. Bugünkü Makedonya - Hırvatistan maçı çok kıran kırana geçecek ve kazanan turnuvada ilerleme hakkı kazanacak. Tabii ki Hırvatistan'ın favori olduğunu söylemeliyiz.

B grubu:
Almanya 76 - Rusya 73
Letonya 51 - Fransa 60

İki ilginç maç oynandı. Birinde Rusya 28/49 serbest atış isabetiyle kendi kuyusunu kazdı, ayrıca Jagla'yı da durduramamışlar. İkincisinde ise ilk yarı skoru Letonya lehine 21-16 idi, evet çeyrek değil ilk yarı skoru. O derece kısır ve savunmaların öne çıktığı bir maç olmuş. Ancak Parker'ın 23 sayısı ve Letonya'nın 3/16'lık üçlük isabet oranı birleşince maçı Fransa kazanmış. Bugün Fransa'nın Rusya'yı geçeceğini ve Almanya'nın da Letonya'yı yeneceğini düşünüyorum.

C grubu:
İspanya 84 - İngiltere 76
Slovenya 80 - Sırbistan 69

İspanya maçı son derece tehlikeli geçmiş onların adına. İngiltere bitime 4 dakika kala 4 sayı öne geçse de, İspanya o noktadan sonra rakibine sadece 3 sayı imkanı vermiş ve Pau Gasol-Navarro ikilisiyle sonuca gitmiş. Gasol'ün bu turnuvadaki serbest atış problemi de devam etmiş İspanyol yıldız 11/18 isabetle oynamış. Destek elindeki kırık parmağının bu olayı tetiklediğine inanıyorum ancak saha içinden 5/6 ve üçlükten ise 2/2 oynaması da bunun doğru olmadığı anlamına geliyor.
Slovenya'da 17 sayı 9 ribaund ile oynayan Efes Pilsen'in yeni transferi Nachbar galibiyetin mimarı olmuş.
Bugün Slovenya az bir ihtimal de olsa İspanya'yı yenmesi halinde, ikinci tura 2 galibiyet taşıyacak ve büyük bir avantaj elde edecek. Bizimle aynı grupta olacaklarını düşünürsek, umarım kazanamazlar.

D grubu:
Litvanya 75 - Polonya 86
Bulgaristan 66 - Türkiye 94

Bizim maçı ve Polonya'nın maçını daha önce detaylı yazmıştım. Onlara pek gerek yok. Bugün bu iki takımdan hangisinin ikinci tura 2 galibiyet taşıyacağı belli olacak.
Lampe'yi en iyi durduracak olan uzunumuzun Kerem Gönlüm burada yok ama ikinci en iyi önünde durabilecek isim olan Ersan'ı artık neredeyse tamamen uzun forvette kullanmamız bir artı. Ama Gortat'nın içeride hasar vereceğini düşünüyorum bize. Çok arada bir maç. Eğer seyirci faktörü olmasaydı, alacağımıza %100 inanırdım ancak gerek onların seyirciden alacağı gaz, gerek olası bir hakem faktörü bu inancımı biraz yıkıyor. Tek bildiğim şey Litvanya önünde 2. yarıda sergilediğimiz oyunu aynen sahaya yansıtmamız gerektiği... İlk yarıdaki gibi top dolaştırmadan, sadece birebir hücum edersek Polonya bizi yener.

Litvanya - Bulgaristan maçında ise elbette Litvanya daha şanslı. Çünkü Bulgarlar'ın en sevdiği oyun stilini, yıllardır onlardan daha iyi oynuyorlar. Ayrıca kadro kalitesi olarak da tartışmasız bir üstünlükleri var. Ama bu iki takımdan hangisi kazanırsa kazansın sonraki turda şansı çok az olacak çünkü ikinci gruplarda 0 galibiyet ile başlayacak.

Rus Katili

Oudin def. Pavlyuchenkova 6-1 6-2
Oudin def. Dementieva 5-7 6-4 6-3
Oudin def. Sharapova 3-6 6-4 7-5
Oudin def. Petrova 1-6 7-6 6-3

Farkındaysanız elediği bütün tenisçiler Rus. Bununla kalmıyor, son 3 turdur seribaşı Ruslar'a karşı oynuyor ve ilk seti vermesine rağmen müthiş bir savaş vererek maçı kazanıyor. 1 olur şans dersiniz, 2 olur şans dersiniz ama bu kadarı da fazla. Eledikleri tenisçilerden Petrova'nın geçmişte US Open'da çeyrek final oynamışlığı var. Dementieva eski finalistlerden, Sharapova ise 2006 şampiyonu... Hepsini dize getirdi Oudin. 23 Eylül'de 18'ine basacak. Yani US Open bittiğinde henüz 17'sinde olacak. Serena Williams'dan beri en genç US Open çeyrek finali oynayan Amerikalı olmuş. Gerçekten çok büyük başarı.

Oudin'in karşısına gelecek sıradaki isim, bir başka büyük çıkış yakalayan Danimarkalı güzel Wozniacki. Bakalım bu iki genç kızın mücadelesinden kim yarı finale adını yazdıracak. Gece 2'de Eurosport veya Eurosport 2'den izleyebilirsiniz...

2'de 2 Yaptık: Türkiye 94 - Bulgaristan 66

Yazıyı maç bitmeden tamamlayıp çıkmam gerektiği için başlıkta skora Türkiye X - Bulgaristan X-28 diye yer vermiştim rastgele. Şansa gerçekten de 28 sayıyla bitti maç. Şimdi hem başlığı düzeltip hem de maçtan resimlere yer veriyorum:

Hastalığı tam olarak geçmeyen Ömer Onan'dan yoksun bir şekilde çıktık maça. Ayrıca dünkü maçta sakatlanan Engin de oynayabilecek durumda değildi.

Kerem-Hedo-Bekir-Ersan-Aşık 5'i ile hava atışı yapıldı. Bulgaristan defansta alan savunmasıyla başladı ancak ilk bomboş üçlüğümüzde Hedo isabeti bulamadı. Hemen ardından aynı noktadan Bekir de kaçırınca "Acaba zorlanacak mıyız?" diye düşünürken buldum kendimi. Ancak Bekir eline gelen ikinci fırsatı tepmedi ve üçlüğü gönderdi Bulgar potasına. Ömer'in iyi savunması sayesinde çıktığımız hızlı hücumda Ersan ile 2 sayı bulduk ardından yine Ersan hücum ribaundu yaparak rahat bir şekilde 2 sayı daha buldu. O noktada kafamdaki bütün soru işaretleri silinmişti bile.
Bulgaristan ise tamamen üçlük ve şut üzerinden oynuyordu ve bunlarda pek başarılı olduklarını söyleyemeyeceğim. Ersan müthiş oyununu sürdürerek önce bir hücum ribaundu aldı, ertesi hücumda da üçlük buldu. Bulgarlar ise her hücumu 10 saniyenin altında kullanmaya yemin etmişlerdi adeta. Ama öyle Phoenix Suns sistemiyle falan karıştırmayın sakın. Biz arkadaşlarla oynadığımız sokak basketbolunda bile daha organize hücum ediyoruz. Hücumlarında ortalama 3 pas bile yapmadıklarını söyleyebilirim. İlk çeyreğin ilerleyen dakikalarında Aşık'ı birkaç pozisyonda topla buluşturup boyalı alandan oynamaya başladık. Ardından Aşık'ın yerine giren Oğuz ile de değişen birşey olmadı. Hücumlarımız, hemen her pota altına indiğimizde ya faul ya da basketle sonuçlanıyordu. Ersan mükemmel oyununu, bize sorun yaşatacağını düşündüğümüz Rowland'a koyduğu blok ve bir de orta mesafe atışıyla devam ettirdi. Çeyreğin son hücumunda da Ender son saniyeye kadar topu elinde tutup, kaldırıp üçlüğü sokunca durumu 24-15'e getirdik.
İkinci çeyrekte Bulgaristan alan savunmasına devam etme kararı almıştı, biz de yine ilk 10 dakikanın başına olduğu gibi, başarılı dış atış yapamadık. Bunun üstüne Semih üstüste iki hücum faul ile 3'ledi ve dışarı alındı. Ersan-Semih ve Kerem-Bekir değişiklikleri ile maça iyice ağırlımızı koyduk. Çift guard oynamaya başladık, hatta bir de Sinan'ı sayınca, 3 kısa-Ersan-Oğuz 5'iyle iki dakika içinde farkı 13'e çıkardık. Özellikle bir pozisyonda müthiş top dolaştırıp Sinan'ı bulduk ve o da bomboş 3'lüğü köşeden değerlendirdi: 30-17. Defansta ise onların penetrelerinde çok faul yapsak da, kolay sayı şansı vermememiz olumlu bir yöndü. Hidayet dinlenip Sinan'ın yerine oyuna girince Ömer'i birkaç pozisyonda besledi. Ayrıca Ender'in kendisine hazırlanan bomboş dış atışları değerlendirmesi sonucu neredeyse maçın koptuğunu söyleyebilirim: 44-23. Bu noktadan sonra da topu çok seri bir şekilde dolaştırmaya devam ettik devrenin sonuna kadar, adeta Los Galacticos gibiydik vallahi. Devrenin sonunda maçı kazanmıştık bile: 53-27

Üçüncü çeyreğe başlarken Tanjevic'i ne kadar tebrik etsem, kutlasam azdır. Niye? Maç farka gittiği için değil. %99 oranında bitmiş bir maçın 3. çeyreğine, kendine güveni sıfıra yakın olan oyuncularımız Semih ve Barış ile başladığı için... Gerçi bu hamlesi, Semih'te pek tutmadı çünkü kendisi yine 2 dakika içinde 2 faul daha alarak 5'ledi ve oyun dışında kaldı. Artık buradan kendisini nasıl toparlar gerçekten bilmiyorum. Ancak Barış'ı 4. çeyreğin ortalarına kadar oyunda tutmasını çok takdir ettim. Barış bu şansını 1/5 ile oynayarak iyi kullanamasa da, en azından kendisini kazanmak için bir çaba harcandığının farkına varmıştır...

Son olarak bu yazının 4. çeyreğin bitimine 6 dakika varken bittiğini belirtmeliyim çünkü dışarı çıkmam lazım ve bu noktadan sonra maçı izlemenin pek bir anlamı olduğunu düşünmüyorum.

İkinci gruplara 2 galibiyet taşımamız için şimdi Polonya'yı yenmemiz lazım. Bunu başaracak güçteyiz ancak evsahibi gerçekten çok kuvvetli. Artık gece veya yarın vaktim olursa o konuda birkaç satır çiziktiririm.

Teşekkürler Milli Takım...

Not: Üçüncü çeyreğin sonundaki Ender - Aşık alley-oop'u çok güzeldi, görmeyenler, maçın tekrarında kaçırmasın.

Resimler: NTVSpor

8 Eylül 2009 Salı

Polonya Ciddi

Litvanya'yı yaklaşık yarım saat önce biten maçta 86-75 mağlup etmeyi başardılar. Maçın başında öne geçtiler ve sonuna kadar bunu sürdürdüler. İlk yarıda Logan'ın çembere kadar gittiği penetreler ile Lampe'nin hem boş dış atışlarda hem de pota altındaki birebir oyunlarda bulduğu sayılarla etkili oldular. Özellikle ikinci çeyrekte Gortat'nın da bu ikiliye katılması farkın açılmasını sağladı. "Litvanya ne yapıyordu?" diye soracak olanlara: Belki armut toplamıyorlardı ama çember dövüyorlardı. Bu çeyrekte 4/14 saha içi ve 1/6 serbest atış isabetiyle oynadılar. Haliyle, ikinci çeyrekte 9 sayıda kalmalarına şaşırmamak gerek.
Üçüncü çeyrekte maçı koparan isim Lampe oldu. Litvanyalı uzunları her pozisyonda ezdi dersek yeridir. Son çeyrekte Litvanya işin ciddiyetinin farkına varıp son bir hamle yapmak istedi ve farkı kapayacakmış gibi bir hava yakaladılar. Ancak Ignerski'nin bir dakika içinde üç tane üstüste 3'lük isabetiyle fark bir anda tekrar 15'e çıktı ve maç o noktada bitti.

Pek not almadığım için detaylı yazamadım ancak maçın sonucunu belirleyen faktörlerin içinde Gortat'nın boyalı alana giren Litvanyalılar'a hayatı zindan etmesinin de çok önemli olduğunu söylemeliyim.

Daha önce de yazdığım gibi, ben çok beğeniyorum Polonya'yı. İlk yaktıkları takım Litvanya oldu. Umarım bizi de yakmazlar...
Tek sıkıntıları dar bir rotasyonla oynamaları. Oyuncuların pillerinin ne zaman biteceğini bilemeyiz ama arkalarında seyirci olduğu için henüz bizim maça yorgun çıkacaklarını zannetmiyorum.

Yapma Murat Abi

Kendimi tekrarlamış olacağım ama Türkiye'nin en kabiliyetli, en iyi spikerlerinden biri hatta birincisidir Murat Murathanoğlu gözümde. Basketbol konusunda bu kadar bilgili, geçmişi çok eskiye dayanan, genel kültürü yüksek bir basketbolsever. İş olduğu için değil, sevdiği için bu işi yapan biri. Ama gelin görün ki, tuttuğu takımların maçını anlatırken hakemlere o kadar takıyor ki, anlattığı maçtan zevk almaz oluyorum. Yapma etme Murat Abi. Duygularına biraz hakim olabildiğinde emin ol ekran başındakiler çok daha fazla zevk alacaklar maçtan. Hakemler hakkında senin fikirine katılmayanlardan bahsetmiyorum, katılanların bile yaşadığı stresi, siniri bilmem kaç katına çıkarmayacaksın böylece. Daha sakin bir şekilde izleyeceğiz A Milli Basketbol Takımı'mızı.

Evet bunu özellikle dünkü maçtan sonra yazıyorum. Hakemler iyiler miydi? Hayır tabii ki değillerdi. Zaten basketbol gibi her 5 saniyede bir kontağın olduğu bir sporda hakemlerin mükemmel maç yönetmesi beklenemez. Ama şu var, yanlış düdükler tek taraflı işlemiyorken bile Murat Abi'nin gözüne adeta bir perde iniyor ve Milli Takım'ın aleyhine olan herşeyi abartarak görüp, lehindekileri sineye çekip, göz ardı etmeye başlıyor. Benim de o anda maçı izleme zevkim tamamen gidiyor. En basit olarak aklımda kalan iki pozisyonu söyleyeyim. Birincisi Oğuz'un adeta freni patlamış kamyon gibi, sabit duran Lavrinovic kardeşlerden birine çarparak attığı turnike. İkincisi ise Ersan'ın koşarak aldığı bir topta zar zor 3 adımda durarak steps yapması ve ardından pasını vermesi. İkisinde de Litvanya bench'i hakeme bir hayli tepki gösterdi. Ama bu iki pozisyonda da Murat Abi'den bir yorum gelmedi. Hatta bir üçüncüsünde ise Litvanyalı oyuncu bomboş turnikeye girerken, bir oyuncumuz onun altına girdi ve bacaklarına çarparak dengesini bozdu, yanılmıyorsam top çembere bile değmedi. Murat Abi'den hemen "Birşey yok dokunmadı bile" şeklinde bir yorum duyduk.

Maçın sonlarına doğru olayı iyice abartıp "Tek taraflı maç yönetiyor hakemler" dediğine bile şahit olduk. Yani ne gerek var gerçekten Murat Abi, basketbolda iki takım 50'şer kez hücum ediyorlar, bu 100 hücumda en az 5'er kere kontak oluyor oyuncular arasında. Elbette bazı kararlar çok açık da olsa yanlış verilecek. Olay çığırından çıkmadıkça bu kadar eleştirmeye gerek yok diye düşünüyorum.

Son olarak da Murat Abi'nin dünkü son sözüyle bitireyim: "4-5 bin Litvanyalı buraya otobüslerle geldiler, geldikleri gibi de gidiyorlar. Şey yok gerçi 2 maçları daha var, burada kalıyorlar ama olsun." Çok hoş bir enstantaneydi =)

Eğer olur da bu yazıyı okursan Murat Abi, lütfen bir daha hakemleri beğenmediğinde duygularına azıcık daha hakim olmaya çalış. Teşekkürler.

Edit: 1-2 yazım hatası.

Eurobasket İlk Günün Ardından

A Grubu:
Makedonya 54 - Yunanistan 86
Hırvatistan 86 - İsrail 79

Yunanistan eksik kadrosuna rağmen yine savunmasıyla ön plana çıkmış. Makedonya'yı 26 üçlük kullanmaya zorlamışlar ve bunların 5'inde isabet bulmuş sadece rakip takım. Kısacası hazırlık maçlarında dikkat çeken Makedonya'yı rahat geçmişler.
Hırvatistan ise İsrail'i yakın geçen maçta son 3 dakikadaki oyunuyla mağlup etmiş. İki takım da birbirinin pota altı silahlarını durduramamış. Eliyahu 31 sayı 6 ribaund, Vujcic ise 21 sayı ile oynamış.

B Grubu:
Rusya 81 - Letonya 68
Fransa 70 - Almanya 65

Holden'ın yokluğunda devşirme oyuncu kontenjanından Rusya forması giyen McCarty 24 sayı 9 ribaund ile yıldızlaşmış. Holden'ın yerine oyun kurucu pozisyonunu devralan Bykov da 22 sayı 4 asist ile ona yardımda bulunmuş. Letonya'daki formsuzluk devam ediyor anlaşılan, skorbordda sadece Kambala'nın 22 sayısı dikkat çekiyor.
Fransa da her zamanki dış şut zaafiyetini sürdürmesine rağmen zor da olsa Almanya'yı yenmiş. De Colo ile Batum/Diaw'dan gerekli dış şut katkısını alamazlarsa turnuvada 2. turdan öteye gitmeleri zor.

C Grubu:
İngiltere 59 - Slovenya 72
Sırbistan 66 - İspanya 57

Lorbek'in 19 sayısıyla İngiltere'yi geçmiş Slovenya. Zaten bu grupta sonuncu olması beklenen bir takımdı İngiltere o yüzden normal. Dikkat çekici nokta ise bizim hazırlık maçında 126 civarı serbest atış kullandığımız İngiltere'ye karşı Slovenya'nın sadece 4'te kalmış olması.
Günün sürprizi ise kuşkusuz Sırbistan'dan geldi. İspanya'yı muhteşem savunma yaparak 57 sayıda tuttular. Yine de bu İspanya'nın 2/19 üçlük isabet oranını açıklamıyor. Bir başka soru işareti ise Gasol'ün sol elindeki kırık parmağının durumu: Serbest atışlarda 1/8 atması pek hayra alamet değil.
Keşke bizim maçla aynı anda olmasaydı da daha çok izleyebilseydik. Toplam ancak 5-6 dakika bakabildim zannedersem oynanan süre olarak...

D Grubu:
Polonya 90 - Bulgaristan 78
Türkiye 84 - Litvanya 76

Polonya'yı bizle oynadıkları maçta da çok beğenmiştim, sakat Gortat'nın eklenmesiyle, doğal olarak daha da güçlenmişler. Evet karşılarında Bulgaristan gibi güçlü olmayan bir ekip vardı ama yine de Polonya daha çok can yakar gibi geliyor bana seyirci desteğiyle beraber. Logan-Gortat-Lampe ve onları tamamlayan keskin şutör Ignerski son derece tehlikeliler.

Milli takımımızın için ise uzun uzun yazmıştım zaten.

Çok İyi Başladık 84-76: Maç Analizi

Hava atışı yapılmadan maça kötü bir "başlangıç" yapmıştık Ömer Onan'dan gelen hastalık haberiyle. Zaten rahatsızlığı varken, ateşinin hemen maç öncesi 39'a çıkmasından dolayı kadroda yerini alamadı.

Kerem-Engin-Hedo-Ersan-Aşık 5'iyle oyuna başladık. Litvanya'nın pick&roll'larından korkuyorduk ancak biz Ersan'ın pick&roll'larda bulduğu sayılarla maça hızlı girdik. Öbür tarafta ise Kleiza yaptığı top kayıplarıyla Litvanya'yı biraz durdurdu. Ömer Aşık'a iki ucuz faul çalındıktan sonra şanssızlığımız Semih ile beraber karşı tarafta oyuna Petravicius'un girmesi oldu. Yakın mesafeden bulduğu sayılarla Litvanya'yı öne geçirdi. İlk çeyreği Litvanya bu avantajla 22-19 önde geçti.

Semih 2. çeyrekte oyundan çıkana kadar takımımıza fayda sağlayamadı. Sinan Güler de oyunda olduğu dönemde rakip guardlara yaptığı savunmayla ön plana çıktı. Hidayet'in dışarıda fazlasıyla dinlendiği dönemde Ersan bulduğu sayılarla takımımızı sırtladı. 26 sayıya ulaştığımızda, bunların 13'ü ona aitti. Hedo da tazelenmiş bir şekilde oyuna girdiğinde üstüste bulduğu 4 sayı ile dinlenmesinin doğru karar olduğunu gösteriyordu adeta. Ömer benim Milli takım analizimde yazdığım gibi, şom ağızım sağolsun ilk yarıda toplam 5 dakika oyunda kalabildi ve 3. faulünü alarak kenara alındı. Petravicius yine Milli takımımızı en çok zorlayan isim oldu. Ardından tam Hedo'nun eline çok bakmaya başladığımızı düşündüğüm sırada, devreye Oğuz girdi ve devreyi 39-39 berabere tamamladık.

Devre ile ilgili önemli bir not vermek istiyorum: Barış Hersek'in oyuna girdiği kısacık zamanda, kendisine gelen bomboş üçlük şansını değerlendirmeyip 2 kişinin üzerine penetre etmesi ve top kaybetmesi, Barış'ın hala kendisine güvenmediğinin göstergesiydi.

İkinci yarıya, ilk 5'imizden 3 oyuncuyu değiştirerek başladık: Ender-Sinan-Hedo-Ersan-Oğuz. Özellikle Sinan ve Ender kumarı müthiş yerinde oldu. Bu ikili farkı 7 sayıya kadar çıkardığımız dönemde çok etkiliydiler. Sinan yaptığı savunma ve ribaundlarda uzunlarımıza tiplediği toplarla müthiş başarılı olurken, Ender savunmada pek gözükmese de hücumda bulduğu boş turnikelerle rakibin direncini kırdı. Hele Sinan-Ender-Sinan sıralaması ile attıkları üç 3'lük var ki 1 dakika için de, o anda koltuktan fırlamayan kaç basketbolsever vardır bilmiyorum... Bu sırada Litvanya Kleiza'nın bulduğu sayılarla atağımıza cevap vermeye çalışıyordu. Çeyreğin ilerleyen dakikalarında ise çok iyi top dolaştırıp boş adamlarımızı bulduk ve onlara faul yapılmasına sebebiyet verdik.
Bu çeyrekle ilgili detaylar ise Aşık'sız 5 sayılık farkı yakalamamız, Bekir'in savunmadaki gayreti ve özellikle çeyreğin son hücumunda 5 şutörü oyunda olan Litvanya'ya karşı alan savunması yapmamızdı. Tabii ki 3'lüğü potamızda gördük ve son çeyreğe 8 yerine 5 sayılık avantajla girdik: 63-58

Dördüncü çeyreğe Mazutis'in köşeden bulduğu bomboş üçlükle başladılar. İhsan Bayülken ve Murat Murathanoğlu maç sırasında "çok çok çok ekstra bir katkı" diye anlattılar bu olayı. Bir arkadaşımın deyimiyle "Litvanya'da sokaktan birini çevirsen bomboş üçlüğü değerlendirir." Acaba şu anda sakin haldeyken bu teze katılırlar mı yoksa ekstra üçlük olduğunda ısrarcı mı olurlar? Her neyse devam edelim. Dev gibi bir beşle mücadele etmeye başladık: Kerem-Hedo-Ersan-Semih-Aşık. Ancak pek hayırını göremeden Semih iki faul üstüste yaparak 5'ledi ve yerini Oğuz'a bıraktı. Aynı zamanda Ender de Kerem'in yerine girdi ve bu noktadan sonra ipleri eline aldı. Aşık'a yaptığı asist ve kendisine yapılan faulleri isabetli değerlendirmesiyle maçı tuttu çekti Litvanyalılar'ın elinden aldı. Tabii ki 5 dakika boyunca sadece Jasaitis'ten bir üçlük yememizin de bunda payı vardı. Ömer Aşık ve Oğuz Savaş pota altını rakip uzunlara kararttılar. Bu kısır dönemlerinde tabii ki sansımız da biraz yardım etti, Litvanya boş üçlükleri değerlendiremedi ve maçı 84-76 kazandık.

Son birkaç not:

- Önceki yazımda değindiğim gibi zannedersem Fatih'i buraya getirmek daha doğru bir karar olacaktı Semih'ten ziyade. Zira bunu Tanjevic de Semih'i oyuna aldığının 10. saniyesinde anladı...

- 7/13 üçlük ve 23/26 faul isabetini bir daha hangi maçta buluruz bilmiyorum. Gerçekten iyi bir günümüzdeydik şutlarımızın girmesi açısından.

- Ender'e nazar değmez inşallah, müthiş oynadı. Bir tane bile hata yapmadı neredeyse. Kendisini istikrarsızlığıyla tanırız ama inşallah bu turnuvalık, her maç böyle oynar da biz de kendisi hakkında fikirlerimizi bir kez daha gözden geçiririz. Helal olsun Ender.

Bir kez daha okuyunca 2 noktaya daha parmak basmam gerektiğini düşündüm:

- Tanjevic'in delicesine yaptığı rotasyon bu maçta bizi olumlu etkilemekle kalmadı, hatta sonraki maçlara da daha dinç kalmamızı sağlayacaktır. Ama ben daha oturmuş ve dar bir rotasyondan yanayım. 8 ana adamın olması, gerisinin faul problemi veya ruhsuzluk/uyuşukluk gibi durumlarda oyuna girmesi gerektiğine inanırım.

- Murat Murathanoğlu'na ise ayrı bir yazı ile değinmeye karar verdim.

Teşekkürler Milli Takım

7 Eylül 2009 Pazartesi

Milli Takım Analizi

Resim - NTVSpor

İlk maçımız öncesinde kısa birşeyler yazmak istedim Milli Takımımızla ilgili. NBA analizlerinde olduğu gibi, yine mevkilere göre gitmek istiyorum.

Öncelikle en sorunlu olduğumuz oyun kurucu mevkisi. Seçeneklerimiz oldukça kısıtlı burada. Kerem gibi tecrübeli ve topa hükmetmesini, takıma yön vermesini bilen bir oyuncumuz var ama onun arkasındakiler maalesef güven vermiyor. Özellikle Ender oyundayken her an yanlış bir şut seçimi veya top kaybı yapacakmış gibi korkuyorum. Sinan ve Engin'den ise ancak şutör guard'dan bozma oyun kurucular olarak düşünebiliriz. Engin'i pek beğendiğimi söyleyemeyeceğim ancak Sinan'ın savunmasını ve gerektiği zaman sorumluluk almaktan çekinmemesini çok beğeniyorum.

Şutör guard mevkisinde ise Ömer Onan'a güvenim sonsuz. Gerek boş kaldığında bulduğu dış atışlarla, gerek rakibin skorerini yavaşlatarak, gerekse hızlı hücuma fırlayıp takımımıza kolay sayı kazandırarak bu takımın önemli bir parçası olduğunu defalarca kez kanıtladı. Ondan arta kalan dakikalarda Engin süre alacaktır. Belki çok kısa süreli de olsa Hedo'yu bu mevkiye, Ersan'ı 3'e çekip çok uzun bir 5 kullanılabilir.

Kısa forvette tabii ki tartışmasız 33 dakika civarları alacak isim Hidayet olacak. NBA'deki yıldızımıza çok güveniyoruz. Tamamen onun üzerine çizilmiş oyunlarımız maalesef yeterli sayıda değil. Biraz onun eline ve yaratıcılığına bırakılmış sanki hücumlar. Bu yüzden omuzlarına normalden daha çok yük biniyor. İnşallah NBA Finalleri'ndeki gibi takımını sırtlamayı başaracak.
Yukarıda bahsettiğim gibi onun kısa süreli olarak şutör guard oynadığı veya kenarda olduğu dakikalarda Ersan'ı ve Bekir'i bu pozisyonu devralırken göreceğiz. Altta da değineceğim gibi Ersan'ın bu pozisyonda mümkün olduğunca az dakika alması yararımıza olacaktır.


Neden Ersan kısa forvet pozisyonunda az görev almalı? Çünkü Barcelona'da uzun forvet pozisyonunda oynayarak inanılmaz başarılı bir sezon geçirdi. Kısa forvete geçtiği zaman da hazırlık maçlarında ne kadar etkisiz kaldığını gördük. Çabukluğunu, sahayı hızlı katedebilmesini ve şut tehdidini kullanması için Ersan'ın kesinlikle 4 numarada oynaması lazım. Onu bu pozisyonda yedekleyecek isim ise hazırlık maçlarında hiç tatmin edici bir performans gösteremeyen Barış Hersek. Yetenekleri, bugüne kadar sergilediklerinden daha üstün ancak kendisine bir türlü yeterince güvenemiyor.
Umarım hazırlık maçlarındaki gibi pivotlarımızdan birini uzun forvetmiş gibi kullanma girişiminde bulunmaz Tanjeviç...

Sıra geldi pivotlarımıza. Dedim ya Ersan uzun forvet oynamalı diye, işte onunla berabre takıma en iyi gidecek isim Ömer Aşık. Çünkü işin defans tarafında Ersan'ın eksikliklerini kapayıp, içeri giren rakip kısalara karşı yardıma gelip atışlarını zorlaştırıyor. Ömer'in kötü oynadığı veya faul problemine girdiği dakikalarda, aynı tipteki diğer uzunumuz Fatih'i Polonya'ya götürmemiş olmamız bir dezavantaj haline dönüşebilir. Belki de sırf bu yüzden Semih'i Türkiye'de bırakmak daha doğru bir seçim olacaktı, bilmiyorum. Semih'e yıllardır bir türlü ısınamadım. Savunmada yaptığı pozisyon hatalarını ve rakiplerin bulduğu bomboş turnikeleri affedemiyorum. Oğuz Savaş'ı ise hem içeriden hem de dışarıdan sayı bulan bir uzun olarak, hücumumuza yeni bir boyut getirdiği için kesinlikle kullanılması gereken bir isim.

Son olarak da nasıl oynayacağımıza gelelim. Gerçi bu konuda herhangi birşey söylemek çok zor. Takımımız o kadar dengesiz ki, hangi gün ne yapacakları belli olmuyor. Ancak hazırlık maçlarında gördüğümüz o ki, son senelerde gördüğümüz trend aynen devam ediyor. Set hücumuna yerleştiğimizde, bir perdelemeden fazlasını kullanmadan topu eline alan, kaldırıp savunmacısının üstünden dış şutu gönderiyor. Oyunumuz buna dönünce, tamamen Hedo ve Ersan'ın eline bakar hale geliyoruz. İyi oynadığımız dönemler ise hep maç içinde hızlı hücuma çıktığımız dilimler oldu. Ersan'ın rakip uzunlardan daha çabuk karşı sahaya geçmesini çok iyi kullanabiliyoruz. Tabii ki bunun için topa baskı yapan, devamlı rakibin önünde kalan bir savunma yapmamız lazım. Bunu 40 dakikaya ne kadar yayabilirsek, maçlarda ve dolayısıyla turnuvada o kadar başarılı olacağız. Ama devamlı set hücumu ettiğimizi farkederseniz, bilin ki o maç bizim için zor geçecektir.

Haydi çocuklar, 1 saat kaldı güzel bir başlangıç yapalım... Bu gruptan çıkmamız konusunda en ufak bir şüphem yok, maksat güzel bir başlangıç yapıp galibiyetlerimizi bir sonraki tura taşımak.


Edit: Bir arkadaşımın uyarısıyla söyleyeyim, bunları Litvanya'ya özel yazmadım. Genel bir analizdi. Litvanya'nın hızlı tempoyu sevdiği açık, 2006'da onları hızlı tempoda yenmiştik, bugün bir İbrahim'imiz yok ancak bu sefer de bize avantaj sağlayacak Ersan'ımız var. Litvanya'ya karşı yavaş mı hızlı mı oynamamız iyi olur bilemiyorum. Çünkü yazı içinde belirttiğim gibi, hazırlık maçlarındaki set hücumlarımız için vasadın altı demek bile çok iyimser bir yaklaşım olur...

FIBA Americas Şampiyonu: Brezilya

Turnuva boyunca herkese karşı büyük üstünlük kuran Brezilya, final maçında Porto Riko'ya karşı da son çeyreğe 50-37 ile girmiş. Ancak 10 dakikada takım olarak biraz rahatlamış olsalar gerek, çünkü pota altından çok fazla sayı vermişler rakibe. Buna Barbosa'nın 1/9 saha içi ve 1/2 serbest atış isabeti de eklenince Porto Riko sambacıları yakalamakla kalmamış, son saniyede maçı kazanma şansını elde etmiş. Ancak Arroyo üçlüğü kaçırınca Brezilya şampiyon olmuş. Splitter ve Barbosa ilk 3 çeyrekte farkın açılmasında önemli rol oynamışlar. Bakalım Splitter'i 2010'da Spurs forması giyerken izleyebilecek miyiz? Yoksa Spurs'ün draft edip bir türlü NBA'e getiremediği oyunculardan biri mi olacak?

Üçüncülük maçında ise Arjantin'in savunması Kanada'ya bir hayli fazla gelmiş. Maçın skoru 88-73 ama bu aldatıcı, nitekim ilk yarıyı Arjantin 49-18 gibi saçma bir skorla galip durumda kapamış. Ondan sonra da belli ki kendilerini hiç sıkmamışlar.

Eurobasket 2009 - 7 Eylül


17:30 / Makedonya - Yunanistan (NTVSpor)
17:30 / Rusya - Letonya
19:15 / Büyük Britanya - Slovenya
19:15 / Polonya - Bulgaristan (NTV)
20:15 / Hırvatistan - İsrail
20:15 / Fransa - Almanya
22:15 / Sırbistan - İspanya (NTVSpor)
22:15 / Türkiye - Litvanya (NTV)

NTV ve NTVSpor sağolsun birçok maçı izleyebileceğiz. Ancak benim vaktim olsa, internetten bütün maçları izleme pakedini satın alırdım. FIBATV adlı oluşum buna olanak sağlıyor. 25 dolara Eurobasket 2009'u kapsayan bir paket alabiliyorsunuz veya 30 dolara Ağustos 2010'a kadarki bütün organizasyonları izleyebiliyorsunuz.
Elbette NTV ve NTVSpor'un yayınladığı maçları tv'den izlemenin tadı bir başka ve üstelik güzel maçları seçiyorlar gerçekten. Ama bu dediğim olay da, istediği maçı istediği an izlemek isteyenler için biçilmiş kaftan. Çünkü maçların tekrarlarını yayınlıyorlar. Linki de şudur.

Haydi Milli Takım, çok ümidimiz yok belki ama bizi şaşırtın ve güzel bir başlangıç yapalım.

Şurada da turnuvanın statüsünü ve grupları çok kısa değerlendirmemi bulabilirsiniz.

Edit: Sırbistan-İspanya maçının NTVSpor'da yayınlandığını yazmayı unutmuşum. Teşekkürler Mahmut

Topu mu İstiyorsun? Al

Iverson, Deron'a oyunun inceliklerini gösterirken yakalanıyor.



Bu da linki

6 Eylül 2009 Pazar

FIBA Amerika'da Son Gün

Yarı finalde Kanada'yı 73-65 yenen Brezilya ile Arjantin'i 85-80 deviren Porto Riko bu gece saat 03:45'te karşılaşıyorlar. Üçüncülük maçında da 01:30'da yarı finalin kaybedenleri Kanada ve Arjantin kozlarını paylaşacaklar. Turnuvayı Brezilya'nın şampiyon, Arjantin'in ise 3. bitirmesini bekliyorum. Oyuncuların performanslarına bakınca bunu görüyoruz.

Brezilya'da, NBA'de Suns hızlı basketbola dönünce sezonu müthiş kapayan Barbosa ile yaz döneminin en abartılı kontratını kapan Varejao, takımlarını sürüklemeye devam ediyorlar. Bunun karşılığında Porto Riko'da, NBA'de Bulls'dan kontrat kapmaya çalışan Arroyo skorer oyununu sürdürüyor. Peter John Ramos da savaşçılığı ile takımına enerji veriyor.

Arjantin'de Scola, Yao'suz bir sezonda NBA'e neler yapabileceğini bu turnuvada fazlasıyla gösterirken, rakipleri Kanada takım oyunu sergilemeyi sürdürüyor. Arjantin'in oyuncu kalitesi, Kanada'yı yenmeye yetecektir bence. Ginobili'siz de olsalar...

Günün Eğlencesi - 19

Evet belki basketbol ve NBA ile alakası yok ama gördüğümde koptum paylaşmadan edemedim.

Başlıyor

Eurobasket 2009, 7 Eylül Pazartesi günü başlıyor. Turnuvadaki gruplar yukarıda, eleminasyon sistemi ise aşağıda. Ayrıca geç de olsa bir anket koydum sağ tarafa. Yarın akşama kadar oylarınızı verebilirsiniz.

Bana göre gruptan çıkacak takımlar şöyle:

A grubu: Hırvatistan, Makedonya, Yunanistan. Ancak belirtmeliyim ki ne Yunanistan'ı eksikleriyle, ne de İsrail'i uzun süredir izlemedim. Bu yüzden İsrail, Makedonya veya Yunanistan'ı dışarıda bırakıp ilk 3'e girerse şaşırmam.
B grubu: Fransa, Rusya, Almanya. Aslında Almanlar'ın yerine, kadro olarak daha iyi gördüğüm Letonya'yı yazabilirdim ama Efes World Cup'ta aşırı formsuz gözüktüler.
C grubu: Sırbistan, İspanya, Slovenya. Udrih'in olmayışı İngiltere'ye bir şans doğurabilir ama gerçekten hiç beğenmiyorum ellerindeki oyuncuların kalitesini. İspanya'da da Gasol'ün kırık parmağını ne kadar sakınarak oynayacağı da büyük önem taşıyor.
D grubu: Litvanya, Polonya, Türkiye. Biz de hiç formda değiliz ancak Tanjevic açıkladığı gibi Ersan'ı tamamen uzun forvet mevkisinde kullanırsa başarılı olabiliriz. Zaten her şekilde Bulgaristan'ın üzerinde olmamız lazım o ayrı.

Buyrun burada da turnuvanın statüsü:

Amerika'dan Türkiye'ye Gelenler Belli Oldu

FIBA Amerika turnuvasında yarı finale, yani son 4'e kalanlar belli oldu. Yani Türkiye'de yapılacak olan 2010 Dünya Basketbol Şampiyonası'na katılmaya hak kazananlar da diyebiliriz. Brezilya, Porto Riko ve Arjantin son maçlara girildiğinde zaten garantilemişlerdi. Son bilet için grubun 4.sü Dominik Cumhuriyeti ile 5.si Kanada karşılaştılar. Bu maçı kazanan 4.lüğü elde edip gelecek sene Türkiye'ye gelmeyi garantileyecekti.
Maçı son anlarda 80-76 kazanan Kanada oldu. Anderson'un sayıları ve Kendall'ın savaşçı oyunu çok etkili olmuş. Ayrıca Kanada %50'nin üzerinde oranla üçlük atmış ve bu sayede kazanmış. Bir başka faktör de, turnuvanın en flaş oyuncularından Francisco Garcia'nın parmağındaki kırık sebebiyle Dominik Cumhuriyeti formasını giyememesiydi. Bu sezon Detroit Pistons'a transfer olan Charlie Villanueva ve Al Horford'ın çabaları Dominik Cumhuriyeti'ne yetmemiş. Açıkçası üzülmedim desem yalan olur. Önümüzdeki sene Garcia, Horford ve Villanueva'yı izlemeyi Kanada'ya tercih ederdim. Keşke Garcia bu sakatlığı yaşamasaydı da onlar gelselerdi.

Tebrik ediyorum Kanada'yı, zoru başarıp son 4'e kalmayı başardıkları için. Bugün yani Cumartesi gecesini Pazar sabahına bağlayan gece, saat 01:30'da Kanada ile Brezilya arasındaki yarı final maçı başlayacak. Saat 04:00'da ise Porto Riko ile Arjantin finale çıkmak için mücadele verecekler.