BIY AD

7 Ağustos 2010 Cumartesi

The Decision - 2

Dün Timberwolves ile 4.8 milyon dolara 2 yıllık sözleşme imzalayan, Galatasaray'dan hatırladığımız Anthony Tolliver, kararını ESPN'den değil ama Youtube'dan açıklamış meğerse. Bir oyuncunun aynı bu şekilde dalga geçmesi şarttı LeBron'la, sonunda gerçekleşti. Tebrik ediyorum Tolliver'ı buradan.


Link

Juwan Howard da Miami'de

Dile kolay, 16 senelik görkemli bir kariyer ve dolaşılan 7 takım… Bulunduğu takımlara aidiyeti bakımından Heat’in bu sene kadrosuna kattığı diğer uzun olan Ilgauskas’tan epey farklı bir rota çizdi kariyeri boyunca ama onunla buluştukları ortak bir nokta vardı, o da ihtişamlı sayılabilecek kariyerlerini yüzüksüz tamamlama tehlikesi. Tam bu noktada Heat kendisine de kucak açtı. Bu birlikteliğin Juwan Howard’a getirmesi muhtemel en büyük artı elbette onca sene bu ligde üst seviye oynamanın ödülü olarak görülebilecek bir şampiyonluk yüzüğü. Peki, Heat ne kazanacak bu hamleyle ona da değinelim kısaca: Öncelikle tecrübe… 16 yıllık kariyeri belki birçok şey götürdü fiziksel özelliklerinden ancak bir o kadar da tecrübe kattı kendisine. Takımın özellikle genç uzunlarına ağabeylik yapacak olması pek mühim olmasa da yine bir artı oluşturuyor Heat açısından. Esas önemli katkıyı ise saha içinde, daha görülebilecek işlerde alacak gibi görünüyor Miami. Pis işleri yapan, oyunun tüm hilelerini bilen ve bunu özellikle rakiplerini durdurma konusunda başarıyla uygulayan bir isim Howard. Bu özelliğine paralel olarak pota altına getireceği sertlik de cabası. Veteran minimuma alınabilecek ligin değerli parçalarından biriydi Howard ve bu birliktelik her iki taraf için de oldukça güzel bir hamle gibi görünüyor.

6 Ağustos 2010 Cuma

Lakers Shannon Brown'la da Devam Dedi

Mitch Kupchak’ın uzun süreli uğraşının ardından Lakers adına bir imza da Shannon Brown’dan geldi. Anlaşma 2 sene için 4.6 milyon dolarlık, imzanın ikinci senesi oyuncu opsiyonlu. Altını üstünü deşmeye gerek yok bana kalırsa bu kontratın. “Kupchak’tan mükemmel bir hamle daha” diyebilirim ancak.

Gelelim biraz da Lakers cephesinin neden kontratı uzatma yoluna gittiğine. Bu sezon Lakers adına en önemli ihtiyaçlar nelerdi: Oyun kurucu , Artest’i yedekleyebilecek bir üç numara, Kobe’nin olmadığı dakikalarda takımın sayı yükünün azaltacak bir guard ve uzunların yaşayabileceği bir sakatlık durumunda onların (kuvvetle muhtemel Bynum) yerine geçebilecek bir veteran uzun. Lakers yönetimi de Blake, Barnes ve Ratliff’le kontrat imzalayarak bu sorunlara tek tek çözüm getirdi; fakat Kobe’nin olmadığı dakikalarda onun boşluğunu doldurabilecek bir iki numara piyasada kalmadığı için haliyle serbest olan Shannon Brown’a tekrar kontrat götürdüler. Bir ara Delonte West için de önemli dedikodular döndü; ancak belli ki Kupchak bu yaz başka kapsamlı bir işe adım atmak istemedi ve eski guardlarıyla iki sene için tekrar anlaştılar.

Brown’ın bu takımda opsiyonların başında gelmediği büyük bir gerçek; ama tüm bunlara rağmen dakika aldığı anlarda patlayıcılığı ve atletizmi ile takıma büyük bir özgüven de katıyor. Havada iki kademe yükseldiği smaçları hepimiz biliyoruz. Rakibin direncini kırmak için birebir zaten onlar. Yalnız şut tercihleri konusunda aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Bazen acayip gereksiz şutlara kalkışıyor; fakat bunun haricinde rahatlıkla güvenip, kenardan oyuna alabileceğiniz bir isim kendisi.

Bu son imzayla da geçen sene bol bol eleştirilen Lakers yedekleri bu sene takımlarını bir kademe daha yukarı taşıyacaklardır. Şöyle bir düşündüm de “Shannon - Blake - Sasha - Barnes - Ebanks - Ratliff – Odom” gerçekten inanılmaz bir bench oldu eski şampiyon için. Artık normal sezon başlasın.

5 Ağustos 2010 Perşembe

Rose'dan Majesteleri'ne Pasta

Kapağında Michael Jordan'ı barındıracak olan NBA 2K11 oyunu için tanıtım / fotoğraf çekimleri yapılmış. Bu da Rose'un rolü gereği, formasını giydiği takımın efsanevi oyuncusuna yaptığı pasta, daha doğrusu jest. Pek de güzel gözüküyor, eline sağlık Rose.

Preldzic Yalan Oldu

FIBA başvurusu sırasında ortaya çıkan birkaç ek madde nedeniyle iş yokuşa sürülmüş ve bu nedenle Preldzic'in milli takımımıza katılma ihtimali ortadan kalkmış. 3 hatta 4 pozisyonda birden oynayabildiği için ve gerçek pozisyonu en eksik olduğumuz yer yani kısa forvet olan Preldzic haberi ilk çıktığında sevinmiştim. Şart mıydı böyle bir devşirme yöntemi? Hayır ama ben milli takıma yararlı olacağını düşünüyordum. Gelen takımlar pek çok yıldızdan yoksun olarak mücadele edecekler. Bu durumda biz de milli takımımızı ufak bir adım da olsa ileri taşısak fena olmazdı, madalya şansımızı yükseltirdik. Sağlık olsun, elimizdeki kadroyla devam.

Suns'dan Janning'e Kontrat

Bu seneki yaz liginin Orlando ayağını Celtics, Las Vegas ayağını ise Suns forması altında geçirmişti Matt Janning. Oynadığı 7 maçta gösterdiği inişli çıkışlı performansın çıkış kısmına denk gelen süreçlerde oldukça beğenmiştim kendisini. Suns organizasyonu da benzer düşünmüş olacak ki renklerine katmışlar oyuncuyu, ancak anlaşmanın şartları henüz sızmadı basına.

Kendisine ilk defa yaz liginde rast gelmiş olmanın verdiği mahcubiyetle hemen kolej kariyerine bakmıştım ve ümitsizliğe düşmüştüm açıkçası. Çünkü fiziksel olarak oldukça küçük görünen bu arkadaşımız meğer bir babyface imiş, geçtiğimiz sezon senior senesini geçirmiş ve 22 yaşını da devirmişti. Ama Suns yine de bir şans vermeyi uygun görmüş Janning’e. Çoğu oyuncunun hak ettiğinden fazlasını aldığı bu ligde ona da kontrat verecek bir takımın olması sevindirici.

En önemli artısı nokta şutör olması olan Janning, Suns’ın mevcut sisteminde süre bulması halinde en azından hücumda hiç sırıtmayacaktır. Ama işin savunma yönünde tablo pek de iç açıcı değil maalesef. Beyaz olmanın şutörlüğüne kattıkları, ayak çabukluğuna da bir o kadar olumsuz yansımış durumda. Ayrıca oyun kurucu meziyetleri çok da üst düzey değil ve penetre kabiliyeti yok, ancak bu noktada Nash faktörünü göz ardı etmemek gerektiğini hatırlatalım. Elbet bir şeyler katacaktır hücum repertuarına Nash’in yanında bulunacak olması. Hayırlı olsun diyelim Arizona ekibine.

Amerika Fire Vermeye Devam Ediyor - 2

İki gün önce D'Antoni gelmeyecek diye duyurmuştum. Şimdi de mono adlı hastalık dolayısıyla ilk kampta iyi bir performans ortaya koyamayan Lopez affını istemiş milli takımdan. Çünkü New York'ta antrenmanlara katılacak kadar iyi hissetmiyormuş kendisini. Önceki yazıda belirttiğim gibi monoya yakalanırsanız yaklaşık 1 ay boyunca aşırı bir yorgunluk oluyor üzerinizde. Lopez bunu atlatamamış. Genç pivotun yerine bir başka genç, hatta fazlasıyla genç ama bir o kadar enerjik, atletik McGee alınmış kadroya. Normal şartlarda McGee'nin Türkiye'ye gelmesine ihtimal vermiyordum ama 4 uzununu sakatlıklara ve sigorta problemlerine kurban veren Amerika, McGee'yi getirmeyi tercih edebilir.

Tyson Chandler'ın yeri zaten bana göre garantiydi, artık son 12'ye kalmaması imkansız hale geldi. Onun yanında Love da çok yüksek ihtimalle Türkiye'ye gelen kadroda olacaktır. Ama Amerika'da azıcık topu alıp sırtı dönük oynayacak bir tane uzun bile kalmadı. Brook Lopez bu konuda bir yıldız gibi skor üretemese de, en azından rakibini itip hook-shot bulabilecek yetenekteydi. Tyson Chandler ve McGee alley-oop veya hücum ribaundu tamamlamak haricinde sayı ürettikleri maçların gecesinde parti veriyorlar. Zaten baştan beri Amerika'nın savunmaya ağırlık verip koşması gerektiğini yazıyordum, artık bunu yapmazlarsa gruplarda bile elenbilirler diyorum (evet abarttım).

4 Ağustos 2010 Çarşamba

Shaq Boston'da

Dün gece henüz kesinleşmiş birşey yoktu, birkaç kaynaktan birden alınan duyumlara göre Shaq, Celtics ile anlaşmak üzereydi. Az önce çıkan habere göre bu gerçeğe dönüştü. Koca oğlana, Jimmy Kimmel "Lakers'dan sonra Celtics forması giymek garip gelir mi?" diye sormuştu iki gün önce. Shaq da "Hayır tam tersi, o takıma tam uyacağımı düşünüyorum" demişti. O zamandan belliydi belki de Boston'a gideceği. Sonuç olarak Shaq veteran minimum kontratına yani iki yıl için 3 milyon dolara imzayı atmış.

Shaq'in gelmesiyle Celtics pota altı fazlasıyla kalabalık olacak. Garnett, Glen Davis, Jermaine, Perkins ve şimdi de Shaq. Tabii Semih'i de unutmayalım! Ayrıca hesaplamadım ama Celtics'in yaş ortalaması Shaq ile birlikte 29-30 civarına falan gelmiş olabilir. Tek tek oyuncuların playofflar'da yaptığı maçların sayısını toplasanız ortaya eminim saçma bir rakam çıkacaktır. Tecrübe dediğiniz önemli de, toplam 300 playoff maçı oynamış olsalar bile ayağı yerden kalkmayan iki tane O'Neal almak ne kadar mantıklı acaba? Tamam Perkins Ocak ayına kadar yok çok büyük ihtimalle ama yine de, herkes sağlıklı iken nasıl bir rotasyon kullanılacak ki? Ayrıca Shaq hücumda tarihin en dominant performanslarına imza atarken bile savunması üst seviyede değildi. Dev pivot, pick & roll savunmasında dünyanın en kötü pivotlarından biri hatta belki de birincisidir. Sadece boyalı alanı kapama görevini yapabilir. NBA'de fazlasıyla kullanılan pick & roll'a karşı ne yapacağı tartışılır. Kendisini 'savunma' ile tanımlayan Celtics, Shaq'in bu açığını kapatabilecek mi? Özellikle de Thibodeau gitmişken.

Bu soruların neredeyse hepsi hakkındaki görüşüm negatif. Shaq eskiden savunmada ortalama bir düzeyde olmasına rağmen, hücumda karşısına çıkan herkesi yerle bir ederek takımına maçları kazandırıyordu. Artık 38 yaşına gelmiş Shaq'in hücumu da son derece problemli. Kilosu ve gücü sayesinde rakiplerini 1-2 metre boyunca boyalı alanın içine itebilse de, bu mücadeleden sonra yoruluyor ve gelen darbeler sonrasında eskisi gibi smaçlar yapamıyor, hatta onu geçtim topu potaya dengeli bırakamıyor. Geçtiğimiz sezon birkaç kere potanın dibinden bomboş pozisyonda kaçırdığına şahit oldum Shaq'in ve baya şaşırdım... Zaten LeBron gibi pozisyon hazırlayan bir oyuncuyla oynamasına rağmen; geçtiğimiz sezon, 18 yıllık kariyerinde çaylak senesinden beri en düşük saha içi isabetine sahip olması, durumu gözler önüne seriyor. Yani Shaq'in çok büyük katkıda bulunacağını sanmıyorum Celtics'e kısacası.

Yani olur da bir kez daha Lakers ile final oynamaları durumunda daha fizikli bir pota altı ile rakibe karşı koymayı düşünüyorlarsa bile, bu plan ne kadar tutar şüpheli. Birer yıl daha yaşlanacak olan Pierce - Garnett- Allen üçlüsü, 38'lik Shaq ile kupaya uzanabilir mi? Açıkçası hiç sanmıyorum, hatta yeniden Finaller'e ulaşmaları bile başarı olur bence.

Son olarak da, Perkins'in sakatlığıyla biraz dakika bulma şansı doğan Semih Erden'in ekstra sakatlıklar olmadıkça bench'ten kalkmayacağı kesinleşti diyebiliriz.

Johan Petro da Zengin Oldu

Olsun yahu, vallahi gözümüz yok. Ama biraz da hak etseydi bari. Kariyeri boyunca lige tutunma çabası içinde olan, bulunduğu takımın seviyesine bağlı olarak ya kenardan gelip 15 dakika civarında süre alan yada garbage time’da bulduğu sürelerle istatistiklerini biraz olsun düzeltmeye uğraşan bir adamdı Johan Petro. Boyu ve atletizmi en büyük avantajı olup bunların haricinde ne artıları var diye sorsanız fena bir ribauncu değil diyebileceğim belki... En azından ben bu şekilde bir oyuncu olduğunu sanıyordum ama yanılıyormuşum belli ki. Zira kimse benim yukarda saydığım özelliklerdeki bir oyuncuya 3 yıllık 10.5 milyon dolar vermez, veremez. Artık Nets kendisinde nasıl bir cevher gördü de sezon piyasası için ufak ama Petro için hayli yüklü olan bu kontratı yaptı onların bileceği iş. Belki karakaşına kara gözüne vurulmuşlardır.

Açıkçası yanlış transfer politikasının en güzel örneklerinden biri oldu bu hamle. Ne umduk ne bulduk derler ya, aynen o şekilde bir off-season geçiriyor Nets. LeBron-Bosh'u çok da gerçekçi olmayan bir şekilde bile olsa hayal ederken, Farmar-Petro gibi isimlere razı oldular. (Outlaw ve Morrow transferlerini ayrı tutuyorum, çünkü bu isimler hakkındaki düşüncem o kadar da olumsuz değil ama Outlaw'un aldığı para da fazla mesela). Hedefteki oyuncuları alamayınca gözünü kapatıp sayışma tekniğini kullanarak kadroyu şekillendirdiler gibi görünüyor. Halen hamle yapabilecek kadar geniş bir cape sahipler olmaları, Petro transferini biraz olsun makul karşılamamızı sağlayabilir, ama kim kaldı ki serbest oyunculardan şöyle iş yapabilecek, geldiğinde takımı bir seviye yukarı taşıyabilecek...

Bırakın Yaram Kahnasın

Hafif Fotomaçvari bir başlık atalım ki haberin içindeki sinir bozucu etki azalsın. Bir insan evladı yönetiminde bulunduğu takıma ne kadar zarar verebilir ki diye düşünüyorum, David Kahn bu konuda her bir hamlesiyle ufkumu genişletmeye devam ediyor. Önce Darko, ardından Jefferson, ardından Ridnour ve daha niceleri... Son 2 ayda yaptığı saçmalıkları sıralasak buradan Minnesota’ya yol olur. Ancak son bombasına değinelim biz. Geçtiğimiz hafta Sessions-Hollins karşılığında Cavaliers’tan Telfair-Delonte ikilisi takas edilmişti. Ancak gelen son haberler Delonte’nin serbest bırakıldığı ve Telfair’in de takas edilebileceği yönünde. Mevcut kadroda, geniş rotasyonda Delonte ve Telfair’in forma şansı bulamayacağını mı düşündü kimbilir… Şaka bir yana düşünüyorum düşünüyorum aklım almıyor bu hamleleri. Halihazırda kadrondaki tek 2 numara Ellington iken ve sen, Delonte gibi Minnesota’da 1 numaranın yanı sıra, şutör guard da oynayabilen ve bu boşluğu fazlasıyla doldurabilecek bir oyuncuyu takas etmişken, pat diye serbest bırakıveriyorsun. Akıl alır şey değil. Üstüne bir de muhtemel Telfair kaymağı, hem de Flynn’in sezon açılışını kaçırması söz konusuyken… Takımdaki oyun kurucu sayısı çift hanelerdeyken bir anda Ridnour tek başına kaldı. Minnesota taraftarı önümüzdeki sezon salona kafada huniyle gelirse şaşırmam.

3 Ağustos 2010 Salı

LeBron 2 Aralık’ta Cleveland’da

Başlığın yaratabileceği karmaşayı engellemek adına hemen açıklayayım durumu. Tahmin edeceğiniz üzere LeBron’un eski takımına döndüğü falan yok. Başlığın sebebi, 2 Aralık Perşembe gecesi oynanacak olan Cleveland-Miami karşılaşması. Muhteşem üçlüyü aynı forma altında ilk kez izleyecek olmanın uyandırdığı merak bir yana Cleveland’da oynanacak olan Heat-Cavaliers maçı ve Cavaliers taraftarının LeBron’a vereceği tepki de büyük bir heyecanla bekleniyordu. Ve beklenen tarih 2 Aralık olarak belirlendi. 2 Aralık’ta LeBron yeniden Quicken Loans Arena’ya ayak basacak, fakat bu kez Miami formasıyla, deplasman takımının bir oyuncusu hüviyetinde. Maçın yayınını da TNT üstlenmiş.

Spor izleyicilik hayatımız boyunca Figo gibi, Tümer gibi, Emre Belözoğlu gibi örnekleri gördüğümüzden dolayı, bazen aşağılayıcı, bazen olumlu, bazense çok yaratıcı taraftar tepkilerine şahit olduk benzer durumlarda. Bakalım, Cavaliers organizasyonu salondaki tema müziklerinde konuşturduğu zekayı, LeBron’a karşı nasıl gösterecek. Merakla bekliyoruz…

Amerika Fire Vermeye Devam Ediyor

Yıldızları şampiyonaya gelmek istemeyen ve ardından kadrodaki önemli oyuncularından Lee ve Amare'yi kaybeden Amerika'da şimdi de koç Mike D'Antoni affını istemiş milli takımdan. Belindeki ağrılar sebebiyle şampiyonaya katılamayacakmış. Uzun mesafeli uçak yolculuğu belinin daha kötüye gitmesine neden olabilirmiş. Onun görevini Jay Triano sürdürecekmiş. Bana kalırsa bu iki koç arasında dağlar kadar fark var. D'Antoni'ye gıcık olsam da, bu kabul edilmesi gereken bir gerçek diye düşünüyorum. Özellikle işin hücum tarafında çalıştırdığı bütün takımlara kattığı varyasyonlar ve oturttuğu mentalite ile fark yaratıyordu D'Antoni. Oyuncu kadrosunda aldıkları darbeler yetmiyormuş gibi bir de şimdi İtalyan asıllı koçtan yoksun olacaklar. Ben İspanya veya takım kimyasını iyice yakalamış bir Brezilya'nın şampiyonluğa ortak olduklarını düşünüyorum bütün bu eksikler nedeniyle.

Ayrıca, nasıl bir şampiyona düzenliyoruz biz ya? Bu kadar lanetlenmek için ne yaptık? Bir sürü oyuncu olimpiyatları daha çok önemsediği için gelmiyor onu anladık da azımsanmayacak bir kısmı da sakatlandkları için gelemiyor.

Shaq Jimmy Kimmel'da

NBA'in en komik, en eğlenceli oyuncusu Kimmel'ın talk show'una katılınca ortaya güzel bir sohbet çıkmış haliyle. Shaq'ın giydiği kıyafete dikkat; Kimmel'ın dediği gibi resmen pijamayla gelmiş. Muhabbetin ilerleyen bölümlerinde bu konuyla ilgili süper laf sokuyor Kimmel, hazır cevap Shaq bile "Seyircilere dönüp tamam, evet 1-0 öne geçti" diyor


Link


Link

2 Ağustos 2010 Pazartesi

Fisher Lakers’la Devam Dedi

Yaz boyunca haddinden çok tartışılan isimlerin başında geldi belki de Fisher. 2 yıllık 10 milyon dolar isteyen oyuncuya Lakers yıllık 2.5 milyon dolar önerince görüşmeler tıkanmış ve konu uzadıkça başta Miami olmak üzere birçok takımla dedikodusu çıkmaya başlamıştı. Bu dedikoduları nihayetlendiren anlaşma 3 yıllık 10 milyon dolar karşılığında sağlandı. Aslında her iki tarafın da talebinden oldukça uzak bir kontrat oldu bu. Fisher’ın isteğini baz alırsak bir yıl bedava oynayacak. Duruma Lakers tarafından bakarsak ise; Fisher gibi bir oyuncuya 3 yıllık bir kontrat eminim çok da istedikleri bir şey değildi, yaşını da göz önüne aldığımızda. Bu şartlar altında nasıl anlaştılar o da ayrı bir konu… Belli ki, rakipleri kadrosuna bir bir takviye yaparken, ilk 5’teki bir oyuncusunu elden çıkarmak istemedi ve bu kontrata razı oldu Lakers.

Şu anki performansı bile sorgulanabilecek, Lakers ilk 5’inin açık ara en güvenilmeyen ismi olan Fisher, kontratının son iki senesinde yaşı 40’a yaklaşınca, hedefi şampiyonluk olan bir takımın oyun kurucusu olarak elbette çok sırıtacaktır. Ama açıkçası ben Blake’in gelmesiyle Fisher’ın yavaş yavaş benche çekileceğini ve kenardan gelip katkı vereceğini düşünüyorum ilerleyen zamanlarda. Her ne kadar Farmar’ın ayrılması ve Brown’ın durumunun belirsizliği söz konusu olsa da süreleri azalacaktır. Önümüzdeki sene için 20 dakika civarı ideal gibi görünüyor kendisi için. Sonraki yıllarda ise zamanla ters orantılı olarak değişecektir alacağı süre. Ancak kritik anlarda, el yakan toplarda kendisinin görev alması gerektiği tartışılmaz gerçek. Ne kadar kötü oynarsa oynasın her sene playofflara damgasını vuruyor bir şekilde. Eh, artık buna şans mı dersiniz tecrübe mi orası size kalmış…

Miami ile görüşmesi muhtemelen Lakers'dan biraz daha fazla para koparmak içindi diye düşünüyorum. Yoksa ne Lakers onu bırakmak ne de o Lakers'dan kopmak istemiyordu. 36 yaşında olduğu için 3 yıl uzun bir kontrat halini alıyor. Hele bir de yılda 3.5 milyon dolar civarına anlaşması.. Blake içinden güzel saydırmıştır "Benim aldığım parayı kazanacak neredeyse Fisher" diye. Bu arada playofflar'a damgasını vurmasına şans demek yürek ister. Üst üste ne kadar şans gülebilir bir insanın yüzüne? Pek sevmesem de Fisher'ı, kabul etmem lazım ki adam atıyor kritik şutları. / Can

Bynum Pistons’ta Kaldı

Off-season’da da heyecan verici olmaktan çok uzak olan Detroit, nihayet bir hamle yaptı ve yedek oyun kurucusu Will Bynum ile 3 yıllık 10.5 milyon dolar karşılığında kontrat yeniledi, tabi bunu hamleden sayarsak… Avrupa’da oyununu çok geliştirmiş ve NBA’e dönüşünden itibaren de bu gelişimi sahaya yansıtmıştı Bynum. Dolayısıyla bu kontratı sonuna kadar hak ettiğini düşünüyorum. Kenardan gelerek takıma enerji katıyordu ki Detroit’in belki de en çok ihtiyaç duyduğu şeydi bu son zamanlarda. Ancak hem Stuckey’le benzer tipte olması, hem de her ikisinin de yüksek hedefler için güvenilecek bir oyun kurucu olmaması Pistons’ın bir hamle daha yapmasını gerekli kılıyor. Stuckey de Bynum da delici özellikleri sayesinde skora kolay gidebilen, şut tehdidi hiç bulunmayan (durumun vahametini göstermek için, kariyer üçlük yüzdeleri sırasıyla %25 ve %20), arkadaşlarını oynatabilme konusunda zaafları olan guardlar. Hatta hücumda Detoit’in top dolaştıramamasının ve birebir zorlamalara gitmesinin en önemli sebebi de bu ikili. Bu durumda bana en mantıklı gelen, Bynum’a göre albenisi ve doğal olarak talibi çok daha fazla olan Stuckey’i takasta kullanıp yerine daha aklı başında, takımını yönetebilecek ve pas trafiğini sağlayacak (bunları yazarken aklıma direkt Blake geldi) bir oyun kurucu bulmaları. Hem taze bir kan gelmesi, belki takımın tamamına sirayet etmiş olan ruhsuzluğu da bertaraf eder ve böylece belki playoffu zorlayabilirler. Aksi takdirde durum bu senekinden farklı olmaz gibi geliyor.

Hedo Bosh'a Sahip Çıktı

Geçtiğimiz gün Raptors genel menajeri Colangelo, Bosh hakkında ileri geri konuşmuştu. İki ay önce takasını istediğini açıklayan ve birkaç hafta önce bu isteği Phoenix doğrultusunda gerçekleşen Hidayet de olaya dahil olup Raptors yönetimini suçlamış: "İnsanların bu kulüple ilgili bir sorun olduğunu görmesi gerekiyor. Oyuncular artık Toronto'ya gitmek istemiyor" demiş Hidayet. Belki "artık" gelimesi fazla sayılır. Genellikle Toronto'ya gidenler veya takas olanlar birkaç sezon sonunda ayrılmak istiyorlar. Bunun nedeni büyük oranda, Amerika - Kanada kıyaslamaları ve Toronto'nun sert geçen kışları diye düşünüyorum. Vince Carter, T-Mac ve şimdi de Bosh ayrıldı. Ellerindeki yıldızları tutmakta zorlanıyorlar tabii bunu şampiyonluğa oynayacak bir takım kuramamalarına da bağlayabiliriz ama Toronto'nun etkisini de göz ardı etmemeliyiz.

Hidayet aynı zamanda, insanların arkasından konuşulmasının komik olduğunu söylemiş ve devam etmiş: "Colangelo böyle düşünüyor idiyse, Bosh Toronto'dayken söyleseydi ya bunları. Raptors'dan ayrıldıktan sonra bunları arkasından söylemek pek hoş değil. Bosh takımın 1 numaralı oyuncusuydu ve çok şeyler yaptı Raptors için, onun takım arkadaşlarını yarı yolda bıraktığını düşünmüyorum."

Hidayet'in niye bu konuya daldığını merak ediyorum açıkçası. Takasını istemişin, bu isteğini yerine getirmiş takımın ve ayrılmışın. Niye ayrıldıktan sonra alakan olmayan konuya giriyorsun ki? Dediklerinde haklı da olsan, bırak Toronto'da kalan oyuncular korusunlar Bosh'u eğer öyle bir ihtiyaç olduğunu düşünürlerse. Öte yandan Colangelo'ya Hedo'nun bu sözleri ile ilgili ulaşıldığında "Söz düellosuna girmek istemiyorum. Hedo'yu hala bir arkadaş olarak görüyorum ve Phoenix'te başarılar diliyorum" demiş. Bosh hakkında ne kadar yakışıksız ve çirkin açıklamalarda bulunduysa, Hedo'ya cevap vermeyerek bir o kadar doğru yapmış. Takdir ettim kendisini bu konuda. Çoğu Raptors taraftarının düşüncelerini de dile getirebilirdi ama o susmayı tercih etti.

1 Ağustos 2010 Pazar

Nesin Sen Nolan?

Bu tarz basketbol dışı konulara genellikle pek girmiyorum bildiğiniz gibi. Ama bu bir istisna. Aslında dün gece gittim Inception'a ama ancak şimdi yazıyorum. Muhteşemdi gerçekten. Ana konu ve o konunun senaryoya bütün bu detaylarıyla uyarlanması hayranlık uyandırıcı. Bu senaryoyu yazan ve yöneten Nolan'a çok büyük saygı duydum. Bundan önce saygı duymadığım anlamına gelmiyor bu elbette. O nasıl bir beyin, o nasıl bir düşünce yapısıdır ki böyle bir senaryo çıkarabiliyor karşımıza? Di Caprio'nun oyunculuğuna da çok beğendim, ki biraz ön yargılı yaklaşırım kendisine genellikle. Marion Cotillard'ın da hakkını yemeyeyim, o da olağanüstüydü. Çıktığı her sahnede içim sıkıştı. Bu hissi verebilmesi çok önemliydi. Müzikleri söylemeyi unutmayayım, Hans Zimmer'e selam çakayım. Onlar da müthişti. Kısacası herşeyiyle mükemmel bir film. Gidin görün acilen. Her kaçan seans ile hayatı Inception'sız geçirdiğinizi unutmayın.

Elbette bir kesim bu kadar ses getirmesi nedeniyle büyük beklentilerle gidecek ve film çıkışında "Aman be amma abartmışlar" diyecektir. Fakat çoğunluk ağzının suyu akarak çıkacak filmden eminim. Benim izlediğim en iyi 2-3 film arasına girdi, onu biliyorum.