BIY AD

17 Mayıs 2010 Pazartesi

Celtics - Magic Serisi İlk Maç (92 - 88)

Doğu finallerinde karşı karşıya gelen iki takım pek çok kişi gibi bana da geçen seneyi andırdı. Bir tarafta playofflarda kendinden beklenenin çok üstünde performans gösteren Celtics, diğer tarafta rakibine her alanda üstünlük kurup önüne geleni delik deşik eden Magic. Orlando’nun Hawks’a karşı yaptığı son maçın yazısında Orlando'nun hiç zorlanmadığı için geçen seneki Cleveland gibi afallama ihtimali olduğunu söylemiştim.

Yukarıda bahsettiğim benzetmenin üstüne gitmemin sebebi, ilk maçta Magic’in yenildiğini de göz önüne alırsak geçen seneyi andıran senaryonun aslında çok daha farklı olması. Bunun bir numaralı sebebi, Magic’in bu serileri dünyanın en iyi pivotunun önderliğinde değil; tam bir takım halinde geçmiş olması. Jameer Nelson’ın takımın sayı kralı olması bunu bir bakıma özetliyor zaten. Aynı takım oyununu Celtics’e karşı oynamak o kadar kolay değildir. Özellikle diğer turların aksine çok bariz pozisyon üstünlükleri olmadığını düşünürsek takımın zor anlarında düğümü çözecek, ipleri eline alacak biri şart. Sezon başında Hidayet’i kaybetmek uğruna sırf buralar için alınan isim olan Vince Carter’a ise daha önce konferans finali tatmadığı için sürekli şüpheyle yaklaşılıyordu. Kendisinin bu maça çok istekli başladığını görünce, bu görüntüsünün geçici olabileceğini düşünmüştüm, ama maç sonlarındaki yaptıklarıyla kazanma konusundaki hırsına ikna oldum. Bu istek, arzu bir kereye mahsus muymuş serinin ilerleyen maçlarında göreceğiz, ama Carter hakkımdaki benim düşüncem olumlu yönde.

Magic taraftarına teselli niteliği taşıyan bu girizgahtan sonra biraz da parkeye inelim. Celtics savunmada o kadar etkili başladı ki, hani o sonradan büyük farklara ulaşan maçların başında gördüğümüz, “her şey normal gidiyor” havasını bile yaşamadan skor üstünlüğünü elde ettiler. Önce ilk beş dakikada sadece 5 sayı atabilmek, sonrasında ise 10 dakika boyunca basket bulamamak, Magic’ten hiç beklenmeyecek bir hücum performansı. Boston’ın farkı ilk çeyrekte devasa boyuta getirememesinin tek sebebi basit hatalar ve Howard’ın savunmada tek başına devleşmesiydi. Tabii aynı Howard, hücumda Perkins’in de etkisiyle son derece zor anlar yaşadığı için savunmadaki isteğini de bir süre sonra kaybetti orası ayrı. Howard, maçtan önce Perkins’i kastederek “onu hızımla geçmeliyim” tarzında açıklamalarda bulunmuştu, ama Boston savunması içeriye iyi gömülerek buna pek izin vermedi. Fakat kenardan gelen Gortat, Celtics savunmasının dikkatini Howard kadar çekmemiş olacak ki, onun yapamadığı hareketli hücumu yapabildi ve pota altını oldukça iyi kullandı. Gortat’nın önderliğinde Magic oyun üstünlüğünü devralsa da, iki Allen ev sahibi takımın skor üstünlüğünü ele geçirmesine izin vermedi. İlk yarı boyunca belirli aralıklarla da olsa, gerçek Magic hücumundan kesitler izledik, fakat bu durum koskoca Orlando’nun 2 çeyrekte 32 sayıda kalmasının önüne geçemedi.

İkinci yarının başında Nelson kısa süreliğine coşup üst üste 8 sayı atınca fark 3’e kadar indi, ama Boston’ın cevabı gecikmedi ve bu bölümde 8 sayı atan Pierce önderliğinde (3 tanesi beleş serbest atışlardandı) fark neredeyse 20’ye kadar çıktı. Carter’ın kendine yarattığı pozisyonlar da olmasa son çeyreğe kadar daha da açılırdı bu fark, çünkü Orlando hücum ritmini tamamen kaybetmişti. Hatta Rasheed’e sinirlenip oyuna küsen Howard da tüm bunlara eklenince seyirci bile takımından umudu kesmiş gibi oldu bir ara. İşte Orlando’nun seriye yeniden tutunabileceğini düşünmemin gerçek sebebi olan 4. çeyreğe böyle girildi. 20 sayı geriye düşen Magic oyuncularının hiç biri bu son derece sert geçen maçtan ümidini kesmedi. Nelson ve Carter’ın insanüstü çabaları farkı 3’e kadar indirdi, ancak maçtan galip ayrılamaya yetmedi. Ama bu geri dönüş, katil içgüdülü oyuncusu bulunmayan bir ekip olarak takım oyunuyla da maça tutunabileceklerini gösterdiler. Celtics’in bu sezon 10 ve üzeri farktan 14 kere maç veren bir takım olduğunu düşünürsek, yine böyle seyreden bir maçtan galip ayrılan tarafın Orlando olma ihtimali de yok değil. Sonuçta düzgün hücum edip üçlükleri sokmaya başlayınca 10 sayılık farkı 4 hücumda eritiveriyorlardı, ama bu kez güçleri yetmedi.

Seri başlamadan önce daha iyi takım olmasına rağmen Magic’in tur atlayamayacağını düşünüyordum. Her ne kadar Celtic bu maçı kazansa da Celtics’in elenme ihtimali gözümde biraz daha arttı diyebilirim. Nedeni de şu: Tamam, çok iyi savunma yaptılar, hücumda yaptıkları basit hatalar nedeniyle farkı erken açamadılar, ama şunu da unutmamak lazım ki Magic her maçta bu kadar kötü hücum etmez. Bir daha 22’de 5 üçlük atıp sadece 10 asistte kalmazlar. Maç boyunca 18 top kaybettiklerini de unutmayalım.

Oyuncuları istatistik vererek kısaca değerlendirmek gerekirse:

Pierce 2/3 üçlük, 6/8 toplam isabet oranıyla 22 sayı 5 asist 9 ribaund yaptı. Bu istatistikler, onun galibiyetteki katkısını tam olarak yansıtmıyor gibi, takımın sıkıştığı anlarda oyunu rahatlatan oydu. Bu noktada Carter’ın da savunmada yeterli olmadığını söylemek gerekir.
Ray Allen 8/16’yla 25 sayı 7 ribaund 3 asist yaptı ve maçın skor lideri oldu. Matt Barnes sırtından yaşadığı sakatlığı yüzünden onu savunmakta zorlandı ve yine bu sebepten fazla da süre alamadı zaten. Bunun da etkisiyle sürekli içeri girerek eski günlerini anımsattı Allen. 4 blok yedi ama içeri girmekten korkmadı, önemli olan da buydu zaten.
Rasheed bu sefer gerçekten oynamaya geldiğini gösterdi. 9'da 3 şut isabet oranı kötü gibi görünüyor, ama attığı 13 sayının yanında 5 faulle kenara gelen Perkins'in yerini Howard'ı saf dışı bırakarak doldurdu. Ayrıca saçma sapan şutlar da kullanmadı kendisi. En azından normal sezonda setin ortasında üçlük salladığına çok kez tanık olunan birine göre fena değildi.

Howard 10’da 3’le oynadı, bazı maçlarda %80 şut yüzdesine ulaşan biri hakkında bunu söylemek yeterli olacaktır nasıl bir maç geçirdiğine dair. Perkins kendisini çok iyi savunuyor, ama ligin en iyi pivotuysan savunmacına bir şekilde üstünlük kuracaksın. Savunmada bir süre göz açtırmadı, 5 blok yaptı ama 7 de top kaybı var.
Carter 9/18 23 sayı, Nelson 8/18 20 sayı 4 hücum 5 savunma ribaundu ile maçı tamamladı. Carter başta olmak üzere bu ikili takımın geri dönebilmesinin bir numaralı nedeniydi. Nelson 2 asistte kalarak takım arkadaşlarını belki oyunun içine sokamadı, ancak takımının ihtiyaç duyduğu skor eksikliğini bir miktar giderdiğini söylemek mümkün.

Maçın kayıp ismi ise; 10’da 2’yle sadece 6 sayı atmakla kalmayıp sahanın her yerinde bocalayan Rashard Lewis’ti.

5 FARKLI FIKIR:

Adsız dedi ki...

Doc Rivers takımı güzel yönetiyor. Takım her duruma cevap bulmaya çabalıyor. Tamam orlando kötü oynadı favori olmasına rağmen bir daha böyle oynamaz ama Garnett'de Lewis karşısında aantajlı olmasına rağmen kötüydü hücumda. Allen'da sadece 1 üçlükte kaldı. Orlando sizin yazdığınız gibi geçemeyebilir seriyi.

Adsız dedi ki...

Dün gece Bad Boys II'yu izledik. Orlandolular sokak basketbolcularının karşısına çıkmış kolej bebeleri gibiydiler.

KskHyTr dedi ki...

Playofflara hoşgeldin oldu bu orlando için... İlk iki turda rakip yoktuki karşısında hazırlıklı olsunlar böyle bir sertliğe... Bakalım darbe yeterli olmuşmu orlando için yoksa süpürülceklermi...

Hasan dedi ki...

"Bunun bir numaralı sebebi, Magic’in bu serileri dünyanın en iyi pivotunun önderliğinde değil; tam bir takım halinde geçmiş olması."

Howard'in dunyanin en buyuk potansiyeline sahip pivotu benzetmesine katilirim, ama dunyanin en iyi pivotu benzetmesine malesef katilmiyorum. Pivot temelleri, "footwork", "ball handling", "post moves" vs. hala atletikliginin golgesinde kaliyorlar. Bu konularda inanilmaz eksikleri var, ki bu yuzden Rasheed su an savunabiliyor onu. Eksiklerini giderdigi, ya da kabul edilebilir seviyelere getirdigi, gun benim gozumde dunyanin en iyi pivotu olucak.

Weitzelville_TR dedi ki...

Mactan sonra ESPN yorumcularindan birisi Magic'in kaybini, gercek bir "playmaker"lari olmamasina bagladi ve gecen sene bu isi Hidayet'in cok iyi yaptigini ama bu sene onun yerini dolduramadiklarini soyledi.