Maçın kısa özeti: Çileli Kobe Phoenix bench'iine karşı. Üstteki resimden kimin kazandığı çıkıyor sanırım. Oldukça komik bir sahneydi Craig Sager'ın sıra röportajı çekmesi =)
Bu dediğime maçı izleyenler birinci çeyrek sonrasında bolca tanık olmuştur zaten. Phoenix’in yardımcı timi ilk iki seride de en az birer maç kazandırmışlardı takımına, bu geceki herhalde –bulundukları yeri ve serideki konumu da göze alınca- geçtiğimiz yılların en önemli galibiyetlerinden biriydi Suns adına. Pek çok kişinin 2 maçtan sonra Lakers’ın bariz üstünlüklerini göstererek artık bitti kabul ettiği seriye birden denge geldi. Daha da önemlisi seriye başlamadan Suns’ın ağır basan yönü olarak gösterilirken hayal kırıklığına uğratan benchin sonunda beklentileri karşılaması. Bunun gibi bir maç daha çıkaracaklarını sanmıyorum ama. Şöyle söyleyeyim; ilk çeyrekte iki takım da 23 sayı atmasına rağmen Lakers’ın alan savunmasının zayıflıklarını çözme sinyalleri vermesi zayıf bir Suns ikinci çeyreğiyle maçın sonunu bile getirebilirdi. Ancak Gentry’nin çok güvendiği benchi daha devrenin bitimine 6 dakika varken tam 25 sayıya imza attı. Bildiğimiz enerjilerinin yanında uyuyan Lakers savunmasına karşı çok çok iyi organize oldular. Bu bölümde Kobe’nin psikopata bağlaması gibi rakip açısından oldukça korkutucu bir gelişmeye bile durmadan cevap verdiler. Üçüncü çeyrekte ortalık durulsa da maçın en önemli bölümünde yine ön plana onlar çıktı, yine bildiğimiz Phoenix hücumunu aslardan daha iyi oynayarak Lakers’ı yıldırdılar. Yani bu gece kenardan itici güç getirmek yerine maçı kendileri oynadı ve kendileri kazandı resmen. Serinin dalga konusu Channing Frye bile üstündeki lanetten kurtularak 8’de 4 üçlükle isabeti buldu. Yolunda gitmeyen şey yoktu neredeyse yani. Sonuç, 54 bench sayısı. 14 sayı Frye ve Barbosa’dan, 7 sayı 7 ribaund Amundson; 11 sayı 6 ribaund Dudley’den ve 8 sayı 8 asist Dragic’ten geldi.
Kobe’den bahsetmiştim, biraz daha açayım. İlk çeyrekte sadece tek şutu var öncelikle. Takım iyi gitti mi kendi haline bıraktığını biliyoruz ama iki ekip de maça çok kötü başlayınca öne çıkıp kilidi açmasını beklemiştim. Sonradan düzene girer gibi oldu Lakers o yüzden yokluğu fazla hissedilmedi. Fakat o ikinci çeyrekte akın akın gelen Phoenix benchine karşı öyle ayakta durdu ki… Onu sinirlendiren şey rakibin açtığı farktan çok diğer Lakers oyuncularının pek çabalamamasıydı. Tek bacakla oynayan ve Suns potasının altında yaptığı katkıyı maça yaymayı başaran Bynum’dan başka çabalayan yoktu neredeyse. Playoffların en fazla ribaund alan oyuncusu Gasol’ün üçüncü çeyreğe kadar tek ribaundu yoktu. İlk maçlarda fark yaratan Artest ve Farmar ikilisi alan savunmasında buldukları üçlük şanslarını teker teker harcadı. Odom bir önceki maçı affettirdi belki ama o da yeterli değildi. Shannon Brown yolladığı tuğlalar dışında ortalarda yok. Kısacası böyle bir ortamda Kobe delirdi ve ipleri ellerinde aldı. Sayısı bulunmayan ilk çeyreğin ardından ilk yarıyı 15 sayıyla tamamladı. Çok daha iyilerini gördük ama Kobe olmasa maç çoktan kopmuştu bile. Kendisi üçüncü çeyrekte de coşmasına devam ederek skoru eşitliğe kadar getirdi, o kadar iyi şut attı ki sadece 2 kere serbest sayı çizgisine gidip 2 sayısını ordan buldu. Ama bir yere kadar dayanabildi o da tek başına, yoruluyor insan tabii. Son çeyreğe takım arkadaşlarını oyuna davet etmeye çalışarak başladı. En fazla katkı verdikleri kısmın da burası olduğu kesin ama Phoenix’in enerjik benchine karşı koyamayınca 106-115’lik mağlubiyet kaçınılmaz oldu. Toplamda 22’de 15, üçlük çizgisinin gerisinden 9’da 6 atarak 38 sayıya ulaştı, yanına 10 asist 7 ribaund ekledi. Soyunma odasında yüzüne bakamayan birkaç takım arkadaşı olmuştur eminim.
Gelelim maçın bir diğer önemli yüzüne; Lakers savunma ve hücumu. Aslında hücumdan bahsettim yukarıda Kobe’yle birlikte ama birkaç ekleme lazım oraya. Öncelikle alan savunmasına karşı 3. maçtan daha iyi hücum ettiler bunda sorun yok. Bu sefer sorun kaçan boş üçlüklerdeydi daha çok. Kobe’ninkileri saymazsak takım olarak 19’da 3. Şaka gibi rakam, özellikle de en az yarısının boş olduğunu göz önüne alırsak. Fakat burada önemli bir nokta daha var. Bu üçlükleri kullanan oyuncular Artest, Farmar ve Brown. Üçlük yetenekleri var, bunda sorun yok ancak hiç biri düzenli şut performansına sahip isimler değil. Zaten Lakers’ın rakibi yenme şekli bu değil. Bir şekilde Phoenix'in alan savunması Lakers’ı kimliğinden uzaklaşmaya şevk ediyor; sonuç iki maçtır ortada. Ellerinde Gasol gibi bir uzun var, onun öncelikle acilen silkinmesi gerek. Bugün gördüğümüz üzere kötü oynama şansı yok kendisinin. Yoksa 5. maçta bir sürprizle karşılaşabiliriz.
Savunmada da tam anlamıyla rezaletti Los Angeles ekibi. Bir kere 18 hücum ribaundu verdiler rakibe. Zaten maçta 51'e 36 ezildiler bu alanda. 51 de müthiş rakam yalnız Phoenix için. Neyse, Kobe'yi hücum performansından daha fazla sinirlendirdi belki savunmadaki bu vurdumduymazlık. En etkili isim topa yaptığı müdahalelerle Fisher’dı, bu çoğu şeyi açıklıyor sanırım. Hele son çeyrekte yaptıklarından hiç bir şey anlamadım ben. Bir ara onlar da alana döndüler sandım ama ondan bile kötüydü yaptıkları anlamsız şey. Çok fazla top dolaştırma ihtiyacı duymadan iki kişiyi boş buluyordu üçlük çizgisinden Suns. Maçın temposunu Phoenix belirledi tamam, Lakers’ın buna ayak uydurması çok zor ama cidden kötülerdi yani savunmada. Phil Jackson kenarda ne kadar delirse haklı. Tabii onun da çok masum olduğunu söyleyemeyiz.
Şimdi Los Angeles’daki 5. maç iki takım için de hayati önem taşıyor (haliyle). İlk iki maçtaki gibi içeriden yıpratmaları şart. Aksi taktirde üçlük çizgisinin gerisinden de sürpriz şeyler olmazsa Suns’ı yenmeleri zor. Amare’nin de rakibe “şans” tanımaması gerekecek tabii ki. Phoenix’in kenardan gelen oyuncuları böyle bir maç daha çıkaramazlar ama seriye girmeleri halinde dengeleri bozabilecek şeyler gelebilir her bir isimden. Bu maçın aksine Nash ve Amare’nin hücumda da daha etkili bir oyun sergilemesinin gerekeceği kesin.
26 Mayıs 2010 Çarşamba
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
4 FARKLI FIKIR:
Muhteşem bir maçta uykusuz kalmaya değdi.Phoenix alan savunması yapmaya kararlı gibi.Ancak bir yerde çok fena parçalanacaklar.Eğer Lakers alan savunmasına hucüm edememeye devam ederse Phoenix seriyi kazanabilir.
Kobe nasıl bir adamsın sen yahu, sana feci! saygı duyuyorum.
Kobe Bryant çok büyüksün be.Seni canlı izlediğim için gurur duyuyorum kendimle.Basketbolu bıraktığın gün içimden bir parça kopucak buna eminim.Stay with us Kobe..
İnanılmaz yürekle oynayan Nash geçerse seriyi cok sevinirim. Umarım, alana karşı atamayaya devam eder lakers.
Not: Dirk, bizim erken okumamamız icin yazıları olabildiğince hızlı yazdığını biliyorum ama bazen rakam ve sayı kavramlarını karıştırabiliyorsun. aklında bulunmasını istedim. saygılar
Yorum Gönder