BIY AD

24 Mayıs 2010 Pazartesi

Lakers - Suns Serisi 3. Maç (109-118)

Her anlamda tatmin edici bir seri izliyoruz şu anda. En azından her maç toplam 210’dan fazla sayı görüyoruz. Belki savunma anlamında Boston gibi bir dirençle karşılaşamadık şu ana kadar; ama iki takım da ofansif özelliklerini tamamen sahaya döktü 3 maç sonunda. Nereden bakarsanız bakın, Doğu finalinden daha çekişmeli, sonucu belli olmayan bir seri izlediğimizi inkar edemez hiç kimse. Malum Orlando’nun 8 maçlık galibiyet serisinin ardından, ilk defa adamakıllı savunma yapan bir takımı görünce sudan çıkmış balığa dönüşü Doğu finallerini pek takip edilesi kılmıyor. Aslında tek maçtan sonra bu kadar iddialı konuşmak çok da doğru değil; ama bunun sorumlusu ben değilim, asıl suçlu Stoudemire. İlk iki maçta Lakers pick’n roll’larında ne kadar isteksiz ve tembel olduğunu görmüştük. Savunmanın “s” i yoktu All-Star oyuncuda. Savunmaya pek kafasının basmadığını düşünebiliriz; fakat aynı durum ribaundlar için de söz konusuydu. Bu alandaki sinikliği yetmezmiş gibi anlamsız açıklamalarla Odom’ı da gaza getirmiş ve onun iki maçta da Amar’e’yi ezdiğini görmüştük ya da daha şanslı(!) maçlar çıkardığını görmüştük.

Alvin Gentry’nin takımın başına geçmesinden itibaren takımda önemli bir ivme yakalandığı aşikar; fakat playofflardan önce herkesin dediği gibi “Bu takımın oynadığı basketbol zevkli, iyi,hoş da playofflarda bu basketbol sökmez” diyordum. Üstelik bu sezon oyunun çok geliştirmiş Robin Lopez’de yoktu ilk iki seride. Yine de Hill, J-Rich, Nash ve Stoudemire’ın etkili oyunları ve özellikle kenardan aldıkları ekstra katkıyla buraya kadar hiç zorlanmadan geldiler; fakat finalde 4 senelik bir intikamı bekleyen Lakers vardı. İlk iki maçı anlatmaya gerek yok zaten. En önemli detayı yazının başında vermiştim. Amar’e her alanda, belki de playoff kariyerinde hiç olmadığı kadar etkisiz görünüyordu. İki fizikli uzunun arasında silinip gitmişti, üstüne buna “normal sezonda NBA tarihindeki en iyi ikinci üç sayı atan takımın” kenardaki şutörü Frye’ın da formsuzluğu eklenince, “koş-koş” basketbolu oynayan Suns, yedikleri sayılar sonucu topu sürekli kendi potalarından başlatıp, tüm oyun felsefesini bir anda çıkmaza sokmuşlardı. Bu serinin tek kilit anahtarı vardı: “Daha iyi savunamıyorsan, daha çok ve yüzdeli at!” Kendi evinde takımın bu manada bir yükselişe geçeceğini tahmin ediyordum da Stoudemire’ın bu kadar etkili oynayacağını sanmıyordum açıkçası.

İlk iki maçta toplam 41 sayı katkı verebilen süper yıldız, dün gece onun hakkındaki “savunması zayıf, ribaundlarda kafası başka yerde ve daha da önemlisi isteksiz” söylemlerimi boşa çıkartarak 42 sayı attı. Savunma anlamında ekstra bir şey yapmadı belki; ama Suns pick’n roll’larında nerede ne yapatığını bilir bir görüntü çizdi. Gerek kendisi attı, gerekse de Robin Lopez’e boş alan yaratarak ona attırdı. Lakers’ın koca tarihinde, Lakers’a karşı “40 sayı- 10 ribaund” luk barajı geçerek takımına galibiyeti getiren dört oyuncu vardı: Hakem, Alex English, Havlicek, Bob Pettitt. Amar’e de bu gruba beşinci oldu dünkü mükemmel performansıyla. Özellikle maçın kazanılmasındaki en büyük etken olan serbest atış çizgisinden 42’de 37 ile attıkları maçta, 37’nin 14’ü ondan geldi. İlginçtir Suns 15. serbest atışını kullanırken, Lakers henüz hiç çizgiye gitmemişti.


Phoenix’in ilk çeyrekte 32-29 geride kalmasının ardından Koç Gentry, 2-3 alan savunmasına döndü. Maçın dönüm noktalarından biri de bu oldu zaten. O zamana kadar gerek Gasol gerekse Kobe üzerinden rahat sayılara giden Lakers, alan savunmasıyla birlikte bir nebze durdu. İkinci çeyrekte alan savunmasına geçilmesinin ardından Lakers ilk yarı sonuna kadar 6’da 1 isabette kalırken 4 top kaybı yaptı ve Suns’ın 7 sayılık farkıyla kapatıldı ilk iki çeyrek. Maç boyunca da Lakers hücumları hakkında bir istatistik tutulmuş. Onu da sizlerle paylaşayım: Lakers 63 kez adam adama savunmaya karşı oyun kurmuş. İsabet yüzdesi yine çok iyi(%56.6) ve 8 top kaybı var. Alan savunmasına karşı ise 42 hücumda %31 isabetle hücum etmişler. Top kaybı da daha az hücum etmesine rağmen 9’a çıkmış. Lakers’ta Staples’taki deli üçlük ritmini yakalamayınca haliyle bu tablo önümüze geldi. Lakers’ı durdurmanın, en azından bir parça yavaşlatmanın bir yolunu buldular şimdilik.

Lakers, Oklahoma serisinin 5. maçından beri yakaladığı 8 maçlık yenilmezlik serisini de böylece sonlandırmış oldu olmasına da şöyle ironik bir durumda var ortada: Lakers üçüncü maçlarla serinin kaderini belirliyor. Şöyle geçen sezon ve bu sezonu ele alırsak, 3. maçı kaybettiği serilerde çoğunlukla 4. maçı da kaptırdı. Bu da serinin gidişatını epey değiştiriyor. En azından 5 maçta bitecek seriler 6-7 maçta bitiyor. En yakın örnek olan Oklahoma eşleşmesini ele alalım: İlk iki maçı kazandıktan sonra, Oklahoma’ya üçüncü maçı vermişti. Devamında Gasol’un 6. maçtaki tiplemesi olmasa belki de seri 7. maça uzayacak ve yenileceklerdi. Bilmiyorum belki ben bu konuda çok hassasım; fakat Lakers’ın üçüncü maçları daha bir umursaması lazım. Bunu karşımızda 36-9-11’le oynayan bir Kobe ve 23 sayıyla oynayan Gasol’e rağmen neye dayanarak söylüyorum peki? Endişem şu: Fisher’ın ayakalrı yavaşlar, Artest sezon başındaki gibi “Ben sadece savunma yapsam da olur.” moduna girer, Odom 14’te 4 atmaya devam eder, Shannon Brown ve Jordan Farmar “Kenardan katkıyı sadece Odom yapsa yeter” diye yatarlarsa bu seri 7 maça kesin uzar. Lakers adına en önemli farkı yaratan ve geçen seneden bile daha formda gözükmelerini sağlayan etkenler Kobe ve Gasol’den çok bu oyuncuların verdikleri ekstra katkı değil miydi? Kobe özellikle 6. maçtan beri (dizinden sıvı aldırmıştı) mükemmel oynuyor; ama maçların bu kadar kopuk geçmesindeki ana unsurlar bu oyuncuların bir başka oynamasıydı. Tekrar Wade’in sözünü hatırlatayım sizlere: “ Bir oyuncu size en fazla bir maç kazandırabilir, başarı istiyorsanız takım arkadaşlarınıza muhtaçsınız.” Finalde Boston’ı sadece Kobe’nin çıldırmış oyunuyla devirmek imkansız olur diye düşünüyorum, eğer öyle bir şey mümkün olsaydı 2008 şampiyonu da Lakers olurdu.

NOT: Amar’e 42 sayılık performansı ile playoff kariyer rekorunu tekrar yakaladı. Önceki 42 sayılık maçını San Antonio’ya karşı 1 Haziran 2005’te yapmıştı.

Öte yandan Phil Jackson, Bynum'ı öteki maç dinlendirebileceğini açıkladı. Zaten pek oynayacak hali de varmış gibi gözükmüyor.

4 FARKLI FIKIR:

Adsız dedi ki...

cleveland mike brown'ı kovdu

Adsız dedi ki...

Amare'yi Gasol'la tutmaya çalışmak saçmalık Jackson bunu nasıl göremiyor hayret.

Adsız dedi ki...

Kimle tutcak fisherlamı:)

LexLuthor dedi ki...

bynum yoruldu mu ki bu seride? 3. maçta toplam 7,5 dakika oynamadi mi sadece?