İlk turda Bobcats’i süpürerek konferans yarıfinaline yükselen Orlando Magic, rakibini beklemeye koyulmuştu. Orlando’nun rakibini belirleyecek olan Atlanta-Milwaukee serisi beklenenden çok uzun sürünce Magic oyuncuları fazlasıyla dinlenme şansı bulmuş, fakat bu durum aynı zamanda playoff atmosferinden uzaklaşma tehlikesini de beraberinde getirmişti Magic için. Bu aranın Orlando Magic’in oyununa nasıl yansıyacağı tartışmaları içinde serinin ilk maçı, Amway Arena’da dün gece oynandı.
Her iki takım da klasik 5’iyle parkeye çıktı. Kağıt üzerinde Hawks’ın en büyük kozu olarak görünen Joe Johnson’ı en iyi dış savunmacısı Matt Barnes ile savunmayı planlayan SVG, Marvin Williams savunmasına da Carter’ı vererek, bu matchuptaki rakibin boy ve fizik avantajını kullanmasını bir anlamda riske etmişti. Atlanta maça hücum anlamında, 3.çeyreğin ortalarına kadar sürdüreceği isolation offence ile yani tamamen oyuncularının bire bir oyunu ve yaratıcılıkları üzerinden skor üretmeye çalışarak başlamıştı. Her ne kadar hücumda durağan görünüp ilk dakikalarda bu hücum setiyle zor şutlar bulsalar da, bu şutlarda iyi bir isabet oranı yakalayarak skora tutundular. Atlanta hücumları için, tv karşısında maçı izlerken “nereye kadar böyle devam edecekler ki?” diye düşünüyordum, ikinci çeyreğin başına kadarmış meğersem. O dramatik anlara geçmeden önce Orlando’nun hücum yapısına ve ilk çeyreğe değinelim biraz. Magic, hücumda artık ezberlemiş olduğumuz, Howard’ı içeri gömüp 4 oyuncusunu dışarı çıkararak başladı. Önceki seride Bobcats’te görmüş olduğumuz savunma stratejisinin aksine Hawks, pota altına yardım getirmeyip, rakibin dış şutu yerine Dwight Howard’ı riske ederek başladı maça. Playoffların Magic adına en formda ismi olan Nelson’ın ve son maçlarda oldukça formsuz görünen Carter’ın sayılarına, Josh Smith’in hızlı hücum sayılarıyla yanıt veren Atlanta Hawks, çeyreğin ortalarına doğru skor üstünlüğünü elde etti. İlerleyen dakikalarda Lewis-Smith eşleşmesinde her iki isimde rakibine göre kendi hücum silahlarını kullanınca Lewis dış şutlardan, Smith ise içerden sayılar bulmaya başladı. Çeyreğin sonlarına doğru Dwight Howard’ın, pota altında hakimiyetini hissettirmeye başlamasıyla ve onun serbest atışlardan bulduğu sayılarla ilk çeyreği 25-23 önde kapadı ev sahibi ekip. Bu çeyrekte dikkatimi çeken istatistik, Atlanta’nın fastbreak sayılarının da etkisiyle rakibine karşı boyalı alan sayılarında 16-8’lik üstünlük sağlamasıydı.
İlk çeyreği iyi kapatan Dwight Howard ile sayılar bularak ikinci çeyreğe başlayan Magic’e, bu bölümde pota altında etkili olan Zaza’nın ikinci şans sayılarıyla yanıt veren Hawks skorda 27-27 ile dengeyi sağladı. İşte ne olduysa bundan sonra oldu. Önce Reddick’in bulduğu dış şutlarla skorda öne fırlayan Magic, ardından Howard ve Pietrus’un sayılarıyla farkı hızla açtı ve yakaladığı 17-0’lık seriyle skoru 44-27’ye getirdi. Bu bölümde hücumda bir türlü organize olamayan Atlanta, Dwight Howard’ın da pota altını karartmasıyla bu bölgeye de kolay kolay giremez oldu. Hücumdaki etkisizlik Hawks’ın savunmasına da sirayet edince fark gitgide açıldı ve Orlando devreyi 53-33 önde kapadı. Bu devrede Magic adına yolunda gitmeyen tek şey Carter’ın hücumda bir türlü ritmini bulamamasıydı.
İlk Yarıdan Notlar: İkinci çeyrekte rakibinin yalnızca 10 sayı atmasına izin veren Orlando savunması, maçın da bu bölümde kopmasını sağladı. Josh Smith’in faul problemi nedeniyle kenarda oturmasının da Hawks hücum gücünü epey azalttığını söyleyelim. Howard ilk devrede 14 sayı-9 ribaund- 5 blokla oynarken, Nelson 12 sayı ile takımın skor yükünü çekti. Hawks cephesinde ise Josh Smith attığı 12 sayı ile takımının bu devredeki en skorer ismi oldu.
İkinci yarının başlarında Magic, hücumda iyi top dolaştırıp boş dış şutlar bularak ve Nelson ile Howard'ın yaptığı ikili oyunlarla skor üretti. Bu bölümde isolation hücumdan vazgeçip pick’n roll ile sayı bulmaya yönelen Hawks, Marvin Williams ve Joe Johnson’la etkili oldu. Ancak çeyreğin ortalarından itibaren Magic’in yardımlaşmalı savunması karşısında tıpkı ikinci çeyrekte olduğu gibi, hücumda bocalamaya başlayan Hawks, son 5 buçuk dakika boyunca skor üretemedi. Hücumda Carter’ın da devreye girmesiyle durdurulamaz hale gelen Magic, farkı iyice açarak son çeyreğe 85-41 önde girdi. Bu skorun ardından ben de açıkçası maçı izlemeyi bıraktım. Orlando’nun son çeyrekteki 29-27’lik skor üstünlüğü, maçın sonucunu 114-71 olarak belirlemiş.
Maçtan Notlar: Bobcats serisinde faul problemi nedeniyle bir türlü bekleneni veremeyen Howard, playoff sezonunu bu maçla açtı desem abartmış olmam herhalde. 21 sayı-12 ribaund ve 5 blokla takımının hem hücum hem savunmada en etkili ismi oldu Howard. Carter 20, Nelson ise 19 sayıyla skora katkıda bulundu. Hawks adına Josh Smith 14, kenardan gelen Zaza 12 sayı üretti. Hawks’ın %34’lük şut yüzdesine karşın Magic %52 ile şut attı. Bu istatistik ribaundlara da yansıdı ve Magic’in 53 ribaundına karşın Hawks yalnızca 35 ribaund alabildi. İlk çeyrekte boyalı alan sayılarında 16-8 ile rakibinin gerisinde kalan Magic, Howard faktörüyle maçın sonunda Hawks’a 56-34 üstünlük sağladı bu bölgeden.
Serinin Gidişatı: Orlando Magic, daha önce de dediğim gibi şu an şampiyonluk için en hazır takımların başında geliyor. Hücum yelpazesi çok geniş değil ama hücum setleri oldukça etkili. Hawks, Howard'a bu maçta olduğu gibi yardım getirmeyip onu bire bir savunmaya çalışırsa hiç şansları yok seri boyunca. Yapmaları gereken rakibin dış şutunu riske etmek olmalı. Ayrıca hücumda çok durağanlar, maç boyunca oynadıkları ikili oyun sayısı bir elin parmaklarını geçmedi. Eğer biraz olsun direnmek istiyorlarsa isolation hücum sevdasından vazgeçmeliler, çünkü takımda Joe Johnson ve Jamal Crawford haricinde birebir oynayıp bu hücum setinde etkili olabilecek oyuncuları yok.
5 Mayıs 2010 Çarşamba
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
4 FARKLI FIKIR:
Çok büyük rezillik.
Böyle bir takımı para için bırakıp giden Hidayet ne düşünüyo şu an acaba?
paranin ne kadar guzel birsey oldugunu dusunuyordur en fazla : )
Orlando hücümlarının en büyük avantajı Howard'a gelen sıkıştırmalardan sonra dışarı çıkan toplara extra pası çok iyi yapmaları.Şöle bir durumda var tabi sahada oynayan orlando kısaları gerçek anlamda şutör,hatta kenardan gelen Pietrus,Redick ve hatta Jason Williams bile bence sınırlı yetenekte fakat dış atışları kuvvetli oyuncular.Orlando bu nedenle pozisyon bulmakta zorlanmıyor bence
Yorum Gönder