Öncelikle altta kalmasın, bir önceki postun linkini vereyim.
Utah maça Kobe’ye getirdiği ikili sıkıştırmalarla savunmada kısa süreliğine etkili göründü ve Deron Williams’ın iki asist iki üçlüğüyle skoru erkenden 11-4 yaptı. Ancak Kobe’ye yardımı getiren oyuncu (ilk çeyrek genelince Miles oldu bu) rotasyonda gecikip Kobe’nin de pas vermeye niyetli olduğu bir geceye denk gelince çoğu Lakers hücumunun boş oyuncunun şutuyla bittiğini gördük. Bu double teamlerin nimetinden yararlanan bir numaralı isim son zamanlarda felaket üçlük atan Artest oldu doğal olarak. Kullandığı 4 üçlüğün 3’ünü kaçırdı yine ama yaptığı savunmanın ödülü olan bir iki basketle birlikte ilk yarıda 10 sayıya kadar ulaştı. İlk çeyrek, 4 üçlük bulan Utah takımının 7 sayı 4 asist yapan Deron Williams’tan en fazla katkı aldığı bölümdü maç boyunca. Lakers hücumda sahip olduğu bariz üstünlükleri rakibe karşı uygulasa da Utah da bir şekilde maça tutundu ve çeyrek 23-27 LA üstünlüğüyle sonuçlandı.
İkinci çeyreğe Lakers yine Kobe’nin içeri ve dışarı çıkardığı boş pozisyonlardan bol bol sayı üreterek başladı, ancak rakiplerinde ilk çeyreğin aksine tam bir kaos havası hakimdi. Savunmada zaten gelen geçen turnikeyi bıraktı orasını zaten playofflar boyunca gördük kendilerinde ama hücumda da çok zorlandılar. Mesela Korver’ın 14-15 saniye topla olduğu yerde durup, süreyi verdiği pası geri alıp şut atarak bitirdiği bir pozisyon var. Diğer bir saçmalık da çeyreğin sonunda Price’ın Koufos’a fırlattığı alley oop pasıydı. Pas potaya yaklaştığında Koufos panyanın arkasındaydı neredeyse. Utah’ı hücumda kurtaran şey ise Millsap’in topsuz alandaki yaratıcılığı ve bu maçta tanık olduğum topla kendine pozisyon yaratma becerisiydi. Hücum ribaundlarını da atlamayalım tabii ki. Özellikle Millsap’in yardımlarıyla (bu çeyrekte 4 tane çekti) devrenin sonunda 11-12 hücum ribaunduna ulaşmıştı Jazz. Tabii bu kesinlikle pota altında üstünlük kurdukları anlamına gelmesin çünkü Lakers hücumda içeriden komik denecek kadar rahat bitiriyordu. Bir takımın en büyük skor katkısı yapan ismi boy olarak pozisyonuna göre eksik olan biri olunca savunmada bu çeşit zorluklar yaşıyorsunuz elbette. Özellikle karşınızdaki takım Lakers ise. Sonuç olarak Gasol 13, dışarıda sürekli boş kalmasına rağmen sayılarını içeriden üreten Artest 12 ve tek bacağının bir kısmı çalışmayan (öyle söyleniyor en azından) Bynum’dan 11 sayı geldi. Kobe şut olarak pek verimli başlayamasa da 8 sayı ve 7 asistle takımına katkı yapmayı başardı. Utah’ta başı çeken isim ise 16 sayısının 14’ünü 2. çeyrekte bulan Millsap idi. Aynı Millsap’in 6’sı hücumda 8 ribaund da aldığını söylemeliyim.
İkinci yarıya Lakers maçın genelinde olduğu gibi iyi başlasa da kaçan şutlar ve top kayıplarının hakim olduğu kısa bir süreçte Miles, Boozer ve Williams’ın attıkları sayılarla fark 9’a kadar indi. Tabii Lakers Gasol ve Bynum’un rahatça ürettiği sayılarla niye maçı üstün götürdüklerini gösterdiler. İkili sıkıştırmalar bu çeyrekte biraz daha azaldı ve Kobe Matthews’a ve Miles’a karşı post-up imkanı buldu bol bol. Bacaklarını daha iyi hissettiğinden bahsetmiştik, şut atarkenki yükselişi de bunu destekliyor. Ancak nedense arkasında Matthews gibi bir çaylak varken o çok geliştirdiği ayak oyunlarını fazla görmedik Kobe’den. Bunun yerine birkaç zor şut ve aldığı faullerle skor üretimini sağladı yıldız oyuncu. Utah’ın yıldız Williams ise karşısındaki Fisher’a karşı olması gerektiği gibi hızıyla üstünlük kurdu ama bir önceki maçta olduğu gibi iki uzunun arasında sıkışıp kalınca pas vermek zorunda kaldı. Boş oyuncuyu da başarıyla bulduğunu söylemeliyim ama bu şutlar çoğunlukla basketle sonuçlanamadı. Ben 3. çeyrekte içeriden rahatça bitirdiği tek pozisyon hatırlıyorum, o pozisyonda da Fisher daha basket olmadan kollarını açmış “nerede yardımım” diyordu bile. Yani yine özetle Lakers uzunları diyorum bininci defa da olsa.
77-87 Lakers üstünlüğüyle biten 3. çeyreğin ardından Korver’ın 4, bir önceki periyot sadece bir şut kullanan Millsap’in 2 sayısıyla Utah 6-0’lık seri yakaladı ve durumu 83-89’a getirdi. Lakers bunun ardından kısa bir bölümde yine kolay basketler bularak 11’e getirdi farkı ama Utah yine geri gelmesini bildi ve bu sefer farkı 4’e indirdi. Ve ilginçtir, serinin birinci maçında olduğu gibi 4. çeyrekte fark azalırken Deron Williams yine sahada yoktu. Erken konuşmamak lazım ama Denver aklıyla oynuyor diye ne kadar övdüysek bu seride de liderliğini sahaya yansıtamadığı için o kadar eleştirmek gerek. Fark bu civarlarda devam etti, ne Lakers açabildi ne Utah rakibinin yakasını bıraktı. Ama baştan beri bahsettiğim şey yine kendisini gösterdi; Lakers bir pozisyonda üst üste 3 hücum ribaundu alarak (hiç biri şansa değildi) içeride Utah’tan ne kadar üstün olduğunu bir kez daha gösterdi. Matthews’ün üçlüğüyle fark tekrar 6’ya indi ama kalan süreyi çok iyi eriten Lakers, Odom’ın topu oyuna sokarken diğer köşede unutulan Artest’e verdiği pas ile kolay 2 sayı daha bulunca maçı 103-111 kazandı ve deplasmana giderken seriyi 2-0’a getirdi.
Oyunculardan bahsederken yine Lakers uzunlarıyla başlayacağım tabii ki.
Gasol 7-11, 22 sayı 5’i hücumda 15 ribaund 2 blok. 6 da top kaybı var ama.
Bynum 7-9, 17 sayı 14 ribaund ki 13’ü ilk yarıda geldi, 4 blok.
Odom 4-4, 11 sayı 15 ribaund 4 asist 3 blok.
Bu üçlüyü topladığımızda 50 sayı 44 ribaund ediyor ki Utah’ın takım olarak aldığı ribaund sayısı 40.
Kobe de 22’de 10’la 30 sayı (10/11 çizgiden), 7’si ilk yarıda gelen 8 asist ve 7 top kaybıyla müthiş ötesi bir maç geçirmese de sezon sonu ve OKC serisinde gördüğümüz acizliğinden oldukça uzak. Artest 17’de 7 saha içi, 16 sayı 5 hücum ribaundu; diğer playoff maçlarına göre baya iyi. Ama 7’de 1 üçlüğü var hala, çoğu da boş atışlardı. Bunları oturup çalışması lazım doğru düzgün.
Utah’ta ise devre arasında Inside the Nba’de verilen şöyle bir istatistik var; Utah takımı turnikelerden 24 sayı, smaçlardan 10 sayı yemiş. İkinci yarıda daha da acınası olmuştur ama durumu anlatıyor sanırım. İkinci çeyrekte çok iyi oynayan Millsap’i skor üretmek için oyunda tuttular ama sonra unutup gittiler. Fesenko ve Koufos desen pota yakınlarına koyacağınız direkten farksızlar, sadece 3 saniye ihlaline düşmüyorlar. Ayrıca Fesenko 7’de 1 attı ki çoğu boyuna posuna göre kolaylıkla bitirebileceği atışlardı. Ona da selam buradan. Williams 16’da 4 sadece, 15 sayı 9 asist. Sahadaki hali istatistiklerinden de beter, hiç NBA’in en iyi oyun kurucusu gibi durmuyor yani. Utah’ta zincirleri eline alması şart. Boozer Mehmet’in yokluğunda iki uzunla boğuşurken çok yoruluyor; 21’de 9’la 20 sayı 12 ribaund 4 asist ama 6’da blok yedi. Savunmadaki halini bilmeyen yok zaten. Kısacası 10/17 ile 26 sayı 11 ribaundla oynayan Millsap ve 5/11 toplam, 4/6 üçlükle oynayan Matthews’den başka doğru düzgün katkı yapan olmadı. Haliyle yenilgi de sürpriz olmadı.
Sonuç olarak, bariz Lakers üstünlüğü bu maçta da devam etti. Ben Utah’ın evinde iki maç alacağını düşünüyordum ama şüphelenmeye başladım. Utah’ta seyircinin desteğiyle coşacağı durumlara iki maçta da geldiler ama maça tutunmalarını sağlayan tek şey çabaları.
5 Mayıs 2010 Çarşamba
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 FARKLI FIKIR:
Yorum Gönder