Serinin ilk iki maçı gibi bu karşılaşmayı kaleme almak da bana düştü. Los Angeles’taki maçların en akılda kalan tarafı skor olarak yakın geçmesine rağmen maç boyu rahat olan Lakers’ın tüm oyunu kontrol etmesiydi. Lakers’ın bu rahatlığının ne kadar sakat olduğunu gördük çünkü iki maçta da skor o kadar yaklaşmıştı ki Utah’ın öne geçmesini engelleyen tek şey seyirciden alamadığı gazdı. Aradaki kalite farkı ve eşleşme problemleriyle birlikte ne kadar çabalasalar da Lakers’ı yenemeyip evlerine 2-0 dönmek zorunda kaldılar.
3. maçta Lakers adına fark neydi diye bakılırsa ilk göze çarpan şey uzunların uykusu olur. Gasol ilk iki şutunu kaçırarak başlamıştı maça. Zaten ara sıra konsantrasyon problemleri yaşadığını biliyoruz, bir de bu bölümden sonra kendisine top inmeyince tamamen uyumaya başladı İspanyol oyuncu. Bynum hakkında ise sakatlığı kötüye mi gidiyor diye düşünmekle kalıyorum sadece çünkü kendisine gelen tek top Fesenko(!) tarafından bloklandı. Göremedik sahada kısaca. Utah'ın da uzunlara sürekli ikili sıkıştırma getirerek etkisiz kalmalarında rol oynadıklarını da söylemeliyim. Onlara giden pas kanallarını da çok iyi kapattılar; maçta çok top kaybı olmadı (LA 7 Jazz 11) ama uzunların uykuya geçmelerinde rol oynayan etkenlerden biri de buydu. Gerçi iki takımın da uzunlarını göremedik oyunda dün gece, Boozer da 16 şut kullanmasına rağmen çok unutuldu. Kullandığı şutlarda aldığı 6 hücum ribaundunun katkısı bir hayli büyüktü. Uzunların formsuzluğuna kaçan şutlar da eklenince ilk çeyrekte takımının ilk 9 sayısını Kobe atmak zorunda kaldı. Topu domine etmek için sabırsız davrandığı söylenilebilir ama bir şeyler yapması gerekiyordu çünkü Miles’ın 2 üçlüğüyle farkı erken açan Utah özledikleri Kirilenko’nun girişiyle iyice coşup Lakers’ı hezimete uğratabilirdi. Kirilenko dedik, ondan devam edelim biraz. Utah taraftarı onu özlemiş, o da parkeleri özlemiş sanırım. Hatta ESPN abartıp Willis Reed’e bile benzetti geri dönüşünü. Basketbol aşkını nedensiz yere kaybeden oyuncuları havaya sokmak için arada böyle sakatlıklar gerekli mi acaba? Gerçi biraz zamansız oldu. Kirilenko %100 gözükmese de sahanın iki tarafında da etkili gözüktü aldığı kısa sürede. 17 dakikada 8 sayı 6 ribaundla oynadı. Tabii onun oyuna getirdiği etki şu ana kadar çok kötü bir seri geçiren Brown’ın üst üste basketleriyle dengelendi; Kobe ve Fisher’ın sayılarıyla da ilk yarıda 10’lara kadar çıkan fark 4 sayıya indi.
İki yarıdan ayrı paragraflarda bahsetmemin sebebi, maçın değiştirdiği şekil. Gasol’ün uyanıp 14 sayı 17 ribaunda ulaşmasını söylemiyorum bile. Sezon boyunca Lakers’ın hücumdaki en zayıf isimleri olarak anılan Artest ve Fisher’ın üst üste attıkları kritik şutlarla takımını maçta tutacaklarını hiç tahmin etmemiştim. Hadi Fisher’ın buraları sevdiğini ve playofflarda ortalamalarının üstüne çıktığını biliyoruz ama Artest konusunda cidden şaşırdım. İkisi de 13’te 7’yle 20 sayıya ulaşırken iki seridir toplam 14’te 2 üçlük atan Artest bu bu bölgeden 7’de 4 isabet buldu. Ancak Utah’ta ona cevap veren bir isim vardı ki neredeyse kusursuz oynadı. Kendisi şutör coşmasını tepe noktasına kadar yaşayan Kyle Korver. Toplamda 10’da 9 isabet, 5’te 5 üçlük ve 23 sayı. Kendisi neredeyse Utah’ın seri umutlarını geri getiriyordu, üstünlük ikinci yarıda tam 21 kere el değiştirdi ancak dört şut üst üste zorlayarak kaçıran Kobe’nin attığı basketlerle bunu unutturmasına Odom ve Fisher’ın kritik üçlükleri de eklenince Lakers durumu 3-0’a getirdi.
Aslında maçın sonunu biraz daha açmak gerek. Can aşağıda bahsetmiş, videosunu da koymuş ama ben yine kısa şekilde özet geçeyim. Bitime bir dakika kala Lakers’ın son sayılarını atan Kobe bir de üçlük göndererek skoru 106’da eşitledi. Deron Gasol’ün elleri üzerinden attığı baseline şutuyla farkı tekrar 2’ye getirse de ona cevap buraların adamı Fisher’ın 8 metreden attığı üçlükle geldi. O ana kadar sadece 9’da 2’yle şut atan Matthews kendisine verilen boş üçlük şansını da kaçırdı ancak Boozer ribaundu almasına rağmen Fisher’ın arkadan yaptığı faulün de etkisiyle atışı başarısız oldu. Karşılıklı taktik fauller sonucunda fark değişmedi ancak bir sayı önde olan ve topu Jazz yarı sahasından oyuna sokacak olan Lakers, Artest’in kötü pası ve bu sefer Fisher’a arkadan yapılan ve çalınmayan faulün yardımıyla topu kaybetti. Ardından Deron Williams’ın tartışmalı tercihi sonrasında Matthews’ün tip'i de şanssız şekilde kaçınca Lakers karşılaşmadan 111-110 üstün ayrıldı. Buradan son dakikadaki yanlış kararlarıyla maçı baltalayan Joey Crawford’ı esefle kınıyorum. Bu playofflardaki ilk vukuatı değil.
Sonuç olarak bir serinin daha sonuna geldik diyebiliriz. Lakers kazanmak için yine zor yolu tercih etti (uyuyan uzunlar sağolsun) ve ekstra katkılarla seriyi 3-0’a getirdi. İlk yarıda 20 sayı atan Kobe maçı 24’te 13’le 35 sayıyla kapatırken Deron Williams 28 sayı 9 asistle oynadı. Willams’ın rakamları güzel ama oyunu Denver serisinden hala çok uzak. Onun kalkınması gerek diyeceğim ama iş işten geçti artık.
Galatasaray'ı özel kılan tablo "fotoğrafta" mevcut
19 saat önce
0 FARKLI FIKIR:
Yorum Gönder