Birinci turun yarı finallerden daha çekişmeli geçtiği garip bir playoff dönemindeyiz. Suns-Spurs ve Lakers-Jazz serileri sonuçlarına göre daha çekişmeli geçti ama dört maçta sona ermeleri taraftar hariç herkes için hayal kırıklığı oldu. Doğudaki Cleveland-Boston serisi mücadele açlığımızı biraz doyuracak diyorduk ama diğer taraftan Atlanta basketbol aşkımızı öldürmek için ant içmişti.
Karşılaştırdığımız takımların ligi bitirdiği sıralara bakıyoruz. Biri sezon başındaki uyumsuzluk sorunlarını çözüp doğuda ikinciliğe oturmuş; diğeri ise Horford ve Smith’in yükselişine Crawford’la bench katkısını da ekleyerek uyuyan Celtics’in üzerimde üçüncü bitirmiş sezonu. Kalkıp iki takım arasındaki farkı ve neden böyle ezici bir sonuç ortaya çıktığını uzun uzun anlatmayacağın çünkü arkadaşlarım daha önceki yazılarında yeterli yeri verdi. Sadece şöyle özetlemek istiyorum. Atlanta hücumdaki tuzu biberi olan isolation ile ligdeki çoğu takıma karşı yetenek olarak bire birde üstün geldiği için normal sezonda başarıyı yakalamış, olması gerektiğinden bir numara yüksek pozisyonda oynayan uzunlarının açığını ise koşan yapıları sayesinde avantaja çevirmişti. Playofflarda ise ilk önce karşılarında sert savunma yapan bir takım görünce afalladılar, sonra hem yetenekli hem de sistem içinde oynayan Magic’e karşı tam anlamıyla duvara tosladılar. İçeride yılın savunmacısının bulunması onları ister istemez oralara girmek için bir daha düşünmeye sevk ediyordu. Zaten kimi zaman içeri girmeyi tamamen bırakıp saçma sapan şutlara kalktıklarını da bolca gördük. Magic de hücumda düzenli dağılıp savunmaya aynı düzende koşabilen bir takım olduğu için de hızlı hücumlardan da çok az can yakabildiler. Yani normal sezonda buralara gelmelerini sağlayan iki temel öğe, Magic’e karşı işlemeyince ortaya tarihin en ezici (ortalama 25.3 sayı fark, NBA rekoru) 4-0'lık serisi çıktı.
Serinin son maçı da diğerlerinden pek farklı değildi açıkçası. Maçın başlarında seyirciye sert çıkan Joe Johnson’ın aldığı tepkiye sık sık tanık olduk. Atlanta seyircisinin müthiş ateşli ve takımına bağlı olduğunu söyleyemeyiz ama takımın bir numaralı oyuncusunun seneye kalmayacak olsa bile söyledikleri çok yanlış şeylerdi. Her neyse, maçta Atlanta’yı seyirciden çok daha fazla rahatsız eden bir konu vardı zaten, o da Magic’in hücumda coşması. İlk çeyrekte Orlando 4 tanesi üçlük olmak üzere yanılmıyorsam sadece 5 şut kaçırdı, daha da etkileyicisi 14 basketin 10’unu asistlerle buldu. 7’de 5’le 10 sayı atıp 5 asist veren Nelson öne çıksa da hücumda topa dokunmayan tek oyuncu yoktu. Maçın devamında da sürdürdükleri gibi alan paylaşımını çok iyi yaptılar ve aynı şekilde çok güzel top dolaştırarak şutların çoğunun boş olmasını sağladılar. Yani Atlanta’nın savunmada yapacağı pek fazla şey yok gibiydi. Tabii hücumda yine hararete kapılıp 14 şuta karşılık sadece 1 kere içeri drive ettiler. Kullanılan şutlar Orlando’nun aksine nadiren iki pas sonucu ve genelde el üzerinden olunca doğal olarak fark açıldı. İkinci çeyrekte Howard’a rağmen biraz daha içeri yüklenince farkı azaltmak adına biraz da olsa umutlandılar. Tabii bu sefer de Pietrus sağlı sollu üçlüklerle coşarak bunun o kadar kolay olmayacağını gösterdi. Üçüncü çeyrekte Magic de (%44) Hawks da (%30) normal şut yüzdelerine dönünce maçın seyri kalan bölümde değişmedi. Ben maçı izlemeyi bıraktığımda Orlando 17. üçlüğünü sokmaya çalışıyordu. Bu sezon attıkları en fazla üçlük miktarıymış ama atamamışlar, başka zamana kısmet.
Sadece 5 şut kullanıp hepsinde isabet bulan Howard 3 kere faul çizgisine gitti. Ayrıca bir zamanlar top alamadığı için haklı olarak itiraz ederken bu maçta topu coşan dış oyunculara vermeye daha istekli gözükmesi ne kadar odaklandığının işareti. Ayrıca kendisi maç ortasındaki bilgiye göre bir playoff serisinin en yüksek yüzdeyle şut atan oyuncusu oldu, tebrikler buradan. 7 top kaybı yapması tesadüf değil bu durumda ama top dolaşımındaki katkısı büyüktü. 12’de 7’yle oynayan Carter 22 sayıyla maçın lideri oldu, arada perde isteyip attığı şutlar dışında onun da hücum sistemine aykırı pek bir hareketini göremedim. Bir zamanlar gerçek oyun kurucu olmadığı için beğenmediğim Jameer Nelson bile topla oynarken takımına zarar vermiyor. 27 asist yapan takımında 9 asistle başı çekti kendisi. Hawks oyuncularından Johnson yine felaket, 15’te 5’le 14 sayı. Crawford da 15’te 5 attı ama faul çizgisine daha fazla giderek 18 sayıya ulaştı. Bibby sadece 11 dakika oynadı. Tamam hiç formda değil ama 48 dakikanın sadece 11’ini oyun kurucusuyla oynadı Hawks takımı. Hücumdaki niyetlerini çok iyi açıklıyor bence bu durum.
Atlanta’nın eksiklerinden, Orlando karşısındaki dezavantajlarından ve hatalarından bahsediyoruz ama şu Magic takımının başarıya ulaşması tesadüf değil. Şimdi yapacakları tek şey karşılarına gelecek olan rakibin maçlarını izlemek. Geçen sene onlar kadar rahat gelen Cleveland için de aynısını diyorduk, onlar Lebron’un mucizevi basketi olmasa süpürülüyorlardı. Aynısı Magic için de geçerli olacak mı, emin değiliz ama gördüğüm kadarıyla aynı rahatlık Orlando’da yok. Dans etmiyorlar tabii bu bir tarafa maçın içindeki tek oyuncunun bile olayı geyiğe vurduğunu görmedim. SVG etkisi bu olsa gerek. Tabii karşılarına çıkacak iki takımın da intikam arayacağını unutmamak lazım, bekleyip göreceğiz.
Galatasaray'ı özel kılan tablo "fotoğrafta" mevcut
19 saat önce
0 FARKLI FIKIR:
Yorum Gönder