BIY AD

8 Mayıs 2010 Cumartesi

Spurs - Suns Serisi 3. Maç (96 - 110)

Bir Spurs taraftarı olan benim için serinin ilk iki maçı hiç de iç açıcı değildi. İlk maçın tamamını ve ikinci maçın son çeyreğe kadarki kısmını izledim ve şunu söyleyebilirim ki, alınan iki mağlubiyet de “Spurs galibiyet”leri idi. Spurs galibiyetinden kastım ise, Duncan-Manu-Parker’ın ortalama ve üstü oyunuyla Hill-Jefferson gibi rol oyuncularının katkıları. Tabii rol oyuncularının eskisi kadar olduğunu söyleyemem, zaten Jefferson ikinci maç hariç tek basketi geçemedi. Yine de genele baktığımda Spurs (en azından hücumda) iyi oynayarak kaybediyordu ve daha serinin başından Suns’ın geçeceğini düşünen beni bir taraftar olarak daha da şüphelendirmeye başlamıştı.

Ancak Suns da sebepsiz yere kazanmıyordu elbette. Öncelikle ilk maçta Spurs, Suns hücumuna hiç ayak uyduramadı. Tamam maç evlerindeydi ve Suns formda olduğu zaman onları durdurmak neredeyse imkansız, bunu anladık. Peki Suns’ın Spurs oyunu yavaşlattığında iki tarafta da gayet iyi yanıt verdiğini söylesem. Suns ile savunma kavramını bir arada kullanmaya pek alışık değiliz. İyi savunma takımı olduklarını da söylemeyeceğim ama baştan beri dikkat çekiyorum zaten, yine söyleyeceğim; şu ana kadarki rakiplerini zayıflıklarının da yardımıyla (Portland kısıtlı, Spurs yaşlı) bir yere kadar durdurmayı başardılar. Neyse, ikinci maçta tempo sorununu çözdü Spurs. Gelişme sayılır. Ama bu sefer de ribaundlarda çok zorlandılar, Robin Lopez’den yoksun Suns’a tam 18 hücum ribaundu verdiler. Bunda büyük pay sahibi olan Dudley bir ara ESPN yorumcusundan “Rodman kesildi” övgüsünü bile aldı, Phoenix’in çabası müthişti yani ama Lakers’a karşı böyle bir üstünlük yakalayabildiğini düşünebiliyor musunuz Suns’ın? Yani bu nokta da Spurs’ün hatası büyük.

Phoenix’in 2-0 olmasının en büyük nedenini ise sona sakladım. Phoenix takımı iki maçta da ekstra katkılarla kazandı. İlk maçta neredeyse yaşı kadar sayı atan Nash, ikinci maçta durdurulamayan Frye ve Dudley… Belki de Spurs taraftarının seriyi kazanacaklarını düşünmeye iten bir numaralı şey buydu. Ancak bana kalırsa atlanan nokta bu “ekstra” katkıların Suns takımının bir yapısının getirdiği bir parça haline gelmesi. Şu kısıtlı gözüken benchin sezon içinde kazandırdığı maç sayısına bir bakın. Çok kötü oynadıkları olmadı mı? Elbette oldu ama ilk maçta gördük ki Spurs bunu da durduramadı.
Ve son olarak bugün o ekstraların babasını gördük.

“Agresif ol” diyordu koçu Gentry, “Bir iki ufak hata yapman önemli değil, sadece agresif ol”. Geçen maç yazılarımdan birinde Dragic’in zaman zaman ağzımı açık bıraktığını söylemiştim. Bu gece hücum ribaundu alıp faule rağmen sayıyı atan Carlos Boozer’a döndüm, o derece düştü çenem. Agresif olması söylenen Dragic dördüncü çeyrekte 11’de 9’la 23 sayı atarak Barkley’nin Spurs’e karşı playoff maçında bir çeyrekte en fazla sayı atma rekorunu kırdı. Normal sezonda böyle bir maçı daha oldu Dragic’in ama playoffta Spurs’e karşı yapmakla karşılaştırılamaz bile. Hem de karşılaştığımız durum ara sıra olan “şutör coşması” olayı değildi. 5-5 üçlük atması belki yaptıklarından en az etkileyici olanıydı. Dragic en az üç kere potaya gittiği pozisyonda etrafındakileri pazara bakkala ve markete göndererek sayıya ulaştı. Tüm bunları yaptığı dördüncü çeyreğe takımının 71-72 geride başladığını söylemeliyim. Geçen sene kendisini Trajik diye adlandıranlardan bir bir intikam alırken Gentry gibi bir koç ve Nash gibi bir ağabeyin yanında oynamanın karşılığını fazlasıyla verdi. Öyle müthişti ki yazıda sahadaki herkesi arka plana atmama neden oldu.

Tabii Dragic sahneye çıkmadan önceki dakikalarla ilgili söylenecek çok fazla şey var. Maça ne yaptığını bilerek ve sabırlı hücum ederek başlayan ekip ev sahibiydi. Bir ara farkı 18’e kadar çıkardılar. Ne Suns’ın kendi basketbolunu oynamasına izin verdiler ne de ikinci maçtaki gibi hücum ribaundlarında ezilmediler. Amare de maça kötü başlayınca ivme tamamen San Antonio’ya kaymış gibi gözüktü ama J-Rich ve Hill’in şutlarına engel olamayınca fark erimeye başladı. Bunlara Nash’in hücumda sürekli adam değiştirerek karşısına Duncan’ı alıp orta mesafeli şutlarla bitirmesi de eklenince maç ilk yarının sonlarına doğru dengelendi. Kaptan Kanada’nın istatistiklere yansımasa da takımını iyi yönettiğini söylemeliyim. Üçüncü çeyrekte Spurs hücumu sadece orta ve uzak mesafeli şutlardan oluşuyordu. Eğer bunları müthiş yüzdeyle sokan Manu olmasa çoktan geriye düşmüş olurlardı ama Arjantin’li yıldız takımını bu noktada da kurtardı. Bir yere kadar…

San Antonio’da Duncan(9’da 5’le 15 sayı 13 ribaund 3 blok) ve Ginobili’ye(10/17, 27 sayı 5 asist 5 top kaybı) bu sefer ilk beşte başlayan Parker’dan da hiç katkı gelmedi. Popovich’i kenardan sokuyor diye eleştirenlerin sayısı epey fazlaydı ama bu sefer Hill de kenardan katkı sağlayamayınca oyun kurucu pozisyonu neredeyse hiç işe yaramadı maçta. Zaten Duncan ve Ginobili’ye yardım eden sadece iki isim vardı, onlar da 4’te 3 üçlük isabetiyle Bonner ve 11’de 6’yla 12 sayı 10 ribaund’la oynayan McDyess. Bu sayıların da çoğu ilk yarıda geldi ayrıca. Diğer oyunculara teker teker değinmek gerekirse;

Jefferson hala kendinde değil. Potaya gitmesi, kendi oyununu oynaması lazım. Daha ikinci yarının başlarında 9’da 1 olmuştu bile, başka da bir şey yapmadı zaten.
Hill kenardan hiç katkı yapamadı yukarıda da belirttiğim gibi. Köşeden birkaç boş şut yakaladı ama hepsinde başarısız oldu. Maç boyunca 37 dakika sahada kalmasına rağmen 7’de 1’le şut atabildi yalnızca. İyi yaptığı tek şey takımdan kimsenin iyi isabet bulamadığı serbest atışlarda 7’de 6’yla oynamasıydı.
Blair 3’te 3’le 6 sayı 6 ribaundla oynadı ama çoğu maç sonunda geldi diyebiliriz. Önemsizdi yani yaptıkları. Bu seride süre aldığı bir maçta hayvanlaşmasını bekliyordum ama sanırım öyle bir şey olmayacak. Bogans sadece ilk çeyreğin sonunda Nash’i savunmak için 7 saniye oyunda kaldı, Nash üçlüğü kaldırırken Bogans 3-4 metre geriye uçmuştu bile. Hiçbir işe yaramıyor.

Suns yedekleri için ise Dragic’i çıkarsak bile maça damgasını vurdular diyebiliriz. Son çeyrekte sahada kalan tek ilk beş oyuncusu Hill iken Dragic önderliğinde takımı taşıdı bench oyuncuları. Barbosa 5/7 ile 13 sayı atarak bu playofflardaki en iyi performansını sergiledi. Dudley 3’te 0 oynadı ama o da savunmasıyla aldığı dakikaların hakkını verdi. Frye 5’te 3 üçlükle 9 sayı buldu, Amare’ye de yer açtı içeride ama kötü gününde olan Stoudemire sadece 7 sayıda kaldı, onunla birlikte 15’te 8’le 21 sayı atan Jason Richardson son çeyrekte oyuna girme ihtiyacı duymadı bile. Grant Hill bir önceki maçtaki gibi bu gece de 11’de 7’yle 18 sayı attı ve maç boyunca attığı orta mesafeli şutlara son çeyrekte boş da olsa hoş bir smaç ekledi.

Sonuç olarak seri 3-0’a geldi. Artık Spurs’ün umutları söndü diyebiliriz. Hatırlatma yapmak gerekirse, bundan önce 3-0’a gelen 88 seride de geri gelmeyi başaran takım olmamış. Bu Spurs takımına bakınca bunu yapmalarına imkan vermiyorum ben. Her şeyden önce şu serbest atışlarını düzeltmeleri gerek. Playoff maçında 16/28 serbest atış yüzdesi mi olurmuş? Ondan sonra önce Richard Jefferson’ın kendine gelmesi, Blair’in 20-20 yapması Duncan ve Ginobili’nin 40’ar sayılık oyunlar çıkarması lazım. Kısacası olmayacak. Kırılgan ve zor durumda hemen kabuğuna çekilen Dallas’a karşı yaptıklarını istekli Suns’a karşı yapamadılar. Phoenix takımını aldıkları intikamdan dolayı tüm kalbimle tebrik ediyorum. (Erkenden büyük konuştum ama hadi bakalım)

3 FARKLI FIKIR:

Berke B. dedi ki...

Goraaaaaaaan Draaaagiiiiiiicc =)) Aslan parçası ne oynadı bea..

Nasolsa kaybederiz diye izlemediğime acaip üzüldüm..

PIERREMANU dedi ki...

Spurs karşı taraftan sürpriz bir hamle gelince mal gibi seyrediyor çok afedersiniz. Dallas serisinde Beaubois ve şimdi de Dragic birer çeyreği domine ettiler. Öyle böyle değil tek başlarına top oynayıp birer çeyrek Spurs'ü yere serdiler ve önlem, karşı hamle adına Spurs hiçbir şey yapmadı ya da yapamadı bilemiyorum. Ben Suns'ı böyle savunma yaparken, mücadele ederken gördüğümü hatırlamıyorum, özelinde de Hill çılgınlar gibi savunma yapıyor. Parker da içeri girmeyip o potaya zor yetiştirdiği tuhaf yeni yetme basketbolcu kıvamındaki orta mesafe şutlarına dönünce çekilir kahır değil açıkçası.

lacivert dedi ki...

arkadaş ne bereketli takımmış savun savun bitmedi. bir maç nash bir maç bench bir maç dragic. daha amareye sıra bile gelmedi. 3 maçta da 100 atıp 110 yedik. normalde 100 attığımız en az bir maçı kazanmamız beklenirdi ama olmadı. suns lakersa da her maç 110 atmayı başarabilir mi. o kadar komple bir takım ki her maç lakersın zaaflarını bulabilirler. ve 110 sayı atmayı başardıkları her maçı kazanabilirler yine.