Texas derbisinin 2.maçında oyunu baştan sona domine eden ve rakibinin maç boyunca öne geçmesine dahi izin vermeyen Spurs, saha avantajını ele geçirmişti. Özetlerinden izleyebildiğim kadarıyla yarı sahada rakibine kolay şut imkanı vermemiş ve boyalı alandan etkili olmuştu hücumda deplasman ekibi. Ev sahibi Mavericks ise, savunma yerleşmeden hızlı hücumlardan bulduğu sayılarla ayakta durmaya çalışmış, ancak kendi evinde 88 sayıda kalınca, hele ki rakip Spurs olunca haliyle mağlup olmuşlardı. Ama playoffların belki de en denk serisinde, iki takım da birbirini öylesine iyi tanıyordu ki, bana göre saha avantajından ziyade takımların günlük performansı etkin rol oynayacaktı serinin gidişatında. Bu koşullar altında 3.maç AT&T Center’da başladı.
Maça seri boyunca başladıkları ilk 5’le başladı her iki takım da. Konuk ekibin 4-0’lık serisine 12-0’lık seriyle karşılık veren Spurs, skorda bir anda öne fırladı ve Dallas’ın molası geldi. Seyircisinden aldığı destekle etkili savunma yapan ev sahibi ekip, rakibini zor şutlara ve top kaybına zorladı. Bu bölümde Duncan’ın 8 sayısıyla başı çektiği Spurs hücumları, rüzgarı arkalarına almalarının yanı sıra, kenardan Parker’ın da girmesiyle iyice durdurulamaz hale gelmişti. Mavericks ise aynı dakikalarda yalnızca Nowitzki’nin eline bakar olmuştu, zaman zaman ikili sıkıştırmalar gelse dahi Dallas adına hücumda tek çıkar yol topu Nowitzki ile buluşturmak gibi görünüyordu, çünkü gerçekten de tuhaf biçimde heyecan yapmış gibi gibiydi Kidd, Butler ve Matrix. Bu durumda sorumluluk alabilecek birine daha ihtiyacı vardı Mavericks’in ve son derece yerinde bir değişiklikle Terry’yi oyuna aldı koç Carlisle. Bu hamleyle hücumuna genişlik kazandıran Mavericks, oyunda dengeyi sağlasa da Parker’ı durduramadıklarından dolayı skor olarak hala gerideydi(23-16)
İkinci çeyreğe, başlangıçtaki stresi üzerinden atmış görünen Kidd ve Marion’ın basketleriyle hızlı girdi Mavericks. Spurs’te ise, as oyuncularının kenara gelmesiyle skor yükü Parker’ın omuzlarına bindi ve bu bölümde fark hızla kapanmaya başladı, bunun neticesinde de Duncan mecburen oyuna girdi. İlerleyen dakikalarda savunma sertliğinin artmasıyla iki takım da hücumda bocalamaya başladı ve üst üste hücumlardan boş donüldü. McDyess ile birlikte süre aldığı bu dönemlerde alçak posttan çok tepeye çıkan Duncan, Parker ile fazlaca ikili oyun oynama fırsatı buldu. Çeyreğin ortasından itibaren Duncan-Parker ikilisinin ikili oyunlarla bulduğu sayılara özellikle Barea’nın beklenenin çok üzerinde yaptığı skor katkısıyla karşılık verdi konuk Dallas. Son bölümde şut ritmini de bulan deplasman takımı farkı 3’e kadar indirdi ve soyunma odasına 47-44 geride girdi.
İlk Yarıdan Notlar: İlk yarıda rakip pota altında oldukça etkili görünen Spurs, tam 9 hücum ribaundu çekti. Manu hariç ilk 5 oyuncularından beklenen düzeyde verim aldığını söyleyebileceğimiz ev sahşbş ekipte Duncan-Parker ikilisi toplam 28 sayı buldu bu devrede. Dallas cephesinde ise benchten gelen 20 sayılık katkı vardı. Boyalı alan sayılarında 30-18 ile rakibinin gerisinde olan Dallas adına farkın yalnızca 3 sayı olması da sevindiriciydi.
İkinci yarıya George Hill’in üst üste bulduğu sayılarla başlayan Spurs, defansta da iyi pick’n roll savunması yapıp rakibi zor şutlara zorladı ve farkı 8 sayıya çıkardı. Ancak bu dakikalarda Parker’ın yaptığı top kayıplarıyla hücumda bocalamaya başlayan Spurs, savunmada da rakibinin hızlı hücumlarını kesemeyince, Dallas fırtınası da başlamış oldu. Yakaladığı 17-2’lik seriyle geriden gelerek bir anda farkı lehine çevirmeyi başardı konuk takım. Bu serinin 4 dakika içinde oluşması ise ayrı bir başarı. Fakat ev sahibi ekibin kolay pes etmeye niyeti yoktu ve çabuk toparlandılar. Transition hücumda Parker ve Duncan’ın bulduğu sayılarla kendine gelen Spurs, çeyrek sonunda da farkı 4 sayıya çekmeyi başardı.
Son çeyreğe Richard Jefferson ile Jason Kidd’e tam sahada baskı yaparak başlayan Spurs, Ginobili’nin de kendine gelmesiyle dizginleri devraldı. Çeyreğin ortalarına doğru 2-1-2 alan savunmasına dönen Mavericks’e Ginobili’nin penetreleriyle cevap verdi Spurs. Dallas ise hücumda sürekli Nowitzki ile ikili oyun sonunda mismatch kovalıyor ve bunda da kısmen başarılı oluyordu. Kısmen diyorum çünkü Nowitzki ile skor buluyordu bu oyundan Dallas, fakat oldukça zor ve el üstünden şutlarla. Son bölümde ise, Parker ve Ginobili’ye karşılık maçın genelinde olduğu gibi, skor adına Nowitzki’ye destek gelmeyince Spurs karşılaşmadan 94-90 galip ayrıldı ve seride durumu 2-1’e getirdi. Üstelik 1 tane bile üçlük isabeti bulamamalarına rağmen. Son 10 senede bunu 4. kere başaran takım olmuş Spurs. Birini hatırlıyorum, 2 sezon önce Jazz'ın Rockets'ı elediği seride Jazz hiç üçlük atamamıştı. İlginçtir Rockets'ın elenme sebebi de Yao'ya gelen ikili sıkıştırmaları inanılmaz düşük yüzdeyle cezalandıramamasıydı... Neyse bu sabahki maça dönelim.
Maçtan Notlar: Çok fazla şeyden bahsedebiliriz maç adına. Örneğin; Nowitzki’nin Spurs’e karşı 35 sayıyla nerdeyse tek başına verdiği savaş, Parker’ın benchten gelip 23 sayı bulması, Duncan’ın 34 yaşında halen neler yapabildiği vs. Ancak biri var ki ben sadece onu ön plana çıkarmak istiyorum bu maç için. Her ne kadar o, bu gece aldığı Dünya Şampiyonası’na katılmayacağı yönündeki kararla bizi üzse de... Yanlış hatırlamıyorsam eski takım arkadaşı Brent Barry’nin ona taktığı lakap çürüktü, kendini sakınmadığından ve bunun sonucu sıkça sakatlandığından dolayı bu lakabı takmıştı. Ancak biz basketbol severler de bu yüzden onu seviyor, ona bu yüzden saygı duyuyorduk. Maç içinde Nowitzki’nin dirsek darbesiyle burnu muhtemelen kırılan Ginobili, burnunda tamponla maça geri döndü ve son çeyrekte bulduğu 11 sayıyla takımına maçı kazandıran isim oldu. Teşekkürler Manu, hırsın için, güçlü karakterin için, basketbola kattıkların için. Sana olan saygım bir kat daha arttı.
Jelert'li günlere girmiş bulunmaktayız
17 saat önce
5 FARKLI FIKIR:
Spurs hiç üçlük atmadan maç kazanmış,Dallas bir kez daha hayal kırıklığına uğratacak taraftarlarını bu gidişle.Sadece nowitzki ile spursu elemeleri zor gözüküyor.İleriki maçlarda diğer oyuncular bu şekilde devam ederse elenip giderler.
spursten bu performansı beklemiyordum. yine hayallere daldık. bu spurs önce sevindirir sonra üzer adamı. aynı beşiktaş gibi. off of.
bu galibiyetle coşmuşken şunu da yazayım. sağlıklı bir duncan hala ligin en önemli oyuncusudur. tim duncan savunulamaz. lebronun penetrelerini yardımlaşmayla kesip şuta zorlayabilirsin. zaten şut atmaya başladı mı kendi kendini bitirir. kobenin iyi biraz uzun ve hızlı bir savunmacıdan neler çektiğini thunder serisinde görüyoruz. ama tim duncan her durumda çözüm üretir. dizleri izin versin birazcık zıplayabilsin yeter.
çoştum be. go spurs go duncan.
tim duncanı bir kere çaresiz gördüm. 2004 konferans yarıfinallerinde lakers serisinde karl malone karşısında. o yaşta hala duncanı savunacak kadar güçlü uzun ve hızlıydı. duncan da yanında ikinci bir kule olmadan içerde pas yeteneğini konuşturamamıştı. o sene nba finallerine çıkabilseydik detroiti kesin süpürürdük. 4 yıl üstüste şampiyon olacaktık. avrupanın kralı olacaktık. gerçekleri tarih yazacaktı. ahh ah.
tim duncan o kadroyu yıllardır buralarda tutmasıyla ne kadar büyük bir oyuncu olduğunu gösteriyor. en büyük yeteneği diğer 4 kişiyi oynatması. içerden oyun kurucu gibi oynuyor. ginobiliyi severiz falan da duncan olmasa play off yüzü göremezdi yıllarca.
kısa kesecek olursam tim duncan çok büyük topçudur. ama gönüllerimizde kişiliğiyle yer etmiştir. insanlar kobe denen tecavüzcüye lebron denen steps hücum faul canavarı antipati kitlesine nasıl hayran oluyor anlamıyorum. insanın hayran olacağı kişi insan olmalı öncelikle. adam olmalı adam.
turu geçersek bir duncan analizi bekliyorum sizden. şöyle arşivlik.
bi 10 yıl sonra da kevin durant için bunları yazabilmek istiyorum. çok iyi başladı. efendi çocuk :)
@lacivert
şu kobe ve lebron konusunda kesinlikle katılıyorum sana. Duncan'ın yanına Wade, Ginobili, Durant gibilerini de ekleyebiliriz.
Yorum Gönder